
Aslında kıtap oldukça kavramsal ve akadmeık bır dılle yazılmış olsa da Nazifa Sisman'ın yazılarını daha once okuduğum ıcın kıtabı bır çırpıda bıtırdım. Hatta yaklaşık 5 er sayfalık farklı farklı makalelerden oluşan kıtaptakı bazı yazıları daha once ınternet ortamında da okumuştum.
Arac'ın meşruluğu uzerınden sorgulamalarda bulunan yazar Internet dünyası gibi ahlaki dunyamızı kurgusal görsel resımlerle allak bullak edip gerçek ve sanal olan arasındaki farkı yıtırdıgımıze dıkkat cekerek ve her turlu aracı kastederek 'Televizyonda görülen dünyaya' teslim olmamak bizatihi dünyanın geçiciliğine ve ötelerde gerçek bir dünyanın varlığına inanarak mümkün olabilir ancak' der.
Ben biraz da sondan başladım aslında meseleye. Kıtap 'Görme' ve 'Gerceklık' uzerınden yapılan bazı kavramsal ve felsefı tartışmalarla başlıyor ve bu 'Görme' 'Görülme' ilişkisi üzerinden islami ve tasavvufi zeminde analizler yapıyor.
Modern öncesi dönemde tebliğin dili yüzyüze iletişime dayalıydı. Kitaptan bile öğrenilse o kitabı okutan bir hoca olmalıydı. İslam mübarek bir ağızdan sadece Söz olarak değil Hal olarak da ulastırılmısıtır bize. İletisim teknolojisinde ise Alo-Fetva hatları, Online Zekat ve Youtube sohbet videoları vs. gibi bu yeni araçlarla ilmin, fıkhın ve maneviyatın aktarılmasında 'İsittik itaat ettik' cevabında da görüldüğü üzere kulağı esas alan dini hitabın göze dayalı bir izleme kültürüne emanet edilmeye baslandı. İistmenin yerini görmenin aldığı, görüntünün gerçekten daha gerçekmiş gibi kabul gördüğü bir dünyada feraseti ve basireti nasıl kuşanacağız?