22 Mart 2025 Cumartesi

Nietzsche Ağladığında - Irvin Yalom

Bu kadar zor bir metni böylesi bir kurgunun icerisine daha akıcı ve Nietzschenin deyimiyle pek insanca bir tarzda aktarması Yalomun romandaki en büyük başarılarından. Yalom yokluk içinde yetişmiş, Tolstoy ve Dostoyevski okumalarının etkisiyle tıpta psikiyatriye yönelmiş. Kadin ve aşk üzerinden bir izlek ile psikanalizin doğuşunu yazmış. Nietzschenin Tanri fikrinin insanliktan çekilmesi unsurunu ve bunun beraberinde getirdigi birey ve içsel problemlerin insan tipolojisi ve psikolojisiyle cok içiçe gecmesine yoğunlaşmış. Dönemin fikir dünyasinda parlayan kişilerin deneysel psikoloji zemininde enformatik ama akici bir analiziydi. 

Çağın en zor anlaşılan, anlaşılması güç bilinç'in derinliklerine inilerek yazar, güç bir felsefi karakter olan Nietzscheyi seçmiş. Ve onun etrafinda diğer şair ve yazarları sahneye çıkarmış. Bu sahnedeki karakterleri tanıyor olmamöz kitabi okumamızı kolaylaştırıyor. 1882 de yaşayan böylesi zor karakterleri bir sahnede toplamış ve bu zor dönemin siyasi, toplumsal arka planını ince ve olayların akışı içine yedirerek aktarmış. Mesela genç Freudun önünün kapatılıp kendisine ünlü olabileceği yeni bir alan arayışında olması ve dr. Brauerin akademide ilerleyememesi üzerinden yahudilerin Filistine itildiği dönemin atmosferini arkaplanda başarılı bir şekilde işlemiş. Olaylarin geçtiği dönem, karakterler ve bir çok ayrıntı gerçekti. Mesela Anna. O isimli hastası ile ilgili notları dahilinde aslında psikanaliste kapıyı açan kişi olarak görülür dr. Brauer. Kurgusal tarafları da gerçek olma ihtimali çok yüksek bir şekilde kurgulanmiş bir dönem romanı.


Brauer karakteri iyi bir doktor ama mutsuz. Çağının aksine gerçekten de brauer bir hastaya uzun vakitler ayrilmasi gerektiğini düşünen biri. Hastalıklı bir zihin olan Nietzschenin ümitsizliğini, konuşarak, baca tedavisi gibi yöntemlerle tedavi ederken Tanrı bu denklemin neresinde diye soruyor. Din karşıtı bir bakış açısına sahip dindar bir düşünür olarak Nietzsche, "Tanri yok desek anlarım, Tanrı var ama öldü... tanri artık insanların hayatında sığınılacak bir şey olmaktan çıktı, artık modern insan Tanrıya sığınamiyor o halde neye sığınacagız" sorusunu 4,5 karakterin hikayesi üzerinden soruyor. Tanrısız çağın yeni Tanrıları ile, insanliğa sığınılacak yeni bir alan olarak psikanalizin çağı başlar.



Satrancin basinda geçen diyaloglardan biri de Brauerin içinde bulunduğu girdaplardan biri olan aşk ve aile hayati ile ilgili stratejiler yapmasidir.

Alman dönüşüm oluşum romanı tarzında karakteri sıkıntılı bir durumdan alıp yaşadığı olaylar zinciri ile bir yere getirmek ve bu esnada okuma yolculuğu sonunda okuru da dönüştüren bir tarafı var. Ayartıcı ve baştan çıkarıcı karakterler uzerinden (Salome ve Bertha) işin sonunda Brauerin karısı olan Matildaya dönmesi ve Nietzschenin nöbetlerinin iyileşmesi üzerinden yazar, kitap boyunca yaptığı analizi sonlarda bitirip benzer cikmazlarda olan okura katarsis einfühlüg yoluyla bir çıkış gösteriyor. Okuma süreci ile çözümü görmeyi sağlıyor. Anna ile Brauer arasındaki doktor hasta ilişkisinin değişmesi gibi Nietzsche ve Brauer arasındaki hasta doktor ilişkisi de muğlaklaşır, hasta doktora sifa olur. Benzer sekilde de roman-okur arasındaki ilişki de burda geçişkenlik göstererek okuyucuya yol gösterir.

Din, varoluş ve insan içiçe geçmiş. Din insanin meselelerini çözdügü bir tercih iken modern insanın artık meselelerini çözmek istememesinin ve meselelerin kaynağının cözümünün de insan olması vurgusunu Nietzsche üzerinden aktarıyor. Dinin insan üzerindeki etkisi ve fonksyonlarını kaybetmesi, insanin kendine yüklenmesi ile sonuçlanıyor. Burda Brauerin bu boşluğu doldurabilmek adına kendini aramasi ve ailesini terketme düşüncesi anlam kazanıyor.  40 yasdan sonra bir varoluş arayışıa girip kendi varlığını yok etmeye giden Nietzsche ile kendi gerçekliğini bulan dr. Brauer arasİnda bir dikotomi görürüz. 

"Dünyaya tekrar tekrar gelsek yine ayni hayati seçeceğiz ve bu nedenle yaşadığımız hayatı, yani kaderimizi sevmeliyiz. Brauer hipnoz sahnesinde memnun olmadığı aile hayatını aslında sevdiğini farkediyor. Hipnoz sırasında ailesini terkettiğinde değişimin getirdiği kendisine, çevresine olan yabancılasmayı göze alamıyor. Oysa bu yabancılasmadan sonra insan kendi benliğine dönüş yapabilir. Burda kaderini sevmek ile kendi iradenin seçimlerini sevmekden bahsediliyor. Nietzsche istenmeyen bir peygamber gibi kişiyi konfor alanından çıkaran bir karakter. Sadece kendi iç dünyasından beslenen Nietzsche için kendi irademiz dışında bir üst varlıktan beklediklerimiz olarak "ümid" kötülüğün en büyüğüdür der. Kişiyi Tanrıdan mutlak özgürlüğe intihar götürür çünkü doğmayı biz seçmedik ama ölmeyi seçebiliriz ve ölümün mutlak guzelliği bir daha ölmeyecek oluşumuzdur. Intihar insanın Tanrıya karşı zaferidir. Hastalıklarının kendi yaratıçılığını beslediğini düşündüğü ve Kendi iradesini etkileyecek  başka bir iktidar alanı istemediği için Nietzsche doktoruna bile iç dunyasını açmaz.

"Seni iyi tanıyan herkes olağanüstü yeteneklerin olduğunu bilir. Bunun sana getirdiği bir yük var. Toprak ne kadar zengin olursa orada birşey yetiştirememen de o kadar affedilemez olur"

Bir toprak var ve bu topraktan hangi ürün çıkabilir? Hem toplumsal hem de bireysel olarak yuğunlaşmamız gereken ve Nietzschenin "Übermensch" dediği olguyu anlamamızı sağlayacak cümlelerden biridir bu.

"Kendinden hiç hoşnut olmayan pek çok insan gördüm; bunlar önce başkalarının kendileri hakkında iyi düşünmelerini sağlamaya çalışırlar. Bunu başarınca da bu sefer kendileri de kendileri hakkında iyi düşünmeye başlarlar. Ama bu sahte bir çözümdür; bu başkalarının otoritesi altına girmeyi kabullenmektir. Size düşen ödev kendinizi kabullenmenizdir, benim sizi kabullenmemin yollarını aramak değil."

"Kitaplarımı gördünüz. Yazılarımdaki başarının zekamdan ya da aldığım eğitimden kaynaklanmadığını anlamışsınızdır. Bu başarı, sürüler halinde yaşamanın getirdiği rahatlıktan kendimi bilerek ve isteyerek uzaklaştırmamdan; kötü ve güçlü eğilimlerle yüzyüze gelme cesaretini gösterebilmemden kaynaklandı. Araştırma ve bilim, önce inançsızlıkla başlar. Ancak, inançsızlık başlı başına strestir. Yalnızca güçlüler buna dayanabilir. Bir düşünürün sorması gereken asıl soru nedir biliyor musunuz?" Cevabı beklemeden devam etti." Asıl soru şudur: Hakikatin ne kadarına dayanabilirim Sizin stresi dağıtmak ve sakin bir yaşam sürmek isteyen hastalarınıza uygun bir meslek değildir bu."

"Hastalığım beni özgürleştirdi..."

4 yorum:

  1. Kitabı çok duyuyorum ama okuma isteği uyanmamıştı bende. Tanıtım için teşekkürler, farklı konulara değinilmiş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, eger felsefe ya da psikoloji ya da 19. Yy fikir hareketleri ile ilgileniyorsaniz, siz de bu kitabi mutlaka begeneceksinizdir.

      Sil

Yorumlariniz icin