Beyaz Dis - Jack London:
Çocuklarla haftalık film satimiz için yeni bir film ararken Beyaz Dis isminde bir Animasyonla karşılaştım. Bir de baktım evet bildiğimiz Jack London'un dünya klasiklerine girmiş olan Beyaz Dis kitabındna uyarlanmıştı. Ben de bu vesile ile kitabını da okuruz dıye düşünerek filmi açtım ve seyrettık. Filmini seyretmenizi öneririm, dünyaya bir Hayvanın gözünden bakmayı, Hayvanlarla empati kurmak, yasadıkları hayatın zorluğuna az da olsa sahit olmak vs... Cocuklara gerçek hayattan bir kesit sunan bir filmdi. 4 yasındaki Yahya bile keyifle seyretti.
Yalnız kıtabı ıcın aynı seyı soyleyemeyecegım. Yusufla(9) bu donem dünya klasıklerını okuyoruz bırlıkte. Beyaz dişi onc eben okuyup daha sonra Yusufa tavsıye etmek ıstedıgım ıcın evde bulunan Beyaz Dıs kıtabını okuması ıcın tesvık etmedim, elh. o da alıp okumaya başlamadı. Cunku kıtap oldukça vahşi sahnelerle doluydu. 9 yasındakı bır çocuk ıcın o kadar uzun uzun tasvır edılmıs vahşet betımlemelerı uygun olmazdı.
Bır de kıtaptakı hayvanların oldurme ıcgudusu hakkında oldukça karamsar bır tablo cızmelerı de okurken benı rahatsız ettı. Mesela Beyaz Dıs açlıktan degıl de oldurmekten keyıf aldığı ıcın avlandığını anlattığı bolumler bana gercekcı gelmedı keza bılıyoruz kı hayvanlar ac olmadıkları zaman biz insanlar gibi sırf keyıf olsun dıye diğer küçük hayvanları oldurup ortada bırakmazlar. Bu noktada Jack Londonun hayatını okumak cok ısıme yaradı. Soyle kı; London daha cocuk yastayken okulu bırakıp gemılerle Cin'e gıttıgı macerasından sonra gecınmek ıcın bır cok zorluk yasamıs bırı. Yasasıgı her bır zorlukta edındıgı deneyımler ılerı yaslarda yazacağı kıtaplara temel oluştursa da Londonun yasadıgı 20. yüzyılın baslarında dünyaya hakım olan pozitivizm, insan insanın kurdudur, ilk evrım anlayışının sunduğu guclu olan zayıf olanı yer anlayışı gıbı o donem zıhnımıze hakım olan ustunluk ve zayıflık ustune kurulan bu kast sistemi içinde Londonun bu kıtabında oldukça karamsar bır dıl hakım olmuş. Keza 50 ye yakın kıtap yazıp kıtapları cok satan bu adam daha sonra aşırı doz uyuşturucudan ölüyor (intihar ediyor).
Bu kadar karamsar bır tablo cızdıgıme bakmayın. Aslında kıtabın ana fıkrı; İnsan ya da Hayvan her canlı kendını çevresel faktorlerın degıskenlıgıne gore sekıllendırır. Hıckımse ıyı ya da kotu doğmaz, onları iyi ya da kötü yapan dogustan berı karşılaştıkları muamele ve hayat sartlarının mahıyetıdır.
Bir kac alıntı:
'Cünkü hareketi sevmezdi vahşet. Yasam demek hareket demekti ona göre, zira öyledir de. Oysa ki Vahset, hareketi ortadan kaldırmaya kararlıdır.' S:10
'Annesi bağlı olduğu sopanın el verdıgı oranda özgürdü, annesinn yanındna ayrılamadıgı için zorunlu olarak kendisi de tutsaklığa mahkum oluyordu' S:85
'Beyaz dis yasayı iyi biliyordu: zayıflar ezilir, güçlülere ise boyun eğilir.' S:112
'İlk basta beyaz adamların köpelerini eğlence olsun diye öldürüyordu, sonraları bu onun adeta görevi haline geldi' S:132
Kitapta ilgimi ceken bir diğer unsur sırf kendısınden daha güçlü ve cansız varlıkları bile hareket ettırıp doğanın goruntusunu kendiisteklerine göre değiştirebiliyorlar diye Yazar Beyaz Disi (Kurt) 'İnsan' hakkında konuştururken Tanrı olarak hitap ettiriyordu. İnsan ona göre bir Tanrıydı.
'İnsana olan bağlılığı özgürlük askından, tür ve soyuna karsı olan sevgisinden de daha büyük, hatta var oluşun bir kanunu gibi geliyordu' S:116
'Sezgileri ile hareket ederek beyaz derili insanların en üstün Tanrılar olduğu sonucuna varmıstı' S:130
'Evcil hayvanlara tanrılarca kol kanat gerildiğinden onları öldürmek yasaktı, kendi aralarından ölümcül dövüşlere tutuşmalarına hiçbir zaman göz yumulmuyordu. Tanrılar Ölüm ve Yasamı kendi egemenlikleri altına alıyor, bu konularda karar verme yetkisini başka yaratıklardan esirgiyorlardı.' S: 204
'Uygarlıgın bu karmaşık ortamında geçerli olan başlıca sey, kontrol sınırlılık idi. Celik kadar sağlam olan kendini frenleme yeteneğine sahip olman gerekiyordu.'
Martı Janothan Livingston - Richard Bach:
Martı kitabını gencligimde okumuş ama aradan gecen yıllarla bırlıkte ayrıntılarını unuttuğum kıtaplardan bırıydı. Yusufla birlikte okuyacak kitap ararken tekrar karşılaştım kütüphanemde Martı ile. Beni cok etkıleyen kitaplrdan biri olduğu için hemen yusufa da okumasını tavsıye ettım ve es zamanlı olarak tekrar okumaya başladık. Herseyden once yazar bir gösteri uçakları pilotu olduğu için Martı kıtabındakı Jonathan karakterının uçuş denemelerı hakkında uzun ve teknık ayrıntılar verebılmıs.
Kabaca okuduğunuzda sıze verdıgı tek mesajın çalışarak herseyi elde edebileceğimiz ve özgürlük kavramından ibaret olduğunu düşünürsünüz ama satırlardaki ayrıntılara dikkat ederseniz güçlü bir hırıstıyan ögretisi altyapısı taşıdığını farketmemek mümkün değildir. Janothen, sürüsünde yasayan tüm martıların, hatta anne ve babasının dahi kendisini aforoz etmesine razı olarak özgürlügünü seçmiş ve her zaman daha iyi uçabilmek ıcın ölümüne denemeler yaparak çalışmıştır. Hayatın sadece yemek bulmak ıcın var olduğu inancına razı olmaz ve fazlasının pesine dusmustur. Calıstıkca kendısını asmıs ve bır yerden sonra 'Cennet' olarak isimlendirilen yerde bulur kendını. Ordaki kendisine benzeyen diğer özgür kuşlar ile yaptığı sohbetler sonucunda sürüsüne geri donup özgürleşmek ısteyen dıger martıları egıtmeye karar verır. Martı Jonathan aslında guclu bır Hz. İsa Figurudur. Bazıları ona seytan, bazıları ise Tanrı der ama Jonathan: Ben sadece bir Martıyım diyecektir.
Yazıyı bir kac alıntı ile tamamlayalım:
'Nereden geldiğimizi hemen unutarak ve geleceğe aldırmayarak günü birlik yasadık. Karın doyurmanın, didişmenin, sürü içinde iktidar hırsının ötesinde değerler olduğunun bilincine varmak için kac yasamdan gectık dersin'
'Yetkin hız ulaştığında, cennete ulaşmış sayılırsın Jonathan, ve bu ne saatte bin bildir ne milyon mil ne de ışık hızı. Cünkü herhangi bir sayı sınırdır daima, oysa yetkinlik sınır tanımaz. Yetkin hız cenettir yavrum.
'Sana ya Tanrı derler, ya da yalancı'
Hz. İsanın aracılığı ile birinin canlanması:
'...dokundu , can verdi ona! Yüce martının oglu. Hayır seytanın ta kendisi o sürüyü dağıtmaya geldi'
Hz. İsanın göge yükselişi:
'Bir an sonra Jonathanın bedeni havada dalgalandı ve saydamlaşmaya başladı.'Benim hakkımda saçma sapan söylentiler yaymalarına ya da benden bir tanrı yaratmalarına izin verme, Ben bir martıyım. Ucmayı seviyorum, hepsi bu...'
Kitabın son sayfasında Mesih inancı:
'....Öyleyse senin kumsalında belirivereceğim zaman uzak değil.'
Robibson Crusoe - Daniel Defoe:
Çocuklarla kütüphaneye gittiğimizde kütüphane cok kalabalıktı ve Yusuf da alelacele Robinson Crouse kitabının yaklaşık 200 sayfaya kadar sadeleştirilmiş bir versyonunu aldı. O Robinson Crouse yi okumaya başlayınca ben de el mahkum aynı kıtabı okudum. Yukarda da yazdığım gibi Yusufun okuduğu kitapları ben de okumaya çalışıyorum.
Giristigi tüm isleri batıran Yazarın 19. yüzyıl İngilteresinde İstihbarat ajanı olarak calısması, yaptığı gazetecilik meslegı arkasında siyasi çalkantılarda büyük rol oynaması yazara adına calıstıgı güclerin desteği ile tüm İngiltereyi gezme fırsatı tanımış. Üstün İngiliz kimliğini eleştiren bir yazsıından sonra bir süre de hapse giriyor yazar.
Bilinen ilk felsefi Roman olan İbn Tufeyl'ın Hay bin Yekzan kitabında adada tek basına Allahı bulan karakterden Daniel Defoenin cok etkilendiğini okumuştum daha önce. Robinson Crouse'den de önce Ada temalı bir cok kitap olmasına rağmen ben bu konu ile iligli ilk defa bilicli olarak bir kitap okudum diyebilirim. Robinsondan sonra Ada temalı ve sadece kendi aklı iile Tanrıyı bulan Haybin Yekzan'ı okumak için fırsat kollayacagım
'Yeryüzü ve denizi, havayı ve gçkyüzünü meydana getiren gizemli bir güc tarafından yaratılmışız. Peki kim bu güc? ardından en doğal biçimiyle, bütün bunları Tanrının yarattığı geldı aklıma. Herseyi yapabilen güc herseyi yonlendırıp yönetebileceği için, hepsini ve kendileri ile ilgili herseyi çekip çeviren ve hükmeden de O'dur. Eger böyleyse yaptıklarının büyük döngüsü, içinde Onun bilgisi ve rızası dışında hicbirsey olmaz.'
Robinson Crouse'un herseyden önce babasının sözünü dinlemeyip onun itirazlarına rağmen denizlere açılması bir nevi yasak elmayı yiyerek Tanrının (hırıstıyan inancına göre Babanın) sözünden çıkarak ceza olarak dünyaya (ıssız ada) atılan hz Adem Metaforunun tekrarını okumuş gibi oldum. Keza yazar da ılerleyen bölümlerde babasının sozunu dınlemedıgı ıcın bu sekılde cezalandırıldığını söyler.
'Ne tehlike sırasında Tanrı korkusu ne de kurtulunca tanrıya sükran duymayı bilen, o duygusuz, düşüncesiz, dinsiz yaratıklardan birisine dönüşmüştüm. Bunun geçmişteki günahım -babama karsı gelme günahım- ın bir bedeli olduğunu dusunmedım'
Robinson Crouse batan ilk gemısıne rağmen basına gelen felaketlerden ders almayıp tekrar tekrar elındekı nımetlerle yetinmeden daha fazlası ıcın yollara düşerek kendı felaketının nedenının yıne kendısı olduğunu söyler.
'Gözümüzün önünde durduğu halde bile isteye ona doğru koştuğumuz kendi mahvımızı, yine kendimizin hazırlamasına neden olan, bizi gizlice pençesine almış, bir hükmün varlığı....'
'Sefil, bir de ne yaptın diye soruyorsun? Berbat bicimde tükettiğin ömrüne dönüp bir bak ve kendine ne yapmadığını sor...'
'O zamandan beri insanoğlunun, özellikle de gençlerin yaradılışlarının ne kadar da acayip ve akılsızca olduğunu sık sık gözlemlemişimdir. Bu tür durumlarda sağduyularının kendilerine yol göstermesi gerekirken, günaha girmekten utanmıyorlar da pişmanlık duymaktan utanıyorlar. Kendilerini saygın aptallar durumuna düşüren eylemlerden utanmıyorlar da kendilerini yalnızca bilge kılabilecek geri dönüşlerden utanıyorlar.'
'İnsanın yasamı nasıl da Tanrının Dama oyununa dönüsüyor'
'Dünyayı çekip çeviren Tanrının kulunun nesnelere ilişkin görüş ve bilgisinin sınırlarını bu kadar dar tutması, Onun essiz iyiliğinin bir örneği idi. İnsanoglu farkına vardığı takdirde zihnini bulandırıp moralini bozacak binlerce tehlikenin ortasında yürürken bile, gözünden ırak kalan olaylar ve cevresini kuşatan tehlikelerden bihaber olduğundan soğukkanlılığını ve huzurunu koruyabiliyordu.'
Yerlilerin İnsan kurban etme ayininin konu edinip su cümleleri yazması ıse bence o zaman için cesur kelimelerdi. İspanya özelinde aslında Tüm Avrupanın dünyanın diğer kısmını barbarca sömürgeleştirmesini elestirse de uzun süre İspanya ve İngiltire arasında varolagelen sömürge savaşları ve cebalitarık boğazı konusunda sürekli rakip oluşları da bu satırları okurken gozonunde bulundurulmalı.
'Böyle bir saldırı İspanyolların, bunlar gibi halklardan milyonlarcasını yok ettikleri Amerikada sergiledikleri tüm barbarlıkları haklı çıkarırdı kı ne kadar putperest ya da barbar olurlarsa olsunlar, gelenekleri insanları Tanrılara kurban etmek gibi ne kadar kanlı ve barbarca ayin barındırırsa barındırsın, yine de İspanyolların yaptıklaırnın bakılınca bu insanlar oldukça masumdu. Bu nedenle onların köklerini ülkeden kazımak için yaptıkları seylerden , su anda Avrupanın butun hırıstıyan devletlerı gibi İspanyolların kendileri bile tiksinti ve nefretle esi görülmemiş bir kasaplık, kanlı ve doğadışı bir zalimlik, Tanrı ya da insan katında hos görülemez bir eylem diye söz ediyorlar. İspanya krallığı da özellikle şefkatten ya da yüce gönüllülük addedilen düşkünce acıma duygusundan nasibini almamış bir insan ırkı olmakla ünlenmiş durumda, İspanyol sözcüğü igrenclık ve korkunçlukla bir tutuluyor.'
Kitabı bitirdikten sonra da ben oturdum Adada tek basına kalma konusu üzerinden giden bildiğim tek film olan Cast Away (Yeni Hayat) filmini seyrettim. Cok sık ucaga bınen çocuklar ıcın bu flmdekı uçak sahnelerının daha sonra korku olusturabılecegı dusuncesı ıle aradım taradım ve 2015 de Robinson Crouse isminde bir Animasyon filmi yapılmış olduğunu gördüm. Senaryoda daha cok Robinson Crousenin hayvanlarla olan ilişkisi üzerinden kitaptan bağımsız bir konu cizmis olsalar da çocuklar ıcın seyredılebılır bir film.
Zaten Yusuf klasikleri okumaya başladığında artık cekılen çocuk fılmlerının esınlendıklerı kıtaplarla cok da alakası olmadığını görmüş oldu. Küçük prens, Alice Harikalar Diyarında, Beyaz Dis vs...Fılmleri hep kıtaplarındna farklıydı hatta ve hatta bazı hikayeler çocuk versyonlarında değiştirildiğini de farketti. Mesela Robinson Crouse yi İspanyolcasından okuduğunda İspanyollar ile ilgili yukarda alıntıladığım bolum yoktu.
Herkese iyi okumalar..
Çocuklarla haftalık film satimiz için yeni bir film ararken Beyaz Dis isminde bir Animasyonla karşılaştım. Bir de baktım evet bildiğimiz Jack London'un dünya klasiklerine girmiş olan Beyaz Dis kitabındna uyarlanmıştı. Ben de bu vesile ile kitabını da okuruz dıye düşünerek filmi açtım ve seyrettık. Filmini seyretmenizi öneririm, dünyaya bir Hayvanın gözünden bakmayı, Hayvanlarla empati kurmak, yasadıkları hayatın zorluğuna az da olsa sahit olmak vs... Cocuklara gerçek hayattan bir kesit sunan bir filmdi. 4 yasındaki Yahya bile keyifle seyretti.
Yalnız kıtabı ıcın aynı seyı soyleyemeyecegım. Yusufla(9) bu donem dünya klasıklerını okuyoruz bırlıkte. Beyaz dişi onc eben okuyup daha sonra Yusufa tavsıye etmek ıstedıgım ıcın evde bulunan Beyaz Dıs kıtabını okuması ıcın tesvık etmedim, elh. o da alıp okumaya başlamadı. Cunku kıtap oldukça vahşi sahnelerle doluydu. 9 yasındakı bır çocuk ıcın o kadar uzun uzun tasvır edılmıs vahşet betımlemelerı uygun olmazdı.
Bır de kıtaptakı hayvanların oldurme ıcgudusu hakkında oldukça karamsar bır tablo cızmelerı de okurken benı rahatsız ettı. Mesela Beyaz Dıs açlıktan degıl de oldurmekten keyıf aldığı ıcın avlandığını anlattığı bolumler bana gercekcı gelmedı keza bılıyoruz kı hayvanlar ac olmadıkları zaman biz insanlar gibi sırf keyıf olsun dıye diğer küçük hayvanları oldurup ortada bırakmazlar. Bu noktada Jack Londonun hayatını okumak cok ısıme yaradı. Soyle kı; London daha cocuk yastayken okulu bırakıp gemılerle Cin'e gıttıgı macerasından sonra gecınmek ıcın bır cok zorluk yasamıs bırı. Yasasıgı her bır zorlukta edındıgı deneyımler ılerı yaslarda yazacağı kıtaplara temel oluştursa da Londonun yasadıgı 20. yüzyılın baslarında dünyaya hakım olan pozitivizm, insan insanın kurdudur, ilk evrım anlayışının sunduğu guclu olan zayıf olanı yer anlayışı gıbı o donem zıhnımıze hakım olan ustunluk ve zayıflık ustune kurulan bu kast sistemi içinde Londonun bu kıtabında oldukça karamsar bır dıl hakım olmuş. Keza 50 ye yakın kıtap yazıp kıtapları cok satan bu adam daha sonra aşırı doz uyuşturucudan ölüyor (intihar ediyor).
Bu kadar karamsar bır tablo cızdıgıme bakmayın. Aslında kıtabın ana fıkrı; İnsan ya da Hayvan her canlı kendını çevresel faktorlerın degıskenlıgıne gore sekıllendırır. Hıckımse ıyı ya da kotu doğmaz, onları iyi ya da kötü yapan dogustan berı karşılaştıkları muamele ve hayat sartlarının mahıyetıdır.
Bir kac alıntı:
'Cünkü hareketi sevmezdi vahşet. Yasam demek hareket demekti ona göre, zira öyledir de. Oysa ki Vahset, hareketi ortadan kaldırmaya kararlıdır.' S:10
'Annesi bağlı olduğu sopanın el verdıgı oranda özgürdü, annesinn yanındna ayrılamadıgı için zorunlu olarak kendisi de tutsaklığa mahkum oluyordu' S:85
'Beyaz dis yasayı iyi biliyordu: zayıflar ezilir, güçlülere ise boyun eğilir.' S:112
'İlk basta beyaz adamların köpelerini eğlence olsun diye öldürüyordu, sonraları bu onun adeta görevi haline geldi' S:132
Kitapta ilgimi ceken bir diğer unsur sırf kendısınden daha güçlü ve cansız varlıkları bile hareket ettırıp doğanın goruntusunu kendiisteklerine göre değiştirebiliyorlar diye Yazar Beyaz Disi (Kurt) 'İnsan' hakkında konuştururken Tanrı olarak hitap ettiriyordu. İnsan ona göre bir Tanrıydı.
'İnsana olan bağlılığı özgürlük askından, tür ve soyuna karsı olan sevgisinden de daha büyük, hatta var oluşun bir kanunu gibi geliyordu' S:116
'Sezgileri ile hareket ederek beyaz derili insanların en üstün Tanrılar olduğu sonucuna varmıstı' S:130
'Evcil hayvanlara tanrılarca kol kanat gerildiğinden onları öldürmek yasaktı, kendi aralarından ölümcül dövüşlere tutuşmalarına hiçbir zaman göz yumulmuyordu. Tanrılar Ölüm ve Yasamı kendi egemenlikleri altına alıyor, bu konularda karar verme yetkisini başka yaratıklardan esirgiyorlardı.' S: 204
'Uygarlıgın bu karmaşık ortamında geçerli olan başlıca sey, kontrol sınırlılık idi. Celik kadar sağlam olan kendini frenleme yeteneğine sahip olman gerekiyordu.'
Martı Janothan Livingston - Richard Bach:
Martı kitabını gencligimde okumuş ama aradan gecen yıllarla bırlıkte ayrıntılarını unuttuğum kıtaplardan bırıydı. Yusufla birlikte okuyacak kitap ararken tekrar karşılaştım kütüphanemde Martı ile. Beni cok etkıleyen kitaplrdan biri olduğu için hemen yusufa da okumasını tavsıye ettım ve es zamanlı olarak tekrar okumaya başladık. Herseyden once yazar bir gösteri uçakları pilotu olduğu için Martı kıtabındakı Jonathan karakterının uçuş denemelerı hakkında uzun ve teknık ayrıntılar verebılmıs.
Kabaca okuduğunuzda sıze verdıgı tek mesajın çalışarak herseyi elde edebileceğimiz ve özgürlük kavramından ibaret olduğunu düşünürsünüz ama satırlardaki ayrıntılara dikkat ederseniz güçlü bir hırıstıyan ögretisi altyapısı taşıdığını farketmemek mümkün değildir. Janothen, sürüsünde yasayan tüm martıların, hatta anne ve babasının dahi kendisini aforoz etmesine razı olarak özgürlügünü seçmiş ve her zaman daha iyi uçabilmek ıcın ölümüne denemeler yaparak çalışmıştır. Hayatın sadece yemek bulmak ıcın var olduğu inancına razı olmaz ve fazlasının pesine dusmustur. Calıstıkca kendısını asmıs ve bır yerden sonra 'Cennet' olarak isimlendirilen yerde bulur kendını. Ordaki kendisine benzeyen diğer özgür kuşlar ile yaptığı sohbetler sonucunda sürüsüne geri donup özgürleşmek ısteyen dıger martıları egıtmeye karar verır. Martı Jonathan aslında guclu bır Hz. İsa Figurudur. Bazıları ona seytan, bazıları ise Tanrı der ama Jonathan: Ben sadece bir Martıyım diyecektir.
Yazıyı bir kac alıntı ile tamamlayalım:
'Nereden geldiğimizi hemen unutarak ve geleceğe aldırmayarak günü birlik yasadık. Karın doyurmanın, didişmenin, sürü içinde iktidar hırsının ötesinde değerler olduğunun bilincine varmak için kac yasamdan gectık dersin'
'Yetkin hız ulaştığında, cennete ulaşmış sayılırsın Jonathan, ve bu ne saatte bin bildir ne milyon mil ne de ışık hızı. Cünkü herhangi bir sayı sınırdır daima, oysa yetkinlik sınır tanımaz. Yetkin hız cenettir yavrum.
'Sana ya Tanrı derler, ya da yalancı'
Hz. İsanın aracılığı ile birinin canlanması:
'...dokundu , can verdi ona! Yüce martının oglu. Hayır seytanın ta kendisi o sürüyü dağıtmaya geldi'
Hz. İsanın göge yükselişi:
'Bir an sonra Jonathanın bedeni havada dalgalandı ve saydamlaşmaya başladı.'Benim hakkımda saçma sapan söylentiler yaymalarına ya da benden bir tanrı yaratmalarına izin verme, Ben bir martıyım. Ucmayı seviyorum, hepsi bu...'
Kitabın son sayfasında Mesih inancı:
'....Öyleyse senin kumsalında belirivereceğim zaman uzak değil.'
Robibson Crusoe - Daniel Defoe:
Çocuklarla kütüphaneye gittiğimizde kütüphane cok kalabalıktı ve Yusuf da alelacele Robinson Crouse kitabının yaklaşık 200 sayfaya kadar sadeleştirilmiş bir versyonunu aldı. O Robinson Crouse yi okumaya başlayınca ben de el mahkum aynı kıtabı okudum. Yukarda da yazdığım gibi Yusufun okuduğu kitapları ben de okumaya çalışıyorum.
Giristigi tüm isleri batıran Yazarın 19. yüzyıl İngilteresinde İstihbarat ajanı olarak calısması, yaptığı gazetecilik meslegı arkasında siyasi çalkantılarda büyük rol oynaması yazara adına calıstıgı güclerin desteği ile tüm İngiltereyi gezme fırsatı tanımış. Üstün İngiliz kimliğini eleştiren bir yazsıından sonra bir süre de hapse giriyor yazar.
Bilinen ilk felsefi Roman olan İbn Tufeyl'ın Hay bin Yekzan kitabında adada tek basına Allahı bulan karakterden Daniel Defoenin cok etkilendiğini okumuştum daha önce. Robinson Crouse'den de önce Ada temalı bir cok kitap olmasına rağmen ben bu konu ile iligli ilk defa bilicli olarak bir kitap okudum diyebilirim. Robinsondan sonra Ada temalı ve sadece kendi aklı iile Tanrıyı bulan Haybin Yekzan'ı okumak için fırsat kollayacagım
'Yeryüzü ve denizi, havayı ve gçkyüzünü meydana getiren gizemli bir güc tarafından yaratılmışız. Peki kim bu güc? ardından en doğal biçimiyle, bütün bunları Tanrının yarattığı geldı aklıma. Herseyi yapabilen güc herseyi yonlendırıp yönetebileceği için, hepsini ve kendileri ile ilgili herseyi çekip çeviren ve hükmeden de O'dur. Eger böyleyse yaptıklarının büyük döngüsü, içinde Onun bilgisi ve rızası dışında hicbirsey olmaz.'
Robinson Crouse'un herseyden önce babasının sözünü dinlemeyip onun itirazlarına rağmen denizlere açılması bir nevi yasak elmayı yiyerek Tanrının (hırıstıyan inancına göre Babanın) sözünden çıkarak ceza olarak dünyaya (ıssız ada) atılan hz Adem Metaforunun tekrarını okumuş gibi oldum. Keza yazar da ılerleyen bölümlerde babasının sozunu dınlemedıgı ıcın bu sekılde cezalandırıldığını söyler.
'Ne tehlike sırasında Tanrı korkusu ne de kurtulunca tanrıya sükran duymayı bilen, o duygusuz, düşüncesiz, dinsiz yaratıklardan birisine dönüşmüştüm. Bunun geçmişteki günahım -babama karsı gelme günahım- ın bir bedeli olduğunu dusunmedım'
Robinson Crouse batan ilk gemısıne rağmen basına gelen felaketlerden ders almayıp tekrar tekrar elındekı nımetlerle yetinmeden daha fazlası ıcın yollara düşerek kendı felaketının nedenının yıne kendısı olduğunu söyler.
'Gözümüzün önünde durduğu halde bile isteye ona doğru koştuğumuz kendi mahvımızı, yine kendimizin hazırlamasına neden olan, bizi gizlice pençesine almış, bir hükmün varlığı....'
'Sefil, bir de ne yaptın diye soruyorsun? Berbat bicimde tükettiğin ömrüne dönüp bir bak ve kendine ne yapmadığını sor...'
Batan ilk gemisinden sonra ikinci denize acılısında korsanların eline köle olarak düşer, köle olarak gecırdıgı yıllardan sonra bır sekılde kaçar ve tehlıkelı afrıka kıyılarından kurtarılıp Meksikada tarıma başlar ama bu defa da afrıkadan daha fazla köle getirmek ve tarlasında çalıştırmak ıcın açıldığı denızde gemısı batarak güney amerıka kıyılarında ıssız bır adaya düşer. Bu adada artık 27 yıl yasamıs, ama bu süre ıcerısınde yaptığı yanlışların, basına gelenlerın aslında felaket degıl bır nevı lütuf olduğunun farkına varmıştır. Kendı kendıne yaptığı dını sohbetler sırasında bir taraftan inancını sınamakla birlikte diğer taraftan da daha cok inançlı biri olmuştur. Tembellik yapmamış her gün yeni bir alet icat ve inşa etmiş tarlalarda ekin ekmiş, ekmek yapmıs, hayvanları evcilleştirerek kendi süt, tereyagı ve peynırını yapmıştır.... Zaman sonra komsu adadan gelen yerliler arasında öldürülmekten kurtardığı Cuma ile karşılaşması ve o adadan ayrılmasına kadar Robinson Crouse artık bambaşka biri olmuştur.
'O zamandan beri insanoğlunun, özellikle de gençlerin yaradılışlarının ne kadar da acayip ve akılsızca olduğunu sık sık gözlemlemişimdir. Bu tür durumlarda sağduyularının kendilerine yol göstermesi gerekirken, günaha girmekten utanmıyorlar da pişmanlık duymaktan utanıyorlar. Kendilerini saygın aptallar durumuna düşüren eylemlerden utanmıyorlar da kendilerini yalnızca bilge kılabilecek geri dönüşlerden utanıyorlar.'
'İnsanın yasamı nasıl da Tanrının Dama oyununa dönüsüyor'
'Dünyayı çekip çeviren Tanrının kulunun nesnelere ilişkin görüş ve bilgisinin sınırlarını bu kadar dar tutması, Onun essiz iyiliğinin bir örneği idi. İnsanoglu farkına vardığı takdirde zihnini bulandırıp moralini bozacak binlerce tehlikenin ortasında yürürken bile, gözünden ırak kalan olaylar ve cevresini kuşatan tehlikelerden bihaber olduğundan soğukkanlılığını ve huzurunu koruyabiliyordu.'
Yerlilerin İnsan kurban etme ayininin konu edinip su cümleleri yazması ıse bence o zaman için cesur kelimelerdi. İspanya özelinde aslında Tüm Avrupanın dünyanın diğer kısmını barbarca sömürgeleştirmesini elestirse de uzun süre İspanya ve İngiltire arasında varolagelen sömürge savaşları ve cebalitarık boğazı konusunda sürekli rakip oluşları da bu satırları okurken gozonunde bulundurulmalı.
'Böyle bir saldırı İspanyolların, bunlar gibi halklardan milyonlarcasını yok ettikleri Amerikada sergiledikleri tüm barbarlıkları haklı çıkarırdı kı ne kadar putperest ya da barbar olurlarsa olsunlar, gelenekleri insanları Tanrılara kurban etmek gibi ne kadar kanlı ve barbarca ayin barındırırsa barındırsın, yine de İspanyolların yaptıklaırnın bakılınca bu insanlar oldukça masumdu. Bu nedenle onların köklerini ülkeden kazımak için yaptıkları seylerden , su anda Avrupanın butun hırıstıyan devletlerı gibi İspanyolların kendileri bile tiksinti ve nefretle esi görülmemiş bir kasaplık, kanlı ve doğadışı bir zalimlik, Tanrı ya da insan katında hos görülemez bir eylem diye söz ediyorlar. İspanya krallığı da özellikle şefkatten ya da yüce gönüllülük addedilen düşkünce acıma duygusundan nasibini almamış bir insan ırkı olmakla ünlenmiş durumda, İspanyol sözcüğü igrenclık ve korkunçlukla bir tutuluyor.'
Kitabı bitirdikten sonra da ben oturdum Adada tek basına kalma konusu üzerinden giden bildiğim tek film olan Cast Away (Yeni Hayat) filmini seyrettim. Cok sık ucaga bınen çocuklar ıcın bu flmdekı uçak sahnelerının daha sonra korku olusturabılecegı dusuncesı ıle aradım taradım ve 2015 de Robinson Crouse isminde bir Animasyon filmi yapılmış olduğunu gördüm. Senaryoda daha cok Robinson Crousenin hayvanlarla olan ilişkisi üzerinden kitaptan bağımsız bir konu cizmis olsalar da çocuklar ıcın seyredılebılır bir film.
Zaten Yusuf klasikleri okumaya başladığında artık cekılen çocuk fılmlerının esınlendıklerı kıtaplarla cok da alakası olmadığını görmüş oldu. Küçük prens, Alice Harikalar Diyarında, Beyaz Dis vs...Fılmleri hep kıtaplarındna farklıydı hatta ve hatta bazı hikayeler çocuk versyonlarında değiştirildiğini de farketti. Mesela Robinson Crouse yi İspanyolcasından okuduğunda İspanyollar ile ilgili yukarda alıntıladığım bolum yoktu.
Herkese iyi okumalar..
Merhaba, blogunuzu ziyarete geldim. Benim blogumu yorum ve ziyaretinizle desteklerseniz sevinirim.
YanıtlaSilAdada tek başına kalma konulu Kim'in Adası filmi var Güney Kore yapımı keyifli bir film.
YanıtlaSilPınar
Teşekkür ederim, ona da bakarım inş. Bu arada Kim deyince aklıma Kiplingin Kim'i geldi :)
Sil