27 Mart 2023 Pazartesi

Olson, Grange ve Budayıcıoğlu (BCP Mart)

BCP (blogları canlandırma projesi) dahilinde mart ayının konusu Polisiye ve kadın yazarlar idi. (BCP hakkında detaylı bilgi için buraya Tıklayın )

Polisiye sayılabilecek Blade Runner 1. Ve 2. filmlerini seyrettim ve başka bir yayinda onlardan bahsettim. Bu yazıda ise polisiye kitap olarak Grangenin Siyah Kan ve Nail Olsonun Ikona kitaplarından bahsedeceğim. Kadın yazarlar olarak ise çok değerli gördüğüm Bachmanın Malina kitabına mustakil bir yazı yayınladım ve öyle bir şaheserle eş zamanlı olarak okuduğum Budayıcıoğlunun Kırmızı pelerin kitabını okumak ise benim icin çok zor oldu ama yine de bitirdim ve hakkinda birseyler yazabildim. Subat ayında etkınlıge hıc katılamamıs ve hatta bu ay dengeyi kaçırıp bazı BCP içeriklerini çok erken yayınlamıs olsam da toplam 4 kitap ve 2 film ile etkinliğin mart ayını tamamlamış oldum.

Normalde bloğuma göz atan biri farkeder ki; paylaştığım film ya da kitaplar hakkında acımasız olmamaya çalışır, negatif düşüncelerimi çoğunlukla arka planda bırakırım ama bu defa bunu yapamayacağım. Ilk defa beğenmediğim kitapların ardarda gelidiği bir yazı olacak bu.

Kitap: Ikona
Yazar: Nail Olson


Arka kapak yazısı:

İkinci Dünya Savaşı sırasında, ücra bir Yunan köyünde Yüzbaşı Elias ve direnişçi gerillaları, Nazilerle çatışmaya girerler. Haince bir eylem yüzünden köyün kilisesi yanıp kül olur, birkaç kişi içeride saklı ikonayı kurtarmaya çalışırken ölür, ikona ortadan kaybolur.


O gün olanlar uzun süre bir gizem perdesinin ardında kalır, ta ki altmış yıl sonra ikona New York sanat piyasasında ortaya çıkana dek. İkona yoğun -ve hatta ölümcül- bir ilgi uyandırır, talipleri her geçen gün artar.

Her biri değişik nedenlerden ona sahip olmayı istemektedir. Nazi işgali altındaki Yunanistan''dan günümüz New York''una uzanan bu soluk kesici koşuda ipi kim göğüsleyecektir? Kim rakiplerini altedip ikonaya önce ulaşacaktır? İkona yalnızca kutsal bir nesne midir, yoksa başka güçlerle de mi yüklüdür?

Casusluk romanlarının usta yazarları Alan Furst ve Daniel Silva''nın izinden giden Neil Olson, ilk kitabıyla parlak bir başlangıç yapıyor. İkona, inanç, sanat, tarih, macera ve entrikanın iç içe geçtiği sürükleyici bir roman. Neil Olson, gelecek vaat eden, keşfetmeye değer bir yazar....


Bu kitabi viyanada bir turk kitapcinin 2. El kitap satisindan biraz da kapağından dolayı almıştım. Sanat, tarih, gizem, polisiye vs. derken ilgimi cekmisti arka kapak yazisi. Okurken kurguda hatalar, gereksiz uzatmalar vs gibi nedenlerle olsa gerek cok sıkıldım. Aslinda hikayenin ana metaryali oldukca zengin bir içerik potansiyeline sahipken kitabin bu kadar durağan ilerlemesi belki de beni hayal kırıklığına uğrattı.

Yazar yunan kökenli ve amerikada ikamet eden bir yayimci temsilcisi oldugu icin gercek hayatta yaptığı mesleği gereği yazar ve medya unsurları arasında arabulucu gorevi dolayısıyla olsa gerek 2005 de yazmış olduğu Ikona kitabında da baskın bir şekilde sanat eseri sahibi ve alicilar arasinda aracilarin işlevini (küratör) okuyucuya güzel yansıtmış.

Okuduktan sonra bir tanıdığıma hediye olarak verdim. Bana hitap etmedi ama belki başka biri beğenir.


Kitap: Siyah Kan
Yazar:
Jean-Christophe Grangé

Arka Kapak Yazısı: 

Güneydoğu Asya’da, Yengeç Dönencesi ile Ekvator çizgisi arasında bir yerlerde bir yol vardır.
Siyah kanla çizilmiş bir yol.
Korkunun ve ölümün hakim olduğu bir yol.
Paris. İlk temas. Kuala Lumpur. Hayat Yolu. Uçuşan ve Çoğalan. Sonsuzluğun İşaretleri. Kamboçya. Bal ve Fresk. Tayland. Arınma Odası. Dünyadan soyutlanmış bu mekanda neler olduğunu anlayacaksınız! Bangkok. Gerçeğin Rengi aynı zamanda Yalanın da Rengi’dir!
Ve Paris. Her şey sona ermedi, yeni başlıyor.
Çabuk saklan, Baba geliyor!


Kötülüğün doğasını işleyen bu kitabi da yukarda bahsettigim ayni 2. El kitap satisindan almistim. Biliyorum Grange korku gerilim alaninda cok basarili bir yazar olarak görülüyor ve bu kitap da baglantilari, sembolik dili, kurgusu, vs. akıcı ve merak uyandırıcıydı. Çok beklenmedik bir sonu yoktu, çünkü daha ilk bölümü okuduğumda "-ahan da bu adam katil" demistim zaten :) 

Ama aynı zamanda da aşırı mide bulandırıcıydı. Bir çok bölümü gerçekten sırf kitabı yarım bırakmamak adına zorla okuyabildim. Tamam normalde ben korku gerilim türü okuyan biri değilim ve okuduklarımdan duygusal olarak da etkilenen bir yapıya sahibim bu nedenle kitabı sevmedim desek bile kitapta kadınlara bakış açısı bile tek başına kitabı çöpe atmaya değerdi. Ha bu arada kitap bittiği gibi kitabı çöpün en dibine gömdüm. Maazallah pornografik derecede şiddet ve cinsellik içeren ve kadınları aşşağılayan böyle psikopat bir kitabı ergenlik zamanına yaklaşan çocuklarımdan biri raftan alır da okur diye korktum.

Her zaman söylerim; kullandığımız kelimeler ve düşüncelerimiz, ki bunlara en çok etkiyi maruz kaldığımız yayın ya da yayımlar yapar, davranışlarımıza pasif ya da aktif olsun illa ki bir şekilde etki eder. Teknolojinin gelişmesi ile yapılan norolojik deneylerde pornografiye maruz kalmış bir beynin nasıl negatif bir yönde etkilendiğini artık bilimsel olarak da biliyoruz. Yani "-ne olacak canim, bunlar zaten gerçek değil, maksat eğlenmek" şeklindeki bir yaklaşım azar azar, sinsi sinsi beynimizi doğrudan değiştirmek suretiyle hayatımıza yön verir. Yani kitabı duygusal bir yönelim ile değil, tersine gayet rasyonal bir tavır alarak gönül rahatlığı ile çöpe attım.


Dunyadaki tüm kitapları okuyacak ömür kimsede yok, o halde kendimizi çöplük yapmadan seçici bir okuma eylemine talip olmak gerek diye düşünüyorum.


Kitap: Kırmızı Pelerin
Yazar: Gülseren Budayıcıoğlu


Bu kitabı bir komşum okumam için verdi ve ben de komşumla ortak bir bağ kurmak adına çok zorla da olsa başladım kitaba. Benzer temel içeriklere sahip olması yönünden Malina kitabı ile aynı anda okudugum ıcın bu kıtap her acıdan Malına gibi bir klasiğin yanında gözümde küçüldükçe küçüldü.

Kitabın arka kapağını paylaşmayacağım keza zaten bu sıralar çok popüler ve herkesin bildiği bir kitap.

Budayıcıoğlunun maalesef hasta-doktor mahremiyetini (duygusal olarak destabil olan hastanın beyanını yeterli görerek!) çiğneyip, hastanın dedikodusunu kalabalıklara tamamen kar amacı ile satmayı etik olarak sakıncalı görmüyor oluşu benim için ilk problemdi.

Mesela Freud da hastalarının isimlerini kodlayarak akademik yayimlarında onların hikayelerini kullanırdı (Hastanın ismi ve soyisminin ilk harflerini alfabedeki bir sonraki harfle degistirerek bir kodlama sistemi vardi. Hasta adi Gülseren Budayıcıoğlu ise Freudun notlarında bu kisi H.C. olarak kodlanırdı)

Yalnız fark şu ki; Freud norolojik çalışmaların yapılmasına imkan vermeyecek kadar kısıtlı bir teknolojik dönemde yaşadığı için yeni geliştirdiği psikanaliz yaklaşımını dellillendirmek için bu hikayeleri akademide kullanmak zorundaydi ve gunumuzde de akademide hastalarin durumlarini bilim dunyasi ile paylasmakda etik olarak bir sorun gorulmez.

Sorun su ki, roportajlarinda Turkiyede en iyi egitimi alan, alaninda en iyi hocalardan biri oldugunu iddia etmesine ragmen akademik bir calisma bekledigimiz bir akdemisyenin bilim dunyasini birakip hastalarindan roman yazip dizi cekerek ünlü olması. Elin akademisyenleri yaptıkları terapiler sonucu teorem inşa edip insanlığa katkıda bulunurken, bizim akademisyenimiz popüler kültürden gelir devşirme peşinde...

Bu etik problem dışında kitapta rahatsiz edici başka bir çok sey de vardı. Mesela şimdi aklıma gelen ilk konu, Budayıcıoğlunun hastasının kitabın sonunda bile aslında iyileşmediğini görüyoruz. Kadın çocukluk aşkı ile sorunlu ilişkisinden kurtulabilmesi ancak 2. bir erkeğe bağlanması ile gerçekleşiyor. Yani çivi çiviyi sökmüş, kadın hala hasta ama terapistin bu konuda bir fikri yok :(

İlk erkege takıntılı bir sekılde sıgınarak Hastasının cocukken ugradıgı baba tacizinden rehabilite oldugunu zannedıyor doktorumuz ama ilk erkek ölünce tekrar aynı bunalıma giren hastamız 2. bir erkege tekrar sıgınarak duzelıyor!!!. Bu 2. erkek de bir şekilde kadının hayatından çıksa kitabın başına geri döneceğiz. Nasıl yani dedim kendi kendime. Mesela boşanan bir danışanına "-amaaan boşver yenisini bulunca düzelirsin bir an önce yeni birine bağlan, kesin çözüm..." mü diyecek diye gecirdim icimden. Ben bu konunun cahiliyim aslında ama en azından şunu biliyorum; Travmatik bir hayatı olmus duygusal olarak dengesiz bir kadının sorunlarıyla yüzleserek, kendi kendine iyileşmeye çabalaması gerekmiyor mu? Böyle bir kadının 2. il, 3. üncül kişilere bağlanarak aslında sorunu baskılayıp duygusal olarak saklanma eğilimi gösterdiğini yazar da biliyor ama sanırım magazinel içerik daha çok para kazandırıyor diye böyle bir kurguyu ön plana çıkarmıştır herhalde diye düşünmek istiyorum.

Edebi olarak hiçbir şekilde haz vermeyen bir dile sahip olmasının yanında bilimsel bir dile de sahip değil keza bir kac tane başkalarına ait psikoloji kavramını birbirine sokarak yeni birşey söylüyormus havası yaratması ama akademik anlamda dediği şeyin hiçbir alt yapısının olmaması da ayrı bir ironi. 

Kitap hakkında yazacak pozitif birsey bulamadim ve bu kadar cok fanı olan birini da daha fazla yererek öfkeyi üstüme çekmemek adına burda duruyorum. 

Herkese iyi okumalar...

12 yorum:

  1. Dediklerinize katılıyorum, bir şey kötüyse eleştirilmeli. 2.kitap hakkında dediklerinde çok haklısın, bıktım artık yazarların cinsel içerik yazma merakından. Neredeyse her kitapta az ya da çok var. Hayatın gerçeği olması umrumda değil mahremiyet denen bir şey var, böyle böyle milletin kafasına sokuyorlar olumsuz düşünceleri ve bu yazarlarda art niyet ararım ben.
    Psikolojik kitaplar konusunda da hak veriyorum, insanlara ders verici içerikler üretmek ayrı, belli kişileri kullanarak popüler olmak ayrı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Birinin bana katılmasına sevindim,. Tesekkur ederim yorumunuz icin. Öyle ya da boyle duygusal bag kurduklari bazi düşünce ya da kisilere hakaret ederek insanlari kırmaktan imtina ederim ama bazı gerçekleri de ifade etmek lazim. Özellikle yeni neslin maruz kaldıkları pornografik içerik yüzünden BENCE geriye doğru bir evrim surecine tabi olmuş durumdayız insanlik olarak. O derece negatif etki ettigini düşünüyorum. Bu konuda bir kac kitap okudum ama hala hakkinda birseyler yazmadim. Sirasi gelince pornonun beyne etkisini gozlemleyen deneyleri de iceren kitaplardan da soz edecegim.

      Sil
  2. Siyah Kan kitabını uzun yıllar önce okumuştum.Öyle ürkütücüydü ki hala kitabı nerede görsem ürperiyorum sanki. Eğlenme amaçlı da olsa ahlak ve kültür kurallarının hiçe sayılmasından ben de hoşlanmıyorum. İster istemez maruz kaldığımız şeyler bir süre sonra normal olarak kabul görmeye başlıyor. :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız, bazı mahrem içerikler kişiye özel kalmalı, hayalgücümüzü kullanacak hiçbirsey kalmayacak bu gidişle. Sanat, bizi kendisiyle sınırlandıran, tanımlanmış maddi gerçeklik alanını kullanarak ortaya çıkmış sanat eserinin sınırsız ve gerçek özgürlüğü insana tattıran yani hayal gücümüzü harekete geçiren şeydir. Bir eser insanı birincil maddi gerçeklik alanindan alıp özgür olan 2. cil anlam dünyasına taşımiyorsa o şey sanat olmaz. Sanat bizi bu şekilde özgürleştirir yoksa şiddeti ve cinselliği olduğu gibi aktararak insani tutsagi oldugu sadece 1. cil gerceklik alaninda hapsediyorsa o sey insani insanlikdan bile cikarabilir.

      Sil
  3. budayıcıoğlu, grange, ikisinin de kitaplarını okudum, ikisini de kötü buluyorum, budayıcıoğlu vakaları iyi anlatıyor ama araya çok girip kendinden söz ediyor bu da kurguyu bozuyor, sadece vaka anlatsa belki yazabilecek :) grange ise ilk başta bir iki iyi kitap yazdı ama sonra çok bozdu :) bak olson demişsin, onu bilmiyordum, heycanlandım ama demekki o da kötü, okunmasa da olur, belki de çevirmen kötüdür :) bu ay şimdilik bonheur ve okurix yazmıştı, senle üç oldu. haftasonu da yazanlar olur :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deep sen öyle diyorsan tamam, senin kadar okumadim yazarlari ben sadece tek kitap ile edindigim hissiyati yazdim, sen diger kitaplari da biliyor ve boyle diyorsan demek doğru yoldayim. Olsonun kitabinin konusu gercekten cok yaratici. Ikonanın laneti gibi gizemli unsurlar da katmis, iki neslin araya karistigi olaylar zinciri vs. Aslinda istese cok heyecanli bestseller bir roman olabilecek bir konu bence. Dedigin gibi belki de cevirinin verdigi bir duygudur benimki.

      Sil
  4. Nazi işgali altında bir Yunanistan, bu konuyu hiç bilmiyordum :) bu kitaptan başka kaynaklardan araştıracağım, kapağı çok hoşmuş ama gerçekten :)
    Budayıcıoğlundan bir şeyler okumak istiyorim en kısa zamanda

    YanıtlaSil
  5. Konusu da ilginc, siz de okursaniz kitabi, ben de yorumlarinizi merakla okuyacagim. Iyi okumalar size de

    YanıtlaSil
  6. buğdaycıoğlu konusunda aklı başında herkes aynı şeyleri düşünüyor sanırım o dizileri izleyip kitapları okuyup psikolog elinden çıkmış diye düşünerek etkilenen insanlar vardır mutlaka

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu kadar populer olunca ve en cok okunan kitalar listelerinde olunca seveni cok duye tepki alirim diyordum. Yorumlarınız beni rahatlatti demek sorun bende degil 🙃

      Sil
  7. İkona kitabı öyle aklı çelen güzel bir tanıtımla yazılmış ki okumaya başlayınca hayal kırıklığı sıradanlaşıyor resmen. Bu hikayeyle neler yapabilirdin oysa ki diyerek yazara içten içe kızdığım doğrudur.

    Siyah Kan kitabı okurken zorlandığım bir eserdi ancak mide bulandırıcı konusunda hafızamda pek kayıt bırakmamışım o kısım için sessiz kalıyorum :D

    Son kitabı okumam için Ibanıma para yatırılması gerek :D şaka bir yana tanıtım için ellerine sağlık doyurucu bir yazı olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :)) son kitap için ben de kitabi bana ısrarla odunc veren komşumla ortak bir dil yakalamak adına okumuştum. Okumak için ibana para yatırılmasını istemek çok da haksız bir talep olmazdi.
      Yorumunuz için teşekkür ederim

      Sil

Yorumlariniz icin