7 Mart 2023 Salı

Malina - İngeborg Bachmann (BCP-Şubat)

Algıda secicilikden olsa gerek, Alman edebiyatı ve özellikle gencliğimin hatırı sayılır bır bolumunu gecırdıgım Viyana ile ilgili birseyler okumak her zaman ilgimi cekmiştir. Kitapta da Viyananın kozmopolit yapısı, mimarisi, travmaları sanki şehirin de ayrı bir karaktermiş gibi işleniyor oluşu bu kitapta benim en çok sevdiğim unsur oldu. İngeborg Bachmann'ın hayatına da kabaca baktıgımda yazabildigi tek kıtabı mutlaka okumalıyım demiştim zaten. 2 savas sonrası yıkıma sahıt olmus ve zamanının erkek egemen yazın dunyasında femınst hareketlerın umudu olmus olan Bachmann, gecen ay okudugum yazar Gogol gibi gencliğinde şiirler yazarak adını duyurmaya baslamıs. Sairlikten Nesire gecen her sanatcı gıbı düzyazıda da yeteneklerını gosterebılmıs. 

Felsefe, Psikoloji ve alman filolojisi okuyan yazar aslında bir anlamda klasik tabirle bizim alim dediğimiz cinsten kendini her alanda eğitmiş bir toplum önderi olabilecek bir kimliğe sahip olabilecek potansiyele sahipken yine Gogol gibi yasadıgı psikolojik rahatsızlıklar yüzünden hazin bir sekilde (bence) hayatına son vermis. 70 lerin çiçek cocuklar! ının popüler oldugu, herseyın serbest olusunu şiar edinilen bir zamanda (1) bir cok yazarla ilişkisi olmasına ragmen hayatının sonlarında Max Frisch ile olan acık! ilişkisinden dolayı cok acı ceken yazar son zamanlarında aşırı sakınlestırıcı, ilaç ve uyusturucu kullanmaya baslamıstı. Aldıgı yuksek dozda uyku ilaclarından sonra sigarasından cıkan yangında yara alıp hastaneye kaldırılmıs ama yanıklardan degıl doktorların uyusturucu krizi gecirdigini anlamaması sonucu orta yaşlarında olmasına rağmen yoksunluktan ölmüş ve bence Alman edebiyat ve düşün dünyası önemli bir kişiyi kaybetmiş.


Kitaba gelecek olursam okuması zor olan Malina kitabı, Bachmannın bir kadını öldürme çeşitleri olarak planladıgı Trilojinin yazabildigi tek kıtabıdır. 1971 de Malınayı yazıyor ve 1973 de ölüyor. Malina Yazarın da roportajlarında belırttıgı gibi kendi hayatıyla oldukca guclu paralellikler tasıdıgı için bir anlamda psikolojik biyografi seklinde de degerlendirilebilir keza yazar bu kitapta kurdugu Metafor ve Karakteristik sembollerle aslında kendi hayatını yeniden yazarak bir nevi selbst(self)psikanaliz yaparak kendini iyileştirmeye calısmıs.

Bir kadının erkek dünyasındaki varoluşsal sancılarını vermesiyle yüksek bir psikolojik derinliğe sahip olan kitap feminist hareketleri için de çok değerlidir. (2)

Kitap 3 bölümden oluşuyor. İlk bölümde Ben anlatıcı olarak karsımıza cıkıp adı olmayan kadının sevgilisi İvan ve ben anlatıcı Kadın ile aynı evi paylasan Malina (erkek) ile tanısıyoruz. Kadın da İvan da aralarında 3 bina olan ıkı farklı apartmanda oturuyorlar ve bir zamanlar benim de ikamet ettiğim Ungarngasseye (Macar sokagı) obsesif bir sekilde baglı olan kadın karakterimiz, ordan cıktıgında panıkleyıp oraya girdiginde rahatlıyor. Orda ikamet ettiğim süre içinde bu kitapla tanısmıs olsaydım özel bir okuma yolculugu olurdu galıba benım ıcın. Kadın ile İvan rasında 3 bina olmasına ragmen sıklıkla yaptıkları telefon görüsmeleri ve bu görüşmelerin kısa ve öz olması da ayrıca dikkat cekıcı. Ben Anlatıcı olarak kadın telefon görüşmeleri dahil hiçbir zaman cümlelerini tamamlayamıyor. Susarak bir kadının Ölümü!.. Kadın İvan karşısında kendini tamamen yok etmiş durumda ve kendini hep obsesif bir sekilde takıntılı oldugu Ivana göre düzenliyor.  Kitabın ana başlıklarından biri Konuşmak ve Susmaktır. Erkeklerin determine ettiği hayatında son derece itaatkar olan ve konuşmayan kadının ruhundan ve zihninden geçenleri okuyoruz kitap boyunca. 

Sonraki bölümde Ben anlatıcının geçmiş hayatıyla ilgili karanlık kesitleri ruya formunda bölük bölük veriyor. Burda baba figuru ve onunla olan ilişkisinin korkunçluğuna tanık oluyoruz. Her bir kabusundan uyandıgında basında onun ruhsal dengesini sağlayan Malinayı buluyoruz. Yazar bir roportajında Malina karakterinin 'Anlatıcı Benin kendisinin savunma mekanizmasının ürettiği eril hüviyetle bedenlenmiş bir kopyası olduğunu' söylüyor. Malina kadının hem herşeyini biliyor (kimsenin bilemeyeceği özel çocukluk anıları dahil) hem de kimse aslında Malinayı görmüyor. Kadın hayatındaki erkek figurlerin korkunçlugundan sonra kendısıne zarar vermeyecek bir erkek figürü üretiyor. Kendi kararsız, heyecanlı, dengesiz, psikolojik olarak zayıf kadın kimliği ile Malinanın analitik, akılcı, soğukkanlı ve sakin tarafını düalistik bir simetri ile bir tablo gibi gözler önüne seriyor. Kendisinin hayatta başa çıkamadığı bir çok yerde stabil ve sağlam duran Malina devreye girip onu kurtarıyor. Bu anlamda 1. bölümde sağlam görünen kadın karakterin 2. bölümde ruhsal olarak dağılan grift yapısını görüyoruz. ve burda Malina devreye giriyor. 

Kitap Bachmannın gercek hayatta yasadıgı acının sanatsal ifadesidir. Ve bu acıyı okuyucuya da hissetiriyor. Yazar birlikte yasadıgı acık ilişkisi olan Max frisch'in Benim Adım Gantenbein olsun kitabında Bachmannı da bir karaktere çevirince bu olay yazarın çökmesi ve psikolojik tedaviye başlamasına sebep olur. Bir dönem hastanede tedavi gören Bachmanna kagıt ve kalem verilmemesi, aldıgı tedavinin yanlışlığı sonucu hafıza kaybı geçirmesi, Malina kitabındaki bilincini yitirmiş, yerde yatan, kıyafeti bile kalmamıs ve sürekli mektup yazdıgı halde ne yazdıgı belli olmayan, yarım yamalak mektuplarını saklayan Kadın karakter ile bize kendi yasadıklarını psikolojik bir düzlemde aktarmıs. Bacmannın gercek hayatta yavas yavas kontrolunu kaybetmesı gibi kıtaptakı kadın karakterın de zamanla gercek anlamda da yok olusunu okuyoruz. Hayatına giren erkeklerin onu dağıtmasına rağmen kitabında onlarla yüzleşirken dahi erkekleri hep güçlü cizerken, bu yuzlesmede, misillemede yani kitabında dahi yine hırpalanan, yok olan hep kadın olur. 

Kitabın sonlarına dogru Malina ve Kadının diyaloglarında parantez içinde italyanca opera terimleriyle karsılasıyoruz. Bu terimler Opera dilinde; Ağlamaklı, Bağırarak, Düşük ya da yüksek ses gibi ifadeleri sembolize ediyorlar. Opera diline hakim bir okuyucu bu şekilde diyaloglardaki gerilimi ve duygu durum değişikliklerini bir opera parçası gibi alımlayabilmesiyle bence Bachman düzyazı ile Operayı harmanlayarak bir ilke imza atmıs. (Opera içre Düzyazı)

Kitabın sonlarında Malina Kadının zihnindeki herkesi öldürmesini istese de Kadın İvandan vazgeçmek istemez. Malina tarafı çok baskın olan kadın artık yerde yatıp hiçbirsey yiyip içmeden duvardaki bir deliğe takılıp kalıyor. Yazarın Hastane gunlerını sembolize eden bu bölümlerde ben anlatıcı Kadın artık İvanı da kaybetmiş ve duvarda takıldıgı ve baka baka sürekli büyüyen deliğe akıp kayboluyor. Girdiği duvardan sesini duyaramıyor. Malina Kadının tüm deger verdiği anılarını, esyalarını ve uyku haplarını çöpe atıp kadının kimliğini artık tamamen ele geçiriyor. Sonraki sahnede İvanın telefonla aradıgını ve Malinanın telefona cevap verip Ivana 'numara dogru ama burda öyle bir kadın hiç yasamadı' demesini goruyoruz. (3)

Okuması zor olsa da, hayatımda okudugum özel, estetik, edebi ve fikir ufkunun genıslıgı ile beni etkilemış kaliteli eserlerden biriydi Malina. 

2 vurucu alıntı:

'.... kendimde değilim, kendim burda değil, nedir bu, kendimin olmaması? Burada olmadığında, nerede oluyor bu kendim? bu boşluk hem içimde, hem de dışımda, burada kendim, hiçbir yerde yokum, nereye istersem oturabilirim, eşyalara dokunabilirim, kaçabildiğim ve yeniden kendimsizlikte yaşayabildiğim için sevinebilirim....' S:157

'.... Küçük ve pahalı dükkanlara gitmemi öğütlemişti....,... ve ben de denedim söyleneni yapmayı, ama olmadı, bir defada birden çok şey görmeye dayanamıyorum. Binlerce kumaş, binlerce konserve kutusu, salam, sosis ve sucuk, binlerce ayakkabı ve düğme, bütün o mal yığınları benim gözümde malları kapkara yapıyordu. Büyük sayılar, herşeyi çok büyük tehlikelerle karşı karşıya bırakır, bir küme, soyut bir şey, bir işleme konu olabilen bir ley olarak kalmalı, bir öğretinin formülü niteliğini taşımalı, matematiğin anlığını sergilemelidir, yalnızca matematik, milyarların güzel olmasına izin verir, oysa bir milyar elmadan tat alabilmek olanaksızdır, bir ton kahve sayısız cinayetleri çağrıştırır, ve bir milyar insan, milyarlarca ekmeğe, patatese ve pirinç tayınına olan günlük gereksinimiyle birlikte akıl almaz ölçüde yozlaşmış, acınası, iğrenç, karaborsanın batağına gömülmüş bir konumu sergiler. Artık yeterince yiyecek bulunabildikten çok sonra bile, uzun bir süre doğru dürüst yemek yiyemedim, ve bugün de ancak eğer benimle yiyen biri daha varsa yemek yiyebilirim, yalnız başımaysam eğer, o zaman ancak bir elma ve bir parça ekmek varsa, bir dilim salam kalmışsa yiyebilirim....' S:238


(1) Cicek cocuklar baglamında aklıma geldı, Bu tarz hayatı elestıren ve bu hafta seyrettiğim Yeşilçamdan Yücel Çakmaklının Memleketim filmini de tavsiye ederim.

(2) Burda yine Avustuya edebiyatının örneklerinden olan ve 1963 de yazılmıs Haushofer'in Duvar isimli kitabının Ekofeminist yaklasımı ile yaklasık 10 sene sonra Malinanın kurgusu ile karsılastırdıgımda savas öncesi ve  sonrası avusturyada feminist bakısın evrimini gözlemleyebiliriz 

(3) Malina Kitabı hakkında Naime Erkovanın derslerinden cok fazla faydalandım.


12 yorum:

  1. Yaklaşık 3 sene evvel falandı sanırım okudum bu kitabı ama anlamadım 😬 keşke biraz arastirma yapıp okusaydim dedim yazınızı okuyunca.... Bazı yazarlar daha bir özen istiyor okurken

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Özellikle klasiklerde hem yazarin ozel hikayesi hem de ulkesinin, doneminin hikayesini bilmek, okuma seruveninde cok seyi degistiriyor. Elimden geldigince okudugum her yazari, donemini vs. anlamaya calisirim. Bazan da kitabin anlam ufku okuyucunun ki ile uyusnayabilir de. Bazi kitaplar icin okuyuncunun da o duyguduruma hazir olmasi gerekir. Belki de o donem malinayi alimlamaya hazir değildiniz... her kitabin bir zamani var galiba. Misal ben anne olduktan sonra korku gerilim turunde okuyamiyorum. Kabul edemiyorum o turun dunyasini... size katkida bulunacak en uygun eserleri en dogru zamanda okumaniz dilegi ile

      Sil
  2. Ne kadar doğru demişsiniz Deniz. Belki şimdi okusam başka bir duygu ile okurum. O dönem arkadaşım önermişti ve okumuştum. Şimdi anlıyorum ki sadece okumuşum.....🥺
    Bir de zamanı değildi sanırım. Tecrübe oldu bana da.
    Selamlar sevgiler 🪷

    YanıtlaSil
  3. Kitabı hiç duymamıştım. Bayağı derin görünüyor, anlatımınızla merak ettim. Çok iyi özetlemişsiniz, doyurucu bir içerik olmuş. Kitaptaki bazı detaylar bana Sarı Duvar Kağıdı adlı öyküyü anımsattı. Paylaşım için teşekkürler. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz icin ben tesekkur ederim. Aslinda okumasi zor bir eser deniyor ama ben sevdim tarzini. Dusuncelerini anlik aktaran gunluk konuşmalar gibi oldugu icin kendi dunyamda ortak dertler buldum. Belki de mizac ile ilgilidir. Biraz da oguz atay tarzina benzetiyorlar ama bence ondan daha fazla katmanlari olan bir eserdi Malina. Size de iyi okumalar

      Sil
  4. Kitabı okumadım ama kitabın ve yazarın farklı yönlerini öylesine derinlemesine ve incelikli olarak aktarmışsınız ki kitabı mutlaka alıp okumayı düşündüm. Psikolojik değerlendirmeler özellikle ilgimi çekti. Alıntılar da iyi seçilmişti.
    Merak ederek sormak istediğim iki sorum var: Kitabı aslından mı okudunuz, çeviri miydi?
    Kitaptan ilk alıntınızın son cümlesinde geçen "kendimsizlik "kelimesi dikkatimi çekti. Dilimizde kullanmadığımız bir sözcük olarak düşündüm. Yazar bunu "hiçlik" anlamında mı kullanmıştır acaba?
    Yararlı bir kitap tanıtımı idi. Emeğinize sağlık.
    Sevgiyle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tesekkur ederim, turkcesinden okudum ama cevirmen almancadan turkceye cevirirken filoliji okumus yazarin yaptigi almanca bazi kelime oyunlarini dipnotda belirtmis. Kendimsizlik kelimesi turkcede ya da benzeri almancada olmasina gerek yok aslinda cunku iyo edebiyat eseri kuandigi dile yeni kelimeler kazandirma ozelligine de sahip olabilirler. Mesela yazar kitapta kadin karakterin babasinin sevgilisinin adini MelaNIE seklinde kullanmis. Sondaki Nie kelimesi almanca asla demek. Burda yazar karakterle ilgili duygusunu isme eklemleyerek kelimeyi bir yeniden insaa surecine sokmus. Buna benzer kelime oyunlari kitapta az degil bu nedenle aslinda dediginiz gibi kitabi aslindan okuyacak okuyucu ceviriden okumaya gore cok daha fazla derin katmanlarla karsilasacaktir.

      Kendimsizlik kelimesinde de bence cevirmen isabetli bir turkce kelime secmis çünkü konu karakterin hiçliği degil, kendi icinde ayri bir kendinin varligi ile bu iki kendi olmanin karismasi gibi kaotik ve varolussal bir duzleme sahip. Bergmann in persona filminde oldugu gibi. O film ile bu kitap cok paralel seyretmenizi tavsiye ederim.

      Sil
    2. Bir de yazar felsefe de okumus ve heidegerin existentialist hermenotikiginden etkilenmis biridir. Existentializm kelimesinin sonu varligi sembolize eder bastaki ex kelimesi de disinda demektir. Varligin disinda! Anlamasi ve cevirmesi zor bir kavram. Turkceye vaorlusculuk diye cevrilmesi aslinda tam kelimeyi karsilamaz. Varligin disinda olmak (varliga yabancilasma) nasil anlasilmiyorsa bir insanin kendisinin disinda olmasi (kendisizligi de, kendisine yabancilasmasi) anlasilmasi zor bir felsefi yaklasim aslinda.

      Bu arada yorumunuz icin tesekkur ederim

      Sil
  5. bu yazar çok önemlidir, severim dee :)

    YanıtlaSil
  6. kitabı duymamıştım detaylı merak uyandırıcı bir inceleme olmuş aynı zamanda okuması zor bir kitaba da benziyor :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okuması zor, psikolojik de bir roman aslında. Içiçe geçmiş kaotik bir anlatım tarzı var. Yazarin ve ben anlatıcının duygusal dengesizliği kitabın diline de yansımış

      Sil

Yorumlariniz icin