1 Ekim 2022 Cumartesi

Film: Gattaca - Andrew Niccol

Film: Gattaca

Yönetmen ve Senarist: Andrew Niccol

Bu hafta 10 yaşındaki oğlum "-Anne insanların genetiğine müdahele edebiliyorlarmış, düşünsene kanatlarımız olsa ne güzel olurdu" deyince çocuklarla geleceğin ana sorunlarından biri olacak genetik mühendisliği ile insana müdahele konusunu konuşmak için bu filmi seçtik.

Yönetmeni senaristliğini yaptığı "Truman Show", yönettiği "In TIme", "Lord of War", "Simone", "Good Kill" gibi filmlerden de biliyoruz aslında.

1997 senesinde çekilen distopik bilim kurgu filmi olan Gattacanın konusu: Yakın gelecekte genetik mühendisliği ilerlemiştir.  Insan genetiğine önce tıbbi motivasyonlar ile daha sonra da daha mükemmel çocuklara sahip olmak amacı ile yani sosyal darwinist bakış açısıyla bakarsak yavaş ilerleyen evrime yön verip genetiğimizi mükemmelestirme girisimine bilim aracılığı ile hız verdiğimiz bir zamanı konu alıyor. Bildigimiz gibi çinde halihazırda 2 kız bebek hiv vürüsüne yakalanmayacak şekilde genetik müdahele ile çoktan doğdu bile. Aslında filmde yakın gelecek demiş olsa da günümüzde bu süreç başladı. Filmde tanrı çocuğu denen vincent (kazanan) ile genetiği tasarlanan anton (değerli) iki kardeştir. Önce Vincent müdahelesiz bir şekilde doğmuş ama doğduktan hemen sonra gen haritası çıkarılarak yüzde 98 oranında kalp yetmezliği riski, yüzde 48 oranında depresyon riski vs. gibi ihtimaller dizilerek Vincente 30 sene ömür biçiliyor. Daha sonra ise aile 2. çocuklarının tıbbi sorunlar yaşamasını istemedikleri için filmde sunulan arka planda toplumun büyük çoğunluğunun yaptığı gibi çocuğa daha doğmadan genetik olarak müdahele edilerek doğuyor.

Vincent normal (geçersiz), Anton ise mükemmel (geçerli) olarak toplum içinde tanımlanıyorlar. Insanlar kan vererek genetik kodlarına en uygun işlere kabul edilirken, kişilerin arzuları, istekleri, hayalleri önemsenmiyor. Hatta ailenin biri bebeğini daha doğmadan 12 parmaklı tasarlayarak büyüdüğünde kimsenin çalamayacağı parçaları çalabilen bir piyanist olmasını sağlıyorlar.



Girdiğin heryerde otomatik makinelerle kan alınarak kim olduğun, genetik haritan ve o yere uygun olup olmadığın değerlendiriliyor, o şekilde ya geçerlisindir girebilirsin ya da geçersizsindir giremezsin. Normal doğan cocuklar o toplumda geçersiz olarak tanımlanıp dışlanmaya başlıyorlar. Bu tarz çocuklar en fazla çöpçü ya da temizlikçi olarak çalışabiliyorlar.



Filmde şu 2 cümle Hitler zamanında zirve yapan Ojeninin (genetigine göre üstün ırkın hayatta tutularak diğerlerinin elenmesi) her daim güçlenerek arttığına vurgu yapıyor aslında.

"-Normalde tasarlanan cocuklarla normal cocuklar arasinda ayrimcilik yapmak kanunlara aykiri ama kanunlari takan yok"

"-Artık ayrımcılığı, horgörmeyi bilimsel olarak yapıyorlar. Alt sınıflar sosyal statü ya da ten rengi ile belirlenmiyor şimdi. Ayrımcılık bugün bir bilim”



Filmden aldığım bu iki cümle hem etik endişelerle yapılan kanunları kimsenin takmadığı ki bu aynı zamanda gunumuzde de genetik olarak bebeklere müdahele etmek yasak olsa da kimsenin takmadığının imasını yaparken aynı zamanda ayrımcılığın da artık bilim adıyla (yapıldığını) yapılacağını vurguluyor.



Tanrı çocuğu olan Vincent tasarlanmış mükemmel olan kardeşi ile yüzme yarışlarında hep kaybederken bir gün onu geçebildiğini görünce o toplumun normal insanlarına yedirilmiş öğrenilmiş çaresizlik durumundan kurtulup sistem izin vermese de isterse hayallerini gerçekleştirebileceğini toplumun genetiğine bakarak bilimsel olarak kendisine biçtiği rolü değiştirebileceğini farkediyor.



Ailesinden ayrılıp sagda solda temizlikçilik yaparak büyüyor ve eş zamanlı olarak da hayali olan uzay enstitüsüne (Gattaca) ya girmek için gerekli şekilde çalışıyor.

Bu arada filmin adı da olan Gattaca DNA sarmalındaki Guanin, Adenin, Timin ve Citozin kodlarından oluşturulmuş. (Aslında Yönetmen filmin ismini “sekizinci gün”olarak yani "tanrı dünyayı 6 günde yarattı 7. gün dinlediğine vurgu olarak" düşünmüş ama bu isim tescillendiği için Gattaca ismini kullanmış)



Gattacaya girip insanlı uzay projelerinden biriyle uzaya gitmek en büyük hayali ve bunu gerçekleştirmek için mükemmel tasarlanmış ama koşuda 2. geldiği için intihar ederken sakat kalmış bir atlet olan Eugene (sağlıklı doğan öjeni kelimesinin kökeni) ile anlaşıyor. Eugene'ın kimliğini ve kan örneklerini kullanarak hayallerini gerçekleştirmek için Gattacaya giriyor ama uzay uçuşu öncesi işyerinde işlenen bir cinayet ile açılan soruşturma yüzünden kimliği açıga çıkma tehlikesi doğuyor.



Filmin konusu olarak buraya kadar yazdıklarım heryerde yazdığı için spoiler vermediğimi umuyorum.

Filmin sorguladığı sorular; bizi biz yapan genlerimiz mi?, mükemmellik nedir? Ve gerekli midir? Bilim ne kadar belirleyici? Etik ve bilim dengesi, Eşitlik, Adalet nedir? Toplumsal adalet (Yönetmenin kendisi de hukukçu olduğu için adalet içerikli sorular diğer filmlerinde de baskındır)



Mesela mükemmel tasarlanan Eugenın genetik taramasında depresyon olmamasına rağmen kendine biçilen rolu 1.ciligi alamadigi icin mücadele etmeyerek intihar etmek istemesi (filmde eugenin alt tabakaya itilen normal insanların yasadigi ayrımcılığı yasamadı ama mükemmel olmanın verdiği acıya katlanmak zorundaydı denir) ve sürekli depresif bir halde yaşaması ve aynı şekilde mükemmel tasarlanan başka birinin cinayet işemesine rağmen Vincentin normal yolla doğmuş ve kusurlu olmasına rağmen mücade ederek amacına ulaşması vakasını kardeşi Anton soruyor; bunu nasıl başardın? Vincent de asla arkama bakmadım diye cevap veriyor.



Yapılan uzun soluklu bir araştırmada üstün zekalı çocuklar uzun yıllar takip ediliyor. Işin sonunda üstün zekalı olduklarını bilen çocuklar "ben zaten en iyisiyim çabalamama gerek yok" yanılgısı ile toplumda normal bir IQ ya sahip yaşıtları kadar bile başarılı olamadıkları kaydediliyor. Aslında başarıyı belirleyen şey genetik kodlarımız, IQ muz değil, ne olduğunu bildiğimiz ve onunla uyumlu yaşadığımız ve gerektiğinde mücadele ettiğimiz kusurlarımızdır. Kusurlarımız bize mücadele ruhunu kazandırır ve filmde genetik kodlarinda yuzde 48 oraninda depresyon görünen Vincent depresyonun uzağından bile geçmezken genlerinde depresyon olmayan arkadasi intihar eder. Genetiğinde yuzde 98 oraninda kalp rahatsizligi görülen ve 30 yasinda öleceği söylenen Vincent is yerinde kondisyon aletlerinde her ne kadar hile yapsa da en güçlü çalışanlardan biri olarak görünüyor ve ölmüyor.



Filmin başında alıntılanan 

"Tanrının çarpık yarattığını kim düzeltebilir" 

alıntısı tam da bunu anlatıyor aslında. Tanrı bizi düzeltmek için çarpık yaratıyor. Bu kusurlarımız doğru yaşamayı bilenler için bir avantaj. Mükemmel tasarlanan insanlar ise kendilerine bebekliklerinden verilmiş olan genetik mükemmelliği kendilerine biçilmiş hazır rolü kabul edip bunu başaramayınca imha edilmesi gereken kendi genetik potansiyelini gösteremeyen atıl ürünlere dönüşüyorlar ve hayatları boyunca hiçbirşey için savaşmadıklarından dolayı depresyona, intihara meyilli oluyorlar. 



Yani doğru genlere sahip olmak yeterli değil, çevre ya da tek başına çalışmak da basarıya götürmez insanı, insanı akıllı yapan, mutluluğa ve (ne anlam yüklüyorsak artık) başarıya götüren şey ; çevrenin, çalışmanın, genlerin vs... doğru kombinasyonuna bağlıdır. ve bu da asla öngörülemez.

Filmde bir çok sembol kullanilmasina ve bunlarla mesajlar verilmesine raģmen yazı uzadığı için bunlardan bahsetmeyeceģim. (DNA sarmalına benzetilen merdivende mükemmel tasarlanmış Eugene'in sakat olduğu için sürünerek çıkması gibi)



Filmde en sevdiğim sözlerden biri; Vincentin yakalandığını düşünerek paniklediğinde ona kimliğini satan Eugene'in şöyle demesi idi:

"-Hala anlamıyorsun değil mi? Sana baktıklarında seni görmüyorlar, sadece beni görüyorlar"

Ona baktıklarında Vincenti değil, verdiği (sahte) kan örneğinde gösterilen kimliği görmeleri gibi biz de günümüzde aslında başka insanlara baktığımızda onların gerçeğini değil, statülerini, sahip olduklarını, bizim görmemizi istedikleri sahte herşeyi görüyoruz. Kimse bize baktığında bizi görmüyor aslında.

Herkese iyi seyirler



10 yorum:

  1. Yanıtlar
    1. Evet, hem senaryosu hem de sinematografisi güzel olan böyle kült filmler insanın hayatına değer katıyor

      Sil
  2. Filmi izlesem bu kadar keyif almazdım sanırım, sizde okumak apayrı bir keyifliydi. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, bazan yazarken meseleleri birbirine çorba edip yazıyı uzatıyorum ama yine de filmin güzelliği benim uslubumun karışiklığını bile örtüyor bence. Guzel yorumunuz için cok teşekkür ederim

      Sil
  3. Kanatlara sahip olmak insanın değişmeyen hayali :) Filmi izlemedim ama benzerlerini öyle ya da böyle izledim, konusu değil ama yorumunuz kesinlikle ilgi çekici.

    Bilimsel gelişmeler beni her zaman ürkütüyor zira etik kurallarının, kuralları belirleyenler tarafından yok sayıldığını her an gözlemliyoruz. İnsanlık kendi sonunu hazırlıyor bilim ve teknoloji adı altında.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki bize uzak bir gelecek gibi geliyor ama çocuklarımız bu konularla problemlerle daha doğrudan muhattap olacaklar belli ki... ahlak ve etik en çok bilim adamlarında olmalı bence keza onların etik dışı adımları dünyaya geri dönüşü olmayacak zararlar veriyor. Cocuklarımızın bu meselelerden kaçmadan gerçekten çözüm üreten bir bakışa sahip olmaları dileğiyle

      Sil
  4. evet eski bilimkurgulardan :) bilimkurgu romanlarının çoğunu genellikle sömürgeci eğilimli yazarlar yazarlar, ünlülerin çoğu böyle yani :) bunun tersi olanlar da var tabii, stanislas lem gibi:) eski filmlerden 2001 Uzay Yolu Macerası ile Blade Runner'ı öğütlerim, en iyi bilimkurgular olarak kabul edilen 2 film :)

    YanıtlaSil
  5. Dur bi, ben daha yeni yeni ucundan bakıyorum. Haftada en az 1 film seyretme kitasi koydum kendime. Onumuzdeki sene ins. Hafta bitip film bakmamissam kendimi zorlayip film seyredecegim. Bakalim o bahsettigin filmlere sira gelir mi bilmem ki.... ömür kısa...

    YanıtlaSil
  6. Harika bir filme benziyor bir şekilde gözümden kaçmış

    YanıtlaSil

Yorumlariniz icin