Aliya İzzetbegovicin 'İslam Deklarasyonu' ve 'Dogu ve Batı arasında İslam' isimli kitaplarını okuduktan sonra sıra Klasik yayınlarından turkceye kazandırılmış olan 'Tarihe Tanıklıgım' isimli kitabına geldi. Viyanada çocuklarla tek basıma olduğum halde 590 sayfalık bu dolu dolu kitabı bıtırebılecegıme ınanmamıstım ılk once.
Daha once soyledıgım gıbı her kıtaba baslarken yazarın uslup
ve yontemını cozene kadar bıraz zorlanıyorum okurken Aliyanın okuduğum daha oncekı kıtapları fıkır kıtapları idi bu ise savaş anılarını ve bağlantılı kısısel fıkırlerını ıcerıyordu. Yazarı cozdukten sonra
ıse okuma surecı cok kolay devam edıyor. Ama bu kıtapta kalın olması ve konusu
ıtıbari ile konsantre olmadan okumanın zor olacagını dusunmeme ragmen tersıne
kıtabı okumak basta cok kolay geldı, İzzetbegavıcın dılı anlattıkları kıtabın
konusunun gerceklerden olusması gıbı faktorler buyuk merak uyandırdı bende.
Ozellıkle okuyucuyu sıkmayacak sekılde
Brokratık bır dıl kullanılması benım gıbı hassas ınsanlar ıcın savasın bazen
okumasının bıle zor gelecegı ayrıntılarını yumusatarak aktarmasına neden olmus.
Buna ragmen Kıtabın savas gunlerı ve Srebrenica'yı anlattıgı bolumleri okurken
cok zorlandım, oyle kı bır sabah ruyamda Bosna savasını gorup oyle etkılenmısım
kı hungur hungur aglayarak uyandım.
Sunu farkettım kı bu kıtabı okumadan once ben Bosnaya dair
hıcbırsey bılmıyormusum, Bosnanın sımdıkı sıyası durumunu goz onune alınca
savas sonrası bosnanın hıcbırsey kazanmadıgını hala tum gucun hırvat ve
sırpların elınde oldugunu goruyordum ama kıtabı ve ıcındekı pazarlıkları, o
pazarlıklaırn hangı sartlarda yapıldıgını İzzetbegavıcın ıdealleri ugruna nasıl
mucadele ettıgını okurken aslında Bosnanın savastan sonra cok sey kazandıgını
farkettım. Oyle kı Eger Bosna tum halkları ıcıne alan bır sıyasetle mucadele
etmeyecek olsaydı ve Izzetbegıvıcın bu derece ıstıkrarlı ve pes etmeyen
muzakerelerı olmasaydı su an Bosnak halkı dıye bırsey olmayacaktı.
Tamamen Sırplar tarafından ırk olarak yok edıleceklerdı ;(
Tamamen Sırplar tarafından ırk olarak yok edıleceklerdı ;(
Savasın basında herkes bosnanın savasma kararı almasına
gulup 1 hafta bıle dayanamyacaklaırnı ongormusler ama Allah
Inanan ınsanlara mucadelelerınde oyle yardım etmıs kı Halk kendı ıcınde
organıze olmus, Batının sılah ambargosuna ragmen kendı sılahlaırnı kendılerı
uretmısler ve sehır sureklı bombalandıgı halde hayatlarına devam etmısler.
Savas oyle bır hal almıs kı tum soykırımlara ragmen Bosnak tarafı askeri acıdan
daha avantajlı hale gelmıs kı artık muzakerelerde batı da Bosna nın taleplerıne
karsı pozıtıf bakmak zorunda kalmıs. Yoksa gucsuz olanın muzakerelerde de hakkı
olmazdı. Hatta Dayton anlasmasını
Izzetbegovıcın olmazsa olmazı olan bosnanın bolunmeyecegı sartı yerıne
gelmedıgı ıcın tum rısklere ragmen anlasmayı ımzalmamıs ve sonunda arabulucular
cok zor olarak nıteledıklerı Izzetbegovıcın taleplerını kısmen kabul etmek
zorunda kaldılar. Ama yıne de zamanla Anlasmanın uygulanmasında sorun çıkararak sırp, hırvat ve
arabulucular Bosnaya bır kazık atmıs oldular ;( Yıne de uzun vadede Daytonun
Bosna ıcın faydalı olacagı on gorusunde bulnuyor İzzetbegovıc.
Savasta batı
Sılah amborgasu uyguluyor ama sırp ve hırvatların zaten yeterınce sılahı olduğu icin
Amborga sadece Bosnanın kendısını savunamamasına neden oluyor.
Srebrenıcayı BM guclerı guvenlı bolge ılan
edıyor, Bosnalı askerlerın bolgeyı savunmasına ızın vermeyıp Srebrenica da
bosnalıları sılahsızlandırıyorlar, Insanlar guvenlı bolge dıye Srebrenicaya
sıgınıyor ve sonra BM kendı ellerıyle hıcbırsekılde karsı hıcbır muhalefet
gostermeden Srebrenicayı Katlıam yapması ıcın Sırplara teslım edıyorlar....
Yukarda ekledıgım savasın batı ulkelerı tarafından Bosnaya
ne kadar zorlastırıldıgını gosteren 2 akılalmaz ayrıntıyı yazdıktan sonra Kıtaptan
altını cızdıgım bır ıkı ayrıntıyı eklemek ıstıyorum.
Kıtapta İzzetbegovıcın Hapisane yıllarından bahsettıgı kısa
bolumde Tito dönemınde uygulanan Dusunce sucuna atıfta bulunarak sunları
soyler:
'Okulda , insanlık
tarihinin , insanın yazmayı ogrenerek 'trıhsel bır Hayvan' halıne gelmesıyle
basladıgını ogrenmıstık. Yani İnsan ancak konusmayı, dusunduklerını soylemeyı
ogrendıgınde insan türüne donusmustur. Ve sonra ona konusmayı yasaklayan ,
utanc verıcı 'düsünce sucunu' ve ifade
suclarını tasarlayan ve insanı tarıh sahnesıne ılk cıktıgı zamanların
karanlıgına donduren bırılerı cıkmıstır'... ....Dusunce sucu terımıne itibarını
ilk kazandıran dünyadaki ilk sosyalist devlet olan SSCB ye aittir. Lenin düsmanca propagandayı hakkında ölüm cezası
verilecek suclar arasına sokmustu.' S. 62
Kendisi Tito donemınde sozlu muhalefet sucundan yıllarca
hapıs yattıgı halde Bosna savası sırasında muhalıf yayınlara kendı savas
stratejilerini acıklamasına ragmen hic
bir zaman sansur uygulamamıs. Zor savas yıllarında bıle inandıgı degerlerden
donmemıs. Ama yıne de bosna gucsuzlugunden dolayı ıstedıgı sonucu elde edemedı.
'İdealler, Arazideki
gaddar güc kullanımı ile ve buna karsı kayıtsız kalan bir dünya ile
celisecekti. Zorbalık muzaffer olmadı ama İdealler de galip gelmedi' S. 137
Begovic her ne kadar savasın insanlık dısı sartlarında bıle
ideallerinden taviz vermese de kitapta olabildigince tarafsız bir dil kullanmaya
calısmıs. Hatta bir gece arabayla bir yerden bir yere giderken kendilerini
durduran silahlı bır grup hakkında aklından gecen ilk dusunceleri su sekilde
tasvir ederek sahip oldugu korkuyu bır anlamda itiraf eder.
'.... İlerde 2 ya da
3 asker gordum, biz yaklastıkca tufekleri dogrultulmus bir halde yolun üstünde duruyorlardı. Düsünebildigim tek
sey bizden mi yoksa onlardan mı
olduklarıydı. Savasın trajedisi insanın ahlaki standartlarını yitirmesidir...'
S. 239
Kendi hakkında oldukca insani duygularını elestirel bir
dille anlatmasına ragmen Milosevic gibi bir savas suclusu hakkında yazdıklarının bu kadar yumusak
ifade edilmesi beni gercekten cok sasırttı. kendi halkına Soykırım yapmıs bır
dusmanına karsı bile hakkaniyetli ifadeler kullanmaya calısıyor.
'Milosevıci
tanıdıgımdan pek emin degilim, sanki kendisi ve politikası 2 farklı seymis gibi
geliyor bana. Yaptıgı sey ile sahıs olarak bende bıraktıgı intibayı
birlestiremiyorum. İgrenc bir insan degil. Hakikatte her zaman sarhos - ya da
öyle görünüyor- ya da konusma havasında oluyor. Söyledigi seye inanıyormus gibi görünüyor. Cesur olmalı ama
iki yüzlü oldugunu söyleyemem. Sizofrenik bir kisilik olabilir, ama bu baska
bır sey. Ancak kisiliginin oteki, kötü tarafı hakim bu nedenle Mıiosevic
kakcınılmaz olarak kötülük üretiyor.' S. 324
Aliyanın kitapta bahsettigi bir Raslantı insana ilahi
adaletin tecelli ettigini gosteriyor.
'Müzakerelerin
yapıldıgı Wright-Petterson hava üssünü gezmeye davet edildik. Yemek ıcın
oturdugumda tesaduf eseri mi degil mi bilmiyorum ama Karadzicin (savas
suclusu sırp komutan) yakın yardımcısı
olan Nikola Koljevic'in masası, büyük bir Tomahawk füzesinin tam altındaydı. Bu
11-12 eylul 1995 gecesi Adriyatik denizindeki denizaltılardan Banya Lukaya
atılan bir silahtı. Koljevic Banya Lukalıydı ve 1997 de İntihar etti.' S 326
Aliya hem istedigim hem de nefret ettigim bir sey varsa o da
ülkeye yabancı askerlerin gelmesiydi diyor.
Yabancı askerler kontrolsüz otoriteye sahiptir ve kontrolsüz otorite her
zaman kisisel iradeye donusebilir. Aslında Aliya savas boyunca müzakerelerde ve sahada
istemedigi 2 sey arasında secim yapamak zorunda kalıyor. Bosnanın iyiliği icin
daha az kötü olanı secmek zorunda kalması daha sonraları onu elestiren medya tarafından sık sık kullanılıyor.
'Dramatik bir secimle
karsı kasıyaydık: Ya yabancılar (Amerikalılar, İngilizler, Fransızlar) ya da
yerli Asırılar. Ya yabancı kibri ya da Sırp ve Hırvat asırılarının ve
ayrılıkcılarının acık siddeti. Bunların hicbirisi iyi degildi ama 3. bir secim
de yoktu. Sizden nefret eden yerliler yerine sizi sevmeyen yabancılar olmasının
daha iyi oldugunu düsündüm.' S. 327
Müzakereler sırasında Aliyanın olmazsa olmazı halkın
Irklarına göre ayrılıp Bosnanın bölünmesiydi. Aliya Bosnayı Bosnak, Sırp ve
Hırvatlardan olusan cok ırklı bır ülke olarak insaa ediyordu ve herkes bunun
imkansız oldugunu savunuyordu. Aliya 1970
de yazdıgı Islam Deklarasyonunda da belirttigi gibi Milliyetci ve Irkcı
politikalara hic taviz vermiyordu ve ugrasları sonucu biraz fedakarlık yapmak
zorunda kalmıs olsa da bunu gerceklestirdi.
'Birsey kesin,
Birseyleri paylasmak zorundayız, Ya Topragı ya da Otoriteyi. Biz Otoriteyi
paylasmayı tercih ederiz.' S. 336
Aliya Bır Roportaj sırasında Partisi SDA nın din ve milli
aidiyeti hakkındaki bir soruya soyle cevap verir. 'Sloganımız
su: Kendinden olanı sev, Ötekine saygı goster.' S. 423
1998 de partisinin yönetim kurulu toplantısında yaptıgı bır
konusmayı Aliyanın Mirası olarak isimlendiriyorlar ve ben de o konusmanın
sadece son kısmından dikkatimi ceken bir bölümü eklicem:
'.... Kimligimizi
hakedersek sahip oluruz. Özgürlük bir borc, bir sorumluluk ve zayıf olanın
kaybettigi sürekli bir mücadeledir. Biz manevi olarak zayıf degiliz ve bu
mücadeleyi kaybetmeyiz. Her halukarda, her gün Avrupa-Amerika medeniyetinin İyi
ve kötü meydan okumalarıyla karsılasıyoruz ve bu kacınılmaz oldugu kadar
yararlıdır da. Elbette cok ögrenecegiz ve cok calısacagız. İhmal ve tembellikle
yenilirsek , bunun nedeni Allahın degismez kanunlarından birini yerine
getirmedigimiz icindir: Calısma, Mücadele kanunu. Bu nedenle sikayet etmeye
hakkımız olmaz.' S. 430,431
Yine bir Roportajında beynime kazınan su ifadeleri kullanır:
'... bizler cehennemi
yasamıs ve herseye ragmen aklını muhafaza edebilmis insanlarız. Bu da bizim
Zaferimizdir.' S. 502
Madalyonun bir yüzü Acı ve Karanlık olanın bir de öbür
yüzüne bakalım: Savas sırasında Bosnada
Üniversite bir gün bile calısmalarına ara vermemis. Savas devam ederken 250
konser 1000 kadar da Tiyatro oyunu sahnelenmis.
Televizyonda önce o gun kac kisinın
öldügü daha sonra da nerde hangi konser ya da tiyatronun oldugu haberi
verilirmis. Aliyanın cok önceleri yazmıs oldugu Dogu ve Batı arasında İslam
kıtabında da Sanatın zengin ve refah seviyesi yuksek olan yerlerde degil Fakir,
acı ceken belkı savaslar gören bir ortamda dogacagını idda ediyordu. Bosna
Aliyanın bu tezini dogrulamıs oldu.
'..... Siddeti
dinmeyen Ölüm, önü alınamayan yasamla ic iceydi. O konserler tepelerden
üstümüze yagan vahsete, kötülüge bizim birer cevabımızdı, tarihin görmedigi bir
gaddarlıga insanca karsı koyusumuzdu onlar bizim. ....... Onlar (sırp,
Hırvat ve batı gücleri) kendilerinin
olamadıgı herseyi icinde barındıran bir sehri öldürmek istiyorlar ' S. 506
Bosna ve Aliya öyle bir strateji izliyor ve öyle degerleri
halkına asılıyordu ki düsmanları da Batı da Bosnaya karsı ellerinde hicbir koz
bulamıyorlardı. Sonunda Aliyanın Bosnayı bir İslam devleti yapmaya calıstıgı
gibi sacma bir suclamayla saldırmaya basladılar. Aslında Bosnanın karısık
nufusunu muhafaza edip onun cok dinli bir ülke olmasıydı Aliyanın hedefı. Tersine
Sırplar ve Batı Bosnayı bölerek müslümanları da bir cografyaya sıkıstırıp
sadece müslümanların yasadıgı bır İslam devleti icin ugrasanlardı. Savas
sonrası bile Aliya savastan kacıp ülkeden ayrılmıs Sırp ve Hırvat komsularının
dönmeleri icin cok ugrasmıstır.
'Size iki örnek
veriyim. Bir kac ay önce Saraybosna alısversı merkezınde domuz eti satısıyla
ilgili bir olay oldu. Vatandaslar dükkanların ayrı olmasını talep etti. Sanki
bu cok büyük bir tehlikeymis gibi, bununla ilgili olarak batı basınında
günlerce haber cıktı. Saraybosnadaki domuz eti meselesi hakkında batı basınında
cıkmıs haberlerı toplasanız, bunların, Sırpların binlerce masum insanı
öldürdügü Ölüm Kamplarıyla ilgili olarak bile bu kadar cok haber yapmadıgını
görürsünüz.' S. 508
Domuz eti meselesi hakkında sunu söylemeliyim ki Avrupada
bile Yahudiler ve Müslümanların talepleri ile bir cok Firma Domuz etini hic
kullanmazken Bosna gibi Müslüman nüfusun cogunlukta ve Yahudilerin de oldugu
bir ülkede Domuz eti satmayan bir dükkan aramanın cok normal oldugunu
soylemeliyim. Hıristiyan Avrupada bile aynı arayıslar ifade bulabilirken Bosnayı
bu yüzden elestirmek cok komik. Bazen
Bosnada adaletsizliklerin oldugu iddaları üzerine Aliya sunu soyler:
'.... Ama sonra bir
bakıyorsunuz sizin de cok iyi bildiginiz gayet saygın bir Amerikan kurulusu
Bosnadaki sucların %90 nını Sırplalrın isledigini acıklıyor. Bizim suclu
olmamamız umutlarımızı arttırıyor ve eger biz tek bir suc bile islemıssek
kendımızı temıze cıkarmaya calısmayız cunku biz İlkelerin sayılarla eksilip
artmayacagına ınanıyoruz. .....Tüm bunlara ragmen, zayıf taraf oldugumuz icin
suclananlar bazen biz oluyorduk. Öyle anlasılıyor ki zayıf taraf sizseniz, hata
yapmaya hakkınız yoktur. Sizin mükemmel olmanız gerekir, ama güclüler hata
yapsa da olur. Güclülerin icad ettigi bu kuralı kabul etmiyoruz.' S. 509
Savastan sonra secimlerde Aliyanın bunca mücadelesine ragmen
batı sermayesiyle beslenen satılmıs Medya olabildigince Aliyaya saldırdılar.
Hatta Aliyanın karsısında Röportaj yapan bir gazetecinin sordugu sorulardaki
taraflılıgı görünce sorularda da resmen Hakaret eden ifadeler kullanmasına ragmen
Aliyanın sakin ve mantıklı cevaplar vermesini okurken ben sinirlendım. Acaba
bazen bu kadar da yumusak olmamalı mı diye düsünüyorum.... Belki de Aliyanın icinde
bulundugu sartlarda bu kadar gücsüz iken yumusak huylu olması tek cıkıs
yoluydu.
okumadım valla duymadım da yani tanımıyom. burda öğrendim ki işte. :) tarih politik gündem pek bilmem ya. kültür sanat edebiyat ilgi alanlarım :)
YanıtlaSilAliya 95 e kadar suren bosna savsı sırasında hem bosnanın devlet başkanı hem de bır dusunce adamıdır. Lakabı 'Bilge Kraldır'. eger edebıyat alanı dışına çıkmak ıstersen okumanı tavsıye ederım.
SilTam da Bosna'nın zor günlerinde .........
YanıtlaSilÖzellikle srebrenitsa katliamı adına yapılacak olan yuruyuse kadar tüm kitaplarını okumak isterken kitapta okudugum katliamlardan sonra sel haberi ile bir kayıp daha yasamaları benı daha da üzdü sanki
Sil