30 Eylül 2021 Perşembe

El Medinetül Fazıla - Farabi

El Medinetül Fazıla

Farabi

Farabide her bir adım bir öncekine bağlı olduğu için anlasilması adına tüm kitabı ve aslında Teoriyi elimden geldigince özetlemeye çalışacağim.
1. Nedenden (Tanrı) 2. nedenler olan semavi akıl taşar, bunlar gökleri oluşturur. Göklerde değişim yoktur ama dairevi hareket vardır. Üstte olan altta olandan daha yetkin ve alttaki üsttekine bakarak yetkinleşir. Göklerde herkes kendisini yetkinleştirmek için birinci nedeni gaye edinerek hareket eder. Gökyüzü yaklaşık 11 felekten oluşur ve en alttaki ay feleğinin karşılığı faal akıldır ve bu dünyadaki işleri çekip çevirir, cevirilerde cibril de denir. Gök hareketleri dünyada çeşitli yaşamsal faaliyetleri harekete geçirir. Gök küreleri dönmekle ay altı alemdeki suret ve heyulayı (maddenin potansiyeli) biraraya getirerek çeşitli formlar oluşturur. Güneşin yeryüzü için anlamı bir "ilke" olmasıdır ve güneş gibi başka ilkeler de vardır. Aslinda bu ilkeler cisim olmamasına rağmen cisimde bulunabilen ilkelerdir. Potansiyal olan madde (heyula) devamlı yeryüzünde seyahat eder. Gökcisimleri birbirinden ayrılmaz iken Heyula ise yeryüzünün maddesini oluşturur ve farklı farklı suretleri vardır. Suretler burda tanımlardır. Bu suretler maddeyi değişe değişe kullanabilir. Yeryüzünde Heyula suretsiz bulunmaz dolayısıyla Suret Heyulayı bir tanıma sokarken, Heyula da Suretin dışta kıvam bulmasını sağlar. Heyula ve Suret yeryüzündeki cisimsel dünyanın ilkeleridir (hava, toprak, su, ateş) bu 4 ilkenin karışımı bir mizaç oluşturur. Bu mizacın Nefs taşımayanları ise Madenleri oluşturur.

Bu çıkarımlar ile Farabi bu teoriyle aslında maddeyi açıklamaya çalışır. Yukarıdan aşşağıya inen varlık şeması artık aşşağıdan yukarı doğru yükselir. Madenlerin süreç içerisinde karılması, yani diğer mizaçların oluşmasıyla beraber bu sefer canlılık dediğimiz nebati faaliyetler oluşur. Bitkiler diğer şeylere nazaran sadece yukarı ve aşşağıya doğru değil aynı zamanda başka yönlere de ilerlediğinden burada yeni bir ilke konur. Doğal hareket ile Nebat'ın hareketi benzemediği için farabi burda "Nefs" ilkesinden bahseder. Nefs'in 3 yönü vardır; beslenme, büyüme ve üreme. Nefs ile canlı ortaya çıkar. Nebati de şuursuz ve çoklu hareket vardır ve bitkisel Nefs bunun ilkesidir. Hayvanda ise şuurlu ve çoklu hareket olduğundan onun ilkesi de Hayvani Nefsdir. Insani Nefs ise Nutk'un ilkesidir. 2. cil taşmayla oluşan semavi hareketin nedenine de Nefs denmiştir. Farabi sudur teorisi ile sadece birlikten çokluğun nasıl çıktığını değil aynı zamanda evrendeki tum varlıkları açıklayan büyük bir teori inşaa etmiş.
Farabinin siyaset teorisi ise insan varlığının ortaya çıkmasıyla vahşi olanın karşısında medeni olanın ortaya çıkıp bir DIL geliştirmesiyle oluşuyor. Hayvanlar gibi tek düze organizasyon değil (arı, karınca gibi) insan çoklu organizasyona geçiyor. Insanın da diğer varlıklar gibi gayesi eksiklikten mükemmelliğe doğru bir harekettir. Sudur teorisinde her varlık yetkinleşmek için kendinden yukarıda olana doğru hareket etmelidir. Bunun için de mükemmelleşme aşamalarından geçmelidir. Vahşi olanlar tanrısallığa giden bir gaye ile bir Nutk gelistirdiler. Bu gaye: Mutluluktur. Mutlu olmanın aracısı olan kemal yolculuğunu bu dünyada bize ancak faal akıl (Cibril) verir. Insan aklını bilkuvveden bilfiile geçirecek olan ilk hareket ettiricidir faal akıl.
Faal akıl ile kurulan ilişki insanı sırasıyla şu şekilde kemala ulaştırır.
  1. Kemal insanın aklın zaruri ilkelerine sahip olması iken,
  2. Kemal insanın duyu ve aklın zaruri ilkelerinin de yardımıyla 2. cil ilkelerin tamamının (bilimlerin) elde edilmesidir.
Bu yetkinleşme süreci içinde herkese verilen ve elde edilen ilkeler vardır. Hakikati faal akıldan devşirecek ve diğer insanlara aktatacak bir Yönetenler grubuna ihtiyaç vardır. Bu kemal yolculuğunda bir yetkin olanlar bir de yetkinliğe muhtaç olanlar vardır (yönetenler ve yönetilenler hiyerarşisi). Bu işi yapacak kişi Filizoftur. Mutluluk için rehberlik yapan faal akılla kendi aklını kullanarak iletişime geçen Filizof iken, Mutahiyele gücü ile faal akılla iletişime geçen de peygamberdir.
Filozof bütün bakımlardan yetkin, vasıtasız bir şekilde faal akıl ile ilişki kuran ve yönetendir. Filozof başkası ile yetkinleşmez, o kendinden yetkin olandır. Başkası onun yetkinleştirmesine muhtaçtır. Filozof burda nazari, ahlaki, sinai ve fikri erdemlere sahiptir. Yani bilimlerde, kanun koymada, ahlaki ilkeler belirlemede, siyasi, moral, zanaat vb. değerleri inşaa edebilir.
Farabi de biliyor ki filozof bu bilgisini topluma tercume edecek bir zemin oluşturamadığı için filozoflar hep toplumdan sürgün, hapis, ölüm gibi yollarla itilip kabul görmemiştir. Farabi teorisinin tıkandığı yerin burası olduğunu görüyor ve filozofun bu muhayilesini topluma taşıyacak yeni bir güç tasarlıyor. Bu kişi filozof değil, filozof kraldır. Toplumlar salt akıldan değil, rasyonel gerekçelerle inşaa edilir. Gerçek bir filozof ahlaki, akli erdemlerin yanında hitabet, kanun koyma gibi özelliklere de sahip olmalı. Mesela; temsil, taklid, tekelleştirme, örnekleştirme, bireyselleştirme, adaletin tekil olaylara uyarlanması vb gibi yetenekler mütehayile gücü ile gerçekleşir. Mütehayilenin verileri ise duyular, ruyalar ve faal akıldan doğrudan gelir. Günlük suretler duyulardan alınır, ruyalar insan aklının baskınlığını kaybetmesiyle meydana gelir, faal akıl da tanrısal Feyz yoluyla veri aktaran Cebraildir (vahiy). Insandaki her kuvve kendine gelen Feyzi çevirir. Tanrısal Feyz tek bir sekilde yayılıyor olmasına rağmen biz onu ağaçta yeşillik olarak, gözde bir renk, kulakta bir ses olarak ortaya çıktığını görürüz. Mutahiyele bu genel Feyzi kendine göre Suretlere büründürür. Farabiye göre vahyin ortaya çıkışı böyledir. Bu Feyz bazan insana geldiğinde Akıl gücünden Mutahiyele gücüne bir süzgeç gibi geçerek Vahiy formuna bürünür. Tanrısal Feyz; kişinin Faal akıldan gelen feyzi kendi güçlerine dönüştürmesinden elde edilir, tanrısal olanın bir forma büründürülerek tekellestirilmesidir. Peygamberin rolü de gelen bu feyzi diğer insanlara göre farklı bir şekilde almasıdır. Filozof ve peygamber ya bir üst perdede birleşir ya da filozof peygamberden daha üstündür.
Farabiye göre siyaset de gök düzeninin yeryüzünde taklidinden ibarettir. Gökte, evrensel nizamda nasıl bir ilke varsa yeryüzünde de aynı düzen kurulmalıdır. Medine-i Fazıla bu metafizik ilkeleri bilmek için organize edilen toplumdur. Medine-i Fazıla erdemli toplum değil en yüce saadeti hedefleyen; tanrının sıfat ve fiillerini bilen; faal akılla iktisab kuran; madenleri, bitkileri, insanı, nefsi bilen insanların oluşturduğu toplumdur.

Medine-i Fazılanın karsısında olan şehirler ise: Naturalist, hazcı, insan nefsinin duygu ve isteklerini esas alan, öfke ve şehvetten türemiş, sapkınlığı esas alan şehirlerdir. Bu şehirlerin türleri vardır;
  • Karşıt şehirde metafizik yoktur,
  • Fasık olan şehir erdemli şehrin ilkelerini bilir ama onu pratize etmez,
  • Değişmiş şehir; daha önce Medine-i Fazıla iken değişmiştir,
  • Sapkın şehir; kurucusu bir kurtuluş yolu tesis etmiş ama bu gerçek bir yol değildir. Yolunu kaybetmiş yanlış ilkeler vardır,
  • Cahil şehir; zorunluluk şehridir. Ilkel asgari ihtiyaçlarını ancak yürütür. Bir metafiziğe sahip olmadığı için medineti fazılayı kolay kabul edebilirler.
  • Kapitalist şehirler; zenginlik üzerinden anlaşılır, servet edinmek için her yol meşrudur.
  • Bayağılık sehri; eğlence ve hedonizmin gaye olduğu toplumdur,
  • Şeref sehri; herşeyin onur adına gaye edinildiği şehir,
  • Zorbalık şehri; tiranlık ve kölelik sehridir.
  • Demokratik şehir; özgürlük ve eşitlik esas alınır. Kemal oluş yoktur. Medinei faziladaki sıkı hiyerarşiyi topluma yansıtamadığı için cahildir.
Bu siyaset teorisi sudur teorisinin tam olarak kopyasıdır. Uzun süre insanın yetkinlesmesi, toplum düzeni ve peygamberlik artık islam dünyasında bu şekilde açıklanmaya baslamıştır. Daha sonra ise ancak Gazali, Razi gibi kişiler bu düzeni eleştireceklerdir.
Herkese iyi okumalar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlariniz icin