Kitap: Ay Zalim bir Sevgilidir
Yazar: Robert A. Heinlein
Uzun süre sonra bir bilimkurgu kitabi okuyayim derken tabiki bu alanda büyük bir usta olan ve çeşitli ödüllere layık görülmüş Heinlein'i seçtim.
Ilk önce 1960 larda henüz insanoğlunun aya gitmediği bir zamanda yazılmış olan Ay Zalim bir Sevgilidir kitabını okudum.
Çok kabaca özetlersem: Kitapta Ay'a gönderilen ağır suçluların, madencilik yoluyla buz çıkarıp aydan dünyaya mancınıklarla fırlatılarak (yerçekiminden yararlanıp) gönderilmesi suretiyle dünyanın su sıkıntısını çözen bir projenin sonucu olarak zamanla orda yeni insanların da doğmasıyla Ay'ın ortamına uygun evrimleşmiş ve farklı biyolojik özellikleri olduğu için dünya yerçekiminde yaşayamayan ve bu yüzden de dünyaya geri dönemeyen bir topluluk oluşuyor. Bu topluluğun çoğu üyesi orda doğduğu için artık hukuki olarak suçlu değil ve dünyaya hizmek etmek zorunda değildir aslinda.
Ay halkı orda tamamen kendilerine uygun bir hayat kurmuşlardır. Polise, askere, hukuğa ihtiyaç olmayan bu toplumda anlaşmazlıklar o anda halihazırda bulunan hakimlerle çözülür, kurallar yoktur ama kimse de büyük sorun çıkarmaz, düzenli olarak sorun çıkaran kişiler bir şekilde ortadan kaybolurlar, ordaki grup direk kendileri anında mahkum eder ve infaz ederler. Kadınlar azınlıkta olduğu için çok değerlidir, kadinlara saygisizlik buyuk suçtur ve çok kocalı bir aşiret sistemi gelişmiştir.
Terra (Dünya) ve Mona (ay) halkları arasinda ortaya çıkan anlaşmazlık, çatışmalar ve yapay zekanında katkısı ile birbirlerine karşı giriştikleri savaşta dünyanın çocuğu olan Ay halkının özgürlüğünü kazanma hikayesini dinlerken Ameirkanın ingiltereden bağımsızlık sürecini okuyor gibi hissettim.
Devrim ve özgürlük, Yapay Zekâ, liberteryen toplum, biyoloji, siyaset, sosyal, tarihi, toplumsal, dini, bilimsel vs... bir çok açıdan bir çok göndermeyi kitapta bulabiliyoruz. Kitap öyle kapsamlı ki yazarin bilim kurgu alaninda her daim büyük usta ödülünü hakettiğinin bir kanıtı gibi.
Ayrıca kitapta ay halkının kullandığı ingilizcenin farklı bir dile dönüşmesine vurgu yaparak dilin bozukluğunu bazı yeni kelimelerle göstermiş yazar. Öyle ki kitapta uydurulmuş groklamak gibi kelimeler daha sonra halk arasında da kullanılmaya başlanmış.
Tabiki hakkında yazacak ve alıntılayacak daha çok şey olan bu gibi bir klasik bir eser hakkında her türlü bilgiye ulaşmak çok kolay olduğu için herkese okumasini tavsiye ederek yazıyı bitiriyorum.
Kitap: Yaban Diyarlardaki Yabancı
Yazar: Robert A. Heinlein
"Ay zalim bir sevgilidir." Kitabını çok beğendiğim için bilim kurgu alanında bir mihenk taşı olan yazarın başka bir kitabını daha okumak istedim ve kaba bir araştırmadan sonra "Yaban Diyarlardaki Yabancı" romanı ilgimi çekti. 1961 yılında basılmış yine bol ödüllü bu kitap hakkinda oturup 100 sayfalık bir tez yazılabilir keza şu kadarını söyliyeyim ki kitapta değinilmeyen mesele yok denebilir. Çok kabaca özetlersem Marsta kendi halinde yaşayan (ama daha sonra anlıyoruz ki insandan çok daha fazla gelişmiş) bir ırk ile karşılaşıyoruz.
Dünyadan Karı-Koca olarak seçilen bir grup Astranotu marsa gönderdikten sonra ordan geriye kalan tek insan bebek olan Smith dir. Smith marslılar tarafından büyütülmüş bir insan olarak zihni, yetenekleri ve algıları marslılara göre şekillenmiştir. Rudyard Kiplingin etkiledigi bir çok yazardan biri de Heinleindir keza ormanda hayvanlar tarafından büyütülen bir çocuk fikrini Kiplingden esinlenerek benzer temayi kullanip mekani uzaya taşımıştır. Gerçi Kipling de Hay bin Yekzandan Esinlenmis olmali çünkü bildigimiz ada temalı ve hayvanlar tarafından büyütülen çocuk konusuna sahip ilk felsefi roman Hay bin Yekzandır.
Neyse kitaba dönecek olursak; Smith'in Marsta bulunan tek insan olması dolayısıyla Avrupalıların yüzyıllardır dünyada (kanarya adalarindan baslayip amerika, afrika, avustralasya gibi yerlerde) uygulayageldikleri Emparyalist yayılmacı işgal politikalarını meşru kabul ettikleri için aynı yöntem ile dünyadaki hukuka göre Smith orada büyüyen ilk insan olduğu için Marsın sahibidir. Marslılar Smithi Dünyalılara teslim ederler ve Smithin vücudunda ki kasların dünyanın yerçekimine uyumu için önce bir süre tedaviye alınır ve bu sürede ingilizce öğretilir.
Bu aşamalarda kitapta çok baskın bir dil felsefesi boyutu yakalayabilirsiniz keza bir meselenin kafada kavramı yoksa onu anlayamazsın ve o meseleyi anladığında kavrama hakim olduğunda artık o şeyi yapabilir hale gelirsin. Kitap boyunca ve hatta finale de bu gerçeklik damga vurmuştur aslında. Insandan farkli bir gerçeklik boyutu olan Marslıların beyinlerinde nöronlar o gerçekliğe göre evrilmistir ve insanın yapamayacağı mucizevari şeyleri yapabilirler. Herseyden önce amerika devleti Smithi aptal yerine koyup onun zenginliğini! Servetini! Ve en önemlisi de Marsın tapusunu! (Ki Smith bunların hiçbirini önemsemez) ondan hile ile alma peşindedir.
Smith de ingilizce öğrenip insanlarla iletişime geçtikçe önce hastanede bir hemşire ile tanışır ve hemşirenin de apolitik bir gazeteci arkadaşı ile onu hastaneden kaçırıp zengin bir yazar, bilim adamı, felsefeci, sanatçı vs.. vs... ve nihayetinde iyi bir avukat da olan arkadaşlarının evine götürürler. Bu kişi siyasi bağlantılarını da kullanarak Smithin avukatı sıfatıyla onun tüm servetini yönetme hakkını başbakana devrederek Smithin üstündeki siyasi baskıyı kaldırır. Bunu yapar çünkü Smith aslında bir mucizedir. Onu gözlerden uzak bir eğitime almaları gerekir. Smith beyin gücünü kullanarak varolan herşeyi yok edebilmekte, düşünce okuyabilmekte, kendi varlığına ve başkalarının varlıklarına, düşüncelerine müdahele edebilmektedir. Marslılarla bile dünyadan iletişime geçebilmektedir. Bu noktada Smith ve ev sahibi arasındaki; güç nedir, nasıl kontrol edilir, arkadaşlık, dostluk, aile, doğru ve yanliş nedir, ahlak, insanlık, dünya, sanat, din vs... gibi bir çok konuda felsefi sohbetleri okumak bence kitabın asıl önemli kısımları idi.
Smith özellikle amerikadaki newage dinleri öğrendikten sonra hukuki bir sorun da yaşamamak için insanlara bildiklerini bir new age tarikatı kurarak aktarmayı hedefler. Yanına aldığı ilk muridlerine (ve daha sonra da sonrakilerine) marslılardan öğrendiği tüm yeteneklerini öğretir. Tarikatta kademe kademe yükselme merhaleleri oluşur. En tepedekiler artık düşünce gücüyle kendi vücutlarını mükemmel hale getirebilmiş yaşlanmayı durdurmuş, eşyanın kıyafetin olmadığı herkesin her istediğini yapabildiği ama kimsenin kemseye hükmedemeği (çünkü kadınlar kendilerini düşünce gücüyle koruyabiliyorlar) bir koloni kurmuştur. Aslında bence burda yazar çok dar bir gözlükle bakmış meseleye. Smith ölüme bile hükmedebiliyor, ölüm ancak kişinin istediği zaman ve eğer canı isterse gerçekleşiyor ve kommuniteye kendini gıda olarak verip diğerlerinin vücudunda ölümsüzleşiyor, ölümden sonra zihinde su paylaştığı yani bir olduğu herkesle iletişime geçip hayatına gayrı maddi devam ediyor.
Özellikle finalde açıkça Isa mesih göndermesi yaptığı Smithin yeteneklerinin büyüklüğü karşısında bu yetenekleri kullandığı en mucizevi maximum seviye: kendini düşünce gücüyle daha kaslı ya da daha sexi yapmak, kendini tutuklamak isteyen askerleri yok etmek, tarikatın binasını tasarlayıp inşaa etmek vs... Yazarın içinden çıktığı batı kültürünün sahip olduğu metafizik (madde üstü) arayışları vurgulamak istese de yine de açıklaması zor metafizik yetenekler atfettiği bir karakterin dönüp dolaşıp vardığı yer yine sex, yine güzellik, yine madde, yine bence bomboş bir hayat.... Aslında bu anlayış günümüzde çok daha güçlenmiş durumda, malum günümüzde estetik merkezlerinin yoğunluğu, güzelliğe verilen önemin hiç azalmadığını bize gösteriyor zaten. Ama tanrı! olsam ben bu kitapta konu edinilen hayat şeklini aklımdan bile geçirmezdim heralde.
Kitaba daha da hızlanarak devam edersem, sonlara doğru öğreniyoruz ki; Marslılar yeni karşılaştıkları ırklara önce Smith gibi ajanlar gönderip binlerce yıl gözlemleyip tehlikeli olduklarına karar verirlerse düşünce gücüyle yok ediyorlar
Smith de bir gün Marslılar tarafından Dünyaya bir plan dahilinde ajan olarak gönderildiğini farkettigi zaman kahroluyor. Marslılar Smithin zihnine sürekli bağlı kalarak insanları gözlemliyorlar. Günlerden bir gün Smithin tarikatının yaptıkları şeyler çevre halkın öfkesini çekiyor ve linç etmeye kapılarının önüne geliyorlar. Orda Smith dışarı çıkıp aynı anda vaaz verirken insanların kendisini öldürmelerine izin veriyor ve daha sonra müridleri tarafından öldüğü yerde heykeli dikiliyor ve Marslılar
"-Bu insanlar bin, iki bin yıla kalmaz zaten kendilerini yok ederler, bize gerek yok." diyerek dünyayı rahat bırakıyorlar. Velhasıl tanrı Isa pardon tanrı Smith tüm insanlığı kurtarmış oluyor.
Çok çok çok kabaca bir özet bile bu kadar uzun sürdü ki zaten kitap 762 sayfa. Kitabın eleştirel bir gözle, yazarın içinde bulunduğu zaman ve mekanın da hesaba katılarak, özellikle sosyal ve felsefi diyaloglarda daha derinlikli göndermeler olduğunu hesaba katarak okunmasını şiddetle tavsiye ederim.
Herkese iyi okumalar
Heinlein ile tanışma zamanımız gelmiş iki kitapta çok ilgimi çekti, çok güzel tanıtım olmuş :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim, okuduğum her kitap hakkında bloğumda yorum yazarım ama hepsini beğenip tavsiye etmem aslında. Heinleinın bu iki kitabı insani derin dusuncelere suruklemesi acisindan da muhtesem iki kitap. Size de iyi okumalar
SilTeşekkürler ☺️
Silİthaki yayınlarının hep insanı düşüncelere sevk eden bir yanı var. Genelde bilim kurgu kitapları şu şekilde yaklaşıyor ''gerçek bu şekilde ama ya böyle olsaydı?'' bu da insanı düşünce yolculuğuna sevk ediyor. En son Görünmez Adam'ı okudum ama bu kitabı hiç görmemiştim bile. Açıkçası alıp okumayı da çok isterim. Konu bakımından da yine pek özgün geldi bana.
YanıtlaSilBilim kurgu acisindan bakinca evet, bir de yazarin 1940 larda yazmaya baslayip 60 larda bitirdiğini dusununce oldukça ileri goruslu biri oldugu anlasiliyor. Iki kitapta da aslinda dunyadaki hikayelerinden tarihin uzaya tasinmasi görülebiliyor. Mesela ingiltere ozellikle (daha sonra osmanli da kibrista uygulamis bunu) hapishane suclularini yeni ulaşılan kıtalara tarim iscisi olarak gonderiyorlardi. Daha sonra bu kisiler oranin ilk yerlesimcileri oluyorlardi ve nesiller sonra ABD halkinin kendini oraya gonderdigi ulkeden ingiltereden bagimsizlik mucadelesini yasadik mesela. Ay hikayesinde bunun aynisini okuyoruz aslinda. Özellikle son zamanlarda ic yuzunun aciga ciktigi osho gibi new age tarikatlar mesela yazar zamaninda cok baskin bir hareketti. Isaya benzetilerek yeni bir insan merkezli anlayis 2. Kitapta obkadar benzer ki.... yazar aslinda dunyada yasanan olaylari mekan degisikligi yaparak uzaya tasiyip tekrar anlatmis. Ben pdf indirip okuyorum. Isterseniz o sekilde bir bakının beğenirseniz satın alırsınız. Ben pdf okuyup beğendiklerimi satın aliyorum
YanıtlaSilYazarı hiç okumadım. İlk kitap daha ilgimi çekti. Genelde bilimkurgu pek sevdiğim bir tür değil, bir de felsefeyle birleşiyorsa sıkıcı geliyor. Güzel tanıtım olmuş, aydınlatıcı. :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim, ilgilendiğiniz turleri okumak her zaman daha keyif vericidir. Ben de mesela korku ve cinayet içerikli türleri okuyamam. Korku türünde bir duayen olan Grangeyi zorla okuduktan sonra mesela oyle iğrendim ki son sayfa biter bitmez hemen çöpe attım kitabı.
Silheinlein romanları çok okudum, eski tarz bilimkurguculardan o :)
YanıtlaSilBen tabi iyi bir bilim kurgu okuyucusu olmadigim icin ilklerle basladim. Yeni tarzi mesela ben hic bilmem. Ancak Wells, Asimov, Heinlein, Verne vs.. ara ara aklima geldikce eskilerde takiliyorum ben
SilAy Zalim Bir Sevgilidir'i sırf isminden ötürü kızkardeşim almıştı. Benimde ne zamandır merakımı celbediyor yalan yok. :)
YanıtlaSilBilim kurgu okumayı seviyor ya da felsefe, sosyal ve siyasi konularlarla da ilgileniyorsaniz mutlaka kitapta kendinizden yana bir şeyler bulacaksınızdır.
Silben çok sayfalı kitaptan korkmam fakat bilimkurgu olunca bir de bu kadar çok şeyi bir defada anlatmaya çalışınca yoruluyorum. Kafamın dinç olduğu bir zaman neden olmasın, teşekkür ederim paylaşım için.
YanıtlaSilBen de bilimkurguya benim oğlan büyüdükçe merak saldım. Öncesinde hiç ilgimi çekmezdi. Hoş, şimdi de çok zaman bulamıyorum zaten. Size de iyi okumalar
Sil