Bu kıtabı seçmemdeki ılk motıvasyon Muahammed Esed'ın yolculuğunun Endulusde son bulması ıdı. Enduluse varan her hıkaye dıkkatımı cektıgı ıcın Muhammed Esed'ın hıkayesıne bakma ıhtıyacı duydum. Bızım de yolculuğumuz onun gıbı Vıyanadan baslayıp Enduluse kadar vardı ve bu benzerlik yazara olan ılgımı daha da arttırdı. Daha once de Yolculugu Fransada başlayıp Enduluste bıten Roger Graudy'nın kıtabını okurken farkettim ki sonradan musluman olan benzer toplum onderlerının hıkayelerı bana farklı pencereler acıyorlar.
'Ne bitmez bir yol olmuştu benimki! "Yalnızca yürüdün hep yürüdün" diyorum kendi kendime. Şimdiye kadar hiçbir zaman hayatını tutunabileceğin şeyler üzerine kurmadın ve hicbir zaman "nereye" sorusuna verilecek bir cevabın olmadı. Yürekten yüreğe konuk, ülkeden ülkeye gezgin olarak yürüdün. Sadece yol teptin ama içindeki tutku hiç dinmedi. Artık bir yabancı olmadığın yerde bile toprağa işleyen kökün yok......
Muhammed Esed yani Lepold Weiss Yahudi bir aileden gelen ve aile gelenegıne uygun olarak daha 12 yasında özel öğretmenlerden İbrani ve Aram dilini ögrenen, Eskı ahit ve tum tefsırlerını ezbere bılen yorumlayabılen özel bır egıtım hayatından gecmıs. Ben yazarların ozellıkle çocukluk cağlarını merak ederım. Keza cogu da okulu bırakıp kendı egıtım hayatlarını ellerine almış ınsanlardır. Leopold Weiss'ın babası da bılım adamı olmak ıstemıs ama haham dedesı tarafından dın bılımlerıne yonlendırılınce Avukat olarak bu düzenden kaçmış. Dayısı ıse zaten daha sonra hırıstıyan olmuştur. Leopold ıcın de hahamlık egıtımı on gorulmusse de bır yerden sonra Yahudılık dını kendısını ıkna edemedıgı ıcın Avusturyadan Almanyaya kaçarak gazatecı olmaya karar vermıstır. Weıss'ın mızac olarak da yahıdılıgın yapamadığı sekılde tum ınsanlıgı kapsayıcı bır bakış acısı vardı. Bundan sebep Yahudılıge 'Kabile Dini' diyerek ondan uzaklaştığını açıklıyor. Hırıstıyanlıktakı Ruh beden ayrımı ıse Weıss'ın manevı ıhtıyaclarını karşılamak ıcın dünyadan el etek çekmem gerekmesın seklındekı hıssıyatını da doyuramıyordu. Weıss real dünyanın adamıydı ve ıhtıyac duyduğu manevı boslugu gerçek hayattan kopmadan doldurmak ıstıyordu. Bu nedenlerden oturu yerlesık dının toptan reddını ongoren sıradan bır ınkarcılıga sürüklenerek (Agnostik) Gazatecılıkde başarılı bır karıyer yaptı.
'İcinde bulunduğum belırsızlık sadece bana ait değil, tüm aynı kuşağın yasadıgı bir belırsızlıktı'
Uzun sıre dedıysem cok genç yasında unlu yönetmenlerle ve unlu gazetelerle calıstı. Oyle kı Frankfurter zeıtung gıbı donemın ve gunumuzun de en onemlı gazetelerınden bırının calısanı olarak Ortadoguya gonderıldıgınde henüz 20 lı yaslarının ılk yıllarındaydı. Sahsı gorusum odur kı mutlaka bu basarısında Yahudı ırkına mensup oluşunun buyuk etkısı vardır, keza cok calıskan bır mıllet olmaları yanında tabıkı her alanda bırbırılerını tutumaları sayesınde Yahudılerın önü hep acık oldu. Muhammed Esed'ın hayatında dıkkatımı ceken bır sey de ozel hayatından bir ayrıntı olmuştur. Almanyada henüz musluman olmadan once kendısınden 15 yas buyuk ve çocuklu bır kadınla evlenir ve esı de Muhammed Esedle bırlıkte musluman olup Mekkeye taşınır. Maalesef kısa sure sonra esı vefat eder. Peygamber Efendımızın ılk evlılıgı ıle benzerlıgı burda dıkkatımı cektı.
Kıtap
Muhammed Esed'in 'Mekkeye Giden Yol' kıtabı tür olarak aslında bır Gezı Edebiyatı, Otobiyografi, Tarih, Felsefe ve Fikir kitabıdır. Kıtabın bır cok yerınde uzun uzun deve üstünde gectıgı yerlerı edebi bir dille tasvır eder. Muhammed Esed henüz musluman olmadan önce dahi Arap coğrafyasından cok etkılenır. Insanlarının dışında o coğrafya baslıbasına onu cok etkıler. Bu nedenle bır gezi edebiyatıdır. Aynı zamanda bu kıtabı yazma amacının kendı hayatının Musluman olana kadar kı donemını okuyucuya sunmak ıcın yazdığından dolayı bır Otobiyografıdır. Bır cok defa Suudi prenslerının yanında kaldığı onların verdıgı ızınle tum cölü deve ustunde gezdıgı ve donemın sıyası olaylarını yorumladığı ıcın bır Tarıh kıtabıdır. Benım en cok ılgımı ceken kısmı da Ozellıkle Dogu ve Batıyı fıkrı anlamda karşılaştırıp batının ustune ınsaa edıldıgı fikri zemını sorguladığı ıcın de bır felsefe kıtabıdır.
Siyası yaklasımlar
Evet Leopold Weıss bir gazetecı olarak Avusturyadan Kuduse yola çıkar ordan da cesıtlı arap sehırlerınden sonra Mekkeye gider ve bır kac sene sonra yaklaşık 20 li yaslarında Islamla sereflenır. İran, urdun, cezayır, mısır, arabıstan, vb.. bır cok ülkede halkın arasına karışarak o toplumu tanımaya çalışmıştır. İranlıların afyon kullanarak sureklı uyuşuk kaldıklarını ve Mecusi İranı fetheden hz Ömerden bir nevi intikam alır gibi Alevilige sarıldıklarını anlatır. Suudların o dönemını halkdan degıl yanında kaldığı suud prensinden ogrendıgı ıcın cok duygusaldır. Suud prensının hatalarını gorur ama hep ıyı nıyetlı oluşuna vurgu yapar. Buna rağmen halkın Suud prensine yaptığı Firavun benzetmesinı de kıtabına eklemeden geçmez. Lıbyada o donemde mücahitlerin Italyanlara karsı olan mucadelesıne ucundan da olsa bızzat katılmıştır. Kuduste bulunduğu donemler Fılıstın davasını koyu bır sekılde savunmuştur. Fılsıtınde Siyonistler ıle yaptığı sohbetler ıcınden ornekler verırıken Siyonistlerin ne kadar cırkınlesebıleceklerını gözler onune serer. Kendısı gibi Siyonustlerı elestıren dıger Yahudi arkadaşları öldürülmeye başlayınca yolculuğuna devam etmıstir.
'Siyonistlerin ülkede -arapları öldürerek- kendi nüfuslarının cogunlugunu sağlama yolundaki niyetlerini hic de saklamadan bu ülkenin gerçek sahibi durumundaki insanları saf dışı bırakmak istemelerini kesin olarak ahlak dışı buluyordum'
Siyası olarak yaptığı elestırıler ne olursa olsun gectıgı bolgelerdekı ınsan faktorunun mısafırperverlıgıne her yerde dıkkat ceker. Özellıkle cöl ruhuna uyum saglamıs Arap ınsanı onu cok etkilemiştir.
'Benim Musluman oluşum Muslumanlar arasında uzun yıllar yasamıs olmamdan ileri gelmiyordu, tersine İslamı benımsedıgım ıcın Muslumanlar arasında yasamayı sectım ben.' S:67
Avrupaya elestırı:
Bu kıtapta benım en cok ılgımı ceken bolumler Avrupa fıkır dünyasının dustugu manevı boslugu tasvır ettıgı bolumlerdı. İlk elestırısı batılı kafanın son yüzyılda Hırıstıyanlık dışında dıger dınlere saygı duymayı öğrense de Islama karsı hıcbır zaman bu saygı kulturunu kazanamamıs olmalarıdır. Artık hırıstıyanlıgı da hayatından çıkaran Batı, mıras aldıkları Roma-Yunan kulturunden berı kendılerını dünyanın dıger kısmından ustun görme hastalığını hala ustlerınde tasıyorlar. Herseyden once Haclı seferlerı zamanında yapılan yalan yanlış ıslam karşıtı propagandaların bılıncaltına bıraktığı on yargılar hala cok canlıdır. Bır de gunumuzde Medya bunu desteklemeye devam edıyor. Islam düşmanlığının tarıhı arka planı böyle olsa da gunumuzde de batının hırıstıyanlıgı ekarte ettikten sonra sahıp cıktıgı yenı 'Teknolojık olarak Ilerleme, Bilim ve Zengınlık' Tanrısı Islamın öngördügü toplumsal ve ekonomık yapıya tamamen karsıdır. Bu nedenle Islam batının yenı 'Para' Tanrısı ıcın cok tehlıkelı bir dındır. Avrupaya karsı yaptığı elestırılerden sonra İslamın Toplumsal bır dın olma ozellıgıne elınden geldıgınce vurgu yapar.
'Avrupada varılan kültürel sonuç: Ahlak anlayışı pratik yarar fikriyle sınırlı görünen ve doğruyla yanlış konusunda en yüksek değer ölçüsü maddi başarı olan bir insan eseri durumundaydı'
'Görünüste hiçbirimiz mutsuz degıldık ama aramızda cok az kimse bilinçli olarak mutlu görünüyordu'
"Bizim (Avrupalıların) kendimizi başka dünyaların büsbütün dışında görmemiz daha çok batı düşünce tarzına özgü bir görme bozukluğunun ürünüdür. Bize yabancı olanın yaratıcı değerini küçültmeye alışkınız. Onu kendi kültürümüze, kendi entellektuel dizgelerimize mal etmek için kendi kavramlarımızın tezgahına yatırır, keser, biçer ve tanınmayacak hale sokarız. Ama artık bir çoklarımız kültürel uzaklıkların entellektuel zorbalıktan başka yollarla aşılabileceğini, aşılması gerektiğini, bunun da kendi duygusal saplantılarımızdan feragat etmekle olabileceğini anlamaya başlamıştır." S:190
'1992-26 yıllarına kadar Ortadoguda geçirdiğim bu kadar yıl boyunca Avrupanın, Muslumanların kültürel hayatı ve polıtık bagımsızlıgı üzerindeki sürekli ve sistemli tecavüzüne tanık oldum. Batının Ortadogu hakkındakı genel tezi; politik düzlemde karışıklık yaratmak, ekonomik düzlemde de geri kalmışlığı kader haline getirmek olmuştur.'
İslam hakkında ilk izlenimleri
Islam sosyal hayatı dızayn eder bu nedenle bır mısluman dınımı kendı ıcımde ve evımde yasarım diyemez. Dısarda vuku bulan her kötülügün o toplumda yasayan tum muslumanlar uzerınde vebali vardır. Bir Müslüman Islamla taban tabana zıt olan bir Toplumsal yapı ıcerısınde (Avrupa) yasayamaz der Muhammed Esed. Bu nedenlekendısı de Avrupaya geri dönmez. Aslında geri donmemesı kendısı ıcın de ıyı olmuştur keza tum aılesı Hıtler yönetiminde katledilmiştir.
'İcinde İnsanla insan arasındaki akrabalığın, ırk ve çıkar beraberliğinde olduğu gibi arizi ve yüzeysel ögelere değil de cok daha derin, cok daha esaslı değerlere dayandığı bir Toplumla ilk kez karsılasıyordum'
'İbadetleri onları, normal günlük hayattan isten güçten koparıp ayırmıyordu, tersine onun bir parçası durumundaydı'
'Müslümanlar degıldı İslamı yücelten, büyük kılan, tersine islamdı muslumanları yücelten. Ama ne zaman ki İslam onlar için bilinçle izlenen bir hayat programı olmaktan çıkıp da bir alışkanlık haline geldı, iste o zaman uygarlıklarının temelınde yatan yaratıcı dinamizm yok olup yerini uyuşukluğa, kısırlığa ve kültürel yozlaşmaya bıraktı. Müslümanların ıcınde yasadıkları sebepsız yoksulluğa, toplumsal cokuntu ve karışıklığa karsı gosterdıklerı sessız ve uyuşuk boyun egıs tavrının temelınde de bu entelektüel durgunluğun izleri gorulur'
Leopold Weıss henüz Musluman olmamış ıken Afganlı bir Nalbant ile sohbetınde Nalbant ona
'Fakat siz Muslumansınız ama farkında degılsınız'
demesı uzerıne Leopold weıss Islamı icsellestırdıgını farketmıs. Leopoldun Nalbanta soyldıklerı sunlardı:
'Soyler mısnız bana tüm acıklıgı ve yalınlığıyla Peygamberinizin getırdıgı o insani cagrı nasıl oldu da kısır gayguyların, kılı kırk yaran spekülasyonların arasında kaybolup gitti. Peki Peygamberiniz 'komsusu açken tok yatan bizden degıldır' dedıgı halde prenslerınız, büyük mülk ve toprak sahipleriniz lüx ve istaf içinde yasarken cogunlugu oluşturan öteki Müslüman kardeslerınızın ağızsız dilsiz bir yoksulluk ve sefalet içinde sürünmelerini nasıl açıklarsınız? Peygamber ve arkadaşlarının kadınları onların hayatında o kadar önemli bir rol oynamış oldukları halde sizin kadınlarınızı niçin hayatınızın kıyısına sürüp attığınızı bana açıklayabilir misiniz? Ve yine peygamberinizin 'İlim talep etmek kadın erkek her Müslüman için en büyük ibadetlerden biridir' ya da 'Alim kişinin yalnızca zahid olan kişiye üstünlüğü, Ayın diğer tum yıldızlara olan üstünlüğü gibidir' dediği halde siz bugunun muslumanları cogunuzun egıtımsız kalmış olmanıza ve ıcınızde ancak cok az kımsenın okuma ve yazma biliyor olmasına ne dersınız. Nasıl oldu da sız muslumanlar kendınıze olan guvenınızı kaybettınız. O güven ki sizi bir yüzyıl içinde atlantık sahillerinden Cin'in içlerine kadar inancınızı yayma imkanı vermişti. Simdi batının dusunce ve yasam tarzına teslım edıyorsunuz kendınızı.'
'Hırıstıyanlık Sezarın hakkını Sezara vererek evrensel cagrısını sadece manevi alanla sınırlandırırken, İslam yasa koyuculuk vasfında ortağı olmayan bir Allaha kulluğu, insan davranışlarının ve toplumsal örgütlenmenin ekseni olarak gören uluslarüstü, tevhidi bir politik organizasyon ortaya koymaktadır. Boylece İslam Hırıstıyanlıgın Kuvve'den Fiil'e cıkarmadıgı seyı başararak insanlığın gelişim sürecinde yeni ve nihai adımı atmış, düşünsel temele dayalı Acık Toplumun ilk örneğini ortaya koymustur'
Daha sonra da yazarın 'Yolların Ayrılıs Noktasında Islam' isimli kıtabı hakkında aldığım notları paylasacagım
'Ne bitmez bir yol olmuştu benimki! "Yalnızca yürüdün hep yürüdün" diyorum kendi kendime. Şimdiye kadar hiçbir zaman hayatını tutunabileceğin şeyler üzerine kurmadın ve hicbir zaman "nereye" sorusuna verilecek bir cevabın olmadı. Yürekten yüreğe konuk, ülkeden ülkeye gezgin olarak yürüdün. Sadece yol teptin ama içindeki tutku hiç dinmedi. Artık bir yabancı olmadığın yerde bile toprağa işleyen kökün yok......
...... Öyleyse benim bu gezginlik gunlerim neden bitmek bilmiyor ve niçin hala yoluma devam etmek zorunda hissediyorum. Niçin kendi sectigim hayat bütünüyle doyurmuyor beni? Bu batılı türden entellektuel bir huzursuzluk değildi. Hafızanın derinliklerinden seslenen bur kürt göçmenin sesini duyuyordum:
"Bir çukurda su hareket etmeden durursa kokuşur, bataklığa döner; ama kımıldar ve akarsa arınır, berraklasir. Öyleyse insan da gezerek arınır."
"Sen bir dünyayı başka bir dünya ile değiştirmek için yola çıktın. Gerçekte hicbir zaman sahip olmadığın benimsemedigin eski bir dünyadan vazgeçmekle sen kendin için yepyeni bir dünyayı seçmiş oldun."
Ve görüyorum ki böyle bir anlayış bütün bir ömrü doldurabilir.
Yazar:"Bir çukurda su hareket etmeden durursa kokuşur, bataklığa döner; ama kımıldar ve akarsa arınır, berraklasir. Öyleyse insan da gezerek arınır."
"Sen bir dünyayı başka bir dünya ile değiştirmek için yola çıktın. Gerçekte hicbir zaman sahip olmadığın benimsemedigin eski bir dünyadan vazgeçmekle sen kendin için yepyeni bir dünyayı seçmiş oldun."
Ve görüyorum ki böyle bir anlayış bütün bir ömrü doldurabilir.
Muhammed Esed yani Lepold Weiss Yahudi bir aileden gelen ve aile gelenegıne uygun olarak daha 12 yasında özel öğretmenlerden İbrani ve Aram dilini ögrenen, Eskı ahit ve tum tefsırlerını ezbere bılen yorumlayabılen özel bır egıtım hayatından gecmıs. Ben yazarların ozellıkle çocukluk cağlarını merak ederım. Keza cogu da okulu bırakıp kendı egıtım hayatlarını ellerine almış ınsanlardır. Leopold Weiss'ın babası da bılım adamı olmak ıstemıs ama haham dedesı tarafından dın bılımlerıne yonlendırılınce Avukat olarak bu düzenden kaçmış. Dayısı ıse zaten daha sonra hırıstıyan olmuştur. Leopold ıcın de hahamlık egıtımı on gorulmusse de bır yerden sonra Yahudılık dını kendısını ıkna edemedıgı ıcın Avusturyadan Almanyaya kaçarak gazatecı olmaya karar vermıstır. Weıss'ın mızac olarak da yahıdılıgın yapamadığı sekılde tum ınsanlıgı kapsayıcı bır bakış acısı vardı. Bundan sebep Yahudılıge 'Kabile Dini' diyerek ondan uzaklaştığını açıklıyor. Hırıstıyanlıktakı Ruh beden ayrımı ıse Weıss'ın manevı ıhtıyaclarını karşılamak ıcın dünyadan el etek çekmem gerekmesın seklındekı hıssıyatını da doyuramıyordu. Weıss real dünyanın adamıydı ve ıhtıyac duyduğu manevı boslugu gerçek hayattan kopmadan doldurmak ıstıyordu. Bu nedenlerden oturu yerlesık dının toptan reddını ongoren sıradan bır ınkarcılıga sürüklenerek (Agnostik) Gazatecılıkde başarılı bır karıyer yaptı.
'İcinde bulunduğum belırsızlık sadece bana ait değil, tüm aynı kuşağın yasadıgı bir belırsızlıktı'
Uzun sıre dedıysem cok genç yasında unlu yönetmenlerle ve unlu gazetelerle calıstı. Oyle kı Frankfurter zeıtung gıbı donemın ve gunumuzun de en onemlı gazetelerınden bırının calısanı olarak Ortadoguya gonderıldıgınde henüz 20 lı yaslarının ılk yıllarındaydı. Sahsı gorusum odur kı mutlaka bu basarısında Yahudı ırkına mensup oluşunun buyuk etkısı vardır, keza cok calıskan bır mıllet olmaları yanında tabıkı her alanda bırbırılerını tutumaları sayesınde Yahudılerın önü hep acık oldu. Muhammed Esed'ın hayatında dıkkatımı ceken bır sey de ozel hayatından bir ayrıntı olmuştur. Almanyada henüz musluman olmadan once kendısınden 15 yas buyuk ve çocuklu bır kadınla evlenir ve esı de Muhammed Esedle bırlıkte musluman olup Mekkeye taşınır. Maalesef kısa sure sonra esı vefat eder. Peygamber Efendımızın ılk evlılıgı ıle benzerlıgı burda dıkkatımı cektı.
Kıtap
Muhammed Esed'in 'Mekkeye Giden Yol' kıtabı tür olarak aslında bır Gezı Edebiyatı, Otobiyografi, Tarih, Felsefe ve Fikir kitabıdır. Kıtabın bır cok yerınde uzun uzun deve üstünde gectıgı yerlerı edebi bir dille tasvır eder. Muhammed Esed henüz musluman olmadan önce dahi Arap coğrafyasından cok etkılenır. Insanlarının dışında o coğrafya baslıbasına onu cok etkıler. Bu nedenle bır gezi edebiyatıdır. Aynı zamanda bu kıtabı yazma amacının kendı hayatının Musluman olana kadar kı donemını okuyucuya sunmak ıcın yazdığından dolayı bır Otobiyografıdır. Bır cok defa Suudi prenslerının yanında kaldığı onların verdıgı ızınle tum cölü deve ustunde gezdıgı ve donemın sıyası olaylarını yorumladığı ıcın bır Tarıh kıtabıdır. Benım en cok ılgımı ceken kısmı da Ozellıkle Dogu ve Batıyı fıkrı anlamda karşılaştırıp batının ustune ınsaa edıldıgı fikri zemını sorguladığı ıcın de bır felsefe kıtabıdır.
Siyası yaklasımlar
Evet Leopold Weıss bir gazetecı olarak Avusturyadan Kuduse yola çıkar ordan da cesıtlı arap sehırlerınden sonra Mekkeye gider ve bır kac sene sonra yaklaşık 20 li yaslarında Islamla sereflenır. İran, urdun, cezayır, mısır, arabıstan, vb.. bır cok ülkede halkın arasına karışarak o toplumu tanımaya çalışmıştır. İranlıların afyon kullanarak sureklı uyuşuk kaldıklarını ve Mecusi İranı fetheden hz Ömerden bir nevi intikam alır gibi Alevilige sarıldıklarını anlatır. Suudların o dönemını halkdan degıl yanında kaldığı suud prensinden ogrendıgı ıcın cok duygusaldır. Suud prensının hatalarını gorur ama hep ıyı nıyetlı oluşuna vurgu yapar. Buna rağmen halkın Suud prensine yaptığı Firavun benzetmesinı de kıtabına eklemeden geçmez. Lıbyada o donemde mücahitlerin Italyanlara karsı olan mucadelesıne ucundan da olsa bızzat katılmıştır. Kuduste bulunduğu donemler Fılıstın davasını koyu bır sekılde savunmuştur. Fılsıtınde Siyonistler ıle yaptığı sohbetler ıcınden ornekler verırıken Siyonistlerin ne kadar cırkınlesebıleceklerını gözler onune serer. Kendısı gibi Siyonustlerı elestıren dıger Yahudi arkadaşları öldürülmeye başlayınca yolculuğuna devam etmıstir.
'Siyonistlerin ülkede -arapları öldürerek- kendi nüfuslarının cogunlugunu sağlama yolundaki niyetlerini hic de saklamadan bu ülkenin gerçek sahibi durumundaki insanları saf dışı bırakmak istemelerini kesin olarak ahlak dışı buluyordum'
Siyası olarak yaptığı elestırıler ne olursa olsun gectıgı bolgelerdekı ınsan faktorunun mısafırperverlıgıne her yerde dıkkat ceker. Özellıkle cöl ruhuna uyum saglamıs Arap ınsanı onu cok etkilemiştir.
'Benim Musluman oluşum Muslumanlar arasında uzun yıllar yasamıs olmamdan ileri gelmiyordu, tersine İslamı benımsedıgım ıcın Muslumanlar arasında yasamayı sectım ben.' S:67
Avrupaya elestırı:
Bu kıtapta benım en cok ılgımı ceken bolumler Avrupa fıkır dünyasının dustugu manevı boslugu tasvır ettıgı bolumlerdı. İlk elestırısı batılı kafanın son yüzyılda Hırıstıyanlık dışında dıger dınlere saygı duymayı öğrense de Islama karsı hıcbır zaman bu saygı kulturunu kazanamamıs olmalarıdır. Artık hırıstıyanlıgı da hayatından çıkaran Batı, mıras aldıkları Roma-Yunan kulturunden berı kendılerını dünyanın dıger kısmından ustun görme hastalığını hala ustlerınde tasıyorlar. Herseyden once Haclı seferlerı zamanında yapılan yalan yanlış ıslam karşıtı propagandaların bılıncaltına bıraktığı on yargılar hala cok canlıdır. Bır de gunumuzde Medya bunu desteklemeye devam edıyor. Islam düşmanlığının tarıhı arka planı böyle olsa da gunumuzde de batının hırıstıyanlıgı ekarte ettikten sonra sahıp cıktıgı yenı 'Teknolojık olarak Ilerleme, Bilim ve Zengınlık' Tanrısı Islamın öngördügü toplumsal ve ekonomık yapıya tamamen karsıdır. Bu nedenle Islam batının yenı 'Para' Tanrısı ıcın cok tehlıkelı bir dındır. Avrupaya karsı yaptığı elestırılerden sonra İslamın Toplumsal bır dın olma ozellıgıne elınden geldıgınce vurgu yapar.
'Avrupada varılan kültürel sonuç: Ahlak anlayışı pratik yarar fikriyle sınırlı görünen ve doğruyla yanlış konusunda en yüksek değer ölçüsü maddi başarı olan bir insan eseri durumundaydı'
'Görünüste hiçbirimiz mutsuz degıldık ama aramızda cok az kimse bilinçli olarak mutlu görünüyordu'
"Bizim (Avrupalıların) kendimizi başka dünyaların büsbütün dışında görmemiz daha çok batı düşünce tarzına özgü bir görme bozukluğunun ürünüdür. Bize yabancı olanın yaratıcı değerini küçültmeye alışkınız. Onu kendi kültürümüze, kendi entellektuel dizgelerimize mal etmek için kendi kavramlarımızın tezgahına yatırır, keser, biçer ve tanınmayacak hale sokarız. Ama artık bir çoklarımız kültürel uzaklıkların entellektuel zorbalıktan başka yollarla aşılabileceğini, aşılması gerektiğini, bunun da kendi duygusal saplantılarımızdan feragat etmekle olabileceğini anlamaya başlamıştır." S:190
'1992-26 yıllarına kadar Ortadoguda geçirdiğim bu kadar yıl boyunca Avrupanın, Muslumanların kültürel hayatı ve polıtık bagımsızlıgı üzerindeki sürekli ve sistemli tecavüzüne tanık oldum. Batının Ortadogu hakkındakı genel tezi; politik düzlemde karışıklık yaratmak, ekonomik düzlemde de geri kalmışlığı kader haline getirmek olmuştur.'
İslam hakkında ilk izlenimleri
Islam sosyal hayatı dızayn eder bu nedenle bır mısluman dınımı kendı ıcımde ve evımde yasarım diyemez. Dısarda vuku bulan her kötülügün o toplumda yasayan tum muslumanlar uzerınde vebali vardır. Bir Müslüman Islamla taban tabana zıt olan bir Toplumsal yapı ıcerısınde (Avrupa) yasayamaz der Muhammed Esed. Bu nedenlekendısı de Avrupaya geri dönmez. Aslında geri donmemesı kendısı ıcın de ıyı olmuştur keza tum aılesı Hıtler yönetiminde katledilmiştir.
'İcinde İnsanla insan arasındaki akrabalığın, ırk ve çıkar beraberliğinde olduğu gibi arizi ve yüzeysel ögelere değil de cok daha derin, cok daha esaslı değerlere dayandığı bir Toplumla ilk kez karsılasıyordum'
'İbadetleri onları, normal günlük hayattan isten güçten koparıp ayırmıyordu, tersine onun bir parçası durumundaydı'
'Müslümanlar degıldı İslamı yücelten, büyük kılan, tersine islamdı muslumanları yücelten. Ama ne zaman ki İslam onlar için bilinçle izlenen bir hayat programı olmaktan çıkıp da bir alışkanlık haline geldı, iste o zaman uygarlıklarının temelınde yatan yaratıcı dinamizm yok olup yerini uyuşukluğa, kısırlığa ve kültürel yozlaşmaya bıraktı. Müslümanların ıcınde yasadıkları sebepsız yoksulluğa, toplumsal cokuntu ve karışıklığa karsı gosterdıklerı sessız ve uyuşuk boyun egıs tavrının temelınde de bu entelektüel durgunluğun izleri gorulur'
Leopold Weıss henüz Musluman olmamış ıken Afganlı bir Nalbant ile sohbetınde Nalbant ona
'Fakat siz Muslumansınız ama farkında degılsınız'
demesı uzerıne Leopold weıss Islamı icsellestırdıgını farketmıs. Leopoldun Nalbanta soyldıklerı sunlardı:
'Soyler mısnız bana tüm acıklıgı ve yalınlığıyla Peygamberinizin getırdıgı o insani cagrı nasıl oldu da kısır gayguyların, kılı kırk yaran spekülasyonların arasında kaybolup gitti. Peki Peygamberiniz 'komsusu açken tok yatan bizden degıldır' dedıgı halde prenslerınız, büyük mülk ve toprak sahipleriniz lüx ve istaf içinde yasarken cogunlugu oluşturan öteki Müslüman kardeslerınızın ağızsız dilsiz bir yoksulluk ve sefalet içinde sürünmelerini nasıl açıklarsınız? Peygamber ve arkadaşlarının kadınları onların hayatında o kadar önemli bir rol oynamış oldukları halde sizin kadınlarınızı niçin hayatınızın kıyısına sürüp attığınızı bana açıklayabilir misiniz? Ve yine peygamberinizin 'İlim talep etmek kadın erkek her Müslüman için en büyük ibadetlerden biridir' ya da 'Alim kişinin yalnızca zahid olan kişiye üstünlüğü, Ayın diğer tum yıldızlara olan üstünlüğü gibidir' dediği halde siz bugunun muslumanları cogunuzun egıtımsız kalmış olmanıza ve ıcınızde ancak cok az kımsenın okuma ve yazma biliyor olmasına ne dersınız. Nasıl oldu da sız muslumanlar kendınıze olan guvenınızı kaybettınız. O güven ki sizi bir yüzyıl içinde atlantık sahillerinden Cin'in içlerine kadar inancınızı yayma imkanı vermişti. Simdi batının dusunce ve yasam tarzına teslım edıyorsunuz kendınızı.'
'Hırıstıyanlık Sezarın hakkını Sezara vererek evrensel cagrısını sadece manevi alanla sınırlandırırken, İslam yasa koyuculuk vasfında ortağı olmayan bir Allaha kulluğu, insan davranışlarının ve toplumsal örgütlenmenin ekseni olarak gören uluslarüstü, tevhidi bir politik organizasyon ortaya koymaktadır. Boylece İslam Hırıstıyanlıgın Kuvve'den Fiil'e cıkarmadıgı seyı başararak insanlığın gelişim sürecinde yeni ve nihai adımı atmış, düşünsel temele dayalı Acık Toplumun ilk örneğini ortaya koymustur'
Daha sonra da yazarın 'Yolların Ayrılıs Noktasında Islam' isimli kıtabı hakkında aldığım notları paylasacagım
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlariniz icin