Blogları canlandırma projesinin ekim ayı konusu uzakdoğu idi ve ben de uzakdoğu insanının düşünce şeklini inşaa eden dinamikleri konu alan akademik ve kaynak bir kitap olan bu kitabı seçtim. Çok zamanım olmadığı için de okurken kitaptan aldığım notlari doğrudan paylasacagim:
Kitap: Düşüncenin Coğrafyası
Yazar: Richard E. Nisbett
Giriş
• Çinden bir öğrenci " Biliyor musunuz, aramızdaki fark, benim dünyayı bir çember, sizinse bir çizgi olarak görmeniz. Çinliler sürekli değişime inanırlar, ama herşeyin daha önceki bir duruma doğru hareket ettiğini düşünürler. Dikkatlerini çok geniş bir olaylar yelpazesine yöneltirler, şeyler arasındaki ilişkileri araştırırlar, ve bütünü anlamadan parçanın anlaşılamayacağını düşünürler. Batılılar ise daha basit, daha determinist bir dünyada yaşarlar. Daha büyük resme bakmak yerine, dikkat çekici nesnelere veya insanlara odaklanırlar. Ve nesnelerin davranışına hükmeden kuralları bildikleri için olayları denetleyebileceklerini düşünürler." Kaiping Peng. S:11
• Bu meseleyi ele alan doğulu bilim adamlarının çoğu "Avrupa düşüncesinin cansız, hayvan ve insan olsun tüm nesnelerin davranışının apaçık kurallarla anlaşılabileceği varsayımına dayandığını kabul ediyor. Batılılar hangi nesneye hangi kuralın uygulanması gerektiğini ve sorun çözmede formal mantığın bir rolü olduğunu öğrenmelerine yardım eden Katagorileştirmeye büyük önem veriyorlar. Bunun tersine doğu asyalılar nesnelere, içinde yer aldıkları geniş bağlam açısından bakıyorlar. Dünya asyalılara, batılılara göründüğünden daha karmaşık görünüyor ve olayların anlaşılması daima, birbirleriyle hiç de basit, determinist olmayan bir ilişki içinde işleyen bir sürü etkeni göz önüne almayi gerektiriyor. Formal mantık sorun çözümünde çok az rol oynuyor. Aslına bakılırsa mantıkla çok fazla ilgilenen kişiye olgunlaşmamış gözüyle bakıldığı bile oluyor. S:13
• En az bunlar kadar çarpıcı olan, doğululara ve batılılara özgü toplumsal yapılar ve benlik anlayışlarının, her birinin kendi inanç sistemlerine ve bilişsel süreçlerine eldiven gibi uyuyor olmasıdır. Asya toplumunun kolektif ve ya karşılıklı bağımlı doğası, asyalıların geniş, bağlamsal dünya görüşleri ve olayların son derece karmaşık olduğuna ve pek çok etken tarafından belirlendiğine ilişkin inançlarıyla turarlıdır. Batı toplumunun bireyci ve ya bağımsız doğası da, batılıların belirli nesnelere bağlamlarından soyutlayarak odaklanmaları ve nesnelere hükmeden kuralları bilebileceklerine, dolayısıyla da nesnelerin davranışını denetleyebileceklerine ilişkin inançlarıyla turarlı görünmektedir. S:14
• Araştırmalarım, dünyaya karşı iki bambaşka yaklaşımın binlerce yıldır varlığını sürdürdüğüne ikna etti beni. Bu yaklaşımlar, son derece farklı toplumsal ilişkileri, dünyanın doğası hakkındaki görüşleri ve karakteristik düşünce süreçlerini içeriyor. Her iki yönseme de kendi kendini peskiştiren, homeostatik (iç dengesini koruyacak şekilde uyarlanan) bir sistemdir. Toplumsal uygulamalar dünya görüşlerini destekler, dübya görüşleri kendine uygun düşünce süreçlerini dayatır. Düşünce süreçleri ise hem dünya görüşlerini doğrular hem de toplumsal uygulamaları destekler. Bu Homeostatik sistemlerin anlaşılması, zihnin temel doğasını, ideal olarak nasıl akıl yürütmemiz gerektiğine ilişkin inançları ve farklı insanlar için uygun eğitsel stratejilerin ne olduğunu kavramakta önemlidir. S:16
1. Bölüm
• Yunanda; boş zaman anlamına gelen school, özgürlük, bireysellik ve merak. Şeyleri bütünden koparıp tanımlama
• Çinliler, başkalarının ya da çevrenin denetiminden çok, özdenetim meseleleri ile ilgilenirlerdi. Onlara göre özdenetim, aile ve köydeki diğer kişilerle sürtüşmeyi en aza indirir ve devletin taleplerine itaat etmeyi kolaylaştırırdı. Mutluluk ideali yunanlılardaki gibi kendine özgü yetenekleri özgürce kullanmaya izin veren bir yaşam değil, uyumlu birbtoplumsal ağ içinde paylaşılan yalın bir kırsal yaşamdı. Yunan vazolatı şarp kadehleri muharebeler, atletik yarışmalar, ve baküsvari şölenlere ilişkin resimleri sergilerken, antik çin perşömenleri ve porselenleri aile etkinlikleri ile kırsal zevklere ilişkin sahneleri betimler. Bir kollektif eylemlilik sözkonusu idi. Çin toplumunda birey, toplumsal irganizmanin parcasi olarak varlik bulurdu. S:22
• Tek sesli müzik, çinlilerin birlik ve beraberlik kaygılarını yansıtırdı. Şarkıcılar hep birlikte aynı melodiyi terennüm eder, müzik enstrümanları da aynı anda aynı notaları çalardı. Elbette, farkli enstrümanların ve farklı seslerin farklı roller üstlendiği çok sesli müziği icad eden yunanlılardı. S:23
• Astronomik gözlemlerde çok erken tarihlerde çok çeşitli gözlemler yapıp kaydetmelerine rağmen bunlarla bir model inşaa etmemişlerdir.
• Yunan dusuncesinde her ne kadar heraklitos degismeyen tek sey degisimdir dese de ondan sonra yunanda durağan ve lineal bir anlayis hakim olur. Permenides ve Zenón un degisim imkansizdir cunku hareket yoktur seklindeki yaklasimlari daha sonra aristoyu etkilemiş ve yunan dusuncesi durağan bir fizik anlayisina sahip olmustur bundan sebep bir cok fizik meselesinde aristo yanlış sonuclara ulasmistir. Esyanin niteliklerinden arindirip özünü arayan yunanlılar artik fenomenlere, gördüklerine değil, soyut kavramların hükmettiği Mantığa güveneceklerdir. Çinde ise uyuma onem verip soyut spekulasyonu engellemeye calisiyordu. Ünlü hikayede adamin atı kaçar, geçmiş olsuna gelen komşularına neyin iyi ya da kötü olduğunu bilemeyiz der, sonra kaçan at yanında bir yaban atı ile geri gelir, hayırlı olsuna gelen komşularına neyin iyi yabda kötü olduğunu bilemeyiz der Adam. Oğlu yaban atına binmeye çalışırken düşüp bacağını kırar, geçmiş olsuna gelen komşulara aynı cevabı verir. Ardından saraydan savaş için asker toplamaya gelen görevliler köyde savaşabilecek gençleri toplarken Adamın bacağı kırık oğlunu almazlar. Bu hikaye sonsuza kadar devam edebilir bu nedenle çin başbakanı Çu En Lay' a Fransız devriminin sonuçlarının yararlı olup olmadığı sorulduğunda verdiği yanıt: "-Bunu söylemek için vakit henüz çok erken" olur. Yin ve Yang birbirinin zıttıdır ve ancak birbirleri sayesinde varolurlar ve dünyanın Yin durumunda olması yakında Yang durumuna geçeceğinin kesin bir işaretidir. S:27
• Çinlilerin temelde herşeyin birbirleriyle ilintili olduğuna dair inançları, nesnelerin bağlam tarafından değiştirildiğini açıkça anlamalarını sağlamıştı. Bu nedenle nesneleri kesin bir biçimde sınıflandırma girişimi olayları anlamakta hiç de yararlı görünmüyordu onlara. Dünya o kadar karmaşık ve etkileşimliydi ki, Kategoriler ve Kurallar nesnelerin anlaşılmasına ya da kontrol edilmesine yardımcı olamazdı. Çinliler, nesnelerin davranışını anlamakta alanın önemi ve dünyanın karmaşıklığı kinusunda haklıydılar, ama kategorilere ilgi duymamaları, olay türlerini gerçekten açıklayabilen yasaları keşfetmelerini engellemişti. S:34
2. Bölüm
• Diyalektik yaklaşımların uygulanması, göze çarpan bir çelişkiyle karşılaştıklarında, doğuluların orta yolu aramaya, batılıların ise bir inancın diğerine karşı doğruluğu konusunds diretmeye daha eğilimli olması. Batılıların da formal mantık kurallarını kullanmaya daha eğilimli olması.
• Batılılar Kategorileri, doğulular ilişkileri yeğler
• Batılilar nesnelere odaklanırken, doğulular çevreyi de içerecek şekilde geniş bir ağdan yararlanır
• Batılıların istikrar gördüğü yerde doğulular değişim görür. Ve batılılar denetlenebilirliğe daha fazla inanırlar. Gerçeklik sürekli bir akış içinde olduğundan, gerçekliği yansıtan kavramlar da sabit ve nesnel olmaktan çok, akışkan ve özneldir
3. Bölüm
• Doğu Asyalılar, ben'in daha büyük bir bütünün parçası olduğu karşılıklı bağımlj bir dünyada yaşarlar, Batılılar ise ben'in bölünmez bir özgür eyleyen olduğu bir dünyada.
• Doğulular başarıya, ait oldukları gruplara faydalı olduğu için değer verirler, batılılar başarıya kişisel liyakat nişanları olarak değer verir.
• Doğulular uyum sağlamaya değer verir ve bunu başardıklarından emin olmak için özelestiri yaparlar, batılılar bireyselliğe değer verir ve iyi görünmek için çaba harcarlar.
• Doğulular öteki insanların duygularını çok daha iyi anlar ve kişiler arası uyumu kurmaya çalışırlar, batılılar daha çok kendilerini anlamakla ilgilenirler ve adalet uğruna uyumu kurban etmeye hazırdırlar.
• Doğulular hiyerarşi ve grup denetimini kabul ederler, batılılar eşitliği ve kişisel eylem alanını tercih ederler.
• Asyalılar çekişme ve tartışmadan uzak dururlar, batılılar hukuktan siyasete ve bilime kadar her alanda muhakeme retoriğine iman ederler.
5. Bölüm
• Japon öğretmenler belli bir olay dizisinin bağlamını olayların ayrıntılarıyla oluşturarak işe başlarlar. Daha sonra önemli olayları kronolojik sırayla ele alarak, her olayı bir sonrakine bağlarlar. Öğrencilerini tarihsel kişiliklerin zihinsel ve duygusal durumlarını kafalarında canlandırmaya teşvik ederler, bunu o kişilerin durumları ile kendi gündelik yaşamlarındaki durumları arasında paralellik kurmaya yönlendirerek yaparlar. Ardından eylemler bu duygular açısından açıklanır. Japonyanın düşmanlarını da içeren tarihsel figürlerle empati kurdukları zaman, öğrencilerin tarihsel açıdan düşünme yeteneğine sahip olacakları varsayılır. "Nasıl" soruları sıklıkla amerikan sınıflarına kıyasla 2 kat daha fazla sorulur. Amerikalı öğretmenler bağlamı oluşturmaya japonlardan daha az zaman harcar. Sonuç ile işe başlarlar. Amerikada olaylar sonuç-neden sırasıyla geriye doğru akıl yürütme ile sunulur. Ulaşılacal hedefi belirle ve onu elde etmeni sağlayacak bir model geliştir. Japon öğrencilerin kompozisyonlarını anlamak amerikali oğretmenler icin çok zordur, çünkü onlarda herhangi bir nedensellik göremeyiz. Neden-sonuç ilişkisi amerikada temel mantıktır.
• Batılıların bilimde gösterdikleri başarı ile nedensel analizde bir takım hatalarbyapma eğilimlerinin kaynağı aynıdır. Bireysel amaçların pesine düşme özgürlüğü, insanları, bu amaçlara ulaşmalarını sağlayacak şekilde durum modelleri oluşturmaya iter. Bu da olayları sonuçlardan olası nedenlere, yani geriye doğru incelemek yoluyla modellemdirmeye teşvik eder. Batılıların modelleri bağlamın olası rolünü hafifleterek çok katı bir biçimde hedef nesne ve özellikleriylebsınırlı kalma eğilimindedir.
6. Bölüm
• Aslında çinlilerin kategorileştirmeye karşı olumlu bir antipatisi olduğu anlaşılıyor. Kadim taocu filozof Tzu'ya göre "terim ve niteliklerin sınırlarının nasıl belirleneceği sorunu, kişiyi tümüyle yanlış yöne götürür. Bilginin sınıflandırılması ve ya sınırlandırılması, daha büyük bilgiyi parçalara böler." S:112
• Kategoriler isimlerle belirtilir. Küçük bir çocuk isimleri fiillerden daha kolay öğrenir. Gòrdüğümüz hayvanın bir Ayı olduğunu öğrenmek için yapmamız gereken tek şey, onun ayırtedici özelliklerini -iribeden, buyuk disler, penceler vs.- fark etmektir. Bıylece nesneyi etiketi ile birlikte belleğimizde saklayabiliriz. Bundan sonra etiket, aynı özellikler dizisine sahip herhangi bir başka nesnede kullanılmak uzere hazır olacaktır. Öte yandan ilişkiler, üstu örtülü olarak yabda açıkça, bir fiili gerektirir. Bir geçişli fiilin anlamını öğrenmek, genelde iki nesnenin ve onları bir şekilde birbirine bağlayan bir eylem türünün farkına varmayı gerektirir. Amerikalı çocuklar dünyanın genelde nesnelerle dolu bir yer olduğunu öğrenirken, japon çocuklar dünyanın genelde ilişkjlerle ilgili olduğunu öğreniyorlar. S:121
• Batılılar tarafından ısrarla üzerinde durulan insan ve hayvan ayrımının, evrim kavramının kabul edilmesini özellikle zorlaştırdığı öne sürülür. Çoğu doğulu sistemde ruh, herhangi bir hayvan, hatta Tanrı biçimini alabilir. Evrim doğuda asla çekişme yaratmamıştır, çünkü insanların bir varoluş zincirinin en tepesinde oturduğu ve her nasılsa hayvanlığını yitirmiş olduğu varsayımı asla ortaya atılmamıştır. S:123
• Batı dillerinin isimlerin kullanımını teşvik etmesi ve bunun da nesnelerin sınıflandırılmasıyla sonuçlanması, doğu dillerinin ise fiilerin kullanımını teşvik etmesi ve bunun da ilişkilerin vurgulanmasına yol açması. Doğu asya dilleri bağlamsaldır, sözcükler çok anlamlıdır bu yüzden de anlasılmaları için cümlenin bağlamı gerekir. Batı dilleri kişiyi bağlamla değil, odaktaki nesnelerle ilgilenmeye zorlar. Ingilizce özneyi öne çıkaran bir dil iken, çince, korece ve Japonca konuyu öne çıkaran dillerdir.
• Dil kullanımda, öteki grubun yaklaşımını duyduklarında hem çince hem ingilizce konuşanları saşırtan bir fark, birine bir daha çay isteyip istemediğini sormakla ilgilidir. Çincede "daha içer misin?" diye sorulur, ingilizcede ise "more tea?" Diye sorulur. Çince konuşanlara göre, içilmesinden bahsedilen şeyin çay olduğu aşilardir bu nedenle çay demek gereksiz olacaktır. Ingilizce konuşanlara göre, onunla birlikte yapılabilecek bir başka etkinlilten değil, çay içmekten söz edildiği aşikar olduğundan içmeye gönderme yapmak tuhaf olacaktır.
• Dil ve kültürün düşünce üzerinde bariz bir etkisi var
Sonsöz
• Huntington, Doğu Asya, Islam ve Batıyı içeren belli başlı kültürel grupların değerlerinde ve dünya görüşlerindeki uzlaştırılamaz farklılıklar yüzünden birbiriyle çelişmeye kilitlenmesiyle, dünyanın bir "medenuyetler çayışması"nın eşiğinde olduğunu ilan etti. "Doğmakta olan etnik çekişme ve medeniyetler arası çatışma dünyasında, batılıların kendi kültürlerinin evrenselliğine olan inançları üç sorundan mustariptir; Bu inanç Yanlış, Gayri Ahlaki ve Tehlikelidir." S:166
• Bir çok batılı tıp doktoru, bütüncül tıbbın genel kavramlarından bazılarını kabul ediyor, hatta baş ağrısından mide bulantısına kadar bir çok rahatsızlık için modern batılı tedaviler yerine eski Asya tedavilerinj tavsiye ediyorlar. Daha da önemlisi şu ya da bu soruna müdahele etmektense kişiyi tümüyle tedavi etme gereği büyük bir geçerlilik kazanmış durumda. Budizm etüt merkezleri, yoga tai çi batìda yaygınlaşıyor. Sektörler artık bir bütün olarak, işveren-çalışan ilişkilerinin japonların öncülük ettiği biçimlerini uyguluyor. Doğulular eğitimde tartışmanın üzerinde durmayı öğrenirken, batılılar bir önermenin ya doğru ya da yanlış olmasını gerektirmeyen mantık sistemlerini kullanmayı deniyorlar. Yirminci yüzyılın Nils Bohr gibi büyük fizikçileri, kuantum mekaniğinde gösterdikleri gelişmeyi doğulu fikirlerin benimsenmesine atfetmişlerdi. Batılı promatologların şempanzeler için tek önemli ilişkinin anne-yavru ilişkisi olduğuna inandıkları bir dönemde, japon primatologlar istikrarlı şempanze topluluklarında karmaşık iç ilişkiler görüyorlardı. Başlangıçta gözardı edilen japon görüşü, şimdi bu alanda evrensel kabul görüyor. Doğu asyalıların sosyal bilimler alanına girişinin, insanın düşünce ve davranışları hakkındaki hepimizin düşüncelerini dönüşüme uğratacağına kesinlikle inanıyorum. S:170
İki farklı kültürün düşünce, yaşayış ve kültürel farklarını güzel açıklamış kitap. :) KAlemine sağlık.
YanıtlaSilÖzellikle doğu ve batı sosyal yapısına, sinemalarına, edebiyatına vs bu gözle bakıldığında herşey daha anlaşılır oluyor
Silhımm okuyayım bunu :) uzakdoğu düşüncelerini ve yaklaşımlarını çok severim :)
YanıtlaSilBence kaynak kitap mahiyetinde bir kitap kisa ve max fayda veren cinsten ozellikle kore filmleri ozelinde bir moda varken bu kitap esliginde bakmak lazim oraya da...
SilSizden çok ilginç kitaplar öğreniyorum. :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Genelde temasal bağlamda okumaya çalışıyorum. Bu kitabı çok once listeme almıştım ama uzakdoğu edebiyati okumam gerekince bu kitap tekrar aklima geldi. Once uzakdogu dusunus yapisina dair birseyler bilirsem edebiyatini da bir tik daha bütüncül bir bakis atabilirim diye dusundum. Uzak dogu konusu hala bana cok uzak ama bu kitap golgesinde uzak dogu calisirsam temeli daha saglam atmis olurum
SilGenelde batı ile biz olan doğu arasındaki farkı duyardık ama teee uzak doğu ile tee batının farkını okumak ilginçmiş.
YanıtlaSilAcaba bir gün batılılar kendi değerlerini bütün dünyaya dayatmanın yanlış, ahlaksız ve tehlikeli olduğunu anlar mı? Bizim memleket bu dayatmadan hiç rahatsız değil gerçi..
Çok iyi bir kitap. Notlarınızı paylaştığınız için teşekkürler :)
Bu nedenle bu kitap (bence de) özellikle amerikada okullarda okutulmasi ve üstüne tartisilmasi gereken bir kitap. Dogu zaten batiyi anlamaya calisiyor ama bati da doguyu anlamaya calismadigi surece ancak kulturel gerileme yasar ve günümüzde oldugu gibi surekli şiddet doğurur. Bati doğuya hep duzeltilmesi gereken kendi gibi olmayi basaramamis ilkeller olarak baktigi surece saldirgan uslubunu duzeltemez.
YanıtlaSilYeni yazılarınızı bekliyoruz...
YanıtlaSil