Ramazan geldi, hatta hızla ilerleyip geçiyor. Burda artık özel hayatımızı çok yazmasam da bu ramazan ayında ailemize bir kişi daha katıldığını not düşmek istiyorum. Eşim sokakta perişan halde olmus bir yavru kedi buldu ve eve getirdi. Gerekli ihtiyaçlarını karsıladık ve zamanla pasaportu, veteriner kontrolu vs.. hepsini yapacagız inş. Yaklasık 5 sene önce sahiplendiğimiz kediye keçe demiştik ve bahçeli evimiz oldugu ıcın ıstedıgınde dısarıya cıkabılıyordu. Bu nedenle dısarda zehırlı birseyler yemiş oldugunu tahmın edıyoruz. İlk kedimiz zehirlenerek gözümün önünde öldüğü için 4 çocugun üstüne bir de hayvan bakamayacağımı dusunuyor ve eve hayvan almayı ıstemıyordum. Ama bu defa mecbureyetten kediyi almak zorundaydık. Yeni kedimize yine Keçe dedik ama bu defa dışarı çıkmasına izin vermiyoruz, en azından biraz büyüyene kadar. Cocuklar ise okuldan geldikleri gibi hepsi birden hayvanın üstüne çullanıyorlar. Kendi aralarında dengeli bir oynama sırası oturtmuşlar. Keçe de halinden şikayetçi gibi görünmüyor. Oldukça oyuncu bir kedi.
Suudi arabistanda ilk ramazan ayımızı gecırıyoruz. Bu ay aylık okuma planlarıma bir de dönem romanlarını ekledim. Hem okuması kolay hem de tarihin belli bir dönemine ışık tutan metinler olacak. Dünya tarihindeki zaman mekan ve olay düzlemini roman ya da romanesk bir tarzda karşılaştırmalı bir şekilde incelemeye çalışacağım. Dönemi bir roman gözlüğü ile okuyup zihnimde bir tarih algısı inşaa etmek istiyorum. Tabiki Tarihi, romanlardan okumaya çalışmanın kurgu ile gerçekleri karıştırma gibi bir handikapı da bulunduğunu biliyorum. Bu bilinç ile bu ay hakkında nerdeyse hiç bilgim olmayan Orta asya 15. yy Maveraünnehir bölgesinde geçen Uluğ Bey ve Hazinesi Romanını ve üstüne bu alanda sıklıkla referans gösterilen akademik bir yayım olan Wilhelm Bartholdun Uluğ Beg ve Zamanı isimli çalışmasını eş zamanlı bir şekilde okudum.
Kitap: Uluğ Beyin Hazinesi
Yazar: Adil Yakubov
Kitabın arka kapak yazısı:
Uluğbey'in Hazinesi" Uluğ Bey ve dönemini anlatan ve tümüyle gerçeklere bağlı kalınarak yazılmış bir tarihi roman.
Bu romanda kendisini bilime adayan bir hükümdarı ve bilim ile din adamları arasındaki kavgayı görecek, Nakşi tarikatının hışmını üzerine çeken alim bir hükümdarla gerici güçlerin kavgasına şahit olacaksınız.
Semerkand'da bir rasathane kuran Uluğbey ve "manevi oğlu" büyük astronomi bilgini Ali Kuşçu, çağlar sonrasına bir hazine bırakmak zorundadırlar.
Hazineyi saklama mücadelesinde Ali Kuşçu ile birlikte zindana atılacak, kellenizin üzerinde kılıç sallanırken "dünya dönüyor" diyecek, kimi zaman çok zorlanacak ve yılgınlığa kapılacak ama kendinizi hep direnmek ve hazineyi korumak zorunda hissedeceksiniz...
"Uluğbey'in Hazinesi" ileri ile gerinin, bilim ile tarikatçıların, iyilerle kötülerin, devrimcilerle döneklerin, yoksullarla zenginlerin, aşıklarla zorbaların büyük hesaplaşmasının sarsıcı romanı.
Bu başyapıtı bir hazine gibi saklayacaksınız.
Yazar Türkistan bölgesinde doğmuş. Babası komünist hükümet tarafından tutuklanınca küçük yaşta her türlü işi yaparak ailesini geçindirdi. Askerde Rus-Japon savasına katılıp 5 sene Çinde kaldı. Daha sonra Taşkent üniversitesinde Edebiyat okuyup cumhurbaşkanı tarafından da Özbek Halk Yazarı unvanını aldı. Yakubovun başeseri Uluğ Beyin Hazinesi'ne ise sadece Özbek dilinin değil tüm Türk dilinin en önemli romanı diyebiliriz.
Kitaba ve icindeki tarihi karakterlere gelecek olursak; Kitap, Timur'un oğlu Şahruh'un büyük oğlu Uluğ beyin (Yani Timur'un Torunu) şimdi Özbekistan sınırları içinde olan Semerkant bölgesindeki hâkimiyet sahibi olduğu 1405-1449 yıllarının daha çok sonlarını konu alıyor. Aynı Zamanda Astronomi bilgini ve Matematikçi olan Uluğ Beyin 1421 de yaptırdığı Rasathanenin müdürlüğü Gıyasettin Cemşid, Kadızade Rumi ve Ali Kuşçu gibi dönemin önde gelen bilim insanları tarafından yürütülmüş. Ayrıca Uluğ Beyin adı günümüzde de aydaki kraterlerden birine verilmiş. Uluğ Beyin hayatının sonlarını sıklıkla geçirdiği bu rasathanede yazılan yıldız kataloğundan yüzyıllar boyunca doğuda ve batıda faydalanıldı. Hatta yaklaşık 150 yıl sonra Osmanlıda 3. Murat'a giden Takuyiddin 'artık Uluğ Beyin ölçümleri yetersiz kalıyor yeni bir rasathane kurmalıyız' demişti. Gerçi Uluğ Beyin rasathanesinin başına gelen daha sonra da Osmanlıda benzer güçler tarafından Takuyiddinin rasathanesinin basına da gelecekti ama konumuz şimdilik o değil.
Kitap, Osmanlıya fetret dönemini yaşatan Ankara savaşı ile tanıdığımız Timur'un seleflerinin orta Asya coğrafyasında çok da bilinmeyen yönlerine pencere açıyor. Taht ve İktidar mücadelesinden Din-Bilim-Siyaset ilişkisine bir yolculuk. En çok dikkatimi çeken mesaj: İstenmeyen İktidarı bin bir yollarla düşürdüğünde, otorite ortadan kaldırıldığında ortaya çıkan İktidar boşluğunda gücü ele geçirenlerin ne yapacağını şaşırması idi. Mirza Abdüllatifin babasını öldürdükten sonra yaşadığı psikolojik gelgitler ve devletin düştüğü boşluk bağlamında bu durum vurucu bir şekilde işlenmiş.
Bilimsel faaliyetlerin bölgede tarikatlar eliyle zayıflatılması ve takibinde bilimin yükselişinin durması ama batıdan bu meşalenin devralınması sonucu bilimsel faaliyetlerin batıda devam etmesi ile söz konusu dönemi tarihi bir dönüm noktasının temsilidir. Uluğ Bey ile birlikte Türkçe, Bilim ve Edebiyat diline hakim oluyor. Bu kitabın orijinal halinde de çevirisinde de bu özgün dil korunmuş.
Aşk hikayesi gibi olası kurgusal faktörler olması ile birlikte kitap oldukça gerçekçi bir zeminde yazılmış. Öyle ki kitaptaki kurgusal olan ask hikayesi bile Tekke ile İlmiye arasında kalan birbirini seven tarafların temsil ettikleri kökenler gibi birbirlerine eklemlenemeyeceği gerçeği ile bu ask da kötü bir sonla biter. Yani kitaptaki kurgusal eklentiler bile dönemin gerçeklerine uygun bir şekilde çizilmiş. Nakşibendiliğin siyasi erke ilk giriş hikayesini de vermesiyle belli kesimlerin tepkisini almış olan Kitap, Bir Medeniyete karşı Ali Kuşçu özelinde savaşarak kayıp bir fikirsel döneme işaret ediyor; Bilim ve Dinin ayrıştığı kritik bir dönem. Moğol iktidarı döneminde insanların kendi kabuklarına çekilip güvenli alan üretmeleri ile Hindistan üzerinden gelen mistik akım toplumun içine güçlü bir şekilde girebilmiş. Buradan aldığı güç ile daha sonra toplumu yeniden yapılandıran bir aktör olarak ve İktidar unsuru olarak toplumda yer ve taraftar bulan Tarikatlar tarihi ve siyasi bir unsur olarak karşımıza çıkar.
Kitap daha çok Ulugbeyin avlar ve eğlenceler içinde olduğu ilk dönemlerini değil, ilim dünyasına kendini adadığı son dönemine yoğunlaşarak öğrencisi Ali Kuşçu ile olan ilişkisini temel alan bir kurguya sahip. Roman 2 ana bölümden oluşuyor. İlk bolum Ulugbeyın güvendiği bir kişi olarak Alı Kuşçuya Timur'dan kalan Hazineyi teslim edip bu hazineyi kullanarak Ulugbeyın ölümünden sonra yok edileceğini bildikleri Rasathanedeki kitapları başka bir yere taşıyıp koruması görevi veriliyor. Bunun devamında Uluğbey öldürülüyor ve Rasathanedeki Ali Kuşçunun saklamayı başardığı kitaplar dışında kalan diğer kitaplar gerçekten de yakılıyor. Bu bölümde Ulugbey ve Ali Kuşçu karakterleri merkezde. 2. bölüm olarak Kitapların taşınması saklanması ve korunması surecini okuyoruz. Burada ise Ulugbeyin oğlu ve Ali Kuşçunun öne çıktığını ve hatta Saray ve çevresi, Rasathane, Tekke dünyası, Zindan ve bir kaç yan karakterlerle katman katman geniş bir tarih sahnesinin tüm boyutlarını gösteren sürükleyici ve akıcı bir dil ile kitabın zenginleştirildiğini görüyoruz.
Kitabın sonu Ali Kuşçunun İstanbul'da sonlanacak olan bir yolculuğa çıktığı bir sahne ile biter. Ben de Fatih tarafından büyük bir törenle karşılanan ve Fatih zamanında İstanbul'da müderris olarak çalışan Ali Kuşçunun yolculuğunu takıp edip, bu kitaptan sonra Fatih dönemine dair bir roman okuyacağım.
Kitap: Uluğ Beg ve Zamanı
Yazar: Wilhelm Barthold
20.yy'ın Rus ve Sovyet Doğu bilimci ve Tarihçisi olan Yazar, Orta Asya Türk Tarihi konusunda uzmanlaşmış. Bu kitap ise Dedesi Timur zamanından başlayıp Uluğ Beyin ölümünden bir süre sonrasını da anlatarak okuyucunun genel resmi zihninde kurmasını sağlamış.
Moğol İmparatorluğu ve Çağatay Devleti, Ulus Emirleri ve Timur'un Saltanatı, Uluğ Beyin Çocukluğu ve Gençliği, Uluğ Bey Hakimiyetinde dış olaylar ve Maveraünnehirin Durumu, Uluğ Beyin ilmi Faaliyetleri ve Hususi Hayatı, Uluğ Beyin son yılları ve Türkistan tarihinde yeni bir devrin başlangıcı vs. şeklinde başlıklarla Kitap, Uluğ Bey özelinde döneme dair oldukça geniş bir yelpazeyi okuyucuya sunuyor. Oldukça küçük ayrıntılara giren yazar özellikle dipnotlarda bu verileri aldığı Vakanüvisleri, Kronikleri, seyahatnameleri vs.. okuyucuyla paylaşmış. Anladığım kadarıyla özellikle sarayda devleti ilgilendiren her bir görüşme saatine kadar ayrıntı verilerek kaydedilmiş. Dönemin bu hassasiyeti sayesinde 21. yy tarihçileri oldukça canlı bir tarih ufku çizebiliyorlar. Yalnız bazı kaynakların karşılaştırılması sonucu bazı bilgilerin kaynaklardan silinmiş ya da değiştirilmiş olduğunu da görebiliyoruz. Mesela Çağataylardan Timur'un soyundan olan Karaçar, Timur'un kayıtlarına göre Çağatayların efsanevi mutlak hakimi olarak geçmesine rağmen, Timur öncesi kayıtlarda bu kişinin sıradan bir komutan olduğunu görüyoruz. Buradan anlıyoruz ki; Timur geriye dönük tarih yazdırarak kendi soyundan olan kişileri tekrar kurgulamış.
Cengiz hanın dünya görüşü bir çete liderliğini geçmediği halde Timur İbn Haldun'u şaşırtacak derecede (genellikle dini içerikli) tarihi kıssa bilir ve bunları ordusunu savaşta coşturmak, ele geçirdiği yerleri yağma ve katliamları dini sebepler göstererek kendini haklı çıkarmak için kullanırdı. (İsfizar ele geçirildikten sonra 2000 diri insandan birbirleri arasına balçık ve kerpiç konularak kuleler diktirdi, Sivas alındıktan sonra da 4000 tutsağı diri diri gömdürdü) Timur arada sırada kendisinin öldüğü şeklinde yalan bir haber yaydırıp arkasından kimlerin önce taht kavgasına girişeceğini ölçecek kadar da kontrolü elde tutmaya çalışan bir dahi! idi. Vahşi uygulamaları dışında sulama kanalları inşa edip boş ekim alanı kalmamasına önem vermesi gibi onun zamanında üretim ve mimaride zirve bir dönem yaşanmış. Timur'un olmadığı zamanlarda inşa etmiş olduğu bahçeleri ve sarayları (Kök Saray) halka açıp edebiyat meclisleri kurulmus. Timur büyük hayali olarak Semarkandı dünyanın en büyük şehri yapmak için çevresine sürekli yeni yerleşimler yaptırmış. Gecmisten günümüze kadar da bölgede buyuk bır ımparatorluk pesınde olmus ve Cin seferi sırasındayken ölmüs olan Timura olan sevgi oldukca yuksektır
Timur'un oğlu Şahruh Heratta hâkimiyeti boyunca sıradan, mütevazi, oldukça dindar bir hayat yaşamış öyle ki mirzaların mahzenlerindeki şarapları bile kendi eliyle yok etmiş, cuma ve cumartesi günleri saraya hafızlar getirilir, seferde bile oruçlarını aksatmaz ve hatta cuma namazlarını halkın içinde korumasız bir şekilde kılardı. Bu nedenle zaten bir cuma namazı sırasında suikasta uğradı. Eğlenceler yasaklanmış ve hatta evlerin içine bile bu konuda karışılırdı. Eş zamanlı olarak Şahruh'un büyük oğlu Uluğ Bey Semarkandda Sarayda çalgılı ziyafetler yapardı öyle ki Uluğ beyin şeyhülislamı bile kadın erkek karışık şarkılı eğlenceler düzenlerdi. Ama bu durum yeni değildi çünkü bölgede 12. yy dan beri ruhaniler tantanalı olan hayatları inanç sahiplerini günaha teşvik edecek derecedeydi. Dervişler gibi Kelamcılar da yüksek tabakadan oldukları için aralarında hep bir güç mücadelesi olmuş.
'Batı Asyada kelam taraftarları şeraitin olduğu gibi tatbikini istedikleri halde, dervişler yahut sufiler şeriatın daha serbest olarak yorumlanmasını istiyorlardı. Bilindiği gibi İran'da Sufizm tabiri gitgide dini serbestliği ifade eden bir söz olmuştur. Türkistanda ise aksine dervişler şeriatın şiddetli savunucuları olmuş, bilim ve sanatı inkâr edip ilahiyat da dahil bütün kelam ilmine karşı idiler.' S:100
Uluğ Bey kaynaklara göre lüx ve eğlence içinde şeriata aykırı yaşamakla suçlansa da aslında dindar biriydi keza Buhara dervişlerinden şeyh Muhammed Parsa'yı getirtip uydurulan hadislerin isnadının hesabını şeyhülislama vermesi istenmiş ama şüpheli isnadlar verince kişi ile ilgili mucizevi söylenceler yayılarak hadisler sağlamlaştırılmış. Uluğ Beyin Şeyhlere bir çok konuda kovuşturma getirip azarlaması sebebi ile başarısız olduğunu anlatan dini söylenceler yayılmış. Gördüğüm kadarıyla Uluğ Bey dine atfedilerek güç devşirilen bir çok uydurma ile mücadele etmek istemiş ama bu davranışı onun yine Tarikatlar eliyle ölüme gitmesine sebep olmuş.
Uluğ Beye kadar bir Bilgin'in tahta oturduğu görülmemiş. Uluğ Beyin ilme olan ilgisine Timur zamanında Semarkanda getirilen İranlı bilginlerin tesir ettiği düşünülüyor.
'Moğol hanları hayatta pratik değeri olduğu için müsbet ilimleri teşvik ediyorlardı. Uluğ Bey daha yüksek bir kültüre mensup bir devrin çocuğu olması dolayısı ile, Dinlerin ve Dillerin değişikliğe uğradığı halde, müsbet ilimlerin hükmünün her zaman ve her millet için sabit kalacağını, bu ilimlerin ilahiyat ve edebiyata üstün olduğunu anlamıştı.' S: 113 (Şahsen burdaki mantık hatasının müktesebatın bize sunduğu -Dinler değişir algısından kaynaklandığını düşünüyorum.)
Uluğ Beyin hafızası çok güçlüydü ve sadece son zamanlarında Astronomi ve matematik çalıştığı söylenir. (Kurdugu medrese hakkında yukarıdakı yazıda ayrıntılı bilgi vermiş oldugum için burda atlıyorum) Aslında hayatı mirzalar arası isyanları bastırmakla geçmiş ve zekice siyasi denge oyunları kurarak yasamıs. Hayatının sonlarında yine şeyhleri arkasına alan kendi oglu Mirza Abdüllatif tarafindan öldürülmüş. Abdüllatif de tahtta 6 aydan fazla kalamamıs. Birbirleri ile savaşmaktan kimse başını kaldıramamıs.
Kitap boyunca günlük hayattan, Mirzalar arasındaki güç kavgalarına, bölgenin ve çevrenin siyasi durumundan, güç sahibi üst tabaka oluşumlardan tarikat ve dervişlerin yöneticiler üstündeki muazzam etkisine kadar bir çok konu ne, ne zaman, nasıl, neden olmuş anlayabileceğimiz tafsilatlı bir şekilde kaynak verilerek sunulmuş.
Dönemi merak edenlere iki kitabı da tavsiye ederim.
yeni keçe pek de tatlıymış :) uluğ bey lise tarih derslerinden tanıdığımız isimlerden :) aklımda olsun pekii :)
YanıtlaSilÇok tatlı ama tuvalet sonrası tenizliği henüz öğrenmedi. Peşinden koşturuyoruz bu sıralar. Ben de bu okumalardan once timur-ulugbey arasi bolge ve doneme cok yabanciydim.
SilMinik üyeniz hoş gelmiş:)Kitap anlatımları çok başarılı olmuş
YanıtlaSilTeşekkür ederim, benim evde 4 cocuk var. Asil onlar bayram ettiler. Cok seviyorlar kediyi
SilMinik üye hoşgelmiş benim geçen seneki yavruda bahçede yavruladı, ama bize göstermedi daha getirmesini bekliyorum.
YanıtlaSilTeşekkürler, umarım sizin yavrularin hepsi de saglikli olurlar.
Sil