Avusturya film akademisinden mezun Jessica Hausner'in Cannes film festivalinde ödül almış ve Avusturya-Almanya-Ingiltere ortak yapımı olan 2019 da çekilmiş Küçük Joe isimli filminde ana karakter olan Alice bir şirkette yeni türler oluşturan bir bitki yetiştiricisidir. Sadece bu şirketten satın alınabilsin diye kapitalist kaygılarla genetiğine müdahale edip kısır bırakılan bu bitki kendi soyunu devam ettirebilmek için mutasyona uğrar ve polenleri aracılığı ile insanların koku reseptörlerinden girip beynin ilgili bölgelerini işgal ederek diğer yaşayan organizmaları (insan) sadece kendi türünün devamını dert etmiş askerlere dönüştürerek bitki, soyunu devam ettirmenin yolunu bulmuştur.
Burada kendisi de bir Anne olan Alicia, insanları mutlu etmesi için ürettiği ve adına küçük Joe dediği projesi için çalışırken kendi çocuğunu ihmal ettiğini görürüz. Kapitalist kaygılarla kısır bırakılmış yeni tür bitki üzerinden de her canlının üreme hakkı olması tezi işlenir.
Aynı zamanda filmde ele geçirilen kişilerin ve diğerlerinin de hiçbir şeyi fark etmiyor oluşu biz insanoğlunun besin zinciri piramidinde en üstte olmadığımızı gösteriyor. Daha önce de aslında bakterilerin besin zincirinin en tepesinde yer aldığını söyleyenler vardı ama bitkilerin gerektiğinde insanların da üstünde yer alabileceği tezi zihin dünyamız için oldukça yeni.
Hareket üzerinden canlılığın sınıflandırıldığı kadim bazı felsefi teorilerin bile aslında bütünü kaçıran teoriler olduğunu düşünüyorum. Mesela Varlık, Hareket üzerinden su şekilde sınıflandırılır; Eşya hareket etmeyen, bitkiler sadece yukarı hareket eden, hayvanlar her yöne hareket eden ve insanlar hayvanlardan farklı olarak zamanın ötesine geçebilen beyin yetileri ile piramidin en üstünde bulunurlar. Günümüz besin zinciri piramidi de bitkiler- hayvanlar- insanlar olmak üzere en üste insani yerleştirir. Burada insanı varlığın merkezine koyduğu söylenen bazı dinlerin bence yanlış yorumları ve hatta insan merkezli anlayışın zirvesi olan Hümanizmi de eleştirmek gerekir. İnsanın bir çok konuda en tepeye yerleştirilmesi bence her daim en büyük sorunumuz olmuş. Günümüzde bakterilerin besin zincirinde insanın da üstünde olduğunu kabul etmeye başladık en azandan. Tabi burada her şeyin bağlantılı olduğu eski döngüsel düşünme yapımızı kaybedip doğrusal düşünme yapısına bu kadar kendimizi kaptırmış olmamızın da etkisi var ama konu çok dağıldığı için filme dönüyorum.
Filmde bitki tarafından ele geçirilen insanlar sadece kendilerini bitkiye adamış, onu koruma ve çoğaltma dışında başka bir şey düşünmezken içinde bulundukları durumu fark etmezler, ele geçirilmeyenler ise bir şeylerin farklı olduğunu anlamalarına rağmen bunu klasik yöntemlerle kanıtlayamazlar. Artık insanlar bitkinin askerleridir ama kimse bunun farkında değildir. Bu arka plan eşliğinde film biraz da gerçekle hayal dünyasının karıştığı muallak bir kurguya sahip.
Realitede karınca, böcek ve tırtıl gibi küçük canlıların beyinlerini ele geçirip onları kendilerine yeni konaklar bulmak için kullanan parazit ve bakterilerin olduğunu zaten biliyoruz. Burada soru su; biz insanoğlu bizim dışımızda bir gücün (bakteri, parazit, bitki, yapay zeka, Tanrı! vs... örnekler bakış acısına göre çoğaltılabilir!) etkisi altında o iradenin amacına uygun olarak tasarlanmış yaşamımıza devam ederken hiçbir şeyin farkında olmuyor olabilir miyiz? Teolojideki irade-kader tartışması bence tam olarak bunun devamı olarak düşünülebilir. Kaldı ki son nörolojik deneylerde aslında kendi irademiz ile yaptığımızı zannettiğimiz bir çok seçimin aslında henüz biz o durum üzerine düşünmeye fırsat bile bulmadan beynimizin bir bolumu tarafından yönlendirildiğimizi ve bazı seçimlerimizin sandığımız gibi salt irademiz ile kararlarımız üzerinde yüzde yüz hakim olmadığımızı artık biliyoruz. Bu bağlamda varlık hakikat ilişkisi, irade ve kader vs. gibi derin konulara kapı açması hasebiyle çok değerli bir senaryo olmuş.
Genetik çalışmalar ile ürettiğimiz her yeni şeyin bizim tanımladığımız dairede sınırlı kalmadığını, bütünsel olan bu varlık dünyasında tahmin bile edemeyeceğimiz sonuçlarla karşımıza çıkacağını göstermesi hasebiyle de filmi bilim etiği açısından değerlendirmek de gerekiyor.
Son olarak da mutluluğa ulaşmak için antidepresan gibi ilaçların kullanımının bu kadar arttığı bir dönemde filmdeki senaryoya göre insanları mutlu etmesi için özel bir koku yayan bir çiçek üretmek tam da günümüz hastalıklı anlayışının yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır, sadece antidepresan değil mutluluk için insan olarak pasif kalan bireyin uyuşturucu ya da sosyal dış etkenlere aşırı bağımlı yaşamasını eleştirir.
Filmografik açıdan bakarsak; görsel olarak da oldukça başarılı bir yönetmenlik sergilenmiş, özellikle çiçekler üzerinden verilen pastel renklerin zıt tayflarla sunularak vurgulanması insanın içini ısıtırken aynı zamanda müzik seçimi ile seyirciye senaryonun ciddiyetine uygun olarak gergin bir atmosfer sunmuş.
Yazıyı çok dallanıp budaklandırıp uzattığımın farkındayım. Büyüdüğü zaman genetikçi olmak isteyen ve bunun için kendini zorlayarak da olsa her gün biyoloji çalışan 10 yaşındaki oğlum (yunus) için seyretmeyi tercih ettiğim bu filmi, oğlumun yasına uygun olmasa da en azından kendi adıma bana doyurucu bir seyir imkani verdigi icin ve düşünce ufkumu da genişlettiği için (ve aynı zamanda Avusturya'ya özgü ayrı bir zaafım olduğu için) favori filmlerim arasına ekledim.
hoş filmdi bu ivit :) hımm, ı am sam (2001) adlı filmi izlesen yaa, çocuklarla da izlenebilir :)
YanıtlaSilEvet onu da seyretmiştim, bence de öğretmen ve ailelerin mutlaka seyretmesi gereken filmlerden biri o da.
SilRobotların insan dünyasını etkisi altına alması çokça işlenir ama bitkinin bunu yapıyor oluşu sanırım duyduğum ilk şey, ilginçmiş. Oğlunuz hedeflediği şeye ulaşır inşallah.
YanıtlaSilTeşekkürler, umarım hepimizin çocukları etik dertleri olan dünyaya artı değer katabilen kisiler olurlar. Bitkiler, hayvanlar, doğa vs... dongusel dusunme bicimi ve herseyin birbirleri ile baglantili oldugu gercegi gibi bir cok hayati unsuru hayatimizdan cikaran bir medeniyet olduk. Bu da bizi oyle ya da boyle bir felakete surukleyecektir.
Silİlginç duruyor not aldım ve oğlunuzun on yaşındaki hedefinin muazzamlığı... Umarım başarır. :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim, biyoloji meraki speiderman gibi benzer marvel filmlerinden kaynakli aslinda. En son Gattaca filmini oglumla birlikte seyretmistik genetige mudahele etme fikri ve örümcek adam gibi super insan yaratma dusuncesinin mumkun olusu onu buyulemisti. Her ne kadar etik olarak ileri yaslarda neyin ne oldugunu anlayacak olsa da ben bu hayranlığını kullanip onu biyolojiye yonlendirdim. Yeni nesili anlamak zor oluyor bazan surekli olur mu bu meraki bilmiyorum ama gittigi yere kadar onu motive ediyorum.
SilGeçtiğimiz gün şans eseri izlemeye başladım ve oldukça uçuk ancak olması muhtemel bu senaryonun etkisinde kaldım. Çok güzel bir yazı olmuş ellerine sağlık
YanıtlaSilTeşekkür ederim, ben de konuyu okuyunca merak edip trt 2 de seyretmistim. Boyle bir ele geçirilme hikayesini işlemesine rağmen oldukça stabil ilerleyen dengeli bir filmdi. Özellikle bilim etiği konusu günümüzün en önemli konularından biri ki böyle muhtemel felaketler getirmeyelim kendi başımıza. Hani "bu nu yaptım çünkü yapabiliyorum" gibi bir yaklaşıma sahip olursak insanlık olarak sonumuz yakındir
Sil