tag:blogger.com,1999:blog-22965046633447093912024-03-19T06:27:44.217+03:00DenizDenizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.comBlogger662125tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-24508457011078858542023-10-25T20:10:00.000+03:002023-10-25T20:10:03.542+03:00Düşüncenin Coğrafyası - Richard E. Nisbett (BCP - Ekim)<span style="font-size: 15px;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJYfKEennFf6WvHps7jAtJnDo37_XTTemw-ZUJHKojEVIuXF7cAubCKVRbr3slmT5V8NwW3y3DQUBAvtSOvtqMKUiIu1qz4qhxw5KlHHkl5yi3D14qyeIuOO5l792m3MnWFFKvzkNTL3qGrSmkqQvWwNONZd0dhleZJGZuXKBIVXg30WjhpX0tuN3Vpo5i/s600/0000000173977-1-1.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em; text-align: justify;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="415" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJYfKEennFf6WvHps7jAtJnDo37_XTTemw-ZUJHKojEVIuXF7cAubCKVRbr3slmT5V8NwW3y3DQUBAvtSOvtqMKUiIu1qz4qhxw5KlHHkl5yi3D14qyeIuOO5l792m3MnWFFKvzkNTL3qGrSmkqQvWwNONZd0dhleZJGZuXKBIVXg30WjhpX0tuN3Vpo5i/w276-h400/0000000173977-1-1.jpg" width="276" /></a></div><div style="text-align: justify;">Blogları canlandırma projesinin ekim ayı konusu uzakdoğu idi ve ben de uzakdoğu insanının düşünce şeklini inşaa eden dinamikleri konu alan akademik ve kaynak bir kitap olan bu kitabı seçtim. Çok zamanım olmadığı için de okurken kitaptan aldığım notlari doğrudan paylasacagim:</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">Kitap: Düşüncenin Coğrafyası</div></span><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 15px;">Yazar: Richard E. Nisbett</span></div>
<div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">Giriş</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Çinden bir öğrenci " Biliyor musunuz, aramızdaki fark, benim dünyayı bir çember, sizinse bir çizgi olarak görmeniz. Çinliler sürekli değişime inanırlar, ama herşeyin daha önceki bir duruma doğru hareket ettiğini düşünürler. Dikkatlerini çok geniş bir olaylar yelpazesine yöneltirler, şeyler arasındaki ilişkileri araştırırlar, ve bütünü anlamadan parçanın anlaşılamayacağını düşünürler. Batılılar ise daha basit, daha determinist bir dünyada yaşarlar. Daha büyük resme bakmak yerine, dikkat çekici nesnelere veya insanlara odaklanırlar. Ve nesnelerin davranışına hükmeden kuralları bildikleri için olayları denetleyebileceklerini düşünürler." Kaiping Peng. S:11<span><a name='more'></a></span></div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Bu meseleyi ele alan doğulu bilim adamlarının çoğu "Avrupa düşüncesinin cansız, hayvan ve insan olsun tüm nesnelerin davranışının apaçık kurallarla anlaşılabileceği varsayımına dayandığını kabul ediyor. Batılılar hangi nesneye hangi kuralın uygulanması gerektiğini ve sorun çözmede formal mantığın bir rolü olduğunu öğrenmelerine yardım eden Katagorileştirmeye büyük önem veriyorlar. Bunun tersine doğu asyalılar nesnelere, içinde yer aldıkları geniş bağlam açısından bakıyorlar. Dünya asyalılara, batılılara göründüğünden daha karmaşık görünüyor ve olayların anlaşılması daima, birbirleriyle hiç de basit, determinist olmayan bir ilişki içinde işleyen bir sürü etkeni göz önüne almayi gerektiriyor. Formal mantık sorun çözümünde çok az rol oynuyor. Aslına bakılırsa mantıkla çok fazla ilgilenen kişiye olgunlaşmamış gözüyle bakıldığı bile oluyor. S:13</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• En az bunlar kadar çarpıcı olan, doğululara ve batılılara özgü toplumsal yapılar ve benlik anlayışlarının, her birinin kendi inanç sistemlerine ve bilişsel süreçlerine eldiven gibi uyuyor olmasıdır. Asya toplumunun kolektif ve ya karşılıklı bağımlı doğası, asyalıların geniş, bağlamsal dünya görüşleri ve olayların son derece karmaşık olduğuna ve pek çok etken tarafından belirlendiğine ilişkin inançlarıyla turarlıdır. Batı toplumunun bireyci ve ya bağımsız doğası da, batılıların belirli nesnelere bağlamlarından soyutlayarak odaklanmaları ve nesnelere hükmeden kuralları bilebileceklerine, dolayısıyla da nesnelerin davranışını denetleyebileceklerine ilişkin inançlarıyla turarlı görünmektedir. S:14</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Araştırmalarım, dünyaya karşı iki bambaşka yaklaşımın binlerce yıldır varlığını sürdürdüğüne ikna etti beni. Bu yaklaşımlar, son derece farklı toplumsal ilişkileri, dünyanın doğası hakkındaki görüşleri ve karakteristik düşünce süreçlerini içeriyor. Her iki yönseme de kendi kendini peskiştiren, homeostatik (iç dengesini koruyacak şekilde uyarlanan) bir sistemdir. Toplumsal uygulamalar dünya görüşlerini destekler, dübya görüşleri kendine uygun düşünce süreçlerini dayatır. Düşünce süreçleri ise hem dünya görüşlerini doğrular hem de toplumsal uygulamaları destekler. Bu Homeostatik sistemlerin anlaşılması, zihnin temel doğasını, ideal olarak nasıl akıl yürütmemiz gerektiğine ilişkin inançları ve farklı insanlar için uygun eğitsel stratejilerin ne olduğunu kavramakta önemlidir. S:16</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">1. Bölüm</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Yunanda; boş zaman anlamına gelen school, özgürlük, bireysellik ve merak. Şeyleri bütünden koparıp tanımlama</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Çinliler, başkalarının ya da çevrenin denetiminden çok, özdenetim meseleleri ile ilgilenirlerdi. Onlara göre özdenetim, aile ve köydeki diğer kişilerle sürtüşmeyi en aza indirir ve devletin taleplerine itaat etmeyi kolaylaştırırdı. Mutluluk ideali yunanlılardaki gibi kendine özgü yetenekleri özgürce kullanmaya izin veren bir yaşam değil, uyumlu birbtoplumsal ağ içinde paylaşılan yalın bir kırsal yaşamdı. Yunan vazolatı şarp kadehleri muharebeler, atletik yarışmalar, ve baküsvari şölenlere ilişkin resimleri sergilerken, antik çin perşömenleri ve porselenleri aile etkinlikleri ile kırsal zevklere ilişkin sahneleri betimler. Bir kollektif eylemlilik sözkonusu idi. Çin toplumunda birey, toplumsal irganizmanin parcasi olarak varlik bulurdu. S:22</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Tek sesli müzik, çinlilerin birlik ve beraberlik kaygılarını yansıtırdı. Şarkıcılar hep birlikte aynı melodiyi terennüm eder, müzik enstrümanları da aynı anda aynı notaları çalardı. Elbette, farkli enstrümanların ve farklı seslerin farklı roller üstlendiği çok sesli müziği icad eden yunanlılardı. S:23</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Astronomik gözlemlerde çok erken tarihlerde çok çeşitli gözlemler yapıp kaydetmelerine rağmen bunlarla bir model inşaa etmemişlerdir.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Yunan dusuncesinde her ne kadar heraklitos degismeyen tek sey degisimdir dese de ondan sonra yunanda durağan ve lineal bir anlayis hakim olur. Permenides ve Zenón un degisim imkansizdir cunku hareket yoktur seklindeki yaklasimlari daha sonra aristoyu etkilemiş ve yunan dusuncesi durağan bir fizik anlayisina sahip olmustur bundan sebep bir cok fizik meselesinde aristo yanlış sonuclara ulasmistir. Esyanin niteliklerinden arindirip özünü arayan yunanlılar artik fenomenlere, gördüklerine değil, soyut kavramların hükmettiği Mantığa güveneceklerdir. Çinde ise uyuma onem verip soyut spekulasyonu engellemeye calisiyordu. Ünlü hikayede adamin atı kaçar, geçmiş olsuna gelen komşularına neyin iyi ya da kötü olduğunu bilemeyiz der, sonra kaçan at yanında bir yaban atı ile geri gelir, hayırlı olsuna gelen komşularına neyin iyi yabda kötü olduğunu bilemeyiz der Adam. Oğlu yaban atına binmeye çalışırken düşüp bacağını kırar, geçmiş olsuna gelen komşulara aynı cevabı verir. Ardından saraydan savaş için asker toplamaya gelen görevliler köyde savaşabilecek gençleri toplarken Adamın bacağı kırık oğlunu almazlar. Bu hikaye sonsuza kadar devam edebilir bu nedenle çin başbakanı Çu En Lay' a Fransız devriminin sonuçlarının yararlı olup olmadığı sorulduğunda verdiği yanıt: "-Bunu söylemek için vakit henüz çok erken" olur. Yin ve Yang birbirinin zıttıdır ve ancak birbirleri sayesinde varolurlar ve dünyanın Yin durumunda olması yakında Yang durumuna geçeceğinin kesin bir işaretidir. S:27</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Çinlilerin temelde herşeyin birbirleriyle ilintili olduğuna dair inançları, nesnelerin bağlam tarafından değiştirildiğini açıkça anlamalarını sağlamıştı. Bu nedenle nesneleri kesin bir biçimde sınıflandırma girişimi olayları anlamakta hiç de yararlı görünmüyordu onlara. Dünya o kadar karmaşık ve etkileşimliydi ki, Kategoriler ve Kurallar nesnelerin anlaşılmasına ya da kontrol edilmesine yardımcı olamazdı. Çinliler, nesnelerin davranışını anlamakta alanın önemi ve dünyanın karmaşıklığı kinusunda haklıydılar, ama kategorilere ilgi duymamaları, olay türlerini gerçekten açıklayabilen yasaları keşfetmelerini engellemişti. S:34</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div>
<div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">2. Bölüm</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div>
<div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Diyalektik yaklaşımların uygulanması, göze çarpan bir çelişkiyle karşılaştıklarında, doğuluların orta yolu aramaya, batılıların ise bir inancın diğerine karşı doğruluğu konusunds diretmeye daha eğilimli olması. Batılıların da formal mantık kurallarını kullanmaya daha eğilimli olması.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Batılılar Kategorileri, doğulular ilişkileri yeğler</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Batılilar nesnelere odaklanırken, doğulular çevreyi de içerecek şekilde geniş bir ağdan yararlanır</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Batılıların istikrar gördüğü yerde doğulular değişim görür. Ve batılılar denetlenebilirliğe daha fazla inanırlar. Gerçeklik sürekli bir akış içinde olduğundan, gerçekliği yansıtan kavramlar da sabit ve nesnel olmaktan çok, akışkan ve özneldir</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">3. Bölüm</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Doğu Asyalılar, ben'in daha büyük bir bütünün parçası olduğu karşılıklı bağımlj bir dünyada yaşarlar, Batılılar ise ben'in bölünmez bir özgür eyleyen olduğu bir dünyada.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Doğulular başarıya, ait oldukları gruplara faydalı olduğu için değer verirler, batılılar başarıya kişisel liyakat nişanları olarak değer verir.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Doğulular uyum sağlamaya değer verir ve bunu başardıklarından emin olmak için özelestiri yaparlar, batılılar bireyselliğe değer verir ve iyi görünmek için çaba harcarlar.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div>
<span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Doğulular öteki insanların duygularını çok daha iyi anlar ve kişiler arası uyumu kurmaya çalışırlar, batılılar daha çok kendilerini anlamakla ilgilenirler ve adalet uğruna uyumu kurban etmeye hazırdırlar.</div> </span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Doğulular hiyerarşi ve grup denetimini kabul ederler, batılılar eşitliği ve kişisel eylem alanını tercih ederler.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Asyalılar çekişme ve tartışmadan uzak dururlar, batılılar hukuktan siyasete ve bilime kadar her alanda muhakeme retoriğine iman ederler.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div>
<div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">5. Bölüm</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Japon öğretmenler belli bir olay dizisinin bağlamını olayların ayrıntılarıyla oluşturarak işe başlarlar. Daha sonra önemli olayları kronolojik sırayla ele alarak, her olayı bir sonrakine bağlarlar. Öğrencilerini tarihsel kişiliklerin zihinsel ve duygusal durumlarını kafalarında canlandırmaya teşvik ederler, bunu o kişilerin durumları ile kendi gündelik yaşamlarındaki durumları arasında paralellik kurmaya yönlendirerek yaparlar. Ardından eylemler bu duygular açısından açıklanır. Japonyanın düşmanlarını da içeren tarihsel figürlerle empati kurdukları zaman, öğrencilerin tarihsel açıdan düşünme yeteneğine sahip olacakları varsayılır. "Nasıl" soruları sıklıkla amerikan sınıflarına kıyasla 2 kat daha fazla sorulur. Amerikalı öğretmenler bağlamı oluşturmaya japonlardan daha az zaman harcar. Sonuç ile işe başlarlar. Amerikada olaylar sonuç-neden sırasıyla geriye doğru akıl yürütme ile sunulur. Ulaşılacal hedefi belirle ve onu elde etmeni sağlayacak bir model geliştir. Japon öğrencilerin kompozisyonlarını anlamak amerikali oğretmenler icin çok zordur, çünkü onlarda herhangi bir nedensellik göremeyiz. Neden-sonuç ilişkisi amerikada temel mantıktır.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Batılıların bilimde gösterdikleri başarı ile nedensel analizde bir takım hatalarbyapma eğilimlerinin kaynağı aynıdır. Bireysel amaçların pesine düşme özgürlüğü, insanları, bu amaçlara ulaşmalarını sağlayacak şekilde durum modelleri oluşturmaya iter. Bu da olayları sonuçlardan olası nedenlere, yani geriye doğru incelemek yoluyla modellemdirmeye teşvik eder. Batılıların modelleri bağlamın olası rolünü hafifleterek çok katı bir biçimde hedef nesne ve özellikleriylebsınırlı kalma eğilimindedir.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div>
<div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">6. Bölüm</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Aslında çinlilerin kategorileştirmeye karşı olumlu bir antipatisi olduğu anlaşılıyor. Kadim taocu filozof Tzu'ya göre "terim ve niteliklerin sınırlarının nasıl belirleneceği sorunu, kişiyi tümüyle yanlış yöne götürür. Bilginin sınıflandırılması ve ya sınırlandırılması, daha büyük bilgiyi parçalara böler." S:112</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Kategoriler isimlerle belirtilir. Küçük bir çocuk isimleri fiillerden daha kolay öğrenir. Gòrdüğümüz hayvanın bir Ayı olduğunu öğrenmek için yapmamız gereken tek şey, onun ayırtedici özelliklerini -iribeden, buyuk disler, penceler vs.- fark etmektir. Bıylece nesneyi etiketi ile birlikte belleğimizde saklayabiliriz. Bundan sonra etiket, aynı özellikler dizisine sahip herhangi bir başka nesnede kullanılmak uzere hazır olacaktır. Öte yandan ilişkiler, üstu örtülü olarak yabda açıkça, bir fiili gerektirir. Bir geçişli fiilin anlamını öğrenmek, genelde iki nesnenin ve onları bir şekilde birbirine bağlayan bir eylem türünün farkına varmayı gerektirir. Amerikalı çocuklar dünyanın genelde nesnelerle dolu bir yer olduğunu öğrenirken, japon çocuklar dünyanın genelde ilişkjlerle ilgili olduğunu öğreniyorlar. S:121</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Batılılar tarafından ısrarla üzerinde durulan insan ve hayvan ayrımının, evrim kavramının kabul edilmesini özellikle zorlaştırdığı öne sürülür. Çoğu doğulu sistemde ruh, herhangi bir hayvan, hatta Tanrı biçimini alabilir. Evrim doğuda asla çekişme yaratmamıştır, çünkü insanların bir varoluş zincirinin en tepesinde oturduğu ve her nasılsa hayvanlığını yitirmiş olduğu varsayımı asla ortaya atılmamıştır. S:123</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Batı dillerinin isimlerin kullanımını teşvik etmesi ve bunun da nesnelerin sınıflandırılmasıyla sonuçlanması, doğu dillerinin ise fiilerin kullanımını teşvik etmesi ve bunun da ilişkilerin vurgulanmasına yol açması. Doğu asya dilleri bağlamsaldır, sözcükler çok anlamlıdır bu yüzden de anlasılmaları için cümlenin bağlamı gerekir. Batı dilleri kişiyi bağlamla değil, odaktaki nesnelerle ilgilenmeye zorlar. Ingilizce özneyi öne çıkaran bir dil iken, çince, korece ve Japonca konuyu öne çıkaran dillerdir.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Dil kullanımda, öteki grubun yaklaşımını duyduklarında hem çince hem ingilizce konuşanları saşırtan bir fark, birine bir daha çay isteyip istemediğini sormakla ilgilidir. Çincede "daha içer misin?" diye sorulur, ingilizcede ise "more tea?" Diye sorulur. Çince konuşanlara göre, içilmesinden bahsedilen şeyin çay olduğu aşilardir bu nedenle çay demek gereksiz olacaktır. Ingilizce konuşanlara göre, onunla birlikte yapılabilecek bir başka etkinlilten değil, çay içmekten söz edildiği aşikar olduğundan içmeye gönderme yapmak tuhaf olacaktır.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Dil ve kültürün düşünce üzerinde bariz bir etkisi var</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div>
<div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">Sonsöz</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Huntington, Doğu Asya, Islam ve Batıyı içeren belli başlı kültürel grupların değerlerinde ve dünya görüşlerindeki uzlaştırılamaz farklılıklar yüzünden birbiriyle çelişmeye kilitlenmesiyle, dünyanın bir "medenuyetler çayışması"nın eşiğinde olduğunu ilan etti. "Doğmakta olan etnik çekişme ve medeniyetler arası çatışma dünyasında, batılıların kendi kültürlerinin evrenselliğine olan inançları üç sorundan mustariptir; Bu inanç Yanlış, Gayri Ahlaki ve Tehlikelidir." S:166</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">• Bir çok batılı tıp doktoru, bütüncül tıbbın genel kavramlarından bazılarını kabul ediyor, hatta baş ağrısından mide bulantısına kadar bir çok rahatsızlık için modern batılı tedaviler yerine eski Asya tedavilerinj tavsiye ediyorlar. Daha da önemlisi şu ya da bu soruna müdahele etmektense kişiyi tümüyle tedavi etme gereği büyük bir geçerlilik kazanmış durumda. Budizm etüt merkezleri, yoga tai çi batìda yaygınlaşıyor. Sektörler artık bir bütün olarak, işveren-çalışan ilişkilerinin japonların öncülük ettiği biçimlerini uyguluyor. Doğulular eğitimde tartışmanın üzerinde durmayı öğrenirken, batılılar bir önermenin ya doğru ya da yanlış olmasını gerektirmeyen mantık sistemlerini kullanmayı deniyorlar. Yirminci yüzyılın Nils Bohr gibi büyük fizikçileri, kuantum mekaniğinde gösterdikleri gelişmeyi doğulu fikirlerin benimsenmesine atfetmişlerdi. Batılı promatologların şempanzeler için tek önemli ilişkinin anne-yavru ilişkisi olduğuna inandıkları bir dönemde, japon primatologlar istikrarlı şempanze topluluklarında karmaşık iç ilişkiler görüyorlardı. Başlangıçta gözardı edilen japon görüşü, şimdi bu alanda evrensel kabul görüyor. Doğu asyalıların sosyal bilimler alanına girişinin, insanın düşünce ve davranışları hakkındaki hepimizin düşüncelerini dönüşüme uğratacağına kesinlikle inanıyorum. S:170</div></span><!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/clipdata/clipdata_bodytext_231025_200647_896.sdocx-->Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com9tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-68668323326069277352023-10-14T16:34:00.004+03:002023-10-14T16:45:58.522+03:00Siyah Öfke - Mustafa Demirci<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjX3my1MCzu8YZlHKslwLEUooOYQUtzuXa88IUJu0Mf7HOgeHwwh4nPSp8RDSB9rNLP7CvJNpZ1OHSMhX0zafrHjIDmm4iX4-32tWIwI1o6UGxAgciZGPNiMvviTQk0B1j5iOrDh_neelR0FQrJhGL91ZYYtRUlcPvkyun0pGlPVJsNc_BicqVzRP1ymnJF/s801/wi_500.jpeg-7.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em; text-align: justify;"><img border="0" data-original-height="801" data-original-width="500" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjX3my1MCzu8YZlHKslwLEUooOYQUtzuXa88IUJu0Mf7HOgeHwwh4nPSp8RDSB9rNLP7CvJNpZ1OHSMhX0zafrHjIDmm4iX4-32tWIwI1o6UGxAgciZGPNiMvviTQk0B1j5iOrDh_neelR0FQrJhGL91ZYYtRUlcPvkyun0pGlPVJsNc_BicqVzRP1ymnJF/w250-h400/wi_500.jpeg-7.jpg" width="250" /></a></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Kitap: Siyah Öfke</div></span><p></p>
<span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Yazar: Mustafa Demirci</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">9 y.y. müslümanların altın çağı olarak görülür, fetihlerle elde edilen yeni toprakları ve insanları! kullanarak büyük bir zenginliğe sahip olmuşlardı. Maalesef popüler kültürde, okullarda ve benzeri kitaplarda hikayenin sadece nispeten pozitif görünen kısımları verilerek tek taraflı bir zihin dünyası inşaa etmişiz. Oysa başarılı olmuş bir köle isyanının 16 sene boyunca hüküm sürmesi gibi büyük bir vakadan çoğumuz habersiziz. Kitabın akademik dili, kaynakları vs. oldukça doyurucu. Ayrıca bir çok islam tarihçisinden gelen bilgilerin birbirine zıtlığı, hatta aynı kişilerin farklı bilgiler aktarması gibi sorunlara rağmen yazar bize ulaşan verilerden seçmece yapmayıp birbirleri ile karşılaştırarak daha doğru olanı ararken bunu okuyucu ile de paylaşması, yazara karşı daha da fazla güven duymamı sağladı.<span><a name='more'></a></span></div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">M.S 869-883 arası aşşaği Mezopotamya, güney ve orta İrak bölgesindeki bataklığın ortasında doğu afrikadan getirilerek bölgedeki çiftliklerde sayıları yüzbinleri bulduğu tahmin edilen zenci köleler toplu halde çalıştırılıyorlardı. Basranın Çinden Afrikaya, Bizansa kadar ürün satarak zenginleşmesini sağlayan bu kapitalist açgözlülüğün zirve yaptığı dönemde bazan zengin bir tüccar başına 15 bin köle düşerken bu köleler gerekli gıdayı bile alamadıkları halde zor ve aslında insanlık dışı şartlarda çalıştırıldıkları için çoğu vebadan, hastalıklardan açlıktan vs. ölüyordu. O donemde Basra çevresinde Veba hastalığına bu nedenle zenci hastalığı diyorlardı. Basranın kurulmasından sonra döneminin en zengin ve ferah bölgesi olmasını sağlayacak olan özellikle Emeviler döneminden beri bölge bataklıkları kurutularak ortaya çıkarılan büyük ölçekli çiftliklerde şeker kamışı ve pirinç gibi yoğun işçilik gerektiren ve ekiminin zor olduğu ürünler ekilerek çiftlik ve köle sahipleri akıl almaz bir zenginlige erişmişlerdi. Bahsi konu bu köleler hürriyetlerine kavuşmak ve bu ağır şartlardan kurtulmak için her çağrıya cevap verecek durumdaydılar.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Ali b. Muhammed adında birisi önce Bahreynde giriştiği başarısız bir isyan girişiminden sonra Abbasilerin içinden geçmekte olduğu kaostan da faydalanarak bu kölelere hürriyet ve Mal-Mülk vaadiyle kendi peşine takmayı başarır. Bölgede toplu halde çalıştırılan kölelerin katılımıyla kısa zamanda güçlenen isyancılar, güney Iraktakı Übülle, Abadan, Ahvaz ve Basra gibi köleleri sömürerek ticaret ve tarım zengini olmuş şehirleri feci halde tahrip ederek yağmalarlar. Özellikle Basrada binlerce kişiyi öldürürler.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxfNs8BktxuB65q2htnHnY-bq7CnqAPk4xwVQ57puLTHfksInYJs5LWCJlFcG2BN_NofbZLthc4DAv355NQ1JsZ_0FvMY1b6yRWOg3Tz5LIy0w42vEt2kYKpw2uo8W4gjbV6gmjEtd4sNO2Q80uIRYj5cQMxcJwhNROzXljXv-v0VnyUk0rxocm4acDYO1/s2960/Screenshot_20231014-164423_Google%20Play%20Books.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="2960" data-original-width="1440" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxfNs8BktxuB65q2htnHnY-bq7CnqAPk4xwVQ57puLTHfksInYJs5LWCJlFcG2BN_NofbZLthc4DAv355NQ1JsZ_0FvMY1b6yRWOg3Tz5LIy0w42vEt2kYKpw2uo8W4gjbV6gmjEtd4sNO2Q80uIRYj5cQMxcJwhNROzXljXv-v0VnyUk0rxocm4acDYO1/w195-h400/Screenshot_20231014-164423_Google%20Play%20Books.jpg" width="195" /></a></div>Zencilerin bölgenin ağır tabiat şartlarına alışkın oluşlari, tarihsel şartların lehlerine gelişmesi ve bedeviler ile kurdukları ilişkiler sayesinde Abbasilerin gönderdiği orduları bir çok defa yenilgiye uğratmışlar ve karşısında uzun süre (16 sene) dayanabilmişler. Kendi adlarina başkent inşaa edip (Muhtara) hutbe okutup, şehirlere vali ve kadı atayıp, vergi topladılar, hatta para bile bastılar. O dönemde diğer ciddi isyanlarla da uğraşan Abbasiler 3 yıllık zorlu bir mücadeleden sonra zenci lideri ele geçirmiş ve bu oluşum dağıtılmış.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Zaten parçalamakta olan Abbasiler, bu isyanla zencilerin ticaret ve tarım merkezi olan bölgeyi ele geçirdikleri için Abbasiler siyasi ve mali olarak çok yıpranmış ve parçalanma süreci derinleşmiştir. Isyan sırasında en az beşyüzbin kişi öldüğü rivayet ediliyor.</div></span><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;">Isyanın belki de en önemli neticelerinden biri zencilerin isyan ettiği bölgede ismaililerin öncüsü kabul edilen Karmatilerin ortaya çıkmasına sebep olmalarıdır. Bu isyan islam olduğunu iddia eden o toplumda kölelik kurumunda herhangi bir köklü değişim meydana getirmemiştir. Zaten isyanin ve lider kadrosunun böyle bir hedefi de yoktur. Keza girdikleri şehirlerdeki halkı kendilerine köle ve cariye yaparak kendileri de kölelik sistemini kullanmışlardır. Ama bu isyanın saldığı korku, en az yarım asır Doğu Afrikadan köle ticaretini kesintiye uğratmış.</span></div>
<div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Ez cümle; döneme ve coğrafyaya daha tarafsız ve sağlıklı bir tarihi zemin içinde bakmak isteyenler için hem yazarın akademik dilinin yeterliliği hem de kaynaklarının kapsamlı oluşu gibi nedenlerden de ötürü ilgilenen herkese kitabın okunmasını tavsiye ederim.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/clipdata/clipdata_bodytext_231014_162852_738.sdocx-->Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-84736682976775388692023-10-06T07:58:00.007+03:002023-10-06T08:00:37.972+03:00Gotik Mimarlik ve Skolastik Felsefe (Bcp-Eylül)<p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixCBzx1XUY-kN8je8XPqT-pPkdScb8fPyrUD3dnblhlR1QUoLWK4Q_AlYg0wpt527LTAxSo6RrUvXIvLwmOB6fNg7PgMFVh6bm4DjoUvakMu9RpTYSRYRdpfIdrwHOWHJr8kDR6QlGQgMnMhdYjHLp5HO52oFot7efSJgsWnof7a7h0U-4y_Mw137ysXwT/s738/wi_500.jpeg-5.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="738" data-original-width="500" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixCBzx1XUY-kN8je8XPqT-pPkdScb8fPyrUD3dnblhlR1QUoLWK4Q_AlYg0wpt527LTAxSo6RrUvXIvLwmOB6fNg7PgMFVh6bm4DjoUvakMu9RpTYSRYRdpfIdrwHOWHJr8kDR6QlGQgMnMhdYjHLp5HO52oFot7efSJgsWnof7a7h0U-4y_Mw137ysXwT/w271-h400/wi_500.jpeg-5.jpg" width="271" /></a></div><span style="font-size: 15px;">Merhaba, deep ve Okurixden öğrendiğim <a href="https://okurixx.blogspot.com/p/2023-bcp.html?m=1">Blogları Canlandırma Projesi (BCP)</a> sayesinde bloguma duzenli olarak yazi giriyorum. Bu proje dahilinde her ay bir konu belirleniyor ve biz de o konuyu iceren kitap, dergi, film, belgesel vs. her ne olursa farketmez bunlari okuyup, seyredip blogumuza yazi olarak giriyoruz. Bu ayin konusu Gotik ve Gerilimdi ama ben yaşını başını almış biri olarak bu iki türü de sevemedim bir türlü. O nedenle küçük bir belki de hile denebilecek bir şey yaptım ve Gotik mimari konusunda bir kitap okudum. Etkinlikte kastedilen Gotik kelimesi her ne kadar edebiyattaki anlamini kastetse de ben en azindan anlami alamiyorsam lafzi alirim dedim ve yine de bu ayi bos birakmadim.</span><p></p><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">Kitap: Gotik Mimarlık ve Skolastik Felsefe (Ortaçağda Sanat, Felsefe ve Din arasındaki benzerliklerin incelenmesi)</div></span><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 15px;">Yazar: Erwin Panofsky<span><a name='more'></a></span></span></div>
<div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">1951 yarihli bu kitabın içeriği: Biçim ve içeriğiyle sanatın; yaratıldığı ortamın ekonomik, toplumsal ve düşünsel yapısıyla gelişen bir olgu olduğu günümüzde tartışılmaz bir gerçek olarak kabul edilmektedir. Alman yahudilerinden olan Profesör Erwin Panofsky'nin çalışmasında bu ilişki iki bileşende, felsefe ve sanatta, karşılaştırılarak somutlaştırılmaktadır. Bu karşılaştırma da titiz bir çözümlemeye dayanmaktadır. Panofsky, iki yüzyılı kapsayan gelişmeyi güçlü bir gözlemle, her iki bileşende de ayrıntıya inerek karşı karşıya getiriyor. Dönemin düşünce alışkanlığı nasıl Skolastik Felsefeyi oluşturup geliştiriyor ve çözüyorsa, benzer biçimde Gotik Mimarlığı da var ediyor, geliştiriyor ve çözüyor. Mimarlık gibi, strüktürün kurulmasına dayanan bir yaratıcılıkta da süreç adım adım izlenebiliyor. Sanatın toplumun görsel dili olduğu gerçeği böylece netleşebiliyor.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">Bu çalışmada, Skolastik dönemde inşa edilmiş Gotik mimari üsluptaki kiliselerin ikonolojik araştırmasını yapan Panofsky’nin Skolastik felsefe ve Gotik mimari arasındaki paralelliğe yönelik saptadığı bulgular örneklenmektedir.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">Bu kitap benim icin daha önce benzerlerini okumadigimdan dolayi yeni bir alana pencere acmami sagladigi icin cok faydasini gormekle birlikte tabiki dili ve kelimeleri benim icin yeni oldugu icin nispeten daha yavas okumam gerekti. Gotik ile ilgili gecen ay All About History dergisinde okuduğum şu cümleyi tam da burda alıntılanak istiyorum:</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><blockquote style="border: none; margin: 0px 0px 0px 40px; padding: 0px;"><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">"Gotik Mimari" tabiri ancak Rönesans mimarisine geçildiği dönemde ortaya atılmıştır. Gotik kelimesini kullanan ilk kişi olan italyan ressam ve mimar GIorgio Vasari, "barbar" olarak bilinen Gotlara özgü bir tarz anlamını vurgulamak istemiştir. 1</div></span></blockquote><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">Daha fazla yazamayacagim cocuklar tepemde kahvalto diye ağlaşıyorlar....</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div>
<div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">Not: konuyla ilgili Kocaeli Universitesi Mimarlık ve Yaşam dergisinde yayımlanmış Sait Alp Akçagüner'in yazdığı şu makaleyi de okuyabilirsiniz:</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">https://www.researchgate.net/publication/342565036_Gotik_Mimari_ve_Skolastik_Felsefe_Iliskisi_Uzerine_Bir_Deneme</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"><div style="text-align: justify;">1: All About History, temmuz/ağustos 2023, s:15</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div>
<div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 15px;"> </span><!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/clipdata/clipdata_bodytext_231006_075317_405.sdocx-->Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-19097884932232611802023-09-06T12:07:00.006+03:002023-09-06T12:12:10.161+03:00Film: Mandalinalar - Zaza Urushadze<p><span style="font-size: 19px;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-size: 19px;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIgZEjH6e8bMl9coIccZg67mcCTXK-qFqXs6DX3Rq5SKd_FHOcJS9lvWZhVhWXytcyMIi5l1OnZjNI9_K2AGACzQnZjMnEub0OHHwtvFrZjndfD54dPQh0crwmhwNLQkZWYiQSF6jAND7QbPZyJRf7cTsRapRGCM9OHZsl9oXMXuWU4f9Sq1g2vxay81ya/s251/images.jpeg-3.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em; text-align: justify;"><img border="0" data-original-height="251" data-original-width="201" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIgZEjH6e8bMl9coIccZg67mcCTXK-qFqXs6DX3Rq5SKd_FHOcJS9lvWZhVhWXytcyMIi5l1OnZjNI9_K2AGACzQnZjMnEub0OHHwtvFrZjndfD54dPQh0crwmhwNLQkZWYiQSF6jAND7QbPZyJRf7cTsRapRGCM9OHZsl9oXMXuWU4f9Sq1g2vxay81ya/w320-h400/images.jpeg-3.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;"><span>Mandalinalar, Gürcü-Eston ortak yapımı, yine gürcü yönetmen Zaza Urushadze'nin</span> 2013 de çektiği bol ödüllü savaş ve drama filmidir. Estonyada çekilmiştir.</div></span><p></p><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Konusu:</div><div style="text-align: justify;"><br /></div></span><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;">1991 yili Gürcü-Abazya savaşı (işgali) başladığında bölgede oturan Estonyalılar atalarının ülkesi olan Estonyaya dönerler. Sadece 2 yaşlı adam Ivo ve Margus mandalinalar heba olmasın diye </span><span style="font-size: 19px;">evlerinde kalırlar ve hasat zamanı için mandalina kasaları yaparak günlerini geçirirler. Bir gün Ivo, biri Gürcü diğeri Çeçen olmak üzere 2 düşman askeri yaralı bulup evine alır. Yoksulları koruyan bir azizin adını taşıyan Ivo isimli Estonyalı birinin ev sahipliği altında Çeçen ve Gürcü iki düşman askerin iyileşene kadar geçirdikleri zaman dilimi içinde seyirciye, savaşın doğasının anlamsızlığı ve aslında her savaşta 2 tarafın da kaybettiği duygusu verilir. Savaşı pornografik olarak göstermeden anlatabilmesi ayri bir beceri. Savaşıyoruz ama neden sorusunu soruyor. Düşük bütçeli az oyunculu ve gerçekçi bir kurgusu var. Bir nevi bir Durum analizi sunduğu için dinamik bir kurgusu yok ve Filmin hikayesinden cok müzigi seyirciyi sürüklüyor.</span></div>
<span style="font-size: 19px;"><span><a name='more'></a></span></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Tarihi Arka Plan:</div><div style="text-align: justify;"><br /></div></span><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;">Gorbaçovdan sonra dağılan SSCB'den sonra ortaya çıkan yaklaşık 17 ülke arası çatışmalar devam etmis. Kafkas bölgesinde 50 kadar halk olduğu söyleniyor. En az 37 dil olduğu tesbit edilmiş. Tarih boyunca bölgede siyasi olarak da bir rahatlama yaşanmıyor. SSCB dağılınca ekonomik buhran sonucu bölgede çatişmalar eksik olmuyor.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipasrM_HuCoEsINGOQ5LSXh9ELsWKpc9G_BJTaaz0hMkjCnjMS3b_Z6ZpTmomxOhQXYqnoASeg9PwkJ6YXzfwss9xVvIowdjyA4fquc7XNQDMVPAuNp8s9Dw_hc1DyUKRFLOTEpRfpgIirfvaH-0oEmY0XPbqkQLI7TpeX-WZnU3Rbfd47hNxSxyUX3-Bu/s308/images.jpeg-1.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="164" data-original-width="308" height="341" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipasrM_HuCoEsINGOQ5LSXh9ELsWKpc9G_BJTaaz0hMkjCnjMS3b_Z6ZpTmomxOhQXYqnoASeg9PwkJ6YXzfwss9xVvIowdjyA4fquc7XNQDMVPAuNp8s9Dw_hc1DyUKRFLOTEpRfpgIirfvaH-0oEmY0XPbqkQLI7TpeX-WZnU3Rbfd47hNxSxyUX3-Bu/w640-h341/images.jpeg-1.jpg" width="640" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Yorum:</div><div style="text-align: justify;"><br /></div></span><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;">Mandalinalar her ne kadar ekonomik istikrarı da sembolize etse de ben daha çok ekolojik bir mesaj aldım. Savaşlardan sadece insanları değil, doğayı da kurtarmalıyız. Doğanın döngüsel sürekliliği tehlike altında kalmamalı.</span></div>
<div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Mandalina bahçelerini koruyan Marcusun günübirlik mandalina toplama hesapları ve uğraşları savaş kadar değerlidir. marcus: "Benim savaşım da mandalinalarim ve mandalinalarin yetistigi topraklar için" der. Ivo'nun Mandalinalar için marangoz atölyesinde yaptığı tahtadan kasalar, filmin sonunda Marcusu taşıyan bir tabut olarak kullanılması filmin, hayatın ve olaylar zincirinin ironik tarafını sunar ve hayatla ölümü içiçe sokan bir kurguyla karşılaşırız.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqF6r6rcjyUNqCUwOpV4vUFKpcaTPT0fPcJK3vbykZW3vMUq4PmSIOys5COpafy6xTrCC-CQWAejaC48x-1Q0do0J8V9jYla7VQkm6UDpJI55nzoNOGI6EgshgK6dvpGX6cX1zwfWrxF-bn1riz-LPzG901XwsYWjNXZbAzhiZA0CQ7GRImnw7m9hU4uhc/s1081/Mandalina-Bahcesi.webp" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1081" data-original-width="766" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqF6r6rcjyUNqCUwOpV4vUFKpcaTPT0fPcJK3vbykZW3vMUq4PmSIOys5COpafy6xTrCC-CQWAejaC48x-1Q0do0J8V9jYla7VQkm6UDpJI55nzoNOGI6EgshgK6dvpGX6cX1zwfWrxF-bn1riz-LPzG901XwsYWjNXZbAzhiZA0CQ7GRImnw7m9hU4uhc/w454-h640/Mandalina-Bahcesi.webp" width="454" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Ivo ve Marcus yaralı buldukları askerleri saklayabilmek için arabayı uçurumdan atınca Marcus: "Neden patlamadı oysa sinemada hep patlardı" demesi ile arkadaşı "Sinema bir Aldatmacadır" der. Yönetmen Sinemanın büyük bir aldatmaca olduğunu filmdeki bir replikle seyirciye veriyor. Belki de film bu cümlenin bir kanıtı, çünkü Abazya tarafına filmin yapımıda ortaklık verilmemiş. Aslında bu filmde de tek taraflı bir yaklaşıma maruz kaldığımızı ve filmlerin aldatmaca olduğu repliği üzerinden Yönetmen, kendi içinde bir özeleştiri yapıyor denilebilir. Özellokle Çeçenler filmde Cahil gösterilmiş ve aslında savaş Çeçenler için tabiri caizse namus meselesi iken, Ruslarin paralı askeri olarak gösterilmişler. Filmin içinde tekrarlanan "Sinema bir Aldatmacadır" repliği bu filmde de oldukça anlam kazanıyor.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirdKx1HP31FNfhsZleh_Oz0ydZhRMuDiLrkS5NrY-HLX9bkX1YbTkVUfh1RvSFaY_O9hYpJ8X1-KnCTN9QxBi85wSmfPxIzFfegBpg6VKVOUpwwRBmXt1A3QwlFrwSmueFH0UuQBHiEKjj2lU381g8zCoi54RemQpGMAG-vElc5lDo3HJbFygGF2M5nvK4/s2960/Screenshot_20230607-160838_YouTube.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirdKx1HP31FNfhsZleh_Oz0ydZhRMuDiLrkS5NrY-HLX9bkX1YbTkVUfh1RvSFaY_O9hYpJ8X1-KnCTN9QxBi85wSmfPxIzFfegBpg6VKVOUpwwRBmXt1A3QwlFrwSmueFH0UuQBHiEKjj2lU381g8zCoi54RemQpGMAG-vElc5lDo3HJbFygGF2M5nvK4/w640-h312/Screenshot_20230607-160838_YouTube.jpg" width="640" /></a></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzd3YwxZkBlVzHLBFb1s5qvwk-_Kz41lPQ0HhXkNZqCcCp2-x4ew4EtU4ifgrpWxaJrGH-Y6xxKtGvjzqrhv5mulz7qTTKXphwsx5oYZvCifrV2qJBMkdyxfo3WEBDDQja5euzSdZ_oZmfBbuK2BdAydyBVu-pA2Lvz4CHuCtdVO1TCAJ50zS1G_0FPhUf/s2960/Screenshot_20230607-160632_YouTube.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzd3YwxZkBlVzHLBFb1s5qvwk-_Kz41lPQ0HhXkNZqCcCp2-x4ew4EtU4ifgrpWxaJrGH-Y6xxKtGvjzqrhv5mulz7qTTKXphwsx5oYZvCifrV2qJBMkdyxfo3WEBDDQja5euzSdZ_oZmfBbuK2BdAydyBVu-pA2Lvz4CHuCtdVO1TCAJ50zS1G_0FPhUf/w640-h312/Screenshot_20230607-160632_YouTube.jpg" width="640" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="font-size: 19px; text-align: left;">Notlar: </span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="font-size: 19px; text-align: left;"><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="font-size: 19px; text-align: left;">• Savas nedeniyle bosaltilan abazya bolgesindeki evlerden Ivonun evinde ivo hukmedebildigi dar alanda baris ortamini saglamaya calisiyor.</span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div><span style="font-size: 19px; text-align: left;"><div style="text-align: justify;">• En ufak kritik bir anda ayrisacak kisilerin Birlikte yasama kulturune inanmaya baslamalari.</div></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div><span style="font-size: 19px; text-align: left;"><div style="text-align: justify;">• Elinde öldürme fırsatı varken yaşatmaya çalısmak.</div></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div><span style="font-size: 19px; text-align: left;"><div style="text-align: justify;">• Ölüm yıkıcıdır ama hayat emek ister.</div></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div><span style="font-size: 19px; text-align: left;"><div style="text-align: justify;">• Olağanustu durumlarda ortaya cikan ahlak.</div></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div><span style="font-size: 19px; text-align: left;"><div style="text-align: justify;">• Kutuplasmalarin oldugu yerde ahlakin bozulmasi.</div></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div><span style="font-size: 19px; text-align: left;"><div style="text-align: justify;">• Taraflarin mecburi yakınlaşmalarinin ve birbirlerini tanimaları</div><div style="text-align: justify;">nın sonucu olarak fıtraten bir ahlak inşa etmeleri.</div></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div><span style="font-size: 19px; text-align: left;"><div style="text-align: justify;">• Insan bilmediginden korkar ve ona karşı savaşabilir ama bilmeye başladıkça ve tanıdıkça yaklaştıkça karşıtlar çözülmeye başlar ve savaşın motivasyonu etkisini kaybeder.</div></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div><span style="text-align: left;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZqmmhUnXEg3P1myxid45E9Br6frEy3mn5FnvUkp0Ad5rFgZwDJPJt7i_vFnpMvHEYxihNBORrnvU1mn6ppdGPl3T8OmE9ro-nynnhGvTZYrOhV3Ly8cXpJ4qNFQ3BL7i3P9RTI-oq4fVrOXY0DGpDNElYK0npUzPXyH0UL4szVm6jR7P2P48zOs8NOIvK/s2960/Screenshot_20230906-120414_Samsung%20Internet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZqmmhUnXEg3P1myxid45E9Br6frEy3mn5FnvUkp0Ad5rFgZwDJPJt7i_vFnpMvHEYxihNBORrnvU1mn6ppdGPl3T8OmE9ro-nynnhGvTZYrOhV3Ly8cXpJ4qNFQ3BL7i3P9RTI-oq4fVrOXY0DGpDNElYK0npUzPXyH0UL4szVm6jR7P2P48zOs8NOIvK/w640-h312/Screenshot_20230906-120414_Samsung%20Internet.jpg" width="640" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><br /></div></span><span style="font-size: 19px; text-align: left;"><div style="text-align: justify;">Bence filmin vurucu kısmı son sahnedir: Estonyalı ev sahibi Ivo, gürcü olan Niko'nun cesedini, kendisini de bir gürcünün öldürdüğü oğlunun yanına gömerken, "-Birinin Gürcü ya da Çeçen olması arasında ne fark var ki!" demesi...</div></span></div>Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-24297228607865436842023-08-30T09:08:00.002+03:002023-08-30T09:14:23.568+03:00Konumuz Tarih - 2 Kitap 1 Dergi 1 film (BCP-Ağustos)<p><span style="font-size: 19px;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdKkSyXdicMhSdOkPfPaG-0F8pkmWj7dlnDdXhuNHeYSHRC4wCKsR8FUV8ZpgmHP3vpzYe6Zraq-g3IDYTM4SVMorL91jd8ydV9PpBkC2sFid1rSzqrrXWS8sd4-jFbq3G7HWcjZuXrN_yWpgj4W8B9J6Y31O6cEEnJ90xUwvBcigxnvK8fl7YKxgIa5J8/s1235/wi_800.jpeg-4.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em; text-align: justify;"><img border="0" data-original-height="1235" data-original-width="800" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdKkSyXdicMhSdOkPfPaG-0F8pkmWj7dlnDdXhuNHeYSHRC4wCKsR8FUV8ZpgmHP3vpzYe6Zraq-g3IDYTM4SVMorL91jd8ydV9PpBkC2sFid1rSzqrrXWS8sd4-jFbq3G7HWcjZuXrN_yWpgj4W8B9J6Y31O6cEEnJ90xUwvBcigxnvK8fl7YKxgIa5J8/w259-h400/wi_800.jpeg-4.jpg" width="259" /> </a></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;">Blogları Canlandırma Projesi adı altında her ay belirlenmiş bir konuda istediğimiz birseyler karalıyoruz. Normalde her zaman tarih içerikli okumalar yapsam da bu sene nerdeyse hep tarih okudum diyebilirim. O nedenle buraya yazacak bu ay okumuş olduğum çok kitap var. Begendiğim kitaplar hakkında çok uzun yazdığım için bu yazıya da birden fazla yayım eklemem gerektiği için daha kısa yazabileceğim 2 kitabı bir film ve bir dergiyi ele aldìm.</span><!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/clipdata/clipdata_bodytext_230830_090612_124.sdocx--></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Fatih sultan mehmet hakkında önemli Tarihçilerimizden Koçu'nun kitabını kısaca bahsedip geçebildiğim için buraya aldım, Boleyn Kızını ise beğenmediğim için nispeten kısa yazdığımı düşündüğümden buraya aldım.</div><span><a name='more'></a></span></span><div style="text-align: justify;"><br /></div>
<h2 style="text-align: left;"><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;">Kitap: Fatih Sultan Mehmet</span></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Yazar: Reşat Ekrem Koçu</div></span></h2>
<div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Yazar devasa içeriğe sahip İstanbul Ansiklopedisi ile cumhuriyet döneminin en iyi tarihçilerinden biri olarak bilinir.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;"><span>Reşat Ekrem, bazı Osmanlı dönemi kaynaklarını bugünkü dile aktarıp herkesin okuyup zevk alabileceği bir hale getirdi. </span><span>Yazdıklarında tarihî gerçekleri değiştirmeyen Reşat Ekrem kaynaklardaki bilgi ve tasvirlerin bir araya getirilmesi, bunların bir hikâye örgüsü içinde ustalıkla toplanması suretiyle meydana getirilmiş tarihî romanlar ve belirli bir tarihî şahsiyeti anlatan romanlaştırılmış tarihi monografyalarını yazdı. Reşat Ekrem’in bir özelliği de Osmanlı tarihinin basılı kaynaklarını ve yakın geçmişteki gazeteleri büyük bir dikkatle tarayıp bunların içinden meraklı olayları, hikâyeleri, pek akla gelmeyecek ayrıntı ve yaşantıları çıkarmış olmasıdır.1</span></div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Yazarın 1965 senesinde yazdigi Fatih Sultan Mehmet kitabını da dönem romanları bağlamında seçip okumak istedim. Koçu her ne kadar iyi bir tarihci olsa da bu kitap bilimsel bir eser olmakla birlikte, epik bir dil ile okuyucuyu coşturan zaman zaman efsanevi içeriklere yer vererek çok önemli tarihi bir kesit olan Istanbulun fethi sürecini aktarmış.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Baba oğluna sağlam bir taht hazırlıyor, genç başkumandan boğazkesen limanı ve toplar, Konstantiniyye, Istanbulun fethi, Imparatorluk Kurulurken, Son Yıllar ve Ölüm gibi bazi başlıklarla kronolojik sıraya göre Fethi ve Fatihi klasik bir düzenle aktarmis.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div>
<div style="text-align: left;"><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: courier;"><br /></span></div><span style="font-family: courier;"><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;">1:</span><span style="font-size: 19px;">https://islamansiklopedisi.org.tr/kocu-resat-ekrem</span></div></span></div>
<h2 style="text-align: left;"><span style="font-size: 19px;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Kitap: Boleyn kızı </div><div style="text-align: justify;">Yazar: Philippa Gregory</div><div style="text-align: justify;"><br /></div></span></h2><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7rVMgmlgDrQItH-MoxbmsS_O8wFO6Id131bOI0qyLUxHDAcwIKV2Q_fT3ffg-aSANgwoCT4MEcvhYPA3bGIVzDATnxIXQ169SOCS67gH1OoZFLktjO9ngA72LaZRJXVPWbP_u_YX4GNbWQMcJdmOWj99nPJX2jceD_c3RWyJ6KHDvCgZk2PYsTJZD2S5K/s1172/wi_800.jpeg-3.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="1172" data-original-width="800" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7rVMgmlgDrQItH-MoxbmsS_O8wFO6Id131bOI0qyLUxHDAcwIKV2Q_fT3ffg-aSANgwoCT4MEcvhYPA3bGIVzDATnxIXQ169SOCS67gH1OoZFLktjO9ngA72LaZRJXVPWbP_u_YX4GNbWQMcJdmOWj99nPJX2jceD_c3RWyJ6KHDvCgZk2PYsTJZD2S5K/w273-h400/wi_800.jpeg-3.jpg" width="273" /></a></div>8. Hanry zamanini dònem romanları bağlamında ve Ingiltere Saray entrikalari özelinde yapılmış bir tavsiye üzerine okuduğum bu romanı hacminin kalınlığına rağmen çok yetersiz buldum. Normelde bu kitap bir serinin ilk kitabı ama bu kitap beni tatmin etmedigi icin digerlerini hic okumadim. Kitapta olaylara sadece taht mücadelesi gözlüğü ile bakılmış olsa da ana karakter olan Anne Boleynin tarihteki hedeflerinin kitapta verildigi kadar sığ olmadığını düşünüyorum.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;"><span>Özellikle Anne'in Ispanyollarla sınır olup her daim onlarla mücadele içinde olan Fransada egitim alıp, katolik kilisesinin Ispanyol önderliginde yürüttüğü engizisyon dahilinde düşünce ve yeniliklerin yasaklanmasi gibi uygulamalara karşı eleştiri getirebilen, daha çok ispanyolların domine etttiği kitapların yasaklanması eylemine karşı bu kitaplari çekinmeden okuyan ve kadınların görünüşleri ile değil, akıllarını kullanarak bir şeyler yapabilecegini söylemesi gibi ayrıntılar. 8. Hanry'nin de ispanyol olan karısına karşı Anne'nin neden savaş açtığını bence sıradan bir taht kavgasöndan daha akla yatkın bir şekilde açıklıyor. Kaldı ki, 8. Hanry'nin Katolik mezhebinden ülkece ayrılıp, Anglikan mezhebini kurması ile sonuçlanan olaylara baktığımızda dönemin öncü fikir insanı ve siyasetçisi olan Thomas More'un bile başlangıçta Anne'den yana konum almasının nedeninin aslında meselenin sıradan bir kraliçe olma sevdasından çok Vatikan üzerinden Ispanyolların Ingiltereyi de domine etmesi olduğu bence cok acik. Yine </span><span>1492 de son müslüman emir Boabdili ispanyadan çıkardığı için kilise tatafından kutsanan ve aynı yil ele geçirdikleri Endülüsün zenginlikleri ile Kristof Kolombu finanse ederek zenginleşen</span><span>, engizisyonu en vahşi şekilde uygulamış kadının, yani </span><span>ispanyol kraliçesi </span><span>kirli Isabelin</span><span> kızı Aragonlu Catherine'in 8. Hanry ile olan evliliği aracılığı ile Ispanyanın ingiltereyi Katolik kilisesini de kullanarak pençesine almaya çalışması gibi siyasi, ekonomik nedenleri görmezden gelmiş bu kitap. Kitabı değil de tarihe snoptik bir bakiş attigimda Anne'nin bir nevi dini, fikri, ekonomik ve siyasal özgürlükler için mücadele ettiğini düşünmek, her önüne gelenin bire bin kattığı dedikodu malzemesi olarak ağızdan ağıza yayılmış ve Anne'i idam ettiren muhafazakar güçer için onu kötülemenin iyi bir yöntemi olarak yaymayi tercih edecekleri saray içi abartılmış entrikalardan çok daha mantıklı geliyor. Keza anlaşılan o ki bu özgürlük hareketi başlangıçta Thomas More'a da gerekli gelmiş ve Anne'yi desteklemis olsa da olayların vatikandan tamamen ayrılıp kiliselerin kapatilmasına kadar giden o hızlı paradigma kaymasından belli ki korkmuş olmalı ya da dindar bir adam olarak özgürlüğümüzü kazanmak için vatikanı tamamen reddetmenin gerekli olmadığını düşünüyor olabilir ki olayların sonlarina dogru Anne'e olan desteğini çeker.</span></div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Daha sonra Thomas More'un Ütopyasını da adamın fikri dünyasını anlamak için okudum ama ondan burda bahsetmeyeceğim.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Velhasıl dönem, tarihi dönüm noktaları açısından muazzam bir dönem ama bu roman 820 sayfalik hacmine rağmen sadece ama sadece olayı "-banane banane ben kraliçe olucaaaaammm" basitliğine indirgeyerek anlatmiş.</div><h2 style="text-align: justify;"><br />Boleyn Kızı Filmi</h2></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Kitaptan sonra filmini de izledim ama maalesef filim de kitaptan uyarlandığı için kitaptan daha beter bir durumda olmuş diyebilirim.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Tarih, bize ulaşmış resmi ya da gayri resmi verilerin altındaki mekanizmalari okuma sanatıdır. Eğer bir kişi idam edilmişse resmi kaynaklar o kişiyi doğru ya da yanliş olmasi onemli olmadan kötüleyeceklerdir. Her devlet, her yönetim otomatik olarak kendi eylemini haklı göstermek için gerekli kılıfı hazırlayacaktır. Bu nedenle Anne hakkındaki veriler her ne olursa olsun bütüncül olarak neden-sonuc ilişkileri hakkında düşündüğümüzde bu kadının bize yansıtıldığından çok daha öncü, cesur ve milliyetçi olduğunu görüyorum.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div>
<h2 style="text-align: left;"><span style="font-size: 19px;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: justify;">All About History dergisi Temmuz-Ağustos sayısı</div><div style="text-align: justify;"><br /></div></span></h2><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNEJAt2U2OTrN81jXBrcR5vrpMLarCw2HUho6xZ4FWbQUtCR5E2NvAJx7lvGTDwviOjfxhqGStu11bBJMeF-UeYGeDa8lo2XZUfKZ1p5Ecq29PjnVkqSEH6cmpg2XpbcMKsiiYOeW0u7OEAOT7bo75zCv3t8nKr9d6SWUtq22d8hvTRNsIHUF05PJr405I/s258/indir.jpeg-3.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="258" data-original-width="195" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNEJAt2U2OTrN81jXBrcR5vrpMLarCw2HUho6xZ4FWbQUtCR5E2NvAJx7lvGTDwviOjfxhqGStu11bBJMeF-UeYGeDa8lo2XZUfKZ1p5Ecq29PjnVkqSEH6cmpg2XpbcMKsiiYOeW0u7OEAOT7bo75zCv3t8nKr9d6SWUtq22d8hvTRNsIHUF05PJr405I/w302-h400/indir.jpeg-3.jpg" width="302" /></a></div>Daha önce All About Space dergisini arada sırada alıp benim büyük oğlan ve ben okurduk. Bu defa All About History başlığı ile Tarih içerikli versiyonunu görünce hemen benim diger oğlanla okumaya başladık. Bu derginin en güzel özelliği büyük resimlerle dolu olması ve yazılarının basit, kısa ve anlaşılır bir dille yazılmış olması. Özellikle 11 yaşındaki oğlumla birlikte okuyacağım için böyle dili hafif dergiler oldukça rahat oluyor. Özellikle kapak konusu olan Fransız devrimi hakkında temel bilgileri akılda kalıcı şekilde vermiş olmasi konuyu okuldan da tanıyan oğlum için verimli oldu. Japonyaya gitmeyi hayal ettiğimiz bir dönemde Samuraylar hakkında bilgi vererek Japon insanını inşaa eden bir faktörü öğrenmiş olduk ve özellikle 47 Ronin hikayesi üzerinden çocukların Matrixten de hayran oldukları Keaun Reeves'in oynadığı 47 Ronin filmini tabiki seyretmedik :) siz hikayesini dergiden okuyun, içerik olarak şiddet barındırdığı için büyüyünce filmine bakarsınız desem de bu sefer de ayni konuyu işleyen bir netflix dizisi bulup seyretmek istediler. Bu filimlere önceden bakıp gerekli yerlere sansür yaparak seyretmek lazım, yine iş bana düştü yani. Sonuçta farklı yollardan aynı ya da benzer bilgiler edinmek bilginin kalıcı olmasını sağlar.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Ez cümle; Bu dergiyi dünya tarihini çocuklarına sevdirmek isteyen ebeveynler ve tarihi kolay bir dil ile eğlenceli ve kabaca okumak istiyorum diyen yetişkinler için tavsiye ederim. </div></span><!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/clipdata/clipdata_bodytext_230830_084833_771.sdocx-->Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-57802287911530384792023-08-06T08:00:00.000+03:002023-08-06T09:02:36.573+03:00Film: Küçük Joe - Jessica Hausner<p><span style="font-size: 19px;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvtHgf-gRi991r39as1wE4f4qTvIpEbLfyaoBFQiCFSMb4qgOEOIoiYjt5pmh4TLdrCITnD1a-YpJo_9v_n8tXGd9jj-w4sqShFnOF-XITCubj46Ixybg-THkjiAlfW5lsspjsdQ8fmY3x3FSVn5h6UlrEwjlYDlZKmc5MQwt2h3NQdahvldHID0WxVpvY/s800/1725817.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em; text-align: justify;"><img border="0" data-original-height="800" data-original-width="566" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvtHgf-gRi991r39as1wE4f4qTvIpEbLfyaoBFQiCFSMb4qgOEOIoiYjt5pmh4TLdrCITnD1a-YpJo_9v_n8tXGd9jj-w4sqShFnOF-XITCubj46Ixybg-THkjiAlfW5lsspjsdQ8fmY3x3FSVn5h6UlrEwjlYDlZKmc5MQwt2h3NQdahvldHID0WxVpvY/w283-h400/1725817.jpg" width="283" /></a></div><div style="text-align: justify;"><span style="text-align: left;"><span style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;">Avusturya film akademisinden mezun Jessica Hausner'in Cannes film festivalinde ödül almış ve Avusturya-Almanya-Ingiltere ortak yapımı olan 2019 da çekilmiş Küçük Joe isimli filminde ana karakter olan Alice bir şirkette yeni türler oluşturan bir bitki yetiştiricisidir. Sadece bu şirketten satın alınabilsin diye kapitalist kaygılarla genetiğine müdahale edip kısır bırakılan bu bitki kendi soyunu devam ettirebilmek için mutasyona uğrar ve polenleri aracılığı ile insanların koku reseptörlerinden girip beynin ilgili bölgelerini işgal ederek diğer yaşayan organizmaları (insan) sadece kendi türünün devamını dert etmiş askerlere dönüştürerek bitki, soyunu devam ettirmenin yolunu </span></span></span><span style="font-size: 19px; text-align: left;">bulmuştur.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px; text-align: left;"><span style="text-align: justify;"><br /></span></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px; text-align: left;">Burada</span><span style="font-size: 19px;"> kendisi de bir Anne olan Alicia, insanları mutlu etmesi için ürettiği ve adına küçük Joe dediği projesi için çalışırken kendi çocuğunu ihmal ettiğini görürüz. Kapitalist kaygılarla kısır bırakılmış yeni tür bitki üzerinden de her canlının üreme hakkı olması tezi işlenir. </span></div><span style="font-size: 19px;"><span><a name='more'></a></span></span><p></p><div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div><span style="font-size: 19px;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipEg4tr3hVcQCPTR7-FeINIlJahgX9l4vPj2_Ieq-Y3RBLuM2klNkOmd6kO_6W-u1n2s1x6RSOr8jrsL_G19gshVY3nS7g0sSheinCwpag9ilVRWVPBVgJQZYiR3XToLUJG-DWPE0udIGAlb5sk2YPJrWJ063ooKbcK-GJaR7cwXUIox3dnHIJO4QGBMhi/s1000/MV5BODFiNzE0YjUtMmU5OC00NDZkLWI0YmYtMzVlYmQ2ODVkOGJkXkEyXkFqcGdeQXVyMTQ5Mzc5MDU@._V1_.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="541" data-original-width="1000" height="346" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipEg4tr3hVcQCPTR7-FeINIlJahgX9l4vPj2_Ieq-Y3RBLuM2klNkOmd6kO_6W-u1n2s1x6RSOr8jrsL_G19gshVY3nS7g0sSheinCwpag9ilVRWVPBVgJQZYiR3XToLUJG-DWPE0udIGAlb5sk2YPJrWJ063ooKbcK-GJaR7cwXUIox3dnHIJO4QGBMhi/w640-h346/MV5BODFiNzE0YjUtMmU5OC00NDZkLWI0YmYtMzVlYmQ2ODVkOGJkXkEyXkFqcGdeQXVyMTQ5Mzc5MDU@._V1_.jpg" width="640" /></a></div></span><div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div><span style="font-size: 19px;"></span><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;">Aynı zamanda filmde ele geçirilen kişilerin ve diğerlerinin de hiçbir şeyi fark etmiyor oluşu biz insanoğlunun besin zinciri piramidinde en üstte olmadığımızı gösteriyor. Daha önce de aslında bakterilerin besin zincirinin en tepesinde yer aldığını söyleyenler vardı ama bitkilerin gerektiğinde insanların da üstünde yer alabileceği tezi zihin dünyamız için oldukça yeni. </span></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div><span style="font-size: 19px;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivuDiIaPCaexhSmVvva25VhNLWY_hATjrvBcDITC3-gjcjo3y15KqNbecDqenmlRQtQBaNtEX8avy1tq9hrc7uc1i50iZGWm_CXCy4RReBe-d1KX35O8nZ5XIGXqgFRhabFv1f73yaMvJU4DHqclSUVXw0BK2tqjg2wXEGU09zWQbtBCzCWub4DUaNxw_B/s720/MV5BMTYzZmQ2YTgtMTcwZS00MjRmLTk0YzgtZTVhYjBlMWY5MjE0XkEyXkFqcGdeQXVyNDEwNjcyMDM@._V1_.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="384" data-original-width="720" height="342" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivuDiIaPCaexhSmVvva25VhNLWY_hATjrvBcDITC3-gjcjo3y15KqNbecDqenmlRQtQBaNtEX8avy1tq9hrc7uc1i50iZGWm_CXCy4RReBe-d1KX35O8nZ5XIGXqgFRhabFv1f73yaMvJU4DHqclSUVXw0BK2tqjg2wXEGU09zWQbtBCzCWub4DUaNxw_B/w640-h342/MV5BMTYzZmQ2YTgtMTcwZS00MjRmLTk0YzgtZTVhYjBlMWY5MjE0XkEyXkFqcGdeQXVyNDEwNjcyMDM@._V1_.jpg" width="640" /></a></div></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;">Hareket üzerinden canlılığın sınıflandırıldığı kadim bazı felsefi teorilerin bile aslında bütünü kaçıran teoriler olduğunu düşünüyorum. Mesela Varlık, Hareket üzerinden su şekilde sınıflandırılır; Eşya hareket etmeyen, bitkiler sadece yukarı hareket eden, hayvanlar her yöne hareket eden ve insanlar hayvanlardan farklı olarak zamanın ötesine geçebilen beyin yetileri ile piramidin en üstünde bulunurlar. Günümüz besin zinciri piramidi de bitkiler- hayvanlar- insanlar olmak üzere en üste insani yerleştirir. Burada insanı varlığın merkezine koyduğu söylenen bazı dinlerin bence yanlış yorumları ve hatta insan merkezli anlayışın zirvesi olan Hümanizmi de eleştirmek gerekir. İnsanın bir çok konuda en tepeye yerleştirilmesi bence her daim en büyük sorunumuz olmuş. Günümüzde bakterilerin besin zincirinde insanın da üstünde olduğunu kabul etmeye başladık en azandan. Tabi burada her şeyin bağlantılı olduğu eski döngüsel düşünme yapımızı kaybedip doğrusal düşünme yapısına bu kadar kendimizi kaptırmış olmamızın da etkisi var ama konu çok dağıldığı için filme dönüyorum.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjURVudeDeJ7KsxuNaGy9-ifU-M5fYNQnViqUa2f-jF9qbY5Gu4K-KJbtUWR3jwhs9I5PzCfPIx6X__qsr9Mhce2l_UXTAxpYKznG8677Y-CaqUNoN_Ba762m4wyoHinXHUVD0vj75nMI1aj7W9IY6RqcRtHmTJRpLbl_FEJblC_H4z9McuH8845pkBRF5F/s1920/x1080.jpeg-1.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1080" data-original-width="1920" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjURVudeDeJ7KsxuNaGy9-ifU-M5fYNQnViqUa2f-jF9qbY5Gu4K-KJbtUWR3jwhs9I5PzCfPIx6X__qsr9Mhce2l_UXTAxpYKznG8677Y-CaqUNoN_Ba762m4wyoHinXHUVD0vj75nMI1aj7W9IY6RqcRtHmTJRpLbl_FEJblC_H4z9McuH8845pkBRF5F/w640-h360/x1080.jpeg-1.jpg" width="640" /></a></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div><div><span style="font-size: 19px;"></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;">Filmde bitki tarafından ele geçirilen insanlar sadece kendilerini bitkiye adamış, onu koruma ve çoğaltma dışında başka bir şey düşünmezken içinde bulundukları durumu fark etmezler, ele geçirilmeyenler ise bir şeylerin farklı olduğunu anlamalarına rağmen bunu klasik yöntemlerle kanıtlayamazlar. Artık insanlar bitkinin askerleridir ama kimse bunun farkında değildir. Bu arka plan eşliğinde film biraz da gerçekle hayal dünyasının karıştığı muallak bir kurguya sahip.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div><div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiuEvHaIMWKTvAPjbmAAN8z58Jec1jndr1NuVVvbXcqfUz735NfFTKC7OUTq0EwSTR7naiUYP4ql3zsu2xXt2OEJMEXHkyu5IGeESWc1bnhk23Uqg5WnA0AKpRLVOf6Ue8YWdPYyIRT_eHkTfqgbyY9LMLWmZF8MeRl-C2nuqT8T3C6bCQUfqZVoP9qxfn7/s1440/p17112319_v_v8_ab.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em; text-align: justify;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="960" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiuEvHaIMWKTvAPjbmAAN8z58Jec1jndr1NuVVvbXcqfUz735NfFTKC7OUTq0EwSTR7naiUYP4ql3zsu2xXt2OEJMEXHkyu5IGeESWc1bnhk23Uqg5WnA0AKpRLVOf6Ue8YWdPYyIRT_eHkTfqgbyY9LMLWmZF8MeRl-C2nuqT8T3C6bCQUfqZVoP9qxfn7/w266-h400/p17112319_v_v8_ab.jpg" width="266" /></a></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Realitede karınca, böcek ve tırtıl gibi küçük canlıların beyinlerini ele geçirip onları kendilerine yeni konaklar bulmak için kullanan parazit ve bakterilerin olduğunu zaten biliyoruz. Burada soru su; biz insanoğlu bizim dışımızda bir gücün (bakteri, parazit, bitki, yapay zeka, Tanrı! vs... örnekler bakış acısına göre çoğaltılabilir!) etkisi altında o iradenin amacına uygun olarak tasarlanmış yaşamımıza devam ederken hiçbir şeyin farkında olmuyor olabilir miyiz? Teolojideki irade-kader tartışması bence tam olarak bunun devamı olarak düşünülebilir. Kaldı ki son nörolojik deneylerde aslında kendi irademiz ile yaptığımızı zannettiğimiz bir çok seçimin aslında henüz biz o durum üzerine düşünmeye fırsat bile bulmadan beynimizin bir bolumu tarafından yönlendirildiğimizi ve bazı seçimlerimizin sandığımız gibi salt irademiz ile kararlarımız üzerinde yüzde yüz hakim olmadığımızı artık biliyoruz. Bu bağlamda varlık hakikat ilişkisi, irade ve kader vs. gibi derin konulara kapı açması hasebiyle çok değerli bir senaryo olmuş.</div></span><div><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Genetik çalışmalar ile ürettiğimiz her yeni şeyin bizim tanımladığımız dairede sınırlı kalmadığını, bütünsel olan bu varlık dünyasında tahmin bile edemeyeceğimiz sonuçlarla karşımıza çıkacağını göstermesi hasebiyle de filmi bilim etiği açısından değerlendirmek de gerekiyor.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Son olarak da mutluluğa ulaşmak için antidepresan gibi ilaçların kullanımının bu kadar arttığı bir dönemde filmdeki senaryoya göre insanları mutlu etmesi için özel bir koku yayan bir çiçek üretmek tam da günümüz hastalıklı anlayışının yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır, sadece antidepresan değil mutluluk için insan olarak pasif kalan bireyin uyuşturucu ya da sosyal dış etkenlere aşırı bağımlı yaşamasını eleştirir.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHQzijvpSjzJBHJbn2x5FcTyGJj4aYWzie0sNzzkQ7Yf86VmXBip2vPHhgRBdI6fAtFiOkTQr2xgqOQvSX4KtpJzMvnlnw2AjYwq1YnYLtNkGEOLLBPCsQardrTQgHVYuzs1ZFxfBaFZxybmJuVh8rdyneL3s5s38mrf25eVh64q0K34xGWKM3UpqFaj00/s1600/1786824.jpg-r_1920_1080-f_jpg-q_x-xxyxx.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="865" data-original-width="1600" height="346" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHQzijvpSjzJBHJbn2x5FcTyGJj4aYWzie0sNzzkQ7Yf86VmXBip2vPHhgRBdI6fAtFiOkTQr2xgqOQvSX4KtpJzMvnlnw2AjYwq1YnYLtNkGEOLLBPCsQardrTQgHVYuzs1ZFxfBaFZxybmJuVh8rdyneL3s5s38mrf25eVh64q0K34xGWKM3UpqFaj00/w640-h346/1786824.jpg-r_1920_1080-f_jpg-q_x-xxyxx.jpg" width="640" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Filmografik açıdan bakarsak; görsel olarak da oldukça başarılı bir yönetmenlik sergilenmiş, özellikle çiçekler üzerinden verilen pastel renklerin zıt tayflarla sunularak vurgulanması insanın içini ısıtırken aynı zamanda müzik seçimi ile seyirciye senaryonun ciddiyetine uygun olarak gergin bir atmosfer sunmuş.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Yazıyı çok dallanıp budaklandırıp uzattığımın farkındayım. Büyüdüğü zaman genetikçi olmak isteyen ve bunun için kendini zorlayarak da olsa her gün biyoloji çalışan 10 yaşındaki oğlum (yunus) için seyretmeyi tercih ettiğim bu filmi, oğlumun yasına uygun olmasa da en azından kendi adıma bana doyurucu bir seyir imkani verdigi icin ve düşünce ufkumu da genişlettiği için (ve aynı zamanda Avusturya'ya özgü ayrı bir zaafım olduğu için) favori filmlerim arasına ekledim. </div></span><!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/clipdata/clipdata_bodytext_230805_212810_069.sdocx--></div></div></div></div>Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-10817043502038614312023-08-01T16:08:00.000+03:002023-08-06T01:05:13.976+03:00Ahi Evren - Mevlana Mücadelesi / Mikail Bayram (BCP-Temmuz)<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNzUP7SZpVhhv2nZhY8T0rFkWi9haYs4VZM6aEakURU-gdXbuOLVgeIqZNBOld9SBHHg9oaWxDLREuu1i911gq_KWdGN-7UD0LAtD6L-q6qh0LaY--6khXXQQLq0dcIh58jzxDcCGH3IJLlvVS59CwOZCIrNxwGA0zTHfI0Hy_rl8VrU9TDAvJ97s3zcqy/s1000/51+AJlOw65L._AC_UF894,1000_QL80_.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="1000" data-original-width="692" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNzUP7SZpVhhv2nZhY8T0rFkWi9haYs4VZM6aEakURU-gdXbuOLVgeIqZNBOld9SBHHg9oaWxDLREuu1i911gq_KWdGN-7UD0LAtD6L-q6qh0LaY--6khXXQQLq0dcIh58jzxDcCGH3IJLlvVS59CwOZCIrNxwGA0zTHfI0Hy_rl8VrU9TDAvJ97s3zcqy/w276-h400/51+AJlOw65L._AC_UF894,1000_QL80_.jpg" width="276" /></a></div>Bloglari canlandirma projesi kapsaminda gecen ayin konusu mizah ya da alman edebiyati idi. Hatta uluslararası Nasrettin hoca senlikleri de 4 temmuzda yapılıyormuş. Bu aya denk gelmis olduğu için her ne kadar benim incelemem pek mizah içermese de Nasreddin Hocayı doğru tanımak istedim. (BCP etkinligi hakkinda genis bilgi icin <a href="https://okurixx.blogspot.com/p/2023-bcp.html?m=1">Buraya tıklayın</a>)<div><p></p><p style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;">Daha once Mikail Bayramin Nasreddin Hocanin kimligi ile ilgili calismalarini dinlemis ve hicbir tarihcinin cesaret edemedigi sekilde bulgularini aciktan paylasmasini takdir etmistim ama bir turlu kitaplarini okumaya firsatim olmamisti. Bu vesile ile Mikail Bayramin Nasreddin Hocanin kimliği ile ilgili çalışmalarını sundugu son kitabi Ahi Evren Mevlana Mücadelesi isimli kitabini okumanin bu konuda son verileri ve elestirilere cevaplari da icermesi hasebiyle en dogru secim olacagini dusundum.</span></p><span><a name='more'></a></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Mikail Bayram kendisi de fars dili uzmani ve donemin (ozellikle mevlananin) baskin yazim dili olan şiir diline hakim olup kendisinin de benzer vezinlerle şiir yazıyor oluşu, incelediği kaynakları donemin sosyal siyasal toplumsal hareketlilikleri ile bağlaması sonucu elimizdeki metinleri simdiye kadar konunun hassasligi nedeniyle alisik olmadigimiz sekilde objektif olarak anlayan belki de tek kisi. Aslinda benzer seyleri kendi hocamdan da kapali derslerde dinlemistim ama aynı hocamın tv gibi halka acik platformlarda kelime oyunu yaparak konuyu kapattigini farkettigimde Mikail Bayram hocanin ne kadar zor ve cesur bir ise soyundugunu anlamis oldum.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Bildigimiz gibi tarihi her zaman gucluler yazar, bu nedenle antik metinlerden tutun yakin cumhuriyet tarihine kadar ulastigimiz metinleri elestirel bir gozle tabiri caizse bir dedektif misali arka planini anlamaya calisarak okumamiz gerekir. Bundan aylar once timurla ilgili bir kitabin yorumunda da bunu su sekilde ifade etmistim:</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">"-Yalnız bazı kaynakların karşılaştırılması sonucu bazı bilgilerin kaynaklardan silinmiş ya da değiştirilmiş olduğunu da görebiliyoruz. Mesela Çağataylardan Timur'un soyundan olan Karaçar, Timur'un kayıtlarına göre Çağatayların efsanevi mutlak hakimi olarak geçmesine rağmen, Timur öncesi kayıtlarda bu kişinin sıradan bir komutan olduğunu görüyoruz. Buradan anlıyoruz ki; Timur geriye dönük tarih yazdırarak kendi soyundan olan kişileri tekrar kurgulamış."</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Tarihi geriye donuk olarak tekrar kurgulamak ve bazi kaynaklari yoketmek tarihcilerin sikca karsilastiklari artik normallesmis bir durum aslinda ama tarihe konu olan donem ve metinler belli bir grubun inanc araciligi ile baglandigi metinler olunca tarihciler de geri adim atip tepki çekmemek ve ortaligi karistirmamayi tercih ediyorlar.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Kitap, moğol ve selçuklu temsilcileri, Konevi, Fahreddin Razi, hacı Bektasi, mevlana ve Ahi Evren adıyla ünlenmis Hoca Nasrettin gibi donemin önde gelen benzer bazi toplum önderlerinin mektuplaşmalarından Ahi evren hoca Nasrettinin kimliğini dogum ve ölüm yılını kimlerle neler yaşamış, neler yapmış, neden eserleri ve namı gunumuze taşınmamış, neden latifeler ile unlenmis gibi sorularin cevaplarini oldukca net ve acik bir sekilde ortaya koyuyor.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Ozet olarak donemin mogol ve selcuklu turkleri arasinda bir cok toplum onderi farkli taraflari secerek birbirleri ile mucadele etmisler. Bu mucadele sonucu Anadoluda esnaflari biraraya toplayarak ilk sanayiyi kuran, selcuklularda bir donem kadılık yapan ve bir cok başka meziyeti de olan Ahi Türkmen Nasrettin hoca, Mogollar ve taraftarlari karsisinda yenilgiye ugrayip öldürülüyor ve tarihten de adi siliniyor (aynı zamanda karisi fatma bacinin da anadoluda ilk baciyani rumi "anadolu bacilari" teskilatini kurarak kadinlari toplumda soz sahibi yapan bir kisi olmasi hasebiyle kadin merkezli calismalar yapan arastirmacilar için hala acik ve uzerine gidilmemis bir konu).</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Alisageldigimiz kaynak gostermeden hikaye anlatir gibi bir tarih dili yok bu kitabin. Her bir kelimeyi ve cumleyi òzellikle hayatini el yazmalari eserleri okumaya adayan Bayram hocanin yazdigini dusunursek simdiye kadar gormedigim derecede birincil kaynaklara yani asıl el yazmalarına dayaniyor. Benim icin her konuda metod herseyden onemlidir. Bayram hoca mesela "-A" el yazmasini gordugu gibi bunu yeterli görmüyor ayni el yazmasinin diger kutuphanelerdeki kopyalarini da tek tek inceliyor ve bu el yazmasinin basindan gecen olasi hikayeye gore guvenilir olup olmadigi noktasinda yuzdelik sans veriyor. Mesela "-B" ismindeki el yazmasinin toplamda 15 tane kendi donemine ait ya da biraz sonrasi donemde yazilmis kopyalari var diyelim. Bayram hoca bu el yazmalarinin hepsini incelediginde tarihsel olarak ilk 5 el yazmasinda hoca Nasrettin yazdigi halde tarihsel olarak daha sonraya yani Ahi Evren Nasrettin hocanin mogollara karsi yenilip adinin silindigi döneme tarihlenen el yazmalarinda hoca Nasreddin adinin yanina Tusi eklenerek bu metni anadoluda yasayan ahi evren Nasrettin hoca degil, irandaki bilgin nasreddin tusi yazmis gibi gosterildigini farketmis. Bu fikri destekleyen diger bir olgu da sonradan iranda yasayan Nasrettin tusiye atfedilen metnin iceriginde anadoludaki teskilatlanmadan bahsetmesidir ki Tusi hicbir zaman anadoluya gelip bu konularla ilgilenmemistir. Tarih ilmi oncekilerin yazdiklarini tekrarlamak degil, bu gibi vakalar, belgeler vs. arasi bağlantıları cozerek resmi tarihin altinda yatan hakikati cikarma sanatidir, bedeli ne olursa olsun!!!...</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Bu anlamda Mikail Bayram hocanìn metodu, caliskanligi, 2 cil 3 cul kaynaklari kopyalamak degil, asil 1 cil kaynaklara bile oldugu gibi guvenmeden kendi aralarindaki sosyal siyasal toplumsal vs. bağlantıları kurup 1 cil kaynak olan el yazmalarinin altındaki hakikati aramasi yonuyle bence tum yeni nesil tarihcilere ornek olacak bir metodu var.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Kitapta dönemin tarihi, siyasi, sosyal ve toplumsal vakalar ışığında metinler anlaşılmaya çalışıldığı gibi aynı zamanda Ahi Evren Hoca Nasrettin ve çevresi ile Mevlana ve çevresi arasinda gecen mucadelenin dini ve tasavvufi boyutu da islenmektedir. (Mevlana Sezgicidir hakikat icimizdedir der 'Enfusilik', Nasrettin Akılcıdir hakikat varligin kendisindedir der 'Afakilik') </div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">"...Mevleviliğin Selçuklular zamanından beri Anadoluda fikir üstünlüğü sağlaması, Akılcılığın büyük oranda zayıflamasına ve hatta silinmesine sebep olmuştur. Bu durum Mevlananin Anadolunun fikir tarihindeki yerinin ve etkisinin ne kadar ònemli oldugunu göstermektedir." S:234</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Özellikle peyderpey bazi olaylara cevap niteliginde yazilan mevlananin mısraları daha sonra kitaplastirildigi halde günümüzde bunlari kutsallastirdigimiz icin sanki zaman ve mekandan bagimsiz bir yazim surecine sahipmis gibi davraniyoruz. Oysa mevlananin divani kebir, mesnevi, mektuplar vs. gibi edebi yönden de cok guclu olan eserleri aslinda her biri doneminin bir kisisini, olayini vs. Kasteden tarihi kayitlardir. Bir tarihci bu beyitlerdeki kisi ve olaylari cozumleyerek donemin onemli bir tarihi kaynagini da desifre etmis olacaktir. Bayram hoca da bu kitapta Mevlananin eserlerini doneminin olaylari isiginda inceleyerek mevlananin gerek ismen bahsettigi gerek lakaplariyla hitap ettigi, gerek nasrettinin latifelerini oldugu gibi alintiladigi Nasrettin hoca hakkindaki hicivlerini, hakaret ve kötülemelerini desifre etmistir. Kaldıki Mevlana sonrasi donemde onun öğrencisi Eflakinin mevlananin eserlerini desifre ettigi kitaplarinda da mevlananin eserlerinin benzer sekilde donemin olaylarina hitaben yazildigi da onaylanmaktadir.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">"....Mevlana mesnevisindeki hikayelerin birçoğu o devrin sosyal siyasi kulturel hadiseleriyle ilgilidir. Mevlana bu hikayeleri cok ustaca secmis ve bu hikayelerde, hem kendi donemindeki aktüel olaylar hakkindaki goruslerini şairlik dehasiyla anlatmis, hem de muhaliflerini hicvetmis, yermiştir. Mesela Yalanci peygamberle ilgili hikayede Baba Ilyasi hicvetmekte, Misir halifesi ile ilgili hikayede de Misira sığınan ve orada halifeligini ilan eden son Abbasi halifesi Mustasimin oğlu ez Zahir billah ve onu destekleyen Sultan Baybarsı ağır biçimde hicvetmektedir. Kel Papağan hikayesinde akliyeci bir düşünür olan ve hoca nasreddinin de hocası olan Fahrüddini Razi ve onun yolunda giden akılcılarla alay etmektedir...." S:144</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Hoca Nasrettinin kimligini belirlemek, onun sahsı ve eserleri unutturuldugu icin doneminde yasamis diger kisilerin yazilarina bakarak yapilacak bir is, bu noktada Mevlanin eserleri temel bir kaynak niteligi tasiyor bu nedenle kitabin basligi Ahi Evren Mavlana Mucadelesi olarak secilmis cunku bu mucadele uzerinden Nasrettin hocanin tarihteki varligini okuyabiliyoruz.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">"Nasrettin Hoca latifelerinden de anlasilacagi gibi bilge bir kisidir. Vezir ve kadi olarak devlet hizmetinde bulunmus, fikhi ve kelami konulara vakif, melami meşhepli bir mutassavvıf olup ilmi ve felsefi meseleleri basite indirgeyerek latifeler halinde topluma sunduğunu tespit etmekteyiz." S:268</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Kendisine dünyanın ortası neresidir diye soranlara eşşeğimin durduğu yerdir, inanmazsaniz ölçün şeklinde verdiği cevap klasik mantikta delil gostermek iddiada bulunana duser kaidesinin basite indirgenerek orneklenmesidir.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Hoca pazarda bir papaganin 100 dinara satildigini gorunce o da hindisini pazara getirip 100 dinara satmaya kalkar. Bir hindi 100 dinar olur mu diye itiraz edenlere kucucuk Papağan oluyorsa hindi de olur der, ama o papagan konusuyor diye itiraz edildiginde hoca, o papagan konusuyor ise bu hindi de dusunuyor der. Bu fikra felsefe ve mantikta konuşmak ve dusunmenin ayni sey oldugunu ifade eden basitlestirilmis bir anlatidir nitekim Ahi Evrenin Latifei giyasiyesinde "Düşünmenin lafza bürünmesi konuşmaktır" der.</div></span><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;">Bu ve benzeri bir cok Nasrettin hoca latifeleri onun filozof bir kisi oldugunu gosterir. S:271</span></div>
<span><div style="text-align: justify;"><br /></div> </span><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;">Kitaptan bir kac alıntı ekliyorum:</span></div>
<div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">"...bu yeni iktidar kendisine karşı olan güçlerle ve bu arada Ahilerle ve Türkmen çevrelerle mücadeleye koyuldular. Bu iktidar, yeni sultandan ferman alarak Anadoludaki bütün şeyhler ve müritlerin Mevlanaya bağlanmaları mecburiyeti getirdiler. Mevlanaya bağlanmayı kabul etmeyenlerin iş yerleri, tekke, zaviye, medrese ve kurdukları vakiflar müsadere edildi. Bu uygulamaya karşı direnenler ya öldürüldüler veya göçe zorlandılar. Anadolu'nun birçok yörelerinde Ahi ve Türkmenler, moğol destekli bu yeni yönetime karşı ayaklandılar...." S:61, ".....1243 de moğol hakimiyetine giren Türkiye Selçukluları devletinde yeni iktidara karşı başlayan direnişlerin ve halk hareketlerinin önde gelen lideri Ahi Evren Hoca Nasreddin mahmud olmuştur ve devlet tarafından 1261 de Kırşehirde öldürülmüştür. Bu süreçten sonra Ahi evren Nasrettinin kendisi ve eserleri unutturulmustur. " S:88</div></span><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;">" ...Mevlananin 144 mektuplarindan buyuk bir kismi belli bir kisinin himaye edilmesi veya birilerinin belli bir tekke zaviye veya medreseye tayin edilmesiyle alakalidir. Nasrettin hocadan sonra Ahi Türkmenlerden alınan iş ve hizmet yerlerinin mevlananin gosterdigi kisilere verildigi anlasilmaktadir. Türkmen ve Ahilerin müsadere edilen mallari ve Cizyeden gelen paraların mevlanaya aktarildigini dogrudan mevlevi olan Eflakinin eserlerinden ve moğol hazinedarlarin mektuplarindan biliyoruz..." S:249</span></div>
<div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">"-Osmanlı devletinin kurulusunu ve yapılanmasını saglayan fikri dinamiklerin basinda şeyh sadredduni Konevi ve talebelerinin Anadoluda başlattıkları Ekberiyye hareketi, Ahi Evren diye taninan kırşehirli hoca Nasreddün Mahmud Hoyinin başmimarı oldugu Ahilik hareketi ve Hacı Bektaşi Horasani mektebinden yetişen bektaşilik hareketi bulunmaktadir. Bu 3 dini ve fikri hareketin pirleri olan Konevi, Hoca Nasreddin ve Haci Bektasi cagdaş olup aralarinda sıkı bir dostluk, gönüldaşlık ve ülküdaşlık bulunmaktadır. Zaman zaman bir araya geldikleri gibi sık sık da mektuplaşmışlardır. Anadoluyu işgal eden moğol iktidarına karşı da birlikte hareket etmişlerdir." S:259</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">"-Mevlananın adamı olan Nuruddin Caca'nın Kırşehirde gerçekleştirdiği Ahi Evren hoca Nasrettin ile Beraberindekilerin öldürülmesiyle neticelenen katliamdan sonra pek çok Ahi'nin batıya kaçtıkları görünmektedir. Osmanlı devletinin kurucusu Osman gazinin kayınpederi Edebali, oğlu Ahi Mahmud, yeğeni Ahi Hasan, Geynüklü Baba ve Abdal Musa da bu katliamdan kurtulup göçenlerdendir. " S:253</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;"><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0T2-9Ee2YjoCwRMikBQUuSKx9fXjLTZP-kFxjQE8gYhRMmoaF_Mf0dNENPMkAuq4VoX9DLelNGzI0AR7X_FmM7zmq20EehgDFqCq2nWNFiADHNv3CBqfGUBT37ek5EEB66J1HyQLuT9RZgNjuZu1RVU9ibFvnwHJ9dhyz4XnbyIaO-BeqDnUFm4r2X8P6/s4032/20230803_155454.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="1960" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0T2-9Ee2YjoCwRMikBQUuSKx9fXjLTZP-kFxjQE8gYhRMmoaF_Mf0dNENPMkAuq4VoX9DLelNGzI0AR7X_FmM7zmq20EehgDFqCq2nWNFiADHNv3CBqfGUBT37ek5EEB66J1HyQLuT9RZgNjuZu1RVU9ibFvnwHJ9dhyz4XnbyIaO-BeqDnUFm4r2X8P6/s320/20230803_155454.jpg" width="156" /></a></div>Nasreddin hoca demişken, Hocadan günümüze ağızdan ağıza taşınmış ve bazan eklemeler çıkarmalar yapılmış olan günümüzde hocanın latifelerinin yansımalarını temsilen evde bulduğum "Nasreddin Hocadan Nükteler" başlığı ile</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Mikail Adıgüzel isminde birinin derlediği yaklaşık 150 sayfalık bir kitabını da okudum. Umarım tarihimizin sisler arasında kalmış bu dönemi ilkeli olan daha çok tarihçi tarafından incelenmeye devam eder de tarihimizi inşaa etmis bildiğimiz ya da bilmediğimiz ya da yanlis bildiğimiz bir çok önder niteliğindeki şahsiyetler daha doğru bir şekilde gün yüzüne çıkar.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /></div></span><!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/clipdata/clipdata_bodytext_230803_155820_099.sdocx--></div>Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com14tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-5683429408767832862023-07-08T01:04:00.002+03:002023-07-08T01:04:53.151+03:00Çabuksığınlar - Grumberg (BCP-Haziran)<p><span style="font-size: 19px;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfcg6wb2Lq9CGX_Ujzn5zutDIwefjnZJzgnSt9vf1cZu2Q1r2UVNSZvZ3ZTTE_vUiusk1Rnw7_ZMEoTrnYuZ_eMdW9w6ztJszr0w_tX88rCjLi6OqWsr5n_GcsCCvpDOecR3O3CUntF_2aWjHFgzRIsX7F_q5NQYluY5ONcaTsAvNrQViZAyTUY3zzlHhB/s279/indir.jpeg-2.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="279" data-original-width="180" height="279" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfcg6wb2Lq9CGX_Ujzn5zutDIwefjnZJzgnSt9vf1cZu2Q1r2UVNSZvZ3ZTTE_vUiusk1Rnw7_ZMEoTrnYuZ_eMdW9w6ztJszr0w_tX88rCjLi6OqWsr5n_GcsCCvpDOecR3O3CUntF_2aWjHFgzRIsX7F_q5NQYluY5ONcaTsAvNrQViZAyTUY3zzlHhB/s1600/indir.jpeg-2.jpg" width="180" /></a></div>BCP haziran ayı konularından biri de fransız edebiyatı idi. Ben de fransadan bir çocuk edebiyatı örneği seçtim.<p></p><br /><span style="font-size: 19px;">Çabuksığınlar kitabı hem anlatımını hem de çizimlerini çok beğendiğim başarılı bir çocuk edebiyatı örneklerinden biri. Kitapta Çabuksığın ailesi güncel olarak düşündüğümüzde okuyucuya bir mülteci ailesini hatırlatan, yani kendilerine yaşayabilecekleri bir yer arayan, küçük şeylerle mutlu olan eğlenceli, kendi halinde, sıcacık bir aile. Ailenin başından geçenler her ne kadar zaman zaman insanın yüreğini burksa da, olaylara mültecilerin gözünden ve özellikle de mülteci çocukların masumiyetleri üzerinden bakabilmiş. Yetişkinlerin yasa ve kanunlarının zaman zaman soğuk ve insanlık dışı uygulamalara dönüşebileceğini alt metne yedirerek hem çocuk kitabı özelliğini yitirmeden hem de olayın ciddiyetini okuyucuya hissetirebilen bir eser olmuş.<span><a name='more'></a></span></span><div><span style="font-size: 19px;"><br /></span><span style="font-size: 19px;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFG1s5iJ3Bl8UvS2K2FEy1lY14bFf7xRZFdgx0aDaE3WlYN-wx7aP67Ke5LhYo_UavR54PDPXkMMIgkAZDc_JzdNYozWwibGB0tA6fSwH9WQsCmNQNBehTtcsjFVF7RU7vBDHqpGo8fIwACnCzrjm_IToHBsAOspoD55sgskMAQC5fvDWgQT3anRdggPBq/s838/cabuksiginlar-3.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="838" data-original-width="600" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFG1s5iJ3Bl8UvS2K2FEy1lY14bFf7xRZFdgx0aDaE3WlYN-wx7aP67Ke5LhYo_UavR54PDPXkMMIgkAZDc_JzdNYozWwibGB0tA6fSwH9WQsCmNQNBehTtcsjFVF7RU7vBDHqpGo8fIwACnCzrjm_IToHBsAOspoD55sgskMAQC5fvDWgQT3anRdggPBq/s320/cabuksiginlar-3.jpg" width="229" /></a></div></span><span style="font-size: 19px;">Kitabın yazarı Grumberg'in kendisi de 1939 doğumlu ve ilk çocukluk döneminde yani 2. Dünya savaşı sırasında ailesyle birlikte Fransaya sığınmış bir romanya yahudisiymiş. Belli ki yazar da kitabı kurgularken kendi çocukluk travmalarından beslenmiş. </span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Kitap 10 yaş üstü çocuklara ve tabiki çocuk masumiyetini hissedebilen tüm yetişkinlere hitab ediyor. <br /></span><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgLMpHMnVAgKI_F428e1UKvP1CsXHT-wyguE6os1vojSNixFaumVniE8IAzrnMzwvBLVzLhPAU6LVxHiHcInMTdLTCLVPzO2yeT2SeCT_oDgAG6eJ0HHPBQ5yPhzcm80un3Dk_X87E4fcxk_lHD2PQn_BRCoffSjEjH6L9JD_1Hi8Q1IoNhtFsemxq3fl5z/s992/IMG_20180412_143457.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="992" data-original-width="700" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgLMpHMnVAgKI_F428e1UKvP1CsXHT-wyguE6os1vojSNixFaumVniE8IAzrnMzwvBLVzLhPAU6LVxHiHcInMTdLTCLVPzO2yeT2SeCT_oDgAG6eJ0HHPBQ5yPhzcm80un3Dk_X87E4fcxk_lHD2PQn_BRCoffSjEjH6L9JD_1Hi8Q1IoNhtFsemxq3fl5z/s320/IMG_20180412_143457.jpg" width="226" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /></div>Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-91881600652644948642023-06-10T17:44:00.002+03:002023-10-08T14:56:18.832+03:00Ali Şeriatiden 4 kitap (BCP-Mayıs)<p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikvskv8wN3hAtcqlhuBxM7UVzDSQZS1cL38N4ed3sSGmaxDhdySvClVqq2ENbKeeN4P2kXrsUoBLcmSjf4UcxcAh5Fi3_fZ72hJi0lI9yuDDp4sWoLQOSdu7C3DsDZrc_Eaf-6H0lmU7s4GVJLbARWCRAy9fu_VLwwBpA3KV2zb-vFeKqP7TtjDsQk7GQj/s746/FB_IMG_1690461936615.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="746" data-original-width="533" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikvskv8wN3hAtcqlhuBxM7UVzDSQZS1cL38N4ed3sSGmaxDhdySvClVqq2ENbKeeN4P2kXrsUoBLcmSjf4UcxcAh5Fi3_fZ72hJi0lI9yuDDp4sWoLQOSdu7C3DsDZrc_Eaf-6H0lmU7s4GVJLbARWCRAy9fu_VLwwBpA3KV2zb-vFeKqP7TtjDsQk7GQj/w286-h400/FB_IMG_1690461936615.jpg" width="286" /></a></div>Ali Şeriatinin "Dine Karşı Din", "Ebuzer", "Insanın dört Zindanı" ve "Anne Baba biz Suçluyuz" isimli kitaplarını bu defa sesli kitap olarak dinledim. Ali Şeriatinin özellikle dini içerikli denemelerini tercih ederek biraz kolaya kaçtìm. Keza Şeriati özellikle günümüze yakın tarihlerde yaşamış, bizimle ortak kültür havuzundan çıkmış nadir fikir adamlarından biridir aslında. Yazar bu 4 kitapta da iranda din adamları tarafından vaazedilip uygulamada yaşanagelen hakim inanç sistemini net ve sert bir şekilde eleştiriyor. Irandaki Şia gibi ehlisünnet itikadına aykırı bir inancı uzaktan eleştirmek Türkiye ehlisünnet inancında büyümüş bir insan için tabiki çok kolay. Önemli olan bu tarz düşünürlerin kendi içinde bulundukları hataları farkettiği temel yöntemi alıp eleştiri oklarını kendi inanç sistemimize yönlendirebilmektir. Bizden olmayanın eksiklerini, hatalarını görmek kolay, bu tarz kitaplar kisinin kendi yaptigi benzer hatalara da isik tutuyorsa daha anlamlıdır. <p></p><p style="text-align: justify;"><br /></p><p style="text-align: justify;">Konu din olunca elden geldiğince kısa ve genel geçer ifadeler kullanmaya dikkat ediyorum, malum doğu toplumları olarak düşünce dünyamız bile kişi merkezli inşaa olmuş durumda. Oysa kişileri değil, ilkeler ve fikirleri tartışmamız gerekir. Ali Şeriatinin de gelistirilmesi gerekse de ilkesel olarak genelde doğru bir durusa sahip oldugunu goruyorum. Mesela ilkesel olarak baktigimda ebuzer kitabinda kaynağı belirsiz, belli olanlara da guvenmedigim ama sonuc olarak dogru olmasi ihtimalini sevdigim bir cok rivayet kullanmis. Edebi olarak okuyucuyu mutlu ediyor ama gercek oldugunu iddia etmek mumkun degil. Buna karsilik insanin 4 zindani ve dine karsi din kitaplari ilkelerin daha cok hakim oldugu fikir kitaplari. Sonucta Rousseau'da Emile kitabinda kadinlarin egitim almasina gerek olmadigi onlarin tek isinin suslenmek oldugunu soyleyerek bence sacmalamis ama toplumsal sozlesmesi ile fransiz ihtilaline ilham vermis cok onemli bir toplum onderi kimligini haketmis biridir. Bizim sorunumuz kisilerin ya cok yuceltip her dedigini degismez hakikat kabul etmemiz ya da tamamen assagilayip soyledigi herseyi yanlis ilan etmemiz.... Ali Seriatiyi de diger tum yazarlar gibi ilkelerimiz onderliginde bir suzgecten gecirerek okudugumuzda bence son yuzyilin en onemli dusunurlerinden biri olmayi hakediyor.</p><span><a name='more'></a></span><p style="text-align: justify;"><br /></p><p style="text-align: justify;">"Dine karşı Din" kitabının başlığında da yazarın dediği gibi "-Sizi rahatsız etmeye geldim!." ifadesi yerini buluyor. Ben rahatsız olmaya Kuran ile çıktığım yolculukla birlikte çok önceden başladığım için Şeriatinin bu kitaplarını okumak kendi inanc sistemim icerisinde daha önce yaptigim buyuk hatalara şia örnegi uzerinden ayna tuttugu icin hem faydalı oldu hem de cok severek dinledim bu sesli kitapları. </p><p style="text-align: justify;"><br /></p><p style="text-align: justify;">Dine karşı Din söylemini kurandan çok net bir şekilde görürüz zaten:</p><p style="text-align: justify;"><br /></p><p style="text-align: justify;">Kuranın klavuzluğuna bakacak olursak farkederiz ki Tüm ilahi dinler daha önce hak olan dini bozarak yeni din ureten inançlı gruplara gelmiş. Musa Harunu halkının yanında bırakıp sadece 40 gün tur dağına çıktığında o 40 gün içinde gözleri önünde bir sürü inanilmayacak olaya şahit olmus olmalarina da ragmen aralarindan samiri çıkıp halka "ben sizin bilmediklerinizi bilirim" diyerek kendini o dinin temsilcisi olarak belirleyip musanin getirdigi dini bambaska bir hale sokmus. Bunu kuran bize bizi uyarmak icin anlatiyor. Yani Dine karşı din olayi surekli tekerrur eden ve Allahin insanlari kuranda defalarca uyardigi bir tekrar haline gelmis. Nasil iranda şia dine karsi baska bir din uretip onu yasiyorsa biz de aynisini yapmisiz hiçbir farkımız yok. Bu nedenle çoğunluk husrandadir. Kurandaki Dine karsi kurgulanmis o diger tum dinleri ibrahim gibi kafada silmeden hickimse islam uzere yasayamiyor. Maalesef en cok da muslumanim diyenler islam uzere yasamiyor. Kurana bakmayip samiri gibi bize din anlatan alimlerin! Hocalarin! pesinde kaybolup gitmis ve kuranda Allahin anlattigi dine karşı milyon baska din uretmisiz ama hepsinin de adı islam olmus. Dine karşı din soylemi aslinda kuranin bastan sona bizi uyardigi ve kiyamete kadar surecek ve her bir birey olarak dikkat etmemiz gereken onemli bir hakikat</p><p style="text-align: justify;"><br /></p><p style="text-align: justify;">Bir Alıntı:</p><p style="text-align: justify;"><br /></p><p style="text-align: justify;">"Insan ilk zindandan 'Doğa' zindanından, bilincini, irade ve yaratıcılığını, Doğayı tanımakla yani bilimle kurtarabilir ve elde edebilir. Ikinci zindan olan 'Historizm' zindanından tarih felsefesini ve tarihsel determinizmin nasıl yönlendirilebileceğini kavramakla, tarih bilimi ile kurtulabilir. Üçüncü zindandan 'Sosyolojizm' de, Toplumsal Düzen zindanımdan da bireyler yone bilimle kurtulabilir ve kendi toplumsal düzenlerinin kurucusu olabilirler. Dördüncü zindan, zindanların en kötüsüdür, insan bu zindanda tutsakların en acizi durumundadır. Bu zindan 'Kendimdir'..." Insanın dört Zindani, S:53</p><div><div><!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/clipdata/clipdata_bodytext_230705_173718_862.sdocx--><p></p></div></div>Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-43152430493911108172023-05-29T13:50:00.005+03:002023-05-30T17:08:50.681+03:00Kırılma Noktası <div style="appearance: none; background-color: white; border: 0px; box-sizing: border-box; color: #565656; font-feature-settings: inherit; font-kerning: inherit; font-optical-sizing: inherit; font-stretch: inherit; font-variant-alternates: inherit; font-variant-east-asian: inherit; font-variant-numeric: inherit; font-variation-settings: inherit; font-weight: 400; letter-spacing: -0.1px; line-height: 1.6em; margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;"><span style="font-family: inherit;"><p style="text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_yqbSjMvGct-87YGJT3DSuLS0slZZ33BA1piqVYQW_V7QozsxVqa3PMQ8rs76Asq-mrNMShA9vlCf3bNMz8XgBQ1xQonbmf7FuUOdGUWtMtS1fiA_k4T5d1UWTVHaXs96COANtcV1dmp6jzxTcHclc-10Fm0FuqOO147wFGaQgmioecmbkeBrSM-8OQ/s4032/20230527_180033.jpg" style="clear: right; float: right; font-size: 1.15em; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="3024" data-original-width="4032" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_yqbSjMvGct-87YGJT3DSuLS0slZZ33BA1piqVYQW_V7QozsxVqa3PMQ8rs76Asq-mrNMShA9vlCf3bNMz8XgBQ1xQonbmf7FuUOdGUWtMtS1fiA_k4T5d1UWTVHaXs96COANtcV1dmp6jzxTcHclc-10Fm0FuqOO147wFGaQgmioecmbkeBrSM-8OQ/w400-h300/20230527_180033.jpg" width="400" /></a><span style="letter-spacing: -0.1px;"><span style="font-family: inherit;">Ahkaf 15: ...... İnsan nihayet olgunluk çağına ulaştığı ve kırk yaşını tamamladığında: "Ey Rabbim! Bana, anne ve babama bağışladığın nimetlerin karşılığında şükretmede ve hoşnut olacağın işler yapmada beni başarılı kıl. Ve soyuma da düzgün ve düzeltici olmayı nasip et. Kuşkusuz ben, Sana yöneldim. Ve kuşkusuz ben, Sana teslim olanlardanım." dedi. </span></span></p></span></div><div style="appearance: none; background-color: white; border: 0px; box-sizing: border-box; font-feature-settings: inherit; font-kerning: inherit; font-optical-sizing: inherit; font-stretch: inherit; font-variant-alternates: inherit; font-variant-east-asian: inherit; font-variant-numeric: inherit; font-variation-settings: inherit; line-height: 1.6em; margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;"><span><span style="color: #565656;"><span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: 1.15em; letter-spacing: -0.1px;">Ben son bir kaç sene sürekli Kuran okuyarak(1) salat ve zikrederim. Bu ayeti de daha önce defalarca okudum ama 40 yasımda </span></span><span style="font-size: 18.4px; letter-spacing: -0.1px;">olduğum</span><span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: 1.15em; letter-spacing: -0.1px;"> bu </span></span></span><span style="color: #565656;"><span style="font-size: 18.4px; letter-spacing: -0.1px;">günlerde</span></span><span style="color: #565656;"><span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: 1.15em; letter-spacing: -0.1px;"> bilinçli olarak ayeti </span></span><span style="font-size: 18.4px; letter-spacing: -0.1px;">fark ettim</span><span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: 1.15em; letter-spacing: -0.1px;"> diyebilirim. Kuran bazen zamanı gelince kısıye kendını acıyor keza Bakara 2 de 'Bu kitap Mutlak gercegin ta kendisidir. O, Muttakiler için yol göstericidir.' der. Yani Kuranı anlamak için muttaki (kuranı bir bütün olarak koruyup sadece ona tabi) olmak gerekir. (bakara 177)<span><a name='more'></a></span></span></span></span></span></div><div style="appearance: none; background-color: white; border: 0px; box-sizing: border-box; font-feature-settings: inherit; font-kerning: inherit; font-optical-sizing: inherit; font-stretch: inherit; font-variant-alternates: inherit; font-variant-east-asian: inherit; font-variant-numeric: inherit; font-variation-settings: inherit; line-height: 1.6em; margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiC2jGmCRkb6qBrFFbbr8DvBi-a5GT8feNCnaYkN_aVBO7kQszkxBM_0eg0ALk5528QkH48KagTbZyXlRPnaGY2ibKiw0cuq3TqWUX0TyqQGi2W4WeGa5kN690KonZBVPPRmGmWrt2iYPh5xuDHSTpCE9YZ2JNc4D9tQ9Q0jqiT4ZO0ilDZXMMjl2bH2g/s713/SmartSelect_20230529-133251_Gallery.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="713" data-original-width="620" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiC2jGmCRkb6qBrFFbbr8DvBi-a5GT8feNCnaYkN_aVBO7kQszkxBM_0eg0ALk5528QkH48KagTbZyXlRPnaGY2ibKiw0cuq3TqWUX0TyqQGi2W4WeGa5kN690KonZBVPPRmGmWrt2iYPh5xuDHSTpCE9YZ2JNc4D9tQ9Q0jqiT4ZO0ilDZXMMjl2bH2g/s320/SmartSelect_20230529-133251_Gallery.jpg" width="278" /></a></div><span><span style="color: #565656;"><span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: 1.15em; letter-spacing: -0.1px;">Ben de bazı konularda her bir kavrama tek tek nufus ettikçe hayatım değişiyor. Özellikle 40 yaşın farkını iliklerime kadar hissedebiliyorum. Sürekli farklı ülkelere tasınmak zorunda kaldıgım ıcın tarihi ve kültürel geziler dısında son 15 senedır evden burnumu cıkarmayan biri olarak cok kitap okudum, 4 cocuk dogurdum, farklı seviyelerde olsa da Almanca, İspanyolca, İngilizce, Arapça ögrendim, Bu arada eve yeni dogmus ve tek basına kalmıs cami avlusunda 2 gun boyunca bagıra bagıra sesı kılısmıs bir bebek kedi daha getirdik. Arabistanda bir kac ayda bir sokakta ölmek üzere bir kedi bulmanız çok olası. Ya bu sekılde sahiplene sahiplene eviniz kedi doluyor ya da siz de zamanla onların cıglıklarına kulak kapayıp ölüme terketmeyi öğreniyorsunuz. inş. zamanla 2. lerden olmayız biz de. Velhasıl hayatımda hiç insan olmadı, hep yalnızdım ama hep kosturacak ilgilenecek birşeyler buldum kendıme. </span></span></span></span></div><div style="appearance: none; background-color: white; border: 0px; box-sizing: border-box; font-feature-settings: inherit; font-kerning: inherit; font-optical-sizing: inherit; font-stretch: inherit; font-variant-alternates: inherit; font-variant-east-asian: inherit; font-variant-numeric: inherit; font-variation-settings: inherit; line-height: 1.6em; margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;"><span><span style="color: #565656;"><span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: 1.15em; letter-spacing: -0.1px;">Cocukların en kücügü 7 yasında oldu ve artık bana bagımlılıkları kalmadı, hatta bireyselleşip kendi ayakları üstünde durmaya calısıp kendilerine aile dısında bir çevre kurma pesine bile dustuler halıyle. İlk oglum dogdugunda ona aşık olmus buldumcuk gibi kendini cocukların her anına adayan bir anne olmustum. Blogumu ilk o zamanlar acmıstım. Oglum gazını cıkardı, yok ilk harfını ogrendı, bugun kar oynadık vs gibi farklı farklı aktıvıtelere bogmustum cocukları. O zamanlar bana ihtiyacları o sekıldeydı belkıde ama sımdı fiziki olarak bana ıhtıyacları yok. Zihnen onları destekleyici olarak ömür boyu yanlarındayım ama su donemde benim pasıf durmam gereken zamanlar cok daha fazla.</span></span></span></span></div><div style="appearance: none; background-color: white; border: 0px; box-sizing: border-box; font-feature-settings: inherit; font-kerning: inherit; font-optical-sizing: inherit; font-stretch: inherit; font-variant-alternates: inherit; font-variant-east-asian: inherit; font-variant-numeric: inherit; font-variation-settings: inherit; line-height: 1.6em; margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;"><span><span style="color: #565656;"><span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: 1.15em; letter-spacing: -0.1px;">Hergün 1 saat tempolu yürüyorum yürüme bandında. Onlar da iyidir ama bunu zayıflamak ya da sağlıklı olmak için yapmıyorum, Hızlı hızlı yürürken düşüncelerimi daha net bir şekilde odaklayabildiğimi farkettim ve kendime dışarıdan bakan bir göz olabiliyorum. Bazı şeyleri o zaman daha net görebiliyorum. Günde 20 sayfadan 200 sayfaya kadar degısen bir sekilde her gün mutlaka genelde de fikir kitapları olmak üzere sürekli okuyorum. Ama artık okumak alıskanlık ve kücük farklar olusturması dısında bana birsey vermemeye basladı diyebilirim. Zaten insan beyni 40 yasına kadar aldıgı her yeni bilgiyi kabul edip işlerken 40 yasından sonra o zamana kadar beyninde olusan Elekten eleyerek her okudugunu sorgulamaya baslarmıs. Okuyup bitirdigim kitaplar o kadar birikti ki artık buraya bile yazmak istemiyorum. Sanırım gecmem gereken yeni bir kırılma noktasının eşiğindeyim. </span></span></span></span></div><div style="appearance: none; background-color: white; border: 0px; box-sizing: border-box; font-feature-settings: inherit; font-kerning: inherit; font-optical-sizing: inherit; font-stretch: inherit; font-variant-alternates: inherit; font-variant-east-asian: inherit; font-variant-numeric: inherit; font-variation-settings: inherit; line-height: 1.6em; margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;"><span><span style="color: #565656;"><span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: 1.15em; letter-spacing: -0.1px;">Takip ettiğim birçok online dersi de bıraktım, Zaten son 15 senesi yalnız gecmıs ama kafasını kuma gömüp hep birşeylerle kendini oylamıs biri olarak kendi iç dünyama dönmeye ne kadar çok ihtiyacım oldugunu Allahın Ayetlerini (2) okudukca farkettim. Zaten kendimi bildim bileli anhedonist biriyim. Maddi şeyler beni oldum olası zevk, keyif vs. gibi hiçbir şekilde etkilememiştir. Bu nedenle son zamanlarda son 15 senemi dusundugumde ve kafamı o kumdan cıkarıp realist bir sekilde hayatıma uzaktan baktıgımda ne kadar bos beleş bir hayat yasadıgımı farkettim. Denklemden kendimi çıkardıgımda dünya pek de birşey kaybetmiyor. Biliyorum amacımız zaten dünyayı değiştirmek değil ama ben son 15 senedir cocuklarımla gecırdıgım bazı özel zamanlar dısında hiç mutlu da olmamısım. Nerdeyse hissetmeyen bir robot gibi görevlerimi ifa etmişim sadece. Yapay zekanın gelısecegı zamanlarda insanlar mı daha cok robot gibi yoksa robotlar mı daha cok insan gibi? diye tartısacagız gelecekte. Simdi biz insanlar mukemmellik olarak gördugumuz robotlaşmıs bir hayatı başarı olarak bile tanımlayabılıyoruz ama yapay zeka aramıza katıldıkca bizi onlardan ayıran insani özelliklerimiz o zaman değere binecek anlaşılan. </span></span></span></span></div><div style="appearance: none; background-color: white; border: 0px; box-sizing: border-box; font-feature-settings: inherit; font-kerning: inherit; font-optical-sizing: inherit; font-stretch: inherit; font-variant-alternates: inherit; font-variant-east-asian: inherit; font-variant-numeric: inherit; font-variation-settings: inherit; line-height: 1.6em; margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;"><span style="color: #565656;"><span style="font-size: 18.4px; letter-spacing: -0.1px;">Yas 40 diye baslamısken yazıya....Yaşlandıkca vucudumuz bizimle konusur. Yaslılıgı bir hastalık gibi belleyerek ceşitli yöntemlerle yaşlılıgın önüne gecmeye onu altetmeye calısıyoruz. Yazık kı yaslılıgı anlamamaya devam ettikce kaybeden biz oluyoruz aynı 'Doga ile savastayız, Eger kazanırsak kaybedecegız' sözü gibi savaştıgımız yaslılıgı da anlamaya calısmadıkca bedenen güzel görünen ama varlık karsısında anlayısını kaybetmıs bir nesil olacagız.</span></span></div><div style="appearance: none; background-color: white; border: 0px; box-sizing: border-box; font-feature-settings: inherit; font-kerning: inherit; font-optical-sizing: inherit; font-stretch: inherit; font-variant-alternates: inherit; font-variant-east-asian: inherit; font-variant-numeric: inherit; font-variation-settings: inherit; line-height: 1.6em; margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;"><span style="color: #565656;"><span style="font-size: 18.4px; letter-spacing: -0.1px;">Hayatın oyalanmalarından, anlamsız mecburiyetlerinden, en önemlisi hayatımdaki yalanlardan sıyrılıp, belki acı olsa da daha gerçek bir yaşam inşaa etmek istiyorum. İnsani yönlerimi keşfedip daha çok hissedeceğim bir döneme giriyorum galiba. Varoldugum ve dönüştüğüm halimle kendim olarak bu dünyada varlıgımın kabul edılmesını istiyorum, Bir eş, bir anne ya da bir kadın vs. gibi toplumsal rollerimle değil, ben olarak değerli olduğumu hissetmek istiyorum. </span></span></div><div style="appearance: none; background-color: white; border: 0px; box-sizing: border-box; font-feature-settings: inherit; font-kerning: inherit; font-optical-sizing: inherit; font-stretch: inherit; font-variant-alternates: inherit; font-variant-east-asian: inherit; font-variant-numeric: inherit; font-variation-settings: inherit; line-height: 1.6em; margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;"><span style="color: #565656;"><span style="font-size: 18.4px; letter-spacing: -0.1px;">40. yaşda nice toplum önderleri, yazarlar şairler dönüşümler geçirmiş, intihar etmiş ya da ürün vermeye başlamış.... Bu yaşlardaki kırılma insanı önce bir Arafda bırakıyor. Ne devam edecek bir yer bulabiliyorsunuz ne de olduğunuz yerde kalmanın bir anlamı oluyor!!! Ama Allah kulunu asla yalnız bırakmıyor...</span></span></div><div style="appearance: none; background-color: white; border: 0px; box-sizing: border-box; font-feature-settings: inherit; font-kerning: inherit; font-optical-sizing: inherit; font-stretch: inherit; font-variant-alternates: inherit; font-variant-east-asian: inherit; font-variant-numeric: inherit; font-variation-settings: inherit; line-height: 1.6em; margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;"><span style="color: #565656;"><span style="font-size: 18.4px; letter-spacing: -0.1px;">Yardım sadece Allahtan istenir ve sadece ama sadece Allahın sevgisine muhtacız. Eger Allahın sevgisi bizimleyse herşey bizimledir. Çünkü onun nufuz etmediği hiçbirşey yoktur. </span></span></div><div style="appearance: none; background-color: white; border: 0px; box-sizing: border-box; font-feature-settings: inherit; font-kerning: inherit; font-optical-sizing: inherit; font-stretch: inherit; font-variant-alternates: inherit; font-variant-east-asian: inherit; font-variant-numeric: inherit; font-variation-settings: inherit; line-height: 1.6em; margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;"><span style="color: #565656;"><span style="font-size: 18.4px; letter-spacing: -0.1px;">Talak 3: 'Ve Allah, ona ummadıgı yerden rızık verır. Kim Allaha tavekkül ederse, O, ona yeter. Kuşkusuz Allah, buyruğunu yerine getirir. Allah, herşey için bir ölçü belirlemiştir' </span></span></div><div style="appearance: none; background-color: white; border: 0px; box-sizing: border-box; font-feature-settings: inherit; font-kerning: inherit; font-optical-sizing: inherit; font-stretch: inherit; font-variant-alternates: inherit; font-variant-east-asian: inherit; font-variant-numeric: inherit; font-variation-settings: inherit; line-height: 1.6em; margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;"><span style="color: #565656;"><span style="font-size: 18.4px; letter-spacing: -0.1px;">Vekil olarak Allah yeter.....</span></span></div><div style="appearance: none; background-color: white; border: 0px; box-sizing: border-box; font-feature-settings: inherit; font-kerning: inherit; font-optical-sizing: inherit; font-stretch: inherit; font-variant-alternates: inherit; font-variant-east-asian: inherit; font-variant-numeric: inherit; font-variation-settings: inherit; line-height: 1.6em; margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;"><span style="color: #565656;"><span style="font-size: 18.4px; letter-spacing: -0.1px;"><br /></span></span></div><div style="appearance: none; background-color: white; border: 0px; box-sizing: border-box; font-feature-settings: inherit; font-kerning: inherit; font-optical-sizing: inherit; font-stretch: inherit; font-variant-alternates: inherit; font-variant-east-asian: inherit; font-variant-numeric: inherit; font-variation-settings: inherit; line-height: 1.6em; margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;"><span style="color: #565656;"><span style="font-size: 18.4px; letter-spacing: -0.1px;">Not: Bundan sonraki yazılarımda öncekiler gibi uzun uzun analizler yapmaya ne enerjim, ne zamanım ne de isteğim kaldı. Bu nedenle bundan sonra kısa kısa notlar seklınde paylasım yapıp gecegım galıba. </span></span></div><div style="appearance: none; background-color: white; border: 0px; box-sizing: border-box; font-feature-settings: inherit; font-kerning: inherit; font-optical-sizing: inherit; font-stretch: inherit; font-variant-alternates: inherit; font-variant-east-asian: inherit; font-variant-numeric: inherit; font-variation-settings: inherit; line-height: 1.6em; margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;"><span style="color: #565656;"><span style="font-size: 18.4px; letter-spacing: -0.1px;"><br /></span></span></div><div style="appearance: none; background-color: white; border: 0px; box-sizing: border-box; font-feature-settings: inherit; font-kerning: inherit; font-optical-sizing: inherit; font-stretch: inherit; font-variant-alternates: inherit; font-variant-east-asian: inherit; font-variant-numeric: inherit; font-variation-settings: inherit; line-height: 1.6em; margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;"><span style="font-size: medium;"><i><span style="color: #565656;"><span style="letter-spacing: -0.1px;">(1) Okumak kelimesi anlamayı da icinde zorunlu olarak barındıran bır kelımedır. Anlamadıgımız seyı okumamısızdır sadece seslendırmısızdır. Benim kuranı okuma eylemım ise her kelımenın kuranda gectıgı dıger tum ayetlerı sıyak sıbakıyla bırlıkte tanımaya calısıp kendi nefsimi ve dıger tum herkesı susturup her ayetı ve kelımeyı Allahın acıklamasına ızın vererek anlama nufus etmeye calısmaktır. </span></span></i></span></div><div style="appearance: none; background-color: white; border: 0px; box-sizing: border-box; font-feature-settings: inherit; font-kerning: inherit; font-optical-sizing: inherit; font-stretch: inherit; font-variant-alternates: inherit; font-variant-east-asian: inherit; font-variant-numeric: inherit; font-variation-settings: inherit; line-height: 1.6em; margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: left; vertical-align: baseline;"><div style="text-align: justify;"><span style="color: #565656; font-size: large; font-style: italic; letter-spacing: -0.1px;"><br /></span></div><span style="font-size: medium;"><div style="text-align: justify;"><i><span style="color: #565656;"><span style="letter-spacing: -0.1px;">(2) Ayet kelimesi kuranda işaret demektir. Mesela ormanın ortasından yükselen bir duman gördüğünüzde ateşi görmesiniz de o duman Ateşin varlıgının ayetidir. Ateşi görmezsiniz ama duman ayeti ateşin varlıgını size kanıtlar. Kuran ayetleri gibi insan eli karısmamıs her bir doga olgusu da ayettir ve akleden (ayetleri birbirine baglayan) her insan için arkasında önce Allahın kuranda kader kelimesi ile ifade ettiği doga kanunlarını sonra da arkasında Allahın varlıgına işaret ederler.</span></span></i></div></span></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div>Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com11tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-38591014593522730682023-05-09T11:55:00.000+03:002023-05-09T11:55:08.180+03:00Bir Film Bir Kitap: Ingmar Bergman - Persona ve Büyülü Fener (BCP-Nisan)<p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgEURsS_-lF6gEW6b829PGyb8ODuh-W7nS7aNfcDQJSrrTjU5q0m3Nvk2PSINrNrQsK98-VGpxvLFhalnWoTYd6En3lpMo986Q01EAdImcHIJIm_LLlMbl1oDuWzv8LkWQ8ontP768a0aOw72sT7HqqdCROOqvZJ3sOFS02A4XyBQJ4Lhj1EmSeyb16KQ/s1201/MV5BYmFlOTcxMWUtZTMzMi00NWIyLTkwOTEtNjIxNmViNzc2Yzc1XkEyXkFqcGdeQXVyMjUzOTY1NTc@._V1_.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="1201" data-original-width="788" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgEURsS_-lF6gEW6b829PGyb8ODuh-W7nS7aNfcDQJSrrTjU5q0m3Nvk2PSINrNrQsK98-VGpxvLFhalnWoTYd6En3lpMo986Q01EAdImcHIJIm_LLlMbl1oDuWzv8LkWQ8ontP768a0aOw72sT7HqqdCROOqvZJ3sOFS02A4XyBQJ4Lhj1EmSeyb16KQ/w263-h400/MV5BYmFlOTcxMWUtZTMzMi00NWIyLTkwOTEtNjIxNmViNzc2Yzc1XkEyXkFqcGdeQXVyMjUzOTY1NTc@._V1_.jpg" width="263" /></a></div><p style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;">İsveçli yönetmen Ingmar Bergman'in 1966 da çektiği Persona filmini seyrettikten sonra yönetmenin otobiyografisi olan Büyülü Fener kitabını da okumanın tamamlayıcı olacağını düşündüm keza Bergman'ın kitapta paylaştığı çocukluk anıları ile Persona filmi arasında oldukça paralellikler var.</span></p><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Persona ismi Maske demektir ve Jung terminolojisinde Persona bilinç ile bilinçdışının ayrı olması gibi kisinin farklı yerlerde farklı kimliklere sahip olabileceğini ifade ederken Jung bu karakter bölünmesini herkesin yaşayabileceğini söyler. Filmde de yönetmenin İsviçre'deki film şirketinin de adı olan Persona ismi ile tiyatro oyuncusu olup bir anda susan ve yanına verilen hemşire kadın ile yaptığı iç ve dış konuşmaları aracılığı ile iki kadın karakterin aynı kişinin bölünmüş maskelerini (personalarını) seyrediyor gibiyiz.</div></span><span><a name='more'></a></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Film 2 kadinin arasinda geciyor, tiyatrocu olan ve oyun sırasında aniden susup herkesle iletişimi kesip bir rehabilitasyon merkezine yerleşen Elisabeth ile Bergmanin çocukluğunda yardimcilarinin adı olan ve ruh anlamına gelen hemsire Alma. Her ne kadar filmin sonunda bu iki kadinin farkli 2 kisi oldugu izlenimi verilse de Film boyunca Alma ile Elisabeth arasindaki ayniliği keşfediyoruz. En mahrem sırları dahil sürekli konuşan Almanın, hiç konuşmayan ve kendisine toplum içinde bir yıldız olarak mükemmel bir maske inşaa eden Elisabethin bilinçdışındaki benliği olduğunu görüyoruz öyle ki; Elisabethin kocası onu ziyarete geldiğinde artık karısı olarak Elisabethle değil Almayla konuşması iki kadın arasindaki karakterlerin tamamen birbirine gectigi zirve nokta olur. Filmden hemen önce okuduğum Ingeborg Bachmannin Malina kitabındaki benzer kurgu belki de persona filmine bakarken de beni etkilemiş olabilir.</div><div style="text-align: justify;"><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiu-9kpLXmQrlcAXJz4VhRkU528TboB_0IXHIH_ihojsfqeNllSBvxwGpT3CycnWHqlLXpyvIAF5zEOkl8lZJhszUh_raMhZUOi8frPOVnOY4wFGndnPQQrheNb6-bJatcRLDZwPHFPyWnWipNDWXqB9md3B9WhpLLdK3Abbl1J0KMhvTp6lkHiSrZAIA/s2960/Screenshot_20230320-160651_YouTube.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="195" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiu-9kpLXmQrlcAXJz4VhRkU528TboB_0IXHIH_ihojsfqeNllSBvxwGpT3CycnWHqlLXpyvIAF5zEOkl8lZJhszUh_raMhZUOi8frPOVnOY4wFGndnPQQrheNb6-bJatcRLDZwPHFPyWnWipNDWXqB9md3B9WhpLLdK3Abbl1J0KMhvTp6lkHiSrZAIA/w400-h195/Screenshot_20230320-160651_YouTube.jpg" width="400" /></a></div></div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Yönetmen kendi cocukluk travmalarini ve sert bir peder olan babasi ile mutsuz olan annesi arasinda kendisinin de istenmeyen bir cocuk olarak dunyaya gelen, hep hasta, normal disi olan kendi çocukluğunu filmin alt metnine yedirmis.</div><div style="text-align: justify;"><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxR_WMTIqsrr1945Ga1ifKnLG7PyMCanY_ocKGUSIhmRkj5IgT1XuEdcGVZZq9_1dI8hfEZr1swzeXJntGUN4eTWlinkhxPJ7y6vS57aAtB82AWPv7l5ZF2F0cHi_we1axWk65KSCjb4wy-_lMgY-4254SejuHxeX0EAGXLU3ITMMrB-XVRv5LfsyPvA/s2960/Screenshot_20230320-162448_YouTube.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="195" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxR_WMTIqsrr1945Ga1ifKnLG7PyMCanY_ocKGUSIhmRkj5IgT1XuEdcGVZZq9_1dI8hfEZr1swzeXJntGUN4eTWlinkhxPJ7y6vS57aAtB82AWPv7l5ZF2F0cHi_we1axWk65KSCjb4wy-_lMgY-4254SejuHxeX0EAGXLU3ITMMrB-XVRv5LfsyPvA/w400-h195/Screenshot_20230320-162448_YouTube.jpg" width="400" /></a></div></div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Görsel olarak da imgeleri çok güçlü kullanan Bergman bu filmde imgeler kadar diyaloglara da oldukça önem vermiş. Hem filmden hem de kitaptan aldığım bir kaç alıntı ile bu yazıyı bitirmek istiyorum</div><div style="text-align: justify;"><br /></div></span><div style="text-align: justify;"> <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGkSvZAQe1sCEYVBtSexgPjE570KA9iLrXI5E6bMx34_m-qwQopViEF0izfeKnUDVyEkTsaBlCQwYSde-YFgehzuvkQsE7nhBgEEcby5TVr0xcHO92mqgd66Qj9ZrMpJgY5BxzCE9owL_W6xHV9z-ObuFHRQHsA8AZPKGYSWYgSKJDnkYmLT7b7hWWgw/s2960/Screenshot_20230320-162319_YouTube.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="195" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGkSvZAQe1sCEYVBtSexgPjE570KA9iLrXI5E6bMx34_m-qwQopViEF0izfeKnUDVyEkTsaBlCQwYSde-YFgehzuvkQsE7nhBgEEcby5TVr0xcHO92mqgd66Qj9ZrMpJgY5BxzCE9owL_W6xHV9z-ObuFHRQHsA8AZPKGYSWYgSKJDnkYmLT7b7hWWgw/w400-h195/Screenshot_20230320-162319_YouTube.jpg" width="400" /></a></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;"><b>Persona filminden bir kaç alıntı:</b></div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px; text-align: left;"><i>Hemşire</i></span><i style="font-size: 19px;"> Alma:</i><span style="font-size: 19px;"> Şu işe bak, ne tuhaf, insan istediği yere gidebilir, ne olursa olsun istediği her şeyi yapabilir, ben evlenebilirim, çocuklarımız olur, onları büyütürüm, her şey belirlenmiş benim için, öyle derin derin düşünmeyi gerektirecek bir şey yok. Oldukça güvendeyim, sevdiğim iyi bir isim var.</span></div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div>
<div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;"><i>Doktor:</i> Benim anlamadığımı mı zannediyorsun? Varolmak denilen o umutsuz düşü, olur gibi görünmek değil varolmak. Her an bilinçi, tetikte... aynı zamanda başkalarının huzurundaki varlığınla kendi içindeki varlık arasındaki o yarılma. Başdönmesi ve gerçek yüzünün açığa çıkarılması için o bitimsiz açlık. Ele geçirilmek, eksiltilmek ve hatta belki de yok edilmek. Her kelime yalan, her jest sahte, her gulumseme yalnizca bir yuz hareketi. Intihar etmek fazlasiyla iğrenc, bir insan yapamaz ama hareketsiz kalabilir, susabilir, hiçdegilse o zaman yalan soylemez, perdelerini indip içine dönebilir. O zaman rol yapmaya gerek kalmaz, bir kaç farklı yüz taşımaya ya da sahte jestlere, böyle olduğuna inanir insan ama gördüğün gibi gerçeklik bizimle dalga geçer. Sığınağın yeterince sağlam değil, her tarafından yaşam parçaları siziyor ve tepki vermeye zorlanıyorsun, kimse gercek mi ya da sahte mi diye sorgulamıyor. Kimse sen gercek misin yoksa yalan mısın demiyor. Bu sorunun yalnızca tiyatroda bir önemi olabilir, belki orda bile değil, seni anlıyorum elisabeth, susmanı anlıyorum, hareket etmemeni anliyorum. Isteksizligini fantastik bir sisteme bağlamışsın hayranlık duyuyorum, bitene kadar oynamalısın ancak o zaman bırakabilirsin tıpkı diger rollerini bıraktığın gibi bunu da yavaş yavaş bırakırsın.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;"><i>Hemşire Alma:</i> Insan aynı anda tek ve aynı insan olabilir mi? Demek istediğim iki ayrı insan da olabilir miyiz? ....,..... Biz bir biçimde aynıyız, yeterince cabalarsam ben kendimi sana donusturebilirim. </div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;"><i>Radyo:</i> - Konuşmayan, dinlemeyen kavrayamaz. Dinlemeye ikna etmek için nasıl bir yol bulmak gerekiyor.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div></span><br /><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjH10OeVF8WzxjTvLtgzz8UrTJ6Pbs8vFgtJkpICTouziMS1zP8vZDQQfNeE9loKgmIOULUrRwb_MKFIf1x53lIM9DJ8pquWkv5LVTO1Gt98AmTeRQWKq8z4Za4x5GtQZ51xcZfB_5HQRsMxfwp2W0Dlfi8nSp0iDvdFUCnhqeU3LKgigNiWiWmvF9g0A/s759/wi_500.jpeg-2.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="759" data-original-width="500" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjH10OeVF8WzxjTvLtgzz8UrTJ6Pbs8vFgtJkpICTouziMS1zP8vZDQQfNeE9loKgmIOULUrRwb_MKFIf1x53lIM9DJ8pquWkv5LVTO1Gt98AmTeRQWKq8z4Za4x5GtQZ51xcZfB_5HQRsMxfwp2W0Dlfi8nSp0iDvdFUCnhqeU3LKgigNiWiWmvF9g0A/w264-h400/wi_500.jpeg-2.jpg" width="264" /></a></div><b>Yönetmenin Büyülü Fener isimli otobiyografisinden bir kaç alıntı:</b></div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">"Babamin ezen tavrina karşı ben tek çıkar yolu kendimi bir yalancıya dönüştürerek bulmuştum.gerçek benle çok az ilintisi olan yabancı bir insan yarattım." S:14</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">"Doğal değilimdir, içimden geldiği gibi ya da bir meslektaş gibi davranmam. Yalnızca öyle görünürüm. Bir an için Maskemi çıkaracak olsam ve gerçekten ne hissettiğimi söylesem arkadaşlarım isyan edip beni pencereden aşşağı atarlardı. Maskeme karşın gene de kendimi gizleyip çarpıtmış değilimdir. Sezgim açık ve çabuk konuşur. Maskem bir süzgeçtir ve konuyla ilgisi olmayan herhangi özel bir şeyin içeri sızmasına izin vermez. Benim kendi iç huzursuzluğum yerli yerinde durmalıdır." S: 41</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">"Filmlerimdeki ritm masa başında senaryodan doğar, kamera karşısında da yaşamaya başlar. Her tür doğaçlama bana yabancıdır. Film çekimi benim için ayrıntılı planlanmış bir yanılsamadır. Yaşadıkça bana daha da aldatıcı görünen bir gerçeğin yanılsaması. Film belge olduğu zamanın dışında düştür. Bundan dolayı Tarkovsky sinema yönetmenlerinin en büyüğüdür. Düşsel mekanlarda bir uyurgezerin güvenilen hareket eder, hiç açíklama yapmaz. Düşlerini iletişim araçlarının en zoru ve en isteklisi aracılığıyla görünür kılabilen bir gözlemcidir o. Ben tüm yaşamim boyunca onun buyuk birbdogallikla dolastigi kapilari yumrukladim durdum. Ama bu kapilardan iceri ancak birkac kez suzulmeyi basarabildim. Hiçbir sanat dalı sıradan bilinçliliğin ötesine filmin geçtiği ölçüde geçemez." S: 83</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Bergman bir ameliyat sirasinda gereginden fazla narkoz verilince ortaya cikan yan etkilerden dolayi bir sure hastaneye yatirilir. Bu sure içerisinde persona filminin senaryosunu yazar:</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">"Hastane programı içinde yaşıyordum. Erken kalkıyor, kahvaltımı ediyordum.....,.... haziranda çekimi başlamak üzere bir film sözleşmem vardı. İki kadınla çevrilecek küçük bir film önerdim. Konusunu sorduklarında deniz kıyısında kocaman şapkalarıyla oturup ellerini kıyaslamaya dalmış iki kadına ilişkin diye kaçamak bir yanıt verdim. İmajları istekle olmasa bile durmaksızın bilinçaltından özgürce fırlayıp sözcükler ve kırık dökük cümlelerle biçimlenmeleri için bir ay ya da daha uzun beklemem gerekti....,...Bir gün ellerini kıyaslayan o iki kadından birinin benim gibi dilsiz olduğunu anladım, öteki gene benim gibi konuşkan. İşgüzar ve ilgiliydi. Sıradan bir senaryo bicimi yazacak enerjim yoktu. Sözcükleri ve cümleleri biçimlendirmek neredeyse olanaksızlaşmış gibi geliyordu. Ne söylemek istediğimi biliyordum ama söyleyemiyordum." S:228</div><div style="text-align: justify;"><br /></div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVTrM2ctCdeMJBIcJgT7UJB2ijyB8am_wYqqhH7e25igWx9g1_mJ71ZxhzA3F9l8Y9zxRl1qjkMbM2I9JAZzDzyxf_VwREqUvvMaKUCRs4KioqDZWJw72gQP0R1Iu__uqavQsXu6acMRY-8ipdzoLJydnKDI8G8vJD8XB0fOcx9JF6hRvtdasawn_qrw/s2960/Screenshot_20230428-175145_Google%20Play%20Books.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="195" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVTrM2ctCdeMJBIcJgT7UJB2ijyB8am_wYqqhH7e25igWx9g1_mJ71ZxhzA3F9l8Y9zxRl1qjkMbM2I9JAZzDzyxf_VwREqUvvMaKUCRs4KioqDZWJw72gQP0R1Iu__uqavQsXu6acMRY-8ipdzoLJydnKDI8G8vJD8XB0fOcx9JF6hRvtdasawn_qrw/w400-h195/Screenshot_20230428-175145_Google%20Play%20Books.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>"Büyük ölçüde ustalarımı taklit etmeye çalıştım, onlardan çalınabilecek olanı çaldım ve kendimden bir şeylerle yama yaptım. Kuramsal tiyatro bilgim yok denecek kadar azdı. Genç aktörler arasında moda olmuş Stanislavskiyi okumuş ama anlamamıştım. Yurtdışında tiyatro görme olanağım da olmamıştı. Ben kendi kendini yetiştirmiş bir koy dâhisiydim. Eğer biri çıkıp da bana hiç durmadan tiyatro yapışımızın nedenini sorsaydı söyle derdim: Tiyatro yapıyorduk çünkü tiyatro yapıyorduk."</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">"Tanrıya inanmıyorum ama, bu o kadar basit değil. Hepimiz kendi içimizde bir tanrı taşıyoruz. Her şey, zaman zaman ve özellikle ölüme yaklaştığımız anda bir parçasını kavrayabildiğimiz bir bütün."</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">"Yeni insanlar tanırken dikkatli olmak gerekir çünkü bu insanlardan hoşlanılabilir. Benim de başıma bu geldi Münih'te pek çok meslektaşımdan hoşlanmaya başlamıştım ve bu bağları koparmak acı geliyordu. Bu bağlar benim Münih'ten ayrılmamı en az iki yıl geciktirdi."</div></span>
<!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/clipdata/clipdata_bodytext_230509_112453_583.sdocx-->Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-75733152487160798842023-04-03T00:30:00.000+03:002023-04-06T01:04:56.275+03:00Uluğ Beyin Hazinesi - Adil Yakubov ve Uluğ Beg ve Zamanı - Wilhelm Barthold <p style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-size: 19px;"></span></div><span style="font-size: 19px;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHXlG5UJ5rxu7k4oZTgeTk0hgGkFEIcN9IsqeznaYaG7tWU_pG-XdZFKgDBpUwXQd9-EC49Uzfsba6FKKRTzPwD8DPMnt35LlD3FSejrRjRmsAW8C4VeWyuvnfBfuRr8N3RPzUMJcUZzghJnA3_Qc7N1-QrjEuGl5EGgbom_WfWSqOhYKtDOtjZkLtmg/s4032/20230322_113034.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="3024" data-original-width="4032" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHXlG5UJ5rxu7k4oZTgeTk0hgGkFEIcN9IsqeznaYaG7tWU_pG-XdZFKgDBpUwXQd9-EC49Uzfsba6FKKRTzPwD8DPMnt35LlD3FSejrRjRmsAW8C4VeWyuvnfBfuRr8N3RPzUMJcUZzghJnA3_Qc7N1-QrjEuGl5EGgbom_WfWSqOhYKtDOtjZkLtmg/w400-h300/20230322_113034.jpg" width="400" /></a><div style="text-align: justify;">Ramazan geldi, hatta hızla ilerleyip geçiyor. Burda artık özel hayatımızı çok yazmasam da bu ramazan ayında ailemize bir kişi daha katıldığını not düşmek istiyorum. Eşim sokakta perişan halde olmus bir yavru kedi buldu ve eve getirdi. Gerekli ihtiyaçlarını karsıladık ve zamanla pasaportu, veteriner kontrolu vs.. hepsini yapacagız inş. Yaklasık 5 sene önce sahiplendiğimiz kediye keçe demiştik ve bahçeli evimiz oldugu ıcın ıstedıgınde dısarıya cıkabılıyordu. Bu nedenle dısarda zehırlı birseyler yemiş oldugunu tahmın edıyoruz. İlk kedimiz zehirlenerek gözümün önünde öldüğü için 4 çocugun üstüne bir de hayvan bakamayacağımı dusunuyor ve eve hayvan almayı ıstemıyordum. Ama bu defa mecbureyetten kediyi almak zorundaydık. Yeni kedimize yine Keçe dedik ama bu defa dışarı çıkmasına izin vermiyoruz, en azından biraz büyüyene kadar. Cocuklar ise okuldan geldikleri gibi hepsi birden hayvanın üstüne çullanıyorlar. Kendi aralarında dengeli bir oynama sırası oturtmuşlar. Keçe de halinden şikayetçi gibi görünmüyor. Oldukça oyuncu bir kedi.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div></span>
<span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Suudi arabistanda ilk ramazan ayımızı gecırıyoruz. Bu ay aylık okuma planlarıma bir de dönem romanlarını ekledim. Hem okuması kolay hem de tarihin belli bir dönemine ışık tutan metinler olacak. Dünya tarihindeki zaman mekan ve olay düzlemini roman ya da romanesk bir tarzda karşılaştırmalı bir şekilde incelemeye çalışacağım. Dönemi bir roman gözlüğü ile okuyup zihnimde bir tarih algısı inşaa etmek istiyorum. Tabiki Tarihi, romanlardan okumaya çalışmanın kurgu ile gerçekleri karıştırma gibi bir handikapı da bulunduğunu biliyorum. Bu bilinç ile bu ay hakkında nerdeyse hiç bilgim olmayan Orta asya 15. yy Maveraünnehir bölgesinde geçen Uluğ Bey ve Hazinesi Romanını ve üstüne bu alanda sıklıkla referans gösterilen akademik bir yayım olan Wilhelm Bartholdun Uluğ Beg ve Zamanı isimli çalışmasını eş zamanlı bir şekilde okudum. <span><a name='more'></a></span></div></span><p></p><p></p><div style="text-align: justify;"><br /><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div>
<b><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZofi0MrPxOsz1jcIUXyFoMvWVxabEyScV_kKS1_kCrbqEHU2Nj2qveqY4tSEbFtWd2ldF6o0Wda2FvVK1O7NV7bUrh0OYUDL9-yM7QCd-vKSKorhYtebh4uv6vQ52hacOGX88XjBSXTAdis3R7c6JVzYXfrz5NuWQDIA_Rrfwv4hX3ZkjPF9EUJUUGw/s600/0000000429452-1.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="415" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZofi0MrPxOsz1jcIUXyFoMvWVxabEyScV_kKS1_kCrbqEHU2Nj2qveqY4tSEbFtWd2ldF6o0Wda2FvVK1O7NV7bUrh0OYUDL9-yM7QCd-vKSKorhYtebh4uv6vQ52hacOGX88XjBSXTAdis3R7c6JVzYXfrz5NuWQDIA_Rrfwv4hX3ZkjPF9EUJUUGw/w276-h400/0000000429452-1.jpg" width="276" /></a></div><b><span style="font-size: 19px;">Kitap: Uluğ Beyin Hazinesi</span></b></div>
<span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;"><b><span>Yazar: Adil Yakubov</span></b></div></span></b><p></p><p></p><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;">Kitabın arka kapak yazısı:</span></div><span><div style="text-align: justify;"><br /></div><i><div style="font-size: 19px; text-align: justify;"><i><span>Uluğbey'in Hazinesi" Uluğ Bey ve dönemini anlatan ve tümüyle gerçeklere bağlı kalınarak yazılmış bir tarihi roman.</span></i></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;"><i><span>Bu romanda kendisini bilime adayan bir hükümdarı ve bilim ile din adamları arasındaki kavgayı görecek, Nakşi tarikatının hışmını üzerine çeken alim bir hükümdarla gerici güçlerin kavgasına şahit olacaksınız.</span></i></div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;"><i><span>Semerkand'da bir rasathane kuran Uluğbey ve "manevi oğlu" büyük astronomi bilgini Ali Kuşçu, çağlar sonrasına bir hazine bırakmak zorundadırlar.</span></i></div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;"><i><span>Hazineyi saklama mücadelesinde Ali Kuşçu ile birlikte zindana atılacak, kellenizin üzerinde kılıç sallanırken "dünya dönüyor" diyecek, kimi zaman çok zorlanacak ve yılgınlığa kapılacak ama kendinizi hep direnmek ve hazineyi korumak zorunda hissedeceksiniz...</span></i></div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;"><i><span>"Uluğbey'in Hazinesi" ileri ile gerinin, bilim ile tarikatçıların, iyilerle kötülerin, devrimcilerle döneklerin, yoksullarla zenginlerin, aşıklarla zorbaların büyük hesaplaşmasının sarsıcı romanı.</span></i></div></span></i></span><p></p><p style="text-align: justify;"><span><span style="font-size: 19px;"><i>Bu başyapıtı bir hazine gibi saklayacaksınız.</i></span></span></p><p style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 19px;">Yazar Türkistan bölgesinde doğmuş. Babası komünist hükümet tarafından tutuklanınca küçük yaşta her türlü işi yaparak ailesini geçindirdi. Askerde Rus-Japon savasına katılıp 5 sene Çinde kaldı. Daha sonra Taşkent üniversitesinde Edebiyat okuyup cumhurbaşkanı tarafından da Özbek Halk Yazarı unvanını aldı. Yakubovun başeseri Uluğ Beyin Hazinesi'ne ise sadece Özbek dilinin değil tüm Türk dilinin en önemli romanı diyebiliriz.</span></p><p style="text-align: justify;">
<span style="font-size: 19px;">Kitaba ve icindeki tarihi karakterlere gelecek olursak; Kitap, Timur'un oğlu Şahruh'un büyük oğlu Uluğ beyin (Yani Timur'un Torunu) şimdi Özbekistan sınırları içinde olan Semerkant bölgesindeki hâkimiyet sahibi olduğu 1405-1449 yıllarının daha çok sonlarını konu alıyor. Aynı Zamanda Astronomi bilgini ve Matematikçi olan Uluğ Beyin 1421 de yaptırdığı Rasathanenin müdürlüğü Gıyasettin Cemşid, Kadızade Rumi ve Ali Kuşçu gibi dönemin önde gelen bilim insanları tarafından yürütülmüş. Ayrıca Uluğ Beyin adı günümüzde de aydaki kraterlerden birine verilmiş. Uluğ Beyin hayatının sonlarını sıklıkla geçirdiği bu rasathanede yazılan yıldız kataloğundan yüzyıllar boyunca doğuda ve batıda faydalanıldı. Hatta yaklaşık 150 yıl sonra Osmanlıda 3. Murat'a giden Takuyiddin 'artık Uluğ Beyin ölçümleri yetersiz kalıyor yeni bir rasathane kurmalıyız' demişti. Gerçi Uluğ Beyin rasathanesinin başına gelen daha sonra da Osmanlıda benzer güçler tarafından Takuyiddinin rasathanesinin basına da gelecekti ama konumuz şimdilik o değil.</span></p><p></p><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;">Kitap, Osmanlıya fetret dönemini yaşatan Ankara savaşı ile tanıdığımız Timur'un seleflerinin orta Asya coğrafyasında çok da bilinmeyen yönlerine pencere açıyor. Taht ve İktidar mücadelesinden Din-Bilim-Siyaset ilişkisine bir yolculuk. En çok dikkatimi çeken mesaj: İstenmeyen İktidarı bin bir yollarla düşürdüğünde, otorite ortadan kaldırıldığında ortaya çıkan İktidar boşluğunda gücü ele geçirenlerin ne yapacağını şaşırması idi. Mirza Abdüllatifin babasını öldürdükten sonra yaşadığı psikolojik gelgitler ve devletin düştüğü boşluk bağlamında bu durum vurucu bir şekilde işlenmiş. </span></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Bilimsel faaliyetlerin bölgede tarikatlar eliyle zayıflatılması ve takibinde bilimin yükselişinin durması ama batıdan bu meşalenin devralınması sonucu bilimsel faaliyetlerin batıda devam etmesi ile söz konusu dönemi tarihi bir dönüm noktasının temsilidir. Uluğ Bey ile birlikte Türkçe, Bilim ve Edebiyat diline hakim oluyor. Bu kitabın orijinal halinde de çevirisinde de bu özgün dil korunmuş.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Aşk hikayesi gibi olası kurgusal faktörler olması ile birlikte kitap oldukça gerçekçi bir zeminde yazılmış. Öyle ki kitaptaki kurgusal olan ask hikayesi bile Tekke ile İlmiye arasında kalan birbirini seven tarafların temsil ettikleri kökenler gibi birbirlerine eklemlenemeyeceği gerçeği ile bu ask da kötü bir sonla biter. Yani kitaptaki kurgusal eklentiler bile dönemin gerçeklerine uygun bir şekilde çizilmiş. Nakşibendiliğin siyasi erke ilk giriş hikayesini de vermesiyle belli kesimlerin tepkisini almış olan Kitap, Bir Medeniyete karşı Ali Kuşçu özelinde savaşarak kayıp bir fikirsel döneme işaret ediyor; Bilim ve Dinin ayrıştığı kritik bir dönem. Moğol iktidarı döneminde insanların kendi kabuklarına çekilip güvenli alan üretmeleri ile Hindistan üzerinden gelen mistik akım toplumun içine güçlü bir şekilde girebilmiş. Buradan aldığı güç ile daha sonra toplumu yeniden yapılandıran bir aktör olarak ve İktidar unsuru olarak toplumda yer ve taraftar bulan Tarikatlar tarihi ve siyasi bir unsur olarak karşımıza çıkar.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/clipdata/clipdata_bodytext_230328_101908_427.sdocx--><p></p><p></p><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;">Kitap daha çok Ulugbeyin avlar ve eğlenceler içinde olduğu ilk dönemlerini değil, ilim dünyasına kendini adadığı son dönemine yoğunlaşarak öğrencisi Ali Kuşçu ile olan ilişkisini temel alan bir kurguya sahip. Roman 2 ana bölümden oluşuyor. İlk bolum Ulugbeyın güvendiği bir kişi olarak Alı Kuşçuya Timur'dan kalan Hazineyi teslim edip bu hazineyi kullanarak Ulugbeyın ölümünden sonra yok edileceğini bildikleri Rasathanedeki kitapları başka bir yere taşıyıp koruması görevi veriliyor. Bunun devamında Uluğbey öldürülüyor ve Rasathanedeki Ali Kuşçunun saklamayı başardığı kitaplar dışında kalan diğer kitaplar gerçekten de yakılıyor. Bu bölümde Ulugbey ve Ali Kuşçu karakterleri merkezde. 2. bölüm olarak Kitapların taşınması saklanması ve korunması surecini okuyoruz. Burada ise Ulugbeyin oğlu ve Ali Kuşçunun öne çıktığını ve hatta Saray ve çevresi, Rasathane, Tekke dünyası, Zindan ve bir kaç yan karakterlerle katman katman geniş bir tarih sahnesinin tüm boyutlarını gösteren sürükleyici ve akıcı bir dil ile kitabın zenginleştirildiğini görüyoruz.</span></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Kitabın sonu Ali Kuşçunun İstanbul'da sonlanacak olan bir yolculuğa çıktığı bir sahne ile biter. Ben de Fatih tarafından büyük bir törenle karşılanan ve Fatih zamanında İstanbul'da müderris olarak çalışan Ali Kuşçunun yolculuğunu takıp edip, bu kitaptan sonra Fatih dönemine dair bir roman okuyacağım. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQaizNAIx-9Ry4xu8-wJNHDlgPmjEYU5Iox3Lrh6MqxbkeNsL-xmEgpZrJvYUduWZ4iPR2JtOdnlprPS-lC4ImnjVuDNB-oAuA_O3Tf4MMSv2cR2s_5em3CXKs5YURSRzY3BLzr6Nr4Cnm9LaqGMvPEpdROGAzJDtX8oEBcY2nHVlSsxSL7MvuurGK0g/s1050/ulugbeyvezamani.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="1050" data-original-width="690" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQaizNAIx-9Ry4xu8-wJNHDlgPmjEYU5Iox3Lrh6MqxbkeNsL-xmEgpZrJvYUduWZ4iPR2JtOdnlprPS-lC4ImnjVuDNB-oAuA_O3Tf4MMSv2cR2s_5em3CXKs5YURSRzY3BLzr6Nr4Cnm9LaqGMvPEpdROGAzJDtX8oEBcY2nHVlSsxSL7MvuurGK0g/w263-h400/ulugbeyvezamani.jpg" width="263" /></a></div><p style="font-size: medium;"><b style="font-size: 19px;">Kitap: Uluğ Beg ve Zamanı</b></p><div><b>Yazar: Wilhelm Barthold</b></div><div style="font-size: medium;"><br /></div><div>20.yy'ın Rus ve Sovyet Doğu bilimci ve Tarihçisi olan Yazar, Orta Asya Türk Tarihi konusunda uzmanlaşmış. Bu kitap ise Dedesi Timur zamanından başlayıp Uluğ Beyin ölümünden bir süre sonrasını da anlatarak okuyucunun genel resmi zihninde kurmasını sağlamış. </div><div style="font-size: medium;"><br /></div><div>Moğol İmparatorluğu ve Çağatay Devleti, Ulus Emirleri ve Timur'un Saltanatı, Uluğ Beyin Çocukluğu ve Gençliği, Uluğ Bey Hakimiyetinde dış olaylar ve Maveraünnehirin Durumu, Uluğ Beyin ilmi Faaliyetleri ve Hususi Hayatı, Uluğ Beyin son yılları ve Türkistan tarihinde yeni bir devrin başlangıcı vs. şeklinde başlıklarla Kitap, Uluğ Bey özelinde döneme dair oldukça geniş bir yelpazeyi okuyucuya sunuyor. Oldukça küçük ayrıntılara giren yazar özellikle dipnotlarda bu verileri aldığı Vakanüvisleri, Kronikleri, seyahatnameleri vs.. okuyucuyla paylaşmış. Anladığım kadarıyla özellikle sarayda devleti ilgilendiren her bir görüşme saatine kadar ayrıntı verilerek kaydedilmiş. Dönemin bu hassasiyeti sayesinde 21. yy tarihçileri oldukça canlı bir tarih ufku çizebiliyorlar. Yalnız bazı kaynakların karşılaştırılması sonucu bazı bilgilerin kaynaklardan silinmiş ya da değiştirilmiş olduğunu da görebiliyoruz. Mesela Çağataylardan Timur'un soyundan olan Karaçar, Timur'un kayıtlarına göre Çağatayların efsanevi mutlak hakimi olarak geçmesine rağmen, Timur öncesi kayıtlarda bu kişinin sıradan bir komutan olduğunu görüyoruz. Buradan anlıyoruz ki; Timur geriye dönük tarih yazdırarak kendi soyundan olan kişileri tekrar kurgulamış. </div><div style="font-size: medium;"><br /></div><div>Cengiz hanın dünya görüşü bir çete liderliğini geçmediği halde Timur İbn Haldun'u şaşırtacak derecede (genellikle dini içerikli) tarihi kıssa bilir ve bunları ordusunu savaşta coşturmak, ele geçirdiği yerleri yağma ve katliamları dini sebepler göstererek kendini haklı çıkarmak için kullanırdı. (İsfizar ele geçirildikten sonra 2000 diri insandan birbirleri arasına balçık ve kerpiç konularak kuleler diktirdi, Sivas alındıktan sonra da 4000 tutsağı diri diri gömdürdü) Timur arada sırada kendisinin öldüğü şeklinde yalan bir haber yaydırıp arkasından kimlerin önce taht kavgasına girişeceğini ölçecek kadar da kontrolü elde tutmaya çalışan bir dahi! idi. Vahşi uygulamaları dışında sulama kanalları inşa edip boş ekim alanı kalmamasına önem vermesi gibi onun zamanında üretim ve mimaride zirve bir dönem yaşanmış. Timur'un olmadığı zamanlarda inşa etmiş olduğu bahçeleri ve sarayları (Kök Saray) halka açıp edebiyat meclisleri kurulmus. Timur büyük hayali olarak Semarkandı dünyanın en büyük şehri yapmak için çevresine sürekli yeni yerleşimler yaptırmış. Gecmisten günümüze kadar da bölgede buyuk bır ımparatorluk pesınde olmus ve Cin seferi sırasındayken ölmüs olan Timura olan sevgi oldukca yuksektır </div><div style="font-size: medium;"><br /></div><div>Timur'un oğlu Şahruh Heratta hâkimiyeti boyunca sıradan, mütevazi, oldukça dindar bir hayat yaşamış öyle ki mirzaların mahzenlerindeki şarapları bile kendi eliyle yok etmiş, cuma ve cumartesi günleri saraya hafızlar getirilir, seferde bile oruçlarını aksatmaz ve hatta cuma namazlarını halkın içinde korumasız bir şekilde kılardı. Bu nedenle zaten bir cuma namazı sırasında suikasta uğradı. Eğlenceler yasaklanmış ve hatta evlerin içine bile bu konuda karışılırdı. Eş zamanlı olarak Şahruh'un büyük oğlu Uluğ Bey Semarkandda Sarayda çalgılı ziyafetler yapardı öyle ki Uluğ beyin şeyhülislamı bile kadın erkek karışık şarkılı eğlenceler düzenlerdi. Ama bu durum yeni değildi çünkü bölgede 12. yy dan beri ruhaniler tantanalı olan hayatları inanç sahiplerini günaha teşvik edecek derecedeydi. Dervişler gibi Kelamcılar da yüksek tabakadan oldukları için aralarında hep bir güç mücadelesi olmuş.</div><div style="font-size: medium;"><br /></div><div><i>'Batı Asyada kelam taraftarları şeraitin olduğu gibi tatbikini istedikleri halde, dervişler yahut sufiler şeriatın daha serbest olarak yorumlanmasını istiyorlardı. Bilindiği gibi İran'da Sufizm tabiri gitgide dini serbestliği ifade eden bir söz olmuştur. Türkistanda ise aksine dervişler şeriatın şiddetli savunucuları olmuş, bilim ve sanatı inkâr edip ilahiyat da dahil bütün kelam ilmine karşı idiler.' S:100</i></div><div style="font-size: medium;"><br /></div><div>Uluğ Bey kaynaklara göre lüx ve eğlence içinde şeriata aykırı yaşamakla suçlansa da aslında dindar biriydi keza Buhara dervişlerinden şeyh Muhammed Parsa'yı getirtip uydurulan hadislerin isnadının hesabını şeyhülislama vermesi istenmiş ama şüpheli isnadlar verince kişi ile ilgili mucizevi söylenceler yayılarak hadisler sağlamlaştırılmış. Uluğ Beyin Şeyhlere bir çok konuda kovuşturma getirip azarlaması sebebi ile başarısız olduğunu anlatan dini söylenceler yayılmış. Gördüğüm kadarıyla Uluğ Bey dine atfedilerek güç devşirilen bir çok uydurma ile mücadele etmek istemiş ama bu davranışı onun yine Tarikatlar eliyle ölüme gitmesine sebep olmuş.</div><div style="font-size: medium;"><br /></div><div>Uluğ Beye kadar bir Bilgin'in tahta oturduğu görülmemiş. Uluğ Beyin ilme olan ilgisine Timur zamanında Semarkanda getirilen İranlı bilginlerin tesir ettiği düşünülüyor. </div><div style="font-size: medium;"><br /></div><div><span><i>'Moğol hanları hayatta pratik değeri olduğu için müsbet ilimleri teşvik ediyorlardı. Uluğ Bey daha yüksek bir kültüre mensup bir devrin çocuğu olması dolayısı ile, Dinlerin ve Dillerin değişikliğe uğradığı halde, müsbet ilimlerin hükmünün her zaman ve her millet için sabit kalacağını, bu ilimlerin ilahiyat ve edebiyata üstün olduğunu anlamıştı.' S: 113</i></span><span> (Şahsen burdaki mantık hatasının müktesebatın bize sunduğu -Dinler değişir algısından kaynaklandığını düşünüyorum.)</span></div><div style="font-size: medium;"><br /></div><div>Uluğ Beyin hafızası çok güçlüydü ve sadece son zamanlarında Astronomi ve matematik çalıştığı söylenir. (Kurdugu medrese hakkında yukarıdakı yazıda ayrıntılı bilgi vermiş oldugum için burda atlıyorum) Aslında hayatı mirzalar arası isyanları bastırmakla geçmiş ve zekice siyasi denge oyunları kurarak yasamıs. Hayatının sonlarında yine şeyhleri arkasına alan kendi oglu Mirza Abdüllatif tarafindan öldürülmüş. Abdüllatif de tahtta 6 aydan fazla kalamamıs. Birbirleri ile savaşmaktan kimse başını kaldıramamıs. </div><div style="font-size: medium;"><br /></div><div>Kitap boyunca günlük hayattan, Mirzalar arasındaki güç kavgalarına, bölgenin ve çevrenin siyasi durumundan, güç sahibi üst tabaka oluşumlardan tarikat ve dervişlerin yöneticiler üstündeki muazzam etkisine kadar bir çok konu ne, ne zaman, nasıl, neden olmuş anlayabileceğimiz tafsilatlı bir şekilde kaynak verilerek sunulmuş. </div><div style="font-size: medium;"><br /></div><p style="font-size: medium;"><span style="font-size: 19px; text-align: left;"></span><span style="font-size: 19px; text-align: left;"></span><span style="font-size: 19px; text-align: left;"></span><span style="font-size: 19px; text-align: left;"></span><span style="font-size: 19px; text-align: left;"></span><span style="font-size: 19px; text-align: left;"></span><span style="font-size: 19px; text-align: left;"></span><span style="font-size: 19px; text-align: left;"></span><span style="font-size: 19px; text-align: left;"></span><span style="font-size: 19px; text-align: left;"></span><span style="font-size: 19px; text-align: left;"></span><span style="font-size: 19px; text-align: left;"></span></p><div style="text-align: justify;">Dönemi merak edenlere iki kitabı da tavsiye ederim.</div></div></span><p></p>Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-19577802266150021232023-03-27T22:12:00.002+03:002023-03-27T22:12:49.921+03:00Olson, Grange ve Budayıcıoğlu (BCP Mart)<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh02pZUWFjqcWJvSFPbDBiDSmhchFptTLgZUpPMz_XFq7-iSlSRdxgDpq-jljZrMUPAhMVCOk2ve3krAYzT84NUdASPlf4xdd-HNZNkyfaudrFCoLhQVgUZbpgbNMLqF1lCtOn0FohT4Cux5PNYKz9mNpClwaMBgGpoDXnBjG5hZeZBSbU6Hziscyzxpg/s1134/bcp.png" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="935" data-original-width="1134" height="264" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh02pZUWFjqcWJvSFPbDBiDSmhchFptTLgZUpPMz_XFq7-iSlSRdxgDpq-jljZrMUPAhMVCOk2ve3krAYzT84NUdASPlf4xdd-HNZNkyfaudrFCoLhQVgUZbpgbNMLqF1lCtOn0FohT4Cux5PNYKz9mNpClwaMBgGpoDXnBjG5hZeZBSbU6Hziscyzxpg/s320/bcp.png" width="320" /></a></div><span style="font-size: 19px;">BCP (blogları canlandırma projesi) dahilinde mart ayının konusu Polisiye ve kadın yazarlar idi. (BCP hakkında detaylı bilgi için </span><a href="https://okurixx.blogspot.com/p/2023-bcp.html" style="font-size: 19px;" target="_blank">buraya Tıklayın</a><span style="font-size: 19px;"> )<br /></span><p></p><span style="font-size: 19px;">Polisiye sayılabilecek <a href="https://sudagidan.blogspot.com/2023/03/blade-runner-1ve-2-bcp-mart.html" target="_blank">Blade Runner 1. Ve 2. filmlerini seyrettim ve başka bir yayinda onlardan bahsettim.</a> Bu yazıda ise polisiye kitap olarak Grangenin Siyah Kan ve Nail Olsonun Ikona kitaplarından bahsedeceğim. Kadın yazarlar olarak ise çok değerli gördüğüm <a href="https://sudagidan.blogspot.com/2023/03/malina-ingeborg-bachmann-bcp-mart.html" target="_blank">Bachmanın Malina kitabına mustakil bir yazı yayınladım</a> ve öyle bir şaheserle eş zamanlı olarak okuduğum Budayıcıoğlunun Kırmızı pelerin kitabını okumak ise benim icin çok zor oldu ama yine de bitirdim ve hakkinda birseyler yazabildim. Subat ayında etkınlıge hıc katılamamıs ve hatta bu ay dengeyi kaçırıp bazı BCP içeriklerini çok erken yayınlamıs olsam da toplam 4 kitap ve 2 film ile etkinliğin mart ayını tamamlamış oldum.</span><br /><br /><span style="font-size: 19px;">Normalde bloğuma göz atan biri farkeder ki; paylaştığım film ya da kitaplar hakkında acımasız olmamaya çalışır, negatif düşüncelerimi çoğunlukla arka planda bırakırım ama bu defa bunu yapamayacağım. Ilk defa beğenmediğim kitapların ardarda gelidiği bir yazı olacak bu.<span><a name='more'></a></span></span>
<br /><br /><b><span style="font-size: 19px;">Kitap: Ikona</span><br />
<span style="font-size: 19px;">Yazar: Nail Olson</span></b>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Arka kapak yazısı:</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVeuEYKCG_pjHKSFPY0VJXQVwwLc9B1sWRuxz05-aPq1XKVuTxz7o55OUKRTidJ_raRRwkfw1KZl6eh1IcjO9Q0EN-Ez6m-3R0VADUYUTTc3sXhv_gbp3kW7ViATs4h81lGgCLzTZtfWddDSxY_xbj_QJ8rJlXfNRw8Z6blWFkF0XBoDvwLNPaTwZimQ/s268/indir.jpeg-3.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="268" data-original-width="188" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVeuEYKCG_pjHKSFPY0VJXQVwwLc9B1sWRuxz05-aPq1XKVuTxz7o55OUKRTidJ_raRRwkfw1KZl6eh1IcjO9Q0EN-Ez6m-3R0VADUYUTTc3sXhv_gbp3kW7ViATs4h81lGgCLzTZtfWddDSxY_xbj_QJ8rJlXfNRw8Z6blWFkF0XBoDvwLNPaTwZimQ/w281-h400/indir.jpeg-3.jpg" width="281" /></a></div><i>İkinci Dünya Savaşı sırasında, ücra bir Yunan köyünde Yüzbaşı Elias ve direnişçi gerillaları, Nazilerle çatışmaya girerler. Haince bir eylem yüzünden köyün kilisesi yanıp kül olur, birkaç kişi içeride saklı ikonayı kurtarmaya çalışırken ölür, ikona ortadan kaybolur.</i></span><i>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">O gün olanlar uzun süre bir gizem perdesinin ardında kalır, ta ki altmış yıl sonra ikona New York sanat piyasasında ortaya çıkana dek. İkona yoğun -ve hatta ölümcül- bir ilgi uyandırır, talipleri her geçen gün artar.</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Her biri değişik nedenlerden ona sahip olmayı istemektedir. Nazi işgali altındaki Yunanistan''dan günümüz New York''una uzanan bu soluk kesici koşuda ipi kim göğüsleyecektir? Kim rakiplerini altedip ikonaya önce ulaşacaktır? İkona yalnızca kutsal bir nesne midir, yoksa başka güçlerle de mi yüklüdür?</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Casusluk romanlarının usta yazarları Alan Furst ve Daniel Silva''nın izinden giden Neil Olson, ilk kitabıyla parlak bir başlangıç yapıyor. İkona, inanç, sanat, tarih, macera ve entrikanın iç içe geçtiği sürükleyici bir roman. Neil Olson, gelecek vaat eden, keşfetmeye değer bir yazar....</span></i>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Bu kitabi viyanada bir turk kitapcinin 2. El kitap satisindan biraz da kapağından dolayı almıştım. Sanat, tarih, gizem, polisiye vs. derken ilgimi cekmisti arka kapak yazisi. Okurken kurguda hatalar, gereksiz uzatmalar vs gibi nedenlerle olsa gerek cok sıkıldım. Aslinda hikayenin ana metaryali oldukca zengin bir içerik potansiyeline sahipken kitabin bu kadar durağan ilerlemesi belki de beni hayal kırıklığına uğrattı. </span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Yazar yunan kökenli ve amerikada ikamet eden bir yayimci temsilcisi oldugu icin gercek hayatta yaptığı mesleği gereği yazar ve medya unsurları arasında arabulucu gorevi dolayısıyla olsa gerek 2005 de yazmış olduğu Ikona kitabında da baskın bir şekilde sanat eseri sahibi ve alicilar arasinda aracilarin işlevini (küratör) okuyucuya güzel yansıtmış. </span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Okuduktan sonra bir tanıdığıma hediye olarak verdim. Bana hitap etmedi ama belki başka biri beğenir.</span><br />
<span style="font-size: 19px;"> </span>
<br /><br /><b><span style="font-size: 19px;">Kitap: Siyah Kan</span><br />
<span style="font-size: 19px;">Yazar: </span></b><span style="font-size: 19px;"><b>Jean-Christophe Grangé</b><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUVNBp5aFjDMVEX_tT79sUGcSXKSwINTqR6mDDUOHc47T2-2dFm4u4X7l0kudLK5DcfrMlQwRB7BiNK-ywxzvB4jaV2_MwofwE_tZP5cM0wN8Ci0jDExY9ra26QUX6NzO_xUWCtEy3I17qzpKJR82TuJBRoIr4u80RuVZw4jOqxOH6Wu8TzbSf69a4Mw/s289/indir.jpeg-2.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="289" data-original-width="175" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUVNBp5aFjDMVEX_tT79sUGcSXKSwINTqR6mDDUOHc47T2-2dFm4u4X7l0kudLK5DcfrMlQwRB7BiNK-ywxzvB4jaV2_MwofwE_tZP5cM0wN8Ci0jDExY9ra26QUX6NzO_xUWCtEy3I17qzpKJR82TuJBRoIr4u80RuVZw4jOqxOH6Wu8TzbSf69a4Mw/w242-h400/indir.jpeg-2.jpg" width="242" /></a></div></span><br /><span style="font-size: 19px;">Arka Kapak Yazısı: </span><div><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div><div><i><span style="font-size: 19px;">Güneydoğu Asya’da, Yengeç Dönencesi ile Ekvator çizgisi arasında bir yerlerde bir yol vardır.</span><br />
<span style="font-size: 19px;">Siyah kanla çizilmiş bir yol.</span><br />
<span style="font-size: 19px;">Korkunun ve ölümün hakim olduğu bir yol.</span><br />
<span style="font-size: 19px;">Paris. İlk temas. Kuala Lumpur. Hayat Yolu. Uçuşan ve Çoğalan. Sonsuzluğun İşaretleri. Kamboçya. Bal ve Fresk. Tayland. Arınma Odası. Dünyadan soyutlanmış bu mekanda neler olduğunu anlayacaksınız! Bangkok. Gerçeğin Rengi aynı zamanda Yalanın da Rengi’dir!</span><br />
<span style="font-size: 19px;">Ve Paris. Her şey sona ermedi, yeni başlıyor.</span><br />
<span style="font-size: 19px;">Çabuk saklan, Baba geliyor!</span></i>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Kötülüğün doğasını işleyen bu kitabi da yukarda bahsettigim ayni 2. El kitap satisindan almistim. Biliyorum Grange korku gerilim alaninda cok basarili bir yazar olarak görülüyor ve bu kitap da baglantilari, sembolik dili, kurgusu, vs. akıcı ve merak uyandırıcıydı. Çok beklenmedik bir sonu yoktu, çünkü daha ilk bölümü okuduğumda "-ahan da bu adam katil" demistim zaten :) </span><br /><br /><span style="font-size: 19px;">Ama aynı zamanda da aşırı mide bulandırıcıydı. Bir çok bölümü gerçekten sırf kitabı yarım bırakmamak adına zorla okuyabildim. Tamam normalde ben korku gerilim türü okuyan biri değilim ve okuduklarımdan duygusal olarak da etkilenen bir yapıya sahibim bu nedenle kitabı sevmedim desek bile kitapta kadınlara bakış açısı bile tek başına kitabı çöpe atmaya değerdi. Ha bu arada kitap bittiği gibi kitabı çöpün en dibine gömdüm. Maazallah pornografik derecede şiddet ve cinsellik içeren ve kadınları aşşağılayan böyle psikopat bir kitabı ergenlik zamanına yaklaşan çocuklarımdan biri raftan alır da okur diye korktum. </span>
<br /><span style="font-size: 19px;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>Her zaman söylerim; kullandığımız kelimeler ve düşüncelerimiz, ki bunlara en çok etkiyi maruz kaldığımız yayın ya da yayımlar yapar, davranışlarımıza pasif ya da aktif olsun illa ki bir şekilde etki eder. Teknolojinin gelişmesi ile yapılan norolojik deneylerde pornografiye maruz kalmış bir beynin nasıl negatif bir yönde etkilendiğini artık bilimsel olarak da biliyoruz. Yani "-ne olacak canim, bunlar zaten gerçek değil, maksat eğlenmek" şeklindeki bir yaklaşım azar azar, sinsi sinsi beynimizi doğrudan değiştirmek suretiyle hayatımıza yön verir. Yani kitabı duygusal bir yönelim ile değil, tersine gayet rasyonal bir tavır alarak gönül rahatlığı ile çöpe attım.</span><br /><br /><span style="font-size: 19px;">Dunyadaki tüm kitapları okuyacak ömür kimsede yok, o halde kendimizi çöplük yapmadan seçici bir okuma eylemine talip olmak gerek diye düşünüyorum. </span>
<br /><br /><br /><b><span style="font-size: 19px;">Kitap: Kırmızı Pelerin</span><br />
<span style="font-size: 19px;">Yazar: Gülseren Budayıcıoğlu<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJ_zSAW1GvjXzfvBdUN-5Opo3BLTT6KcjJPsjSz7FCaVi_4OQj5S7c7DnXdWeTEU8e4sVVv_kepb-nzNP-SgYaNdGZhL_tqR0shrAx87ihRu1PJuZW_F1W9HnIXHs1i8RTt5PvYMS3oTzlwbplWv3cG3Yu8zOutUnK69VNvKbBUc7YSM77Z9aLjbuXoA/s279/peler.jpeg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="279" data-original-width="181" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJ_zSAW1GvjXzfvBdUN-5Opo3BLTT6KcjJPsjSz7FCaVi_4OQj5S7c7DnXdWeTEU8e4sVVv_kepb-nzNP-SgYaNdGZhL_tqR0shrAx87ihRu1PJuZW_F1W9HnIXHs1i8RTt5PvYMS3oTzlwbplWv3cG3Yu8zOutUnK69VNvKbBUc7YSM77Z9aLjbuXoA/w259-h400/peler.jpeg" width="259" /></a></div><br /></span></b><br /><span style="font-size: 19px;">Bu kitabı bir komşum okumam için verdi ve ben de komşumla ortak bir bağ kurmak adına çok zorla da olsa başladım kitaba. Benzer temel içeriklere sahip olması yönünden <a href="https://sudagidan.blogspot.com/2023/03/malina-ingeborg-bachmann-bcp-mart.html" target="_blank">Malina</a> kitabı ile aynı anda okudugum ıcın bu kıtap her acıdan Malına gibi bir klasiğin yanında gözümde küçüldükçe küçüldü.</span><br /><br /><span style="font-size: 19px;">Kitabın arka kapağını paylaşmayacağım keza zaten bu sıralar çok popüler ve herkesin bildiği bir kitap.</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Budayıcıoğlunun maalesef hasta-doktor mahremiyetini (duygusal olarak destabil olan hastanın beyanını yeterli görerek!) çiğneyip, hastanın dedikodusunu kalabalıklara tamamen kar amacı ile satmayı etik olarak sakıncalı görmüyor oluşu benim için ilk problemdi. </span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Mesela Freud da hastalarının isimlerini kodlayarak akademik yayimlarında onların hikayelerini kullanırdı (Hastanın ismi ve soyisminin ilk harflerini alfabedeki bir sonraki harfle degistirerek bir kodlama sistemi vardi. Hasta adi Gülseren Budayıcıoğlu ise Freudun notlarında bu kisi H.C. olarak kodlanırdı) </span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Yalnız fark şu ki; Freud norolojik çalışmaların yapılmasına imkan vermeyecek kadar kısıtlı bir teknolojik dönemde yaşadığı için yeni geliştirdiği psikanaliz yaklaşımını dellillendirmek için bu hikayeleri akademide kullanmak zorundaydi ve gunumuzde de akademide hastalarin durumlarini bilim dunyasi ile paylasmakda etik olarak bir sorun gorulmez. </span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Sorun su ki, roportajlarinda Turkiyede en iyi egitimi alan, alaninda en iyi hocalardan biri oldugunu iddia etmesine ragmen akademik bir calisma bekledigimiz bir akdemisyenin bilim dunyasini birakip hastalarindan roman yazip dizi cekerek ünlü olması. Elin akademisyenleri yaptıkları terapiler sonucu teorem inşa edip insanlığa katkıda bulunurken, bizim akademisyenimiz popüler kültürden gelir devşirme peşinde...</span><br /><br /><span style="font-size: 19px;">Bu etik problem dışında kitapta rahatsiz edici başka bir çok sey de vardı. Mesela şimdi aklıma gelen ilk konu, Budayıcıoğlunun hastasının kitabın sonunda bile aslında iyileşmediğini görüyoruz. Kadın çocukluk aşkı ile sorunlu ilişkisinden kurtulabilmesi ancak 2. bir erkeğe bağlanması ile gerçekleşiyor. Yani çivi çiviyi sökmüş, kadın hala hasta ama terapistin bu konuda bir fikri yok :(</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">İlk erkege takıntılı bir sekılde sıgınarak Hastasının cocukken ugradıgı baba tacizinden rehabilite oldugunu zannedıyor doktorumuz ama ilk erkek ölünce tekrar aynı bunalıma giren hastamız 2. bir erkege tekrar sıgınarak duzelıyor!!!. Bu 2. erkek de bir şekilde kadının hayatından çıksa kitabın başına geri döneceğiz. Nasıl yani dedim kendi kendime. Mesela boşanan bir danışanına "-amaaan boşver yenisini bulunca düzelirsin bir an önce yeni birine bağlan, kesin çözüm..." mü diyecek diye gecirdim icimden. Ben bu konunun cahiliyim aslında ama en azından şunu biliyorum; Travmatik bir hayatı olmus duygusal olarak dengesiz bir kadının sorunlarıyla yüzleserek, kendi kendine iyileşmeye çabalaması gerekmiyor mu? Böyle bir kadının 2. il, 3. üncül kişilere bağlanarak aslında sorunu baskılayıp duygusal olarak saklanma eğilimi gösterdiğini yazar da biliyor ama sanırım magazinel içerik daha çok para kazandırıyor diye böyle bir kurguyu ön plana çıkarmıştır herhalde diye düşünmek istiyorum.</span></div><div><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div><div><span style="font-size: 19px;">Edebi olarak hiçbir şekilde haz vermeyen bir dile sahip olmasının yanında bilimsel bir dile de sahip değil keza bir kac tane başkalarına ait psikoloji kavramını birbirine sokarak yeni birşey söylüyormus havası yaratması ama akademik anlamda dediği şeyin hiçbir alt yapısının olmaması da ayrı bir ironi. <br /></span><br /><span style="font-size: 19px;">Kitap hakkında yazacak pozitif birsey bulamadim ve bu kadar cok fanı olan birini da daha fazla yererek öfkeyi üstüme çekmemek adına burda duruyorum. </span><!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/clipdata/clipdata_bodytext_230327_105840_777.sdocx--><br /></div><div><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div><div><span style="font-size: 19px;">Herkese iyi okumalar...</span></div>Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-61249210786613726762023-03-17T16:22:00.000+03:002023-08-06T00:55:18.434+03:00Film: Blade Runner 1ve 2 (BCP-Mart)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjD3TDtyocOUKQhRKcO6Uu4ZNRIj3y4ZU84H_6aVTRTmHEk7sF9gvyWD6eUDF5IbK0dnStRVZuOZDoH0QFeCGsja3i3ke4DkqAHopQMsIkPpERkvli2UEt8IONoLBI4-Xo3MamnfEi69SG_zKQ6Yy6SIFB-b8Lkb_IkQbi4YziSURSthXV2YqqD6pYCWA/s274/film1.jpeg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="274" data-original-width="184" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjD3TDtyocOUKQhRKcO6Uu4ZNRIj3y4ZU84H_6aVTRTmHEk7sF9gvyWD6eUDF5IbK0dnStRVZuOZDoH0QFeCGsja3i3ke4DkqAHopQMsIkPpERkvli2UEt8IONoLBI4-Xo3MamnfEi69SG_zKQ6Yy6SIFB-b8Lkb_IkQbi4YziSURSthXV2YqqD6pYCWA/w270-h400/film1.jpeg" width="270" /></a></div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEie6FuXIOqnmYlroZjohg8pVkgW7uBeaGF1h8parXpiSPCNluclHqmfPQ-9h5wjTMT-kGXWiTzwEtLV_1QPsPRkrBTLR0Q04s9jRFNXbId31orZSaLvprhfqOaUDhWRX_q_SnIhChDyslF8-5yC2CyS-43f74QAWv3yVYYfsUUZF5JneaN6gcpiFrYdsQ/s275/film2.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="275" data-original-width="183" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEie6FuXIOqnmYlroZjohg8pVkgW7uBeaGF1h8parXpiSPCNluclHqmfPQ-9h5wjTMT-kGXWiTzwEtLV_1QPsPRkrBTLR0Q04s9jRFNXbId31orZSaLvprhfqOaUDhWRX_q_SnIhChDyslF8-5yC2CyS-43f74QAWv3yVYYfsUUZF5JneaN6gcpiFrYdsQ/w266-h400/film2.jpeg" width="266" /></a></div><br /><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="text-align: justify;">Blade Runner (Bıcak Sırtı) filmi 1982 senesinde Philip K. Dick'in 'Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?' isimli romanından esinlenerek çekilmiş Bilim kurgunun bir alt dalı denebilecek Siberpunk türünün ilk örneklerinden olan, biraz dedektif türünde distopik ve kült bir karafilmdir. Yönetmen Ridley Scott'u Gladyatör, Cennetin Krallıgı, Marslı, Yaratık gibi filmlerden de biliyoruz. Birden fazla kameralardan cekimleri takip edip zor sartlarda görüntüyü elde etmeye calısan yönetmenin görsele asırı takıntılı oldugu ve oyunculuklara nerdeyse hıc karısmaması bir taraftan farklı karakterlere oyunculuk acısından sınırlarını zorlama fırsatı verse de Harrıson Ford gibi bazı oyuncular da yonetmen yuzumuze bakmıyor dıyerek bu durumdan rahatsız olmuslar. </span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="text-align: justify;"><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="text-align: justify;">Melekler sehri adında gunesın net olarak gorulmedıgı, karanlık, sıber teknolojının ve yapay zekanın gelişerek organık anlamda da insandan ayırd edılemeyen robotların dunya dısı kolonılerde gorevlendırılmek uzere uretılıp gelıstırıldıgı bir gelecek ortamı sunuluyor oncelıkle seyırcıye. Anlasılan o kı; kalburustu dedıgımız sınıfsal kesım yenı olusturulmus bazı dunya dısı kolonılerde yasarken, artık tükenmiş ve yasanmaz hale gelmiş olan dunyada ise alt tabaka insanların olusturdugu bir karmasa ve kaos hakim. Polis dısında görülen tek hegomonya güçlü bir şekilde tekelleşmis bir şirket olan Eldon Tyrell şirketidir. Bu sirket 'İnsandan daha İnsan' sloganı ile kaynak arayısı sonucu kurdukları dünya dısı kolonilerde tehlıkeli ya da adi işler için üretilen Replicantları (Androidleri) ticari bir meta olarak satar. Replicantların yasama süresi uzadıkca hatıra, anı biriktirirler ve bu hatıralar ile duygusal tepki gekiştirmeyi öğrenip, düsünmeye ve irade göstermeye başlıyorlar. Bu nedenle Replicantların ömrü anı biriktirmeye ve bunları işleyip duygu, dusunce ve irade üretmeye fırsat vermeyecek sekilde 4 sene gibi bir süre olarak sınırlandırılır. </span></div></div><p style="text-align: justify;"><span></span></p><a name='more'></a><p></p><p style="text-align: justify;"><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjD_5lfRPUSnFhk0lnZLZuo9y2p2-JJuU9-jWU8GSCBm4e1n2IxI_zuxh7ykrNblTcpat_EA_f9zwKX7grclTzjrqmE89dE71BY8SYTjeKElGglw2M7zW1sQuhjGwkIqJ8JhxRo1Qa-uquCKdat4AjdEdq0Vh1eyiY6v4FVpwOkunMogN67H-4YgZyE_g/s300/%C5%9Fehir.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="168" data-original-width="300" height="358" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjD_5lfRPUSnFhk0lnZLZuo9y2p2-JJuU9-jWU8GSCBm4e1n2IxI_zuxh7ykrNblTcpat_EA_f9zwKX7grclTzjrqmE89dE71BY8SYTjeKElGglw2M7zW1sQuhjGwkIqJ8JhxRo1Qa-uquCKdat4AjdEdq0Vh1eyiY6v4FVpwOkunMogN67H-4YgZyE_g/w640-h358/%C5%9Fehir.jpeg" width="640" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p></p><p style="text-align: justify;">Replicantlardan bir kısmı diger kolonilerden dünyaya kactıgı zaman adına Blade Runner (Keskin Nişancı) denen polisler devreye girer ve üretildeki amaç olan iş'i artık yapamayan ve dahası isyan eden bu replicantları emekli ederler (Öldürürler). Burda 82 senesinin hala etkisinde oldugunu dusundugum cift kutuplu dunyada sosyalist anlamda insanın değerini, ürettiği emekle tanımlayan kominist rejime bir gönderme oldugunu hisettim keza filmdeki replicantlar üretildeki işi artık yapmıyor olusları onların ölmeleri (emeklı edılmelerı) için yeterli bir nedendir. </p><p style="text-align: justify;"><br /></p><p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbST1PasbmLP6WUs0eTyP1R5map5hl2wWkJ_qsF-eNH0znjmPTdW9oaeeBxazTyQUlgxMEwsLjvH9qBqERkliWo6Sm9CY6lxKfTtSc3WmEyJ5QwoTB-sf8Jl8tpj-hXxXVQkFXUJY7kUFXYTcVWmW99PD4q9rU8jYnsE22V0equmhIR9KpubZGFb2XlQ/s2960/Screenshot_20230306-150930_Samsung%20Internet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbST1PasbmLP6WUs0eTyP1R5map5hl2wWkJ_qsF-eNH0znjmPTdW9oaeeBxazTyQUlgxMEwsLjvH9qBqERkliWo6Sm9CY6lxKfTtSc3WmEyJ5QwoTB-sf8Jl8tpj-hXxXVQkFXUJY7kUFXYTcVWmW99PD4q9rU8jYnsE22V0equmhIR9KpubZGFb2XlQ/w640-h312/Screenshot_20230306-150930_Samsung%20Internet.jpg" width="640" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgrjFz8dznMhoqxQOE44mCCfPHa-90Ss841ktTH_ahzUG_3QcXhjbctDE3CpA8WdDClqKxclzf1L28QAdTf-Lic_krgDtDI4tVMAUDoovdirFmcM5vp0BRDvqCjys2uLPfv3t2eNR3RalULpHqZnLEQTrtOZLfprlKQb8olrqXFKSzZitB-lGiACDjfag/s2960/Screenshot_20230306-151058_Samsung%20Internet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgrjFz8dznMhoqxQOE44mCCfPHa-90Ss841ktTH_ahzUG_3QcXhjbctDE3CpA8WdDClqKxclzf1L28QAdTf-Lic_krgDtDI4tVMAUDoovdirFmcM5vp0BRDvqCjys2uLPfv3t2eNR3RalULpHqZnLEQTrtOZLfprlKQb8olrqXFKSzZitB-lGiACDjfag/w640-h312/Screenshot_20230306-151058_Samsung%20Internet.jpg" width="640" /></a></div><div style="text-align: justify;"><br /></div></div><div style="text-align: justify;">Aslında insanın diğerlerine hükmetme arzusu daha uzak tarihlere kadar tasınabilir. Mesela Yahudi Eskatolojisinde Dünya cennetinde Golemler vardır. Bunlar insandır ama ruhsuzdurlar ve görevleri Yahudilere hizmet etmektir. Yahudilikteki üstün ırk teolojisini de bu filme cok rahatlıkla oturtabilirim. İslam teolojisinde ise cennette olan Halidinlerin (sürekli olanlar) ölümsüzlüğü üzerinden filmdeki replikantların yaptıgı Ölüm tartısması okunabılır ama hassas bir konu oldugu ıcın dini okumaları burda bırakıyorum. Felsefi olarak ise Nietzsche'nin Übermensch (Üst İnsan) kavramı direk akla gelse de benim en dogrudan benzer buldugum nokta insanlık boyunca hala daha ortadan kaldırılamamıs olan kölelik anlayısı oldu. 'Nasıl Kacan köleler öldürülüyorlarsa filmde de kacan Replicantlar öldürülür' gibi kölelik ile dogrudan içiçe gecmiş benzerlikler ile doludur film. </div><p></p><p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgCQMiMb0736XRq8ry-XMD2nhOp972Mmy_WhIxx-r-9t801JkF3bd_jJjKg9TKE_q6NFa-Dh-OcpmGCsVIjl8g9W8Jj2z5R3YcljjTm4ih4x3BIU9WP-ycYwdkl12ytzuJh_qvH5fDAYo-et5hlm6PtuwZFT7YMQCsM9OBlVoC8NpLFZomkbTQ6yA2XHA/s2960/Screenshot_20230306-161012_Samsung%20Internet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgCQMiMb0736XRq8ry-XMD2nhOp972Mmy_WhIxx-r-9t801JkF3bd_jJjKg9TKE_q6NFa-Dh-OcpmGCsVIjl8g9W8Jj2z5R3YcljjTm4ih4x3BIU9WP-ycYwdkl12ytzuJh_qvH5fDAYo-et5hlm6PtuwZFT7YMQCsM9OBlVoC8NpLFZomkbTQ6yA2XHA/w640-h312/Screenshot_20230306-161012_Samsung%20Internet.jpg" width="640" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">'Korku içinde yaşamak bayağı kötü bir deneyimmiş değil mi? İşte Köle olmak böyle birşey.'</div><p></p><p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjehpb-2xwLZFYGjRmsSGj1ZzfUJpzuqAwKUGRiPvwoo5xAatERcZVw6xevoQcGgiD9QgEF9PkUzHyhKqf1y-433oco2_yjPv4fu_0d38C0jCDd_BeBfZ_7ggffbJS6cUQ19ogB_VuhY1MF5npCn-kb5Ra6PtjaC5zmoM5C85Hr8QzbrojiXe_sPa-Sig/s2960/Screenshot_20230306-152524_Samsung%20Internet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjehpb-2xwLZFYGjRmsSGj1ZzfUJpzuqAwKUGRiPvwoo5xAatERcZVw6xevoQcGgiD9QgEF9PkUzHyhKqf1y-433oco2_yjPv4fu_0d38C0jCDd_BeBfZ_7ggffbJS6cUQ19ogB_VuhY1MF5npCn-kb5Ra6PtjaC5zmoM5C85Hr8QzbrojiXe_sPa-Sig/w640-h312/Screenshot_20230306-152524_Samsung%20Internet.jpg" width="640" /></a></div><p></p><p style="text-align: justify;">Herseyden önce film bence bir Varlık felsefesi sorgulaması idi. İnsan nedir, Yaşam nedir, Transhümanizm, Tekillik, Kölelik, İrade ve Özgürlük gibi insanlık boyunca dusunulmus ana akım sorunları işliyor. Kendisine yüklenen sahte anılarla kendisini insan zanneden deneysel olarak üretilmis bir replikantın insan olmadıgını farkettiği sahnede seyirci olarak da bize aslında su soruyu soruyor: Sen kendinden ne kadar eminsin? Özellikle hatıralarımızı gecmise dogru yeniden ürettiğimiz gibi bir gerceği norolojık deneylerde ogrendıkten sonra ınsan kendı anılarına ve bu anılarla olusan sureklılık duygusunun ürettiği gerceklıge ne kadar guvenebılır? Film bu anlamda seyirciyi kendi içine dogru bir yolculuga kapı acıyor. </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg6leHX_1tm24unKf71UmXAr654u6kcGYZ4Xs0RRZnKp7gxvmgBNYvzmUIuPPyEwyxU6CLjVStF8PRJNpeew8wbRRdeP-pTHMg7XtPvPVFme0HedHnHVioTnCl61SBDMtrOqIw3zBzw8oX-2hITfcxG0Od7KI6qRWCSWk4cvfEk2XumpijuJegF4nP_yQ/s2960/Screenshot_20230306-152959_Samsung%20Internet.jpg"><p style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: justify;"></p></a><div style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg6leHX_1tm24unKf71UmXAr654u6kcGYZ4Xs0RRZnKp7gxvmgBNYvzmUIuPPyEwyxU6CLjVStF8PRJNpeew8wbRRdeP-pTHMg7XtPvPVFme0HedHnHVioTnCl61SBDMtrOqIw3zBzw8oX-2hITfcxG0Od7KI6qRWCSWk4cvfEk2XumpijuJegF4nP_yQ/s2960/Screenshot_20230306-152959_Samsung%20Internet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"></a></div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg6leHX_1tm24unKf71UmXAr654u6kcGYZ4Xs0RRZnKp7gxvmgBNYvzmUIuPPyEwyxU6CLjVStF8PRJNpeew8wbRRdeP-pTHMg7XtPvPVFme0HedHnHVioTnCl61SBDMtrOqIw3zBzw8oX-2hITfcxG0Od7KI6qRWCSWk4cvfEk2XumpijuJegF4nP_yQ/s2960/Screenshot_20230306-152959_Samsung%20Internet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg6leHX_1tm24unKf71UmXAr654u6kcGYZ4Xs0RRZnKp7gxvmgBNYvzmUIuPPyEwyxU6CLjVStF8PRJNpeew8wbRRdeP-pTHMg7XtPvPVFme0HedHnHVioTnCl61SBDMtrOqIw3zBzw8oX-2hITfcxG0Od7KI6qRWCSWk4cvfEk2XumpijuJegF4nP_yQ/w640-h312/Screenshot_20230306-152959_Samsung%20Internet.jpg" width="640" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLtLTIraupJjigHh1ztAAEHEKYqYhiiPHQF1lf2pLxhOdKihufhmFEfMm2rZJAYq7bi15eg2Ea_6FP-FTTrxXA4q9KLSv0viDZ7bh4854qsvj-GZ9YGQRoCss25DmGNgQWRNeOhHwJAPJ2G--dufl_N01sWA5XXPvkN4wmIeuODtsB5OQgzKFyYtZm-A/s2960/Screenshot_20230306-153011_Samsung%20Internet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLtLTIraupJjigHh1ztAAEHEKYqYhiiPHQF1lf2pLxhOdKihufhmFEfMm2rZJAYq7bi15eg2Ea_6FP-FTTrxXA4q9KLSv0viDZ7bh4854qsvj-GZ9YGQRoCss25DmGNgQWRNeOhHwJAPJ2G--dufl_N01sWA5XXPvkN4wmIeuODtsB5OQgzKFyYtZm-A/w640-h312/Screenshot_20230306-153011_Samsung%20Internet.jpg" width="640" /></a></div></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><p style="text-align: justify;">'Anılar, Anıları oldugu ıcın kendilerini insan sanıyorlar.'</p><p style="text-align: justify;">Bahsetmeden gecemeyecegım bir diğer sey de filmde yogun bir sembolık dilin hakım olmasıdır. Mitolojık göstergeler filmin dilinin nerdeyse tasıyıcı kolonu gibidir. İlk filmde cesitli hayvanların hermenötik anlam yüklerinden biri olarak mesela bilgeliğin sembolu Baykuş, Herşeyi gören göz (Görme, Göz ve bakma üzerine cok buyuk seyler yazmak mumkun ama yazı uzadı), Güneşin tek görülebildiği yer olan Küt uçlu pramit vs.. gibi </p><p style="text-align: justify;"><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqcYujdxG4CqJHSk6rmZZFVj_ljgUYEPbpK29bazOH1HZxRoCiSW_gh-W_WUEK69sHyOwZ2lN0XVpTkHgytRyVk4BfNJAWqXFpm9pGYn5NB8vZr9GKSb-KHc9o5YUp9WIeFDJyAWTVhgV9GBwS9VmYYUZOL_o82DVAaLVeQKdsrTeQzcO6isNTj6Oytg/s2960/Screenshot_20230306-151235_Samsung%20Internet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqcYujdxG4CqJHSk6rmZZFVj_ljgUYEPbpK29bazOH1HZxRoCiSW_gh-W_WUEK69sHyOwZ2lN0XVpTkHgytRyVk4BfNJAWqXFpm9pGYn5NB8vZr9GKSb-KHc9o5YUp9WIeFDJyAWTVhgV9GBwS9VmYYUZOL_o82DVAaLVeQKdsrTeQzcO6isNTj6Oytg/w640-h312/Screenshot_20230306-151235_Samsung%20Internet.jpg" width="640" /></a></div><p></p><p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg5GGNRjfPxwWSZFpAqIrcpF0hHY87K7u7cZRU-S4U66P6ZdXS9CEedrEOmBG0NmwHu-5xc2KUltblwv2BFpsyJNFOKdVzGtJRZNaOTXby6eC6JJsiF4IiTMVY1aobfXhifGxdWVT9d19oUloLr67nxffFil_wIqU-J_2mU3Oo5Ot95-CEgx9dUTNr_Rg/s2960/Screenshot_20230306-140038_Samsung%20Internet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg5GGNRjfPxwWSZFpAqIrcpF0hHY87K7u7cZRU-S4U66P6ZdXS9CEedrEOmBG0NmwHu-5xc2KUltblwv2BFpsyJNFOKdVzGtJRZNaOTXby6eC6JJsiF4IiTMVY1aobfXhifGxdWVT9d19oUloLr67nxffFil_wIqU-J_2mU3Oo5Ot95-CEgx9dUTNr_Rg/w640-h312/Screenshot_20230306-140038_Samsung%20Internet.jpg" width="640" /></a></div><p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi17RJblIldwCqk5xZWQr4AFCPuvmkZVRBqtY7p_Da0KoE5GfV2pkpfIa4PvOKmhQeQ7yyC7h_7_Tiz5C18YB-J6iF2cioJyHfDtJDHfeMvSxovSEe9yrZwtQ1Rs-xS4ZNsDCt9OvWWct3ilWXCRz44xG4wDbZ3nWFu09bn4wPKxOQeqJl5i1SWkXsz9g/s284/goz1.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="177" data-original-width="284" height="398" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi17RJblIldwCqk5xZWQr4AFCPuvmkZVRBqtY7p_Da0KoE5GfV2pkpfIa4PvOKmhQeQ7yyC7h_7_Tiz5C18YB-J6iF2cioJyHfDtJDHfeMvSxovSEe9yrZwtQ1Rs-xS4ZNsDCt9OvWWct3ilWXCRz44xG4wDbZ3nWFu09bn4wPKxOQeqJl5i1SWkXsz9g/w640-h398/goz1.jpeg" width="640" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>İlk filmin sembolik mesajları yanında 2017 de cekılmıs olan 2. filmde ise Aileyi, köklülüğün sembolu olan Ağaç Gòstergesi bence 2. filmin senaryosunun getirdigi bir ileri adım olan doğurganlık unsurunu tek basına tasıyabılen bir Metafordu.<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKY0aBwc9qM2h5hqwt8hssIuOvit_kQc13mMYetMkHqQGaHqmizedwVKVqPJ0WQ5Ets2YOf-m56yqc446G_t5S5ll7mnkEZekbfKS8fXQwArRyOdgd1I1RcypNoo_0qrJ6n4WntA7tBN-nV-g8MyMpA1N0T6ayUKanPaDTH9Ytkejr7BkErnnfhzYpzA/s2960/Screenshot_20230306-162159_Samsung%20Internet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKY0aBwc9qM2h5hqwt8hssIuOvit_kQc13mMYetMkHqQGaHqmizedwVKVqPJ0WQ5Ets2YOf-m56yqc446G_t5S5ll7mnkEZekbfKS8fXQwArRyOdgd1I1RcypNoo_0qrJ6n4WntA7tBN-nV-g8MyMpA1N0T6ayUKanPaDTH9Ytkejr7BkErnnfhzYpzA/w640-h312/Screenshot_20230306-162159_Samsung%20Internet.jpg" width="640" /></a></div><p></p><p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBx9lVdFlt5Gisxe9cenhdkncNaDhXPaOrQQZk8Q5feb9wmtplpVRmRARORb0boJjBHSLCyuvL6GN8XpOnMklXhrOh-XM1e70xxjP8ZqEo0IVhBaB9WO1z5MeHUAhANyNne8FJYK_vSUu7El0cp9sYu8eWotgbjbBiX7gpbTTYfR_Jtbj96wD2hXYLnw/s2960/Screenshot_20230306-162440_Samsung%20Internet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="314" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBx9lVdFlt5Gisxe9cenhdkncNaDhXPaOrQQZk8Q5feb9wmtplpVRmRARORb0boJjBHSLCyuvL6GN8XpOnMklXhrOh-XM1e70xxjP8ZqEo0IVhBaB9WO1z5MeHUAhANyNne8FJYK_vSUu7El0cp9sYu8eWotgbjbBiX7gpbTTYfR_Jtbj96wD2hXYLnw/w640-h314/Screenshot_20230306-162440_Samsung%20Internet.jpg" width="640" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgR7sqlmQ7ZW5AE2ypKMZwpYjDQH2cj0zHR9a4BfS77nQlOkTPBuI-5P5f0d25l8IaCJNwYHwkCFgwZ2En6Fz8eNpauCVJA-WWQyB_6GvvWMmhSLaQJwdaBWU2CsMiQToqtKVSzukwek8L4U8qt1PIqeXHZ_3JFu2PvpyMnE9zcfJ07yMGjdO6ayihhrA/s1393/2049_TSR_AV.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1393" data-original-width="928" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgR7sqlmQ7ZW5AE2ypKMZwpYjDQH2cj0zHR9a4BfS77nQlOkTPBuI-5P5f0d25l8IaCJNwYHwkCFgwZ2En6Fz8eNpauCVJA-WWQyB_6GvvWMmhSLaQJwdaBWU2CsMiQToqtKVSzukwek8L4U8qt1PIqeXHZ_3JFu2PvpyMnE9zcfJ07yMGjdO6ayihhrA/w426-h640/2049_TSR_AV.jpg" width="426" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><br /></div></div><div style="text-align: justify;">Ayrıca 1. filmde hakim olan depresif ve karanlık ortam yine filmin içinde replikantlar eliyle üretilen Tiyatral ve Epik sahneler ile film estetik bir hareket kazanmış</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPCmxM63TzRDIAdM5byWiEw5ndkqU1PLBeJDtbQ-8WxdrpBZ0x7yBSI3gNsBi36oWyvE9VeswWHSTr8zkBTAuJi1uO4tKFWZMW1HvLSlLwsJIVBS_Ns5fCbvmmlz2iCw3IWWtxuX5Dt0UkA6vzJbS6XFkc8AqVGvatvZBjm7fipgAJFEYNDsSbC5lJVw/s2960/Screenshot_20230306-151501_Samsung%20Internet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPCmxM63TzRDIAdM5byWiEw5ndkqU1PLBeJDtbQ-8WxdrpBZ0x7yBSI3gNsBi36oWyvE9VeswWHSTr8zkBTAuJi1uO4tKFWZMW1HvLSlLwsJIVBS_Ns5fCbvmmlz2iCw3IWWtxuX5Dt0UkA6vzJbS6XFkc8AqVGvatvZBjm7fipgAJFEYNDsSbC5lJVw/w640-h312/Screenshot_20230306-151501_Samsung%20Internet.jpg" width="640" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_GFcP0F04Z7t967TyzXBJm6eneULzhiI50Nxkr2T93mcJlcUZoXSXya0Cm4BdrRkpnWPsJW-kuWhDK4Xg11p1JOGJtrwg0MOj-5DuGYrY7eCzym5lT7IJsAqkyVR24jK0CqXrjYQ-38Bcz1sGKI7VL9jBq3WW53Xu-liIJoKfTQYlla_eYvOeoW52pA/s2960/Screenshot_20230306-150057_Samsung%20Internet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_GFcP0F04Z7t967TyzXBJm6eneULzhiI50Nxkr2T93mcJlcUZoXSXya0Cm4BdrRkpnWPsJW-kuWhDK4Xg11p1JOGJtrwg0MOj-5DuGYrY7eCzym5lT7IJsAqkyVR24jK0CqXrjYQ-38Bcz1sGKI7VL9jBq3WW53Xu-liIJoKfTQYlla_eYvOeoW52pA/w640-h312/Screenshot_20230306-150057_Samsung%20Internet.jpg" width="640" /></a></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><p></p><p style="text-align: justify;">Teolojik yorumlamaları yukarda bırakmıs olsam da İnsanın Tanrılaşma başlığı ile uzun uzun yazmak mümkün. İlk fiilmin son dovus sahnesınde Replicantın soyunup, güvercin salıp, irade kullanarak kendini ölüme teslim etmesi ve ellerine çivi saplaması Çarmıh benzetmesini cok guclu bir sekilde cagrıstırır. Aynı Replicantın Vatikanın papalıgının odasının aynısı olarak tasarlanmıs yatak odasında kendisinin de Baba dediği Tyrell şirketi kurucusu Eldonu öldürmesi teolojik bir arka plan ile okunabilir. (İsa-Baba düalizmi ve Katolik-Protestan kırılma)</p><p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhisvjLazo6rr-rtFTjV1lafGCU88AthCAQKETH8prCzjjBXdf962NoVQTCXPH3eMoIm4zgOVc2ecJpyJxwvV_-a_QhN-1DI-LA4dZEB_FtwMo8X0M0kP9lbp3QpQ4P3EHw2uOMrRzQ5tWPFK2sVkb4_P49gyMCmidGd9He85blKBBzN8EBlgr-AUGWkQ/s2960/Screenshot_20230306-160511_Samsung%20Internet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhisvjLazo6rr-rtFTjV1lafGCU88AthCAQKETH8prCzjjBXdf962NoVQTCXPH3eMoIm4zgOVc2ecJpyJxwvV_-a_QhN-1DI-LA4dZEB_FtwMo8X0M0kP9lbp3QpQ4P3EHw2uOMrRzQ5tWPFK2sVkb4_P49gyMCmidGd9He85blKBBzN8EBlgr-AUGWkQ/w640-h312/Screenshot_20230306-160511_Samsung%20Internet.jpg" width="640" /></a></div><p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6Z6yOPNPd3xyBMv5__psKWGJpUXpVStMwtLx2cC0Z0eAw4R0DneNNNj2VTsaCrhEMKrzj6AJzBS7jd9-vjRkTIpFT1OvJAiS0NeWkEze1pY9oJyBrf6huexVm_fjLV2fGR95FgNs_lku7orf2Dr4ozw7AzJoWDdN2PjN6K10G5xDyit7IIKCxp71l-g/s2960/Screenshot_20230306-183952_Samsung%20Internet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6Z6yOPNPd3xyBMv5__psKWGJpUXpVStMwtLx2cC0Z0eAw4R0DneNNNj2VTsaCrhEMKrzj6AJzBS7jd9-vjRkTIpFT1OvJAiS0NeWkEze1pY9oJyBrf6huexVm_fjLV2fGR95FgNs_lku7orf2Dr4ozw7AzJoWDdN2PjN6K10G5xDyit7IIKCxp71l-g/w640-h312/Screenshot_20230306-183952_Samsung%20Internet.jpg" width="640" /></a></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><p></p><div style="text-align: justify;">Bütün bu yazdıklarım daha kapsamlı ele alınmıs olan ve bence cok daha acık bır sekılde mesajını verebilen 2. filmde daha net kendini gösteriyor. 2. filmde ayrıca doğurganlık, 'dogmus olmak ruhunun olması demektır' gibi vurucu ifadelerle filmin hikayesini replicantların dogurması ile birlikte bir sonraki adıma tasıyıor. İki filmi ayrı ayrı ele almayarak iki filmi de inşaa etmiş olan ortak sorulardan yola cıkıp kabaca filmlerden aldıgım izlenimleri yazmak istedim. </div><p></p></div>Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com14tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-16936149407845178282023-03-07T13:06:00.000+03:002023-08-06T00:56:25.918+03:00Malina - İngeborg Bachmann (BCP-Şubat)<p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMDT-quHSmjMezMDN3jn9_TNpDRGEhU0KKeCp_h1AYuYaX-YmwkCPtFoCbjWP07JqHMryps7-ASEwirNOROTAB-L9LozU9FWLE0wFja86KRnwRUvP01uWjJrUMNFcXKFerFCtZ__fcTHjxAYsGnBf6C2yfYlmGspCfRcap1s4SWpGMEewwavFnU2LRzQ/s499/malina.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="499" data-original-width="305" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMDT-quHSmjMezMDN3jn9_TNpDRGEhU0KKeCp_h1AYuYaX-YmwkCPtFoCbjWP07JqHMryps7-ASEwirNOROTAB-L9LozU9FWLE0wFja86KRnwRUvP01uWjJrUMNFcXKFerFCtZ__fcTHjxAYsGnBf6C2yfYlmGspCfRcap1s4SWpGMEewwavFnU2LRzQ/w245-h400/malina.jpg" width="245" /></a></div>Algıda secicilikden olsa gerek, Alman edebiyatı ve özellikle gencliğimin hatırı sayılır bır bolumunu gecırdıgım Viyana ile ilgili birseyler okumak her zaman ilgimi cekmiştir. Kitapta da Viyananın kozmopolit yapısı, mimarisi, travmaları sanki şehirin de ayrı bir karaktermiş gibi işleniyor oluşu bu kitapta benim en çok sevdiğim unsur oldu. İngeborg Bachmann'ın hayatına da kabaca baktıgımda yazabildigi tek kıtabı mutlaka okumalıyım demiştim zaten. 2 savas sonrası yıkıma sahıt olmus ve zamanının erkek egemen yazın dunyasında femınst hareketlerın umudu olmus olan Bachmann, gecen ay okudugum yazar Gogol gibi gencliğinde şiirler yazarak adını duyurmaya baslamıs. Sairlikten Nesire gecen her sanatcı gıbı düzyazıda da yeteneklerını gosterebılmıs. <p></p><p style="text-align: justify;">Felsefe, Psikoloji ve alman filolojisi okuyan yazar aslında bir anlamda klasik tabirle bizim alim dediğimiz cinsten kendini her alanda eğitmiş bir toplum önderi olabilecek bir kimliğe sahip olabilecek potansiyele sahipken yine Gogol gibi yasadıgı psikolojik rahatsızlıklar yüzünden hazin bir sekilde (bence) hayatına son vermis. 70 lerin çiçek cocuklar! ının popüler oldugu, herseyın serbest olusunu şiar edinilen bir zamanda (1) bir cok yazarla ilişkisi olmasına ragmen hayatının sonlarında Max Frisch ile olan acık! ilişkisinden dolayı cok acı ceken yazar son zamanlarında aşırı sakınlestırıcı, ilaç ve uyusturucu kullanmaya baslamıstı. Aldıgı yuksek dozda uyku ilaclarından sonra sigarasından cıkan yangında yara alıp hastaneye kaldırılmıs ama yanıklardan degıl doktorların uyusturucu krizi gecirdigini anlamaması sonucu orta yaşlarında olmasına rağmen yoksunluktan ölmüş ve bence Alman edebiyat ve düşün dünyası önemli bir kişiyi kaybetmiş.<span></span></p><a name='more'></a><br /><p></p><p style="text-align: justify;">Kitaba gelecek olursam okuması zor olan Malina kitabı, Bachmannın bir kadını öldürme çeşitleri olarak planladıgı Trilojinin yazabildigi tek kıtabıdır. 1971 de Malınayı yazıyor ve 1973 de ölüyor. Malina Yazarın da roportajlarında belırttıgı gibi kendi hayatıyla oldukca guclu paralellikler tasıdıgı için bir anlamda psikolojik biyografi seklinde de degerlendirilebilir keza yazar bu kitapta kurdugu Metafor ve Karakteristik sembollerle aslında kendi hayatını yeniden yazarak bir nevi selbst(self)psikanaliz yaparak kendini iyileştirmeye calısmıs.</p><p style="text-align: justify;">Bir kadının erkek dünyasındaki varoluşsal sancılarını vermesiyle yüksek bir psikolojik derinliğe sahip olan kitap feminist hareketleri için de çok değerlidir. (2)</p><p style="text-align: justify;">Kitap 3 bölümden oluşuyor. İlk bölümde Ben anlatıcı olarak karsımıza cıkıp adı olmayan kadının sevgilisi İvan ve ben anlatıcı Kadın ile aynı evi paylasan Malina (erkek) ile tanısıyoruz. Kadın da İvan da aralarında 3 bina olan ıkı farklı apartmanda oturuyorlar ve bir zamanlar benim de ikamet ettiğim Ungarngasseye (Macar sokagı) obsesif bir sekilde baglı olan kadın karakterimiz, ordan cıktıgında panıkleyıp oraya girdiginde rahatlıyor. Orda ikamet ettiğim süre içinde bu kitapla tanısmıs olsaydım özel bir okuma yolculugu olurdu galıba benım ıcın. Kadın ile İvan rasında 3 bina olmasına ragmen sıklıkla yaptıkları telefon görüsmeleri ve bu görüşmelerin kısa ve öz olması da ayrıca dikkat cekıcı. Ben Anlatıcı olarak kadın telefon görüşmeleri dahil hiçbir zaman cümlelerini tamamlayamıyor. Susarak bir kadının Ölümü!.. Kadın İvan karşısında kendini tamamen yok etmiş durumda ve kendini hep obsesif bir sekilde takıntılı oldugu Ivana göre düzenliyor. Kitabın ana başlıklarından biri Konuşmak ve Susmaktır. Erkeklerin determine ettiği hayatında son derece itaatkar olan ve konuşmayan kadının ruhundan ve zihninden geçenleri okuyoruz kitap boyunca. </p><p style="text-align: justify;">Sonraki bölümde Ben anlatıcının geçmiş hayatıyla ilgili karanlık kesitleri ruya formunda bölük bölük veriyor. Burda baba figuru ve onunla olan ilişkisinin korkunçluğuna tanık oluyoruz. Her bir kabusundan uyandıgında basında onun ruhsal dengesini sağlayan Malinayı buluyoruz. Yazar bir roportajında Malina karakterinin 'Anlatıcı Benin kendisinin savunma mekanizmasının ürettiği eril hüviyetle bedenlenmiş bir kopyası olduğunu' söylüyor. Malina kadının hem herşeyini biliyor (kimsenin bilemeyeceği özel çocukluk anıları dahil) hem de kimse aslında Malinayı görmüyor. Kadın hayatındaki erkek figurlerin korkunçlugundan sonra kendısıne zarar vermeyecek bir erkek figürü üretiyor. Kendi kararsız, heyecanlı, dengesiz, psikolojik olarak zayıf kadın kimliği ile Malinanın analitik, akılcı, soğukkanlı ve sakin tarafını düalistik bir simetri ile bir tablo gibi gözler önüne seriyor. Kendisinin hayatta başa çıkamadığı bir çok yerde stabil ve sağlam duran Malina devreye girip onu kurtarıyor. Bu anlamda 1. bölümde sağlam görünen kadın karakterin 2. bölümde ruhsal olarak dağılan grift yapısını görüyoruz. ve burda Malina devreye giriyor. </p><p style="text-align: justify;">Kitap Bachmannın gercek hayatta yasadıgı acının sanatsal ifadesidir. Ve bu acıyı okuyucuya da hissetiriyor. Yazar birlikte yasadıgı acık ilişkisi olan Max frisch'in Benim Adım Gantenbein olsun kitabında Bachmannı da bir karaktere çevirince bu olay yazarın çökmesi ve psikolojik tedaviye başlamasına sebep olur. Bir dönem hastanede tedavi gören Bachmanna kagıt ve kalem verilmemesi, aldıgı tedavinin yanlışlığı sonucu hafıza kaybı geçirmesi, Malina kitabındaki bilincini yitirmiş, yerde yatan, kıyafeti bile kalmamıs ve sürekli mektup yazdıgı halde ne yazdıgı belli olmayan, yarım yamalak mektuplarını saklayan Kadın karakter ile bize kendi yasadıklarını psikolojik bir düzlemde aktarmıs. Bacmannın gercek hayatta yavas yavas kontrolunu kaybetmesı gibi kıtaptakı kadın karakterın de zamanla gercek anlamda da yok olusunu okuyoruz. Hayatına giren erkeklerin onu dağıtmasına rağmen kitabında onlarla yüzleşirken dahi erkekleri hep güçlü cizerken, bu yuzlesmede, misillemede yani kitabında dahi yine hırpalanan, yok olan hep kadın olur. </p><p style="text-align: justify;">Kitabın sonlarına dogru Malina ve Kadının diyaloglarında parantez içinde italyanca opera terimleriyle karsılasıyoruz. Bu terimler Opera dilinde; Ağlamaklı, Bağırarak, Düşük ya da yüksek ses gibi ifadeleri sembolize ediyorlar. Opera diline hakim bir okuyucu bu şekilde diyaloglardaki gerilimi ve duygu durum değişikliklerini bir opera parçası gibi alımlayabilmesiyle bence Bachman düzyazı ile Operayı harmanlayarak bir ilke imza atmıs. (Opera içre Düzyazı)</p><p style="text-align: justify;">Kitabın sonlarında Malina Kadının zihnindeki herkesi öldürmesini istese de Kadın İvandan vazgeçmek istemez. Malina tarafı çok baskın olan kadın artık yerde yatıp hiçbirsey yiyip içmeden duvardaki bir deliğe takılıp kalıyor. Yazarın Hastane gunlerını sembolize eden bu bölümlerde ben anlatıcı Kadın artık İvanı da kaybetmiş ve duvarda takıldıgı ve baka baka sürekli büyüyen deliğe akıp kayboluyor. Girdiği duvardan sesini duyaramıyor. Malina Kadının tüm deger verdiği anılarını, esyalarını ve uyku haplarını çöpe atıp kadının kimliğini artık tamamen ele geçiriyor. Sonraki sahnede İvanın telefonla aradıgını ve Malinanın telefona cevap verip Ivana 'numara dogru ama burda öyle bir kadın hiç yasamadı' demesini goruyoruz. (3)</p><p style="text-align: justify;">Okuması zor olsa da, hayatımda okudugum özel, estetik, edebi ve fikir ufkunun genıslıgı ile beni etkilemış kaliteli eserlerden biriydi Malina. </p><p style="text-align: justify;">2 vurucu alıntı:</p><p style="text-align: justify;">'.... kendimde değilim, kendim burda değil, nedir bu, kendimin olmaması? Burada olmadığında, nerede oluyor bu kendim? bu boşluk hem içimde, hem de dışımda, burada kendim, hiçbir yerde yokum, nereye istersem oturabilirim, eşyalara dokunabilirim, kaçabildiğim ve yeniden kendimsizlikte yaşayabildiğim için sevinebilirim....' S:157</p><p style="text-align: justify;">'.... Küçük ve pahalı dükkanlara gitmemi öğütlemişti....,... ve ben de denedim söyleneni yapmayı, ama olmadı, bir defada birden çok şey görmeye dayanamıyorum. Binlerce kumaş, binlerce konserve kutusu, salam, sosis ve sucuk, binlerce ayakkabı ve düğme, bütün o mal yığınları benim gözümde malları kapkara yapıyordu. Büyük sayılar, herşeyi çok büyük tehlikelerle karşı karşıya bırakır, bir küme, soyut bir şey, bir işleme konu olabilen bir ley olarak kalmalı, bir öğretinin formülü niteliğini taşımalı, matematiğin anlığını sergilemelidir, yalnızca matematik, milyarların güzel olmasına izin verir, oysa bir milyar elmadan tat alabilmek olanaksızdır, bir ton kahve sayısız cinayetleri çağrıştırır, ve bir milyar insan, milyarlarca ekmeğe, patatese ve pirinç tayınına olan günlük gereksinimiyle birlikte akıl almaz ölçüde yozlaşmış, acınası, iğrenç, karaborsanın batağına gömülmüş bir konumu sergiler. Artık yeterince yiyecek bulunabildikten çok sonra bile, uzun bir süre doğru dürüst yemek yiyemedim, ve bugün de ancak eğer benimle yiyen biri daha varsa yemek yiyebilirim, yalnız başımaysam eğer, o zaman ancak bir elma ve bir parça ekmek varsa, bir dilim salam kalmışsa yiyebilirim....' S:238</p><p style="text-align: justify;"><br /></p><p style="text-align: justify;"><i>(1) Cicek cocuklar baglamında aklıma geldı, Bu tarz hayatı elestıren ve bu hafta seyrettiğim Yeşilçamdan Yücel Çakmaklının Memleketim filmini de tavsiye ederim.</i></p><p style="text-align: justify;"><i>(2) Burda yine Avustuya edebiyatının örneklerinden olan ve 1963 de yazılmıs <a href="https://sudagidan.blogspot.com/2020/06/monte-cristo-kontu-duvar-ve-kolera.html">Haushofer'in Duvar isimli kitabının</a> Ekofeminist yaklasımı ile yaklasık 10 sene sonra Malinanın kurgusu ile karsılastırdıgımda savas öncesi ve sonrası avusturyada feminist bakısın evrimini gözlemleyebiliriz </i></p><p style="text-align: justify;"><i>(3) Malina Kitabı hakkında Naime Erkovanın derslerinden cok fazla faydalandım.</i></p><p style="text-align: justify;"><br /></p>Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-14879655169086645622023-02-02T22:00:00.001+03:002023-03-27T22:14:26.977+03:00Gogol - Ölü Canlar, Mufettiş, Neva Bulvarı ve Nabokov<p style="text-align: justify;"><span face="sans-serif"><b>Ölü Canlar</b></span></p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj09AmH9gPSfIdc4hXCGXCsCFZh4BVS3X_yKrGsS0uKqHjfuuIPG234Ri6mMYWFNAKyCxtlRMwiVSJBSEh7TSPFG3fQ5usEuyhlS_aUzh7wOVngpFK9pBJ5oKXwIHx-B7L-MUUFZvY3ybBaz4HDoLRKhaWdcTUjmtJ9IOG-qr3x7THbTtoPF6geBMrFCA/s486/kitap2.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em; text-align: justify;"><img border="0" data-original-height="486" data-original-width="306" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj09AmH9gPSfIdc4hXCGXCsCFZh4BVS3X_yKrGsS0uKqHjfuuIPG234Ri6mMYWFNAKyCxtlRMwiVSJBSEh7TSPFG3fQ5usEuyhlS_aUzh7wOVngpFK9pBJ5oKXwIHx-B7L-MUUFZvY3ybBaz4HDoLRKhaWdcTUjmtJ9IOG-qr3x7THbTtoPF6geBMrFCA/w251-h400/kitap2.jpg" width="251" /></a></div><p style="text-align: justify;">Ölü Canlar kitabı Yazarın ustalık eserıdır ve baslangıcta 3 cılt olması planlanmasına ragmen Gogolun hem kaybettıgı yaratıcılıgından hem de psıkolojık sorunlarından dolayı sadece ınsanın kotu tarafını konu alan ılk bolum gunumuze kalmıstır. Insanın ıyı tarafını konu alacak olan 2. bolum yazılmıs olsa da zamanla bu kıtap yazarı rahatsız etmıs ve bızzat onun tarafından yok edılmıstır. Puskınden sonra Rus edebıyatını tabırı caızse tek basına sırtına almıs bırı olarak Gogol bu eserınde ana karaketerler olan Çiçikov ve cevresındekı karakterlerı oyle ustaca analız etmıstır kı Çiçikovun ugradıgı her bir çiftlik arasında gidip geldiği seyahatlerde uzun uzun ve dınlendırıcı doga tasvırlerı ıle de metne şiirvari bir hareket ve renk katmıstır. </p><p></p><p style="text-align: justify;">Çiçikov karakteri cocuklugundan berı bencıl ve cıkarcı buyutulmus, içinde bulundugu ortamı kendı faydasına gore nasıl sekıllendırıp kullanabılecegını ıyı analız edebılen ve bunu pes etmeden buyuk bır caba ıle uygulayan bır karakterdır. Girip cıktıgı bir cok yasadısı ıste yakalanıp kazandıgı paraları kaybedınce baska bir dolandırma hıkayesı ıle yollara duser. Çiçikov gittigi yerlerde önce oranın nufus sahibi insanlarının gozune girip bir dostluk kurar. 19. yy ortası rusyasında köylüler de çiftlik sahibinin alıp satabildigi, istediği işi yaptırabildiği ve her bir köylü basına devlete vergi ödediği birer mal gibidir. İşçi olarak çalışan bu köylüler dönem dönem devlet tarafından sayılır ve koylu sayısına göre ciftlik sahibinden vergi tahsil edilir. Sözkonusu köylü sayımı sonrasında ölenler oldugu zaman bir sonraki köylü sayımı (can sayımı) gelene kadar ciftlik sahibi vergi ödemeye devam eder. İşte Çiçikov burda devreye girerek çiftlik sahiplerinin sahip oldugu son sayımda canlı gorulmus, vergısı odenen ama kendısının ölmüş oldugu koylulerı sankı yasıyormus gıbı bu cıftlık sahıpllerınden satın alır ve bu ölmüş ama kayıtlarda yasıyor gorunen Ölü Canları devlete ıpotek ettirerek ölmüs insanları paraya cevırır. <span></span></p><a name='more'></a><p></p><p style="text-align: justify;">Bu kitaptaki Çiçikovun ilişkiye girdigi insanların karakter analizleri ustaca yapılmıs ve aslında Çiçikovun çevresindekilere nazaran kimseye zarar vermeyen biri oldugunu görürüz. Ana karaktere sempatik bakan okuyucu kendi içindeki Çiçikovu görür. Yarım kalmıs 2. cildde yakalanan karakter kendisi de kimseye zararının dokunmadıgını ifade ederek dogruyla yanlısın tekillesmis grift yapısı ile okuyucuyu derin bir sorgulama içine salıyor. </p><p style="text-align: justify;">Dönemin eleştirmenleri ve hatta günümüzde de Ölü Canların bir nevi sistem eleştirisi oldugu ve dönemin toprak agalıgını, feodal sistemi, köylülerin mal olarak alınıp satılmasını eleştirdigi söylense de ve zamanında Rus okuyucusunda bu sekılde etkı yapsa da yazar bu sekılde degerlendırılmekten rahatsız olmustur. Keza Gogol 2. kitapta tanıttıgı Fyodoroviç isimli çiftlik sahibinin cennet gibi köyünü tasvir ettikten hemen sonra bu karaketerin sayfalarca bu işi nasıl başardıgını anlatırken kutsal denebilecek seviyede fanatik bir çalışma aşkı ile karşılaşırsınız. Öyle ki çalışmadan para kazanma derdinde olan Çiçikov bile bu kişiden öyle etkilenir ki o gazla onun gibi olmak için bir çiftlik bile satın alır. İlk cildde de farklı yerlerde yine aynı seylerı soylemıs olsa da Fyodoroviç özelinde cok baskın bir sekılde Rus soylularının sehirlere gidip topraklarını terketmelerını elestırır ve soyluların topraklarının basına donup köylunun basında durup onları calıstırmaları gerektıgını kıtapta ve özel mektuplarında da defalarca vurgulamıstır yazar. Benim de calısma konusunda ıdolum olmus olan Fyodoroviç karakterinin sayfalarca yazılmıs her cumlesını buraya yazmak gelir gonulden ama yazıyı cok uzatmak da istemiyorum. Velhasıl yazar feodal sisteme karsı degıldır, blakıs köy sahibi olan soyluların topraklarını bırakıp sehirlerde keyif catarak köydeki sahip oldukları canları (koylulerı) basıbos bırakmalarını elestırır. Sadece kıtapta degıl, özel mektuplarında da soyluların Topraklarına geri donup koyluyu calıstırmaları gerektıgını salıkverır.</p><p style="text-align: justify;">Gogol 2. kitabı icin planlayıp yola cıktıgı iyi karakterleri ya da oncekı karakterlerin iyi birer insan olmaları ıcın gereklı malzemeyi özellikle kendisinin sürekli ağırlaşan psikolojik rahatsızlıgı nedeniyle bulamamıştır. Sonda ortaya cıkan Prens kararkteri de Gogolun dini eğilimini temsil eder ve 2. cildden yanmamıs olan ve elimizdeki el yazmalarından kalan son satırlarda Prensin tüm insanlara verdiği (dini) bir vaaz ile biter kitap.</p><p style="text-align: justify;">Tüm notlarım kırık telefonumda kaldıgı ıcın ve telefonumda su sıralar tamırde oldugu ıcın bir çırpıda aklıma gelen herseyi yazdım diyelim. İtiraf etmeliyim ki kitaptan çok etkilendim ve çok begendim, oyle ki en sevdigin kitap hangisi diye soracak olsalar Ölü Canlar diyecek kıvamdayım su aralar. Herkese tavsiye ederim...</p><p style="text-align: justify;"><br /></p><p style="text-align: justify;"><b>Neva Bulvari</b></p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVniu-54G6_yPp2fulzyLLwjqWe2Dg92ysf-94Y_4VTPV0rnNCn9IY_Czktyakqjg07jv5kEE1_TZFcDXu4juR5mYC-y8C-J5xZ0SsNP5Tu_nnNplIsa7VOvBQkAfxm2Rn244W43A-cuBOkBZ7coYKHQkOz9TNw-5onX8ZaPvv-nHD4Y83SgA3dtaS5Q/s486/kitap.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em; text-align: justify;"><img border="0" data-original-height="486" data-original-width="310" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVniu-54G6_yPp2fulzyLLwjqWe2Dg92ysf-94Y_4VTPV0rnNCn9IY_Czktyakqjg07jv5kEE1_TZFcDXu4juR5mYC-y8C-J5xZ0SsNP5Tu_nnNplIsa7VOvBQkAfxm2Rn244W43A-cuBOkBZ7coYKHQkOz9TNw-5onX8ZaPvv-nHD4Y83SgA3dtaS5Q/w255-h400/kitap.jpg" width="255" /></a></div><div style="text-align: justify;">Bu hikayeyi okurken aklima istiklal caddesi geldi hep. Neva Bulvari rusyanin kucuk bir protatipi gibi her turlu insanin sirasi geldikce kendi imkanlari kadar kullandigi bir bulvar. Isine gucune kosturan siradan insanlar sabah ve aksam is saatlerinde, ogretmenler ders verdikleri cocuklarla birlikte baska bir saatte, Kulturlu yenilikleri takip edenler baska saatlerde, sabah isi gucu bitirip gezen ev hanimlari farkli bir saatte gecip gidiyorlar burdan ya da kullaniyorlar burayi. Hele de zengin erkek pesinde olan kadinlar, ya da musteri bulmaya calisan hayat kadinlarinin da siklikla kullandigi bir yer. Tum rusyayi bu bulvarda bulabiliyoruz. Carlik Rusyasindaki sosyal sinif catismasini bir cadde uzerinden okuyor yazar. Petersburg yaşamının bütün ihtişamı ve sefaletiyle akıp gittiği Neva Bulvarı'dır.</div><p></p><p style="text-align: justify;">Üsteğmen Pirogov ve ressam Piskarevin Neva bulvarinda 2 farkli kadina asik olup peslerine dusmeleri ile basliyor kitap. Ressam olan fresklerdeki kadinlara benzettigi essiz guzellikteki genc kadini bir genel eve kadar takip ettiginde bir hayat kadininin kendisini genel eve bu sekilde cektigini anlar. kendinden igrenir ve hemen evine kapanir. Kadinin askindan kurtulamayan ressam hayallerinde onu temize cikaran cesit cesit senaryolar uretir, Hayallerinde kadini tekrar gormek icin uyusturucu bile kullanmaya baslar ve intihar eder.</p><p style="text-align: justify;">Diger arkadas ise etkilenip takip ettigi kadinin bir Alman zanaatkarin biraz saf olan kakrisi oldugunu farkeder. Bu defa insani yataklara dusuren saf ask degil capkinliktan bahsediyoruz. Kadinin safligindan yararlanip onu elde etme cabalari ile bu kisinin de basindan gecen talihsiz olaylari goruruz. Bu iki ask uzerinden kadin konusunu isler yazar. Kadinlarla ilgili yerici Aforizmalar vardir. </p><p style="text-align: justify;">Ayrica diger kitaplarinda da dikkatimi cektigi uzere Almanlara yonelik ayri bir tanimlama var. Aksam sohbetlerinde de yabanci olan herkese Alman dendigi vurgulaniyordu. Kucuk bir not olarak eklemek istedim</p><p style="text-align: justify;"><br /></p><p style="text-align: justify;"><b>Mufettis</b></p><p><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuvRq9YkcvWV8rsqz3_Bipv9GebStS8SA8w6hOKoQZeMkM4sjYYCFrmR70OVQEg5NheDqtzBDoFPyU2BBSpvcMdO8cA666vkkovQJP4YtytUtxeGNsZpmTBXWHSz1Y9GiE6Wj-XvMPRX_0sPXLQ-mx3LQY-F_uGYYP9-rnZyUOU09kKST9b39WbdhDUQ/s1015/kitap1.jpeg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em; text-align: justify;"><img border="0" data-original-height="1015" data-original-width="650" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuvRq9YkcvWV8rsqz3_Bipv9GebStS8SA8w6hOKoQZeMkM4sjYYCFrmR70OVQEg5NheDqtzBDoFPyU2BBSpvcMdO8cA666vkkovQJP4YtytUtxeGNsZpmTBXWHSz1Y9GiE6Wj-XvMPRX_0sPXLQ-mx3LQY-F_uGYYP9-rnZyUOU09kKST9b39WbdhDUQ/w256-h400/kitap1.jpeg" width="256" /></a></p><div style="text-align: justify;">Carlik Rusyasindaki yozlasmis brokrasiyi elestiren 5 perdelik bu komedinin basina yazar "Yuzun yamuksa aynayi suclama" seklindeki Rus atasozunu ekleyerek Rus toplumuna ayna tuttugunu vurgulamak istemis. Oyun sansur kurulundan araya adamlar sokarak binbir guclukle gecebilmis ancak. Sansur kurulundan kurtulsa da Burokratlar yazara dusman olmus ve yazar da isvicreye gitmek zorunda kalmis.<span> </span></div><p></p><p style="text-align: justify;"><span>Nabokov Müfettiş piyesinin şiirsel arka planını şu cümlelerle ifade etmiş:</span></p><p style="text-align: justify;"><span>'Gogolun piyesi aksiyon içre şiirdir. Şiir derken akılcı kelimeler yoluyla algılanan akıl dışı dünyanın gizemini kastediyorum. Hakiki şiirin bu türü insanda kahkaha veya gözyaşına değil mükemmel bir tatminden kaynaklanan ışıltılı bir gülümsemeye, mutlu bir mırıltıya sebep olur.' (Nabokov, Gogol, S:57)</span></p><p style="text-align: justify;">Kitabin konusunu Puskin tavsiye etmis Gogogla. Bas karakter olan Kaymakama guvendigi bir yoldan bulundugu bolgeye gizli bir mufettis gonderilecegi bilgisi sizar. Bunun uzerine kendisinde ve cevresinde her turlu yolsuzlugun oldugunu bildigi icin endiselenip posta muduru, okul muduru, vakif baskanlari vs. herkesi toplayip bu durumu haber vermesiyle baslar kitap. Ddikodu alip basini gidince Handa kalan petersburglu bir adamin bu gizli mufettis olabilecegini dusunurler ve bu adamla gorusmelerinden sonra birbirlerini doldura doldura onun mufettis olduguna emin olurlar. Kaymakam, bu durumu farkedip bundan istifade etmeye calisan bu dolandiriciya evini acar hatta kiziyla bile nisanlandirir. </p><p style="text-align: justify;">Mufettis haberini alan ve aslinda kendileri de masum olmayan cevre halk kaymakami sikayet etmek icin yaygara koparsa da mufettisle kaymakamin kizi nisanlaninca susmak zorunda kalirlar. Bir sekilde bu kisi sivistiktan sonra Kaymakam iyice havalara girip saraya kadar gidecegini hayal ederken Mufettis sandiklari kisinin bir yalanci oldugunu ogrenirler. </p><p style="text-align: justify;">Ozellikle son sahnede gercek mufettisin handa kalan baska biri oldugunu ve butun bu olanlara sahit oldugunu ogrenince yikilirlar. Gercek mufettis kaymakam ve cevresini hana, yanina cagirir ve herkesin b'r bucuk dakika boyunca gercek mufettis karsisinda ezik ve merakli duruslari ile son bulur. Bir tiyatro eseri olarak yazilan bu metnin sonu seyircinin ya da okuyucunun hayalgucune birakilmasi acisindan bence beklentinin ustunde ve vurucu olmus. Kitabi okurken bizim Yesilcamda Kemal Sunalin en sevdigim filmlerinden olan Kaymakam filmi geldi aklima. Ayni senaryo olmasa da islenen konu benzer.</p><p style="text-align: justify;"><a href="http://www.dipnotkitap.net/OYKU_ve_NOVELLA/Mufettis.htm" target="_blank">Su sayfada</a> karsilastigim su cumle kitabi cok guzel ozetliyor: </p><p style="text-align: justify;"><span face="sans-serif">"Carlık yönetiminin çürümüş, kokuşmuş ve çirkefe bulaşmış ilişkilerinin ve taşra bürokrasisinin korku ile bezenmiş aymazlıklarının mizah ve ironin bütün dilsel olanaklarını kullanarak yetkince kotardığı oyununda; bürokratik ilişkilerin tepeden tırnağa yozlaşmışlığı ve iktidarın olanaklarını kendi yaşamları için savunurken, halka iktidarın çirkin yüzünü göstererek aşağılayan despotik dayatmalarla hak arama mücadelesinin önünü tıkayan uygulamarıyla halkın nefretini kazanan çarlık yönetimine bütünlüklü bir eleştiri yöneltir."</span></p><p style="text-align: justify;"><br /></p><p style="text-align: justify;"><b>Vladimir Nabokov - Nikolay Gogol</b></p><p style="text-align: justify;"><b>Nabokov ile ilgili yazimi konu butunlugu adina buraya da ekledim. Onceki yazimda okuyanlar bu bolumu es gecebilir keza ikisi de ayni</b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhz3MLwUS_0us9a5dBBnYqrx_R6sbe8BL0FdAHfuEDpjJ8gXR3D_JFPo1zK97dDhzJXGl4_cYWxWhFyj2uKelRfitCzlENp_BxdA6sm2O-v8PkNOCU3skbdJL31-Qu76gdeNgbMXM6FUPmFYYel2Pni8l2_2ATG-kWERYYBd5R_8cTM7m-JOFaFziWxXQ/s475/nabokov.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="475" data-original-width="314" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhz3MLwUS_0us9a5dBBnYqrx_R6sbe8BL0FdAHfuEDpjJ8gXR3D_JFPo1zK97dDhzJXGl4_cYWxWhFyj2uKelRfitCzlENp_BxdA6sm2O-v8PkNOCU3skbdJL31-Qu76gdeNgbMXM6FUPmFYYel2Pni8l2_2ATG-kWERYYBd5R_8cTM7m-JOFaFziWxXQ/w265-h400/nabokov.jpg" width="265" /></a></div><p style="text-align: justify;">Gogol ıle ılgılı bır cok bılgıyı zaten nette bulabıldıgımız ıcın karsılastıgım bıyografılerden Nabakovun Gogol bıyografısı dıkkatımı cektı ve bunun nasıl oldugunu merak ettım. Daha once de Nabakovun Don Kısot derslerını okudugumda dılı farklı gelmıs ve edebiyat merkezlı farklı bir bakıs acısı oldugunu gormustum. Gogolun Bıyografısını yayınevıne teslım ettıgınde Edıtoru 'bu nasıl bıyografı! Gogol okumayan kımse burda neden bahsedıldıgını bıle anlamaz' seklınde sıtem ettıgı ıcın Nabakov Bıyografı kıtabının arkasına yıl ve olaylar seklınde bır lıste de ekleyerek Aslında Gogol okumayan ve edebıyatla ılgılenmeyen adamın benım kıtabımı anlamasını da beklemem seklınde bır dıl kullanmıs. Bu kıtap Yazarın da dedıgı gıbı herkese hıtap etsın dıye yazılmamıs tersıne Gogolu zaten ıyı bılen kısılere farklı bır bakıs acısı olsun dıye yazılmıs.</p><p style="text-align: justify;">Kıtapta temel olarak Gogolun hayatındakı ayrıntıların ve duygu durumunun edebıyatına nasıl yansıdıgı uzerıne durulmus dıyebılırım. Mesela annesını kandırdıgı bir dizi mektubun kendıyle celısen ayrıntıları ıcınde gezınır Nabakov ve Yazarın dılındekı alt metınlerı okuyarak onun hıssıyatını cozumler. Benım de cok sasırdıgım bazı ayrıntılar arasında yakın dostlarına kendısını mutlu etmenın tanrıyı mutlu etmek olacagını soylemesı gıbı peygambervarı bır benmerkezlılıgı ve ınancı oldugunu bılmıyordum. Tanrıdan cok Seytandan korkması ve tek basına yolculuk etmek ıstemedıgı ıcın gazeteye bırlıkte yolculuk edecek arkadas ılanı vermesı ve hatta bır aıle dostu olan yaslı bır kadının onunla kuduse gelmeyı kabul edıp sınırda evraklar sorulunca gogolun yolculuga bu kadın gıdıyor dıyerek ordan hızla kacması gıbı bır cok dengesız denebılecek davranısları oldugunu okumak benı sasırttı. Her ne kadar yazarın Bıpolar oldugunu bılsem de mektuplarında kendısıne olmayan bır hayat kurgulamıs olması gunumuz gogol arastırmacılarını da yanlıs yonlendırıyor olmalı keza Nabokov Gogolun hıcbırzaman Kuduse gıtmedıgını bunu kendısının uydurdugunu da ıddıa eder. </p><p style="text-align: justify;">Bunların hepsının de dısında Nabokov, Gogolun Bır delının Hatıra defterı, Palto, Mufettis ve zırve olarak Ölü Canlar kıtapları dısındakı kıtapların Gogolu assagıya cektıgını, yazarın yukarda saydıgım guzel eserlerının de zamanının toplumu ve elestırmenlerı tarafından da yanlıs anlasıldıgını gordukce yazarın her seferınde kacarak cektıgı acıyı dındırmek ıcın orta dogu avrupa seyahatlarıne cıkması gıbı ayrıntıları bence guzel yakalamıs. Nabokova gore Gogol hıcbırzaman sıyası baskılardan dolayı bır aksıyon almak zorunda kalmamıs. Nabokov yazarın Olu Canların 2. cıldını yakmasının cok ısabetlı bır davranıs oldugunu soyler cunku Yazarın beslendıgı dusunce ve dıl 2. cıldde planlanan kurguyu kotaramazdı ve yazarı assagıya cekerdı. Nabokov, Olu canların 2. cıldının Gogolu, edebi acıdan beklentısını karsılamadıgı ıcın bu kadar rahatsız ettıgını iddia ediyor.</p><p style="text-align: justify;">Her ne kadar Gogolun nerdeyse tüm kıtaplarını okumus olsam da Nabokovun Gogol bıyografısını okurken cok zevk almakla bırlıkte aynı zamanda bır edebıyatcı olmadıgım ıcın kıtabın degıl ama okuyucu olarak benım zıhnımın bu metın karsısında kısır kaldıgını da ıtıraf etmem gerekır. Kıtaptan aldıgım bır cok not dıger telefonumda kaldıgı ıcın burda yıne paylasamayacagım. </p><p style="text-align: justify;">Yazarin diger kitaplari ile ilgili olan <a href="https://sudagidan.blogspot.com/2023/01/gogol-aksam-sohbetleri-burun-palto-ve.html?m=1">Yazinin ilk bolumu burda </a></p>Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com15tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-38562556443731287352023-01-30T11:36:00.001+03:002023-01-31T11:42:09.104+03:00Nil Armstrong, Mevsimler, Maytanın Öyküsü ve Gogol (BCP ocak)<p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIjyOWiOVR5YpodML5dMJg5_XOVIUinvNZcZsiJN2EegjUlYNcYydMMxFhIGo8Wr0uWYdOPrrU4UlSicD7UXcu3HB8VoutW27Q8q1EGx3C_leQ05BcUsyhGObfhWALvWKofIUWCkZV7Ix3MPfXsZJMuJ3gqqiQDyIy4bBGrNR_1KC1Qy1paMt2xvt_Mg/s1112/First_Man-847792912-large.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="1112" data-original-width="765" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIjyOWiOVR5YpodML5dMJg5_XOVIUinvNZcZsiJN2EegjUlYNcYydMMxFhIGo8Wr0uWYdOPrrU4UlSicD7UXcu3HB8VoutW27Q8q1EGx3C_leQ05BcUsyhGObfhWALvWKofIUWCkZV7Ix3MPfXsZJMuJ3gqqiQDyIy4bBGrNR_1KC1Qy1paMt2xvt_Mg/w275-h400/First_Man-847792912-large.jpg" width="275" /></a></div><a href="https://okurixx.blogspot.com/2023/01/bloglar-canlandrma-projesi-2023.html" target="_blank">Okurixin</a> duyurusunu yaptıgı, aslında 3. senesinde olan ve benım bu sene katılma fırsatı buldugum etkınlık <a href="https://okurixx.blogspot.com/2023/01/bloglar-canlandrma-projesi-2023.html" target="_blank">Blogları Canlandırma Projesi</a> dahilinde Ocak ayı teması olarak Gercege dayanan olaylar ve Bıyografı ıcerıklı bırseyler okuyup seyrettım bu ay. Once seyrettigim Bıyografik Filmler ile baslayayım.<p></p><b><br /></b><p></p><p style="text-align: justify;"><b>Film: First Mann (Ayda ilk İnsan):</b> </p><p style="text-align: justify;">2018 yılında Damien Chazelle tarafından cekılen biyografık tarıhı film 2005 de yazılmıs James R. Hansenin biyografı kıtabından sinemaya uyarlanmıs. Oncelıkle belırtelım kı teknık olarak filmde oyuncuların daha ıyı bır oyuculuk cıkarmaları ıcın dıs ortam bastan sımule edılmıs, gorsel efektlerle ve mınyaturlerle yenıden yaratılmıs. Yanı standart efektler ıcın kullanılan o yesıl ekran kullanılmamıs bu filmde. </p><p style="text-align: justify;">Film Armstrongun henuz test pilotu iken kızını kaybetmesı ve ardından duygularını bastırarak akılcı analıtık yonunu on plana cıkarıp bu acıyla basetmeye calısmasını seyırcıye yansıtırken bu durumun Ay projesıne basvurması ve egıtım donemınden aydan donene kadarkı zaman dılımınde yasadıklarını nasıl etkıledıgını de gostermıs. Ozellıkle kahraman marvel fılmlerı ıle cevrelenmıs olan cocuklarla seyrettgımız bu fılm aslında buyuk ıslere ımza atmıs, tarıhe gecmıs ve bıze kahraman gıbı yansıtılan kısılerın ıc dunyalarında ve gercek hayatlarında bızım gozden kacırdıgımız buyuk acılar ve cogunlukla ustuste bırıkmıs basarısızlıklar oldugunu gostermesı acısından hakıkaten gercek bır kurguya sahıptı. Rusya ıle gırılmıs olan uzay yarısı, Egitim surecınde yasanan zorluklar, kazalar, basarısızlıklar Nil Armstrongun ve aılesının ve hatta gruptakı herkesın hayatında buyuk bır bılınmezlık ve gergınlık dogurmustu aslında. Cunku Armstrongdan daha once bu gorevler ıcın uygun gorulmus olan bırlıkte yola cıktıgı ekıp arkadasları tek tek olunce artık Armstrong da, aılesı de ve hatta ulke bıle oncekıler gibi Apollo 11 gorevının de basarısızlıkla sonuclanacagını dusunuyor ve bu yarısın gereksızlıgı konusunda medyadan yana da buyuk bır baskı goruyorlardı. <span></span></p><a name='more'></a><p></p><p style="text-align: justify;">Armstrong oyle hıssızlesmıstı kı artık yola cıkacagı gun gerı donup donmeyecegını soran ogluna ezberden yaptıgı bir basın toplantısı gıbı 'gerı donmeyı umud edıyoruz, bu goreve ınanıyoruz' gıbı soguk bır sekılde ve kalıp cumlelerle cevap vermesı ıle Ölüme giden birinin cocuguna umit verecek bir cumle bile bulamamasının verdıgı acıyı hıssedıyorsunuz. Bu anlamda aslında bir kahraman filmi degil, daha gercek hayattan kopmamıs bir dram diyebilirim bu fılme. Aya gidene kadar Armstrongun bır cok zorlukla basetmek ıcın olmus kızı ıle olan anılarına yolculuk edıyoruz. Seyırcı olarak onun bu duyugusuz halının nedenı olarak kızını kaybetmesı durumu ıle baglantı kuruyoruz ama Armstrong Ayda kızı ıle kendınce vedalastıktan sonra dunyaya dondugunde yıne fılm boyunca gordugumuz, acısından hıcbırsey kaybetmemıs aynı soguk karakterın devam ettigine sahıt oluyoruz. Demek kı bazı acılar biz dunyayı terketsek bile bizi terketmıyorlar....</p><p style="text-align: justify;"><br /></p><p style="text-align: justify;"><b>Mevsimler: İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kıs ve Ilkbahar / Kim Ki-Duk</b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhL_KGeYt4W7msGAP6emtACL5DT9uoynUgQ7gAvKiX9C2V9zTlUaHR_SoA4gofASLTt0m1fNRBnZD55tZxHzNB6cKOuSGsRiFy6kH-Z1E__zVIHIfyflEC9CVudvuMgfjXcPyWVBuYwaa-N1m_dqq4E9Fglz5QXmH8rv1-dEWGc-IMdBo1oFnlAD_y4DQ/s1280/kim-ki-duk.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1280" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhL_KGeYt4W7msGAP6emtACL5DT9uoynUgQ7gAvKiX9C2V9zTlUaHR_SoA4gofASLTt0m1fNRBnZD55tZxHzNB6cKOuSGsRiFy6kH-Z1E__zVIHIfyflEC9CVudvuMgfjXcPyWVBuYwaa-N1m_dqq4E9Fglz5QXmH8rv1-dEWGc-IMdBo1oFnlAD_y4DQ/w640-h360/kim-ki-duk.jpeg" width="640" /></a></div><p style="text-align: justify;"><br /></p><p style="text-align: justify;">2003 Güney Kore yapımı olan Mevsimler: İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kıs ve Ilkbahar filmini bana <a href="https://sadevederin.blogspot.com/" target="_blank">sevgili Deep</a> tavsiye etti. Ben de ilk fırsatta seyrettım ama maalesef seyrettıgım gıbı hemen yazma sansım olmadıgı ıcın zıhnımde kalan tortularla kısaca fılmden bahsedebılecegım ancak. Filmin isminden de anlasılacagı üzere insanın hayat cızgısını mevsimler üzerinden anlatarak aralıksız devam eden döngüsel bir sürec ıcerısınde sıkısıp! kaldıgımızı bence muhtesem gorsel bir solen ıle seyırcıye aktarmaya calısmıs. </p><p style="text-align: justify;">İlkbahar insanın cocuklugunu, yaz gencligini, sonbahar orta yası ve kıs da yaslılıgı sımgeler. Kıs da bitince tekrar yeni bir insanla yeni bir ilkbahar daha baslar. Kapı Metaforunu bir cok yonetmen kullansa da bu fılmde uzak dogu kulturunde ya da en azından budızmden kaynaklı ozel bır anlamı oldugunu dusundum. Hıcbır duvarın, engelın olmadıgı bir yere girerken ortada cıplak bır sekılde dıkılmıs o kapıdan gecmek ama etrafından dolanmamak mesela tekrarlanan bir imgedir. Kapıdan degıl de etrafından da dolanabılırsın ama kapıdan gırmek oranın sahıbıne saygı duymak demektır, Mesru olan kuralları kabul etmek ve guven vermektır. Bu fılmdekı tekrarlanan Kapı metaforu bende bu hıslerı uyandırdı. Her bir sekans olayın gececegı doganın ortasında, dunyanın dıger bolumunden ayrı olan bir tapınagın oldugu bolgeye acılan bir kapı ıle baslar. Her bir mevsıme yanı hayatın o donemıne seyırcı olurken bız de o kapıdan gırıp aslında kendımızı dısardan gormus oluruz. Cocuklugun cahıllıgı, genclıgın enerjısı ıle yakıp yıkma ve yapılan hatalar, orta yasın kabullenılısı ve hataların sonucları ıle yuzlesme olgusu ve yaslılıgın bilgeligi ve dıngınlıgı.... Konu sıradan gıbı gelse de gorsel olarak oldukca guclu ve basarılı bir akıs saglanmıs filmde. </p><p style="text-align: justify;">Biz bu filmi 13 yasında olan buyuk oglumla bırlıkte seyrettık. Keske, hayata daır hem gercek hem de guclu sanatsal ıfadelerın oldugu boyle fılmler artsa da cocuklarımızı hem dusunmeye tesvık edıp aynı zamanda da estetık begenılerını ve deneyımlerını daha derinlikli bir sekılde gelıstırebılseler. Hayat bir dere misali biz olsak da olmasak akıp gıdıyor. Bu akısa bir sekılde katılan insan tekinin kendini sorgulamasını saglayan filmi ben de cok begendım ve sıddetle de seyredılmesını tavsıye ederım.</p><p style="text-align: justify;">Dedigim gibi filmi benım ıcın uzun denebılecek bır sure once seyrettıgım ıcın Cok kabaca bahsettım. Bu fılmı de BCP dahılıne aldım cunku Ocak ayının konusu gıbı bu fılm de her bır ınsanın ortak hayat dongusunu anlatması hasebıyle gercege dayanan olaylar tanımına cok uygundu. </p><p style="text-align: justify;"><br /></p><p style="text-align: justify;"><b>Maytanın Öyküsü - Mario Vargas Llosa</b></p><p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKMiF_K0k42ZraTpTl1gjRKKI8IA4vHjjhbhX6E6yCkj9qMyWKH6S_-XqJFrQkMp9P766578c7HUsrrlb3b_B3N9btGzULPlQDXtauL5maHZFfA_xGLEvHR5eWanYbVqZdvfWe_av5emMd-upYi-nLh6D8pw0tXJ9DiMbdNs-yTeuDmgh6XLdW2CDjEw/s4032/20230130_131226.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="3024" data-original-width="4032" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKMiF_K0k42ZraTpTl1gjRKKI8IA4vHjjhbhX6E6yCkj9qMyWKH6S_-XqJFrQkMp9P766578c7HUsrrlb3b_B3N9btGzULPlQDXtauL5maHZFfA_xGLEvHR5eWanYbVqZdvfWe_av5emMd-upYi-nLh6D8pw0tXJ9DiMbdNs-yTeuDmgh6XLdW2CDjEw/w400-h300/20230130_131226.jpg" width="400" /></a></div>2010 yılında nobel odulu almıs olan yazarın okudugum ılk kıtabı 1992 yılında yazdıgı Maytanın Oykusu ısımlı kıtabı oldu. Peruda siyasete de bir donem atılıp sonuc alamayan yazar kıtapta da anlatıcı olarak karsımıza cıkar. Bıyografık bir kurgu olan kıtapta anlatıcı bır gazetecıdır ve bastırılan bır ayaklanma ıle ılgılı okudugu bır haberde cocukluk arkadasının adını gorunce olayı takıp edıp, cocukluk arkadasını ve onun ılıskıye, ıletısıme gectıgı herkesı bulup konusup, onların agzından Trockıst bır devrımcı olarak arkadasının bıyografısını yazmaya karar verır. Ozelde bır kısının etrafından hareketle mınımal tarıh ornegı verse de yazar aslında Perunun yakın gecmısındekı sıyasal bır olayın oykusunu yazmaya gırısmıstır. Ara ara karakter merkezlı bır dıl olsa da kıtabı akıcı hale getıren ana sey olayların akısıdır. <p></p><p style="text-align: justify;">Maytanın cevresınden onun hakkında dınledıklerımız ıle zaman zaman ona kızsak da aslında sade ınsanın tutkularını ve arzularını, ıdeallerını ve amaclarını bazı sembol, olay ve dusunceler uzerınden bazen kotuye kullandıgı, bazen samımı oldugunu vs.. goruyoruz. Hıcbır yere tutunamamıs ve tutunmak da ıstememıs, bence trajık bır sekılde ne ıstedıgının de cok onemlı olmadıgı, cevresınde gordugu hareketlere kendını kaptırıp bır anda onde gıden bır devrımcı olmus bır karakter Mayta. Orgut mu Maytayı kullanıyor yoksa Mayta mı Orgutu kendı pasıf ve umursamaz karakterını perdelemek ıcın kullanıyor bellı degıldır keza kendı cocugu oldugu halde hıc umursamadan, cocugu aklına bıle gelmeden onu rahatlıkla terkedıp bazı ıdeallerın pesıne bılıncsızce kosması bana cok da takdir edılecek bır aksıyon olarak gelmedı. Devrım organızasyonu ıcerısındekı Butun ıle Tekıl olanın uyumsuzlugunu gormeyıp ınsanın kendını kandırmasını trajıkomık bır sekılde okuyoruz maytanın hayatında. </p><p style="text-align: justify;">Mayta kıtapta escınsel bır erkek olarak sunuluyor okuyucuya. Bence bu ayrıntı cok onemlı cunku kıtabın sonunda anlatıcı yazar nıhayet Maytanın kendısını bulup onunla konusma fırsatı buluyor. Onun ayaklanma gırısımını cevresınden hareketle bır nevı bıyografısını yazdıgını anlatıp yazdıklarını gosterıyor. Yıne yazarın yarattıgı Mayta Karakterı kıtabın sonunda Yazara kendısı hakkında yalan yanlıs seyler yazdıgı ıcın sıtem edıyor. Kendısının escınsel olmadıgını ve escınsellerden de hoslanmadıgını sert bır sekılde ıfade etse de yazar bu yalan bılgıyı kendısı bılerek boyle kullandıgını soylerken nedenını de acıklamıyor. 'Bu gerceklerden hareketle yazılmıs bır kurgu hepsı dogru olmak zorunda degıl' demek ıstıyor. Ben burda Yazarın karakter ıle gırdıgı bu dıyaloglarının bır nevı gercek ıle kurgu arasındakı sınırların aslında muglak olmasından dolayı bır nevı okuyucudan ozur dıleme, bır gunah cıkarma misali bır ıtıraf oldugunu dusundum. Gerceklerı manupule etmenın motıvasyonunun ne oldugunu muglak bıraksa da goruyoruz kı ozellıkle dunyada fınanse edılen bazı hassas! meseleler yazarlar tarafından edebıyat dunyasında fayda merkezlı bır bakıs acısıyla degerlendırılebılıyorlar. </p><p style="text-align: justify;"><br /></p><p style="text-align: justify;"><b>Vladimir Nabokov - Nikolay Gogol</b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhz3MLwUS_0us9a5dBBnYqrx_R6sbe8BL0FdAHfuEDpjJ8gXR3D_JFPo1zK97dDhzJXGl4_cYWxWhFyj2uKelRfitCzlENp_BxdA6sm2O-v8PkNOCU3skbdJL31-Qu76gdeNgbMXM6FUPmFYYel2Pni8l2_2ATG-kWERYYBd5R_8cTM7m-JOFaFziWxXQ/s475/nabokov.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="475" data-original-width="314" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhz3MLwUS_0us9a5dBBnYqrx_R6sbe8BL0FdAHfuEDpjJ8gXR3D_JFPo1zK97dDhzJXGl4_cYWxWhFyj2uKelRfitCzlENp_BxdA6sm2O-v8PkNOCU3skbdJL31-Qu76gdeNgbMXM6FUPmFYYel2Pni8l2_2ATG-kWERYYBd5R_8cTM7m-JOFaFziWxXQ/w265-h400/nabokov.jpg" width="265" /></a></div><p style="text-align: justify;">Bu ay Gogol okudugum ıcın bıyografı denınce ılk aklıma Gogolun bıyografısını okumak geldı. Yazar ıle ılgılı bır cok bılgıyı zaten nette bulabıldıgımız ıcın karsılastıgım bıyografılerden Nabakovun Gogol bıyografısı dıkkatımı cektı ve bunun nasıl oldugunu merak ettım. Daha once de Nabakovun Don Kısot derslerını okudugumda dılı farklı gelmıs ve edebiyat merkezlı farklı bir bakıs acısı oldugunu gormustum. Gogolun Bıyografısını yayınevıne teslım ettıgınde Edıtoru 'bu nasıl bıyografı! Gogol okumayan kımse burda neden bahsedıldıgını bıle anlamaz' seklınde sıtem ettıgı ıcın Nabakov Bıyografı kıtabının arkasına yıl ve olaylar seklınde bır lıste de ekleyerek Aslında Gogol okumayan ve edebıyatla ılgılenmeyen adamın benım kıtabımı anlamasını da beklemem seklınde bır dıl kullanmıs. Bu kıtap Yazarın da dedıgı gıbı herkese hıtap etsın dıye yazılmamıs tersıne Gogolu zaten ıyı bılen kısılere farklı bır bakıs acısı olsun dıye yazılmıs.</p><p style="text-align: justify;">Kıtapta temel olarak Gogolun hayatındakı ayrıntıların ve duygu durumunun edebıyatına nasıl yansıdıgı uzerıne durulmus dıyebılırım. Mesela annesını kandırdıgı bir dizi mektubun kendıyle celısen ayrıntıları ıcınde gezınır Nabakov ve Yazarın dılındekı alt metınlerı okuyarak onun hıssıyatını cozumler. Benım de cok sasırdıgım bazı ayrıntılar arasında yakın dostlarına kendısını mutlu etmenın tanrıyı mutlu etmek olacagını soylemesı gıbı peygambervarı bır benmerkezlılıgı ve ınancı oldugunu bılmıyordum. Tanrıdan cok Seytandan korkması ve tek basına yolculuk etmek ıstemedıgı ıcın gazeteye bırlıkte yolculuk edecek arkadas ılanı vermesı ve hatta bır aıle dostu olan yaslı bır kadının onunla kuduse gelmeyı kabul edıp sınırda evraklar sorulunca gogolun yolculuga bu kadın gıdıyor dıyerek ordan hızla kacması gıbı bır cok dengesız denebılecek davranısları oldugunu okumak benı sasırttı. Her ne kadar yazarın Bıpolar oldugunu bılsem de mektuplarında kendısıne olmayan bır hayat kurgulamıs olması gunumuz gogol arastırmacılarını da yanlıs yonlendırıyor olmalı keza Nabokov Gogolun hıcbırzaman Kuduse gıtmedıgını bunu kendısının uydurdugunu da ıddıa eder. </p><p style="text-align: justify;">Bunların hepsının de dısında Nabokov, Gogolun Bır delının Hatıra defterı, Palto, Müfettis ve zırve olarak Ölü Canlar kıtapları dısındakı kıtapların Gogolu assagıya cektıgını, yazarın yukarda saydıgım guzel eserlerının de zamanının toplumu ve elestırmenlerı tarafından da yanlıs anlasıldıgını gordukce yazarın her seferınde kacarak cektıgı acıyı dındırmek ıcın orta dogu avrupa seyahatlarıne cıkması gıbı ayrıntıları bence guzel yakalamıs. Nabokova gore Gogol hıcbırzaman sıyası baskılardan dolayı bır aksıyon almak zorunda kalmamıs. Nabokov yazarın Olu Canların 2. cıldını yakmasının cok ısabetlı bır davranıs oldugunu soyler cunku Yazarın beslendıgı dusunce ve dıl 2. cıldde planlanan kurguyu kotaramazdı ve yazarı assagıya cekerdı. Nabokov, Olu canların 2. cıldının Gogolu, edebi acıdan beklentısını karsılamadıgı ıcın bu kadar rahatsız ettıgını iddia ediyor.</p><p style="text-align: justify;">Her ne kadar Gogolun nerdeyse tüm kıtaplarını okumus olsam da Nabokovun Gogol bıyografısını okurken cok zevk almakla bırlıkte aynı zamanda bır edebıyatcı olmadıgım ıcın kıtabın degıl ama okuyucu olarak benım zıhnımın bu metın karsısında kısır kaldıgını da ıtıraf etmem gerekır. Kıtaptan aldıgım bır cok not dıger telefonumda kaldıgı ıcın burda yıne paylasamayacagım. </p><p style="text-align: justify;">Herkese iyi seyirler ve iyi okumalar....</p>Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com26tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-56700960630918761692023-01-15T20:00:00.000+03:002023-01-15T20:07:57.693+03:00Haftanın Filmi: Reha Erdem - Seni Buldum Ya!<p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpFtMi1rD3BdXUCFHCI6spvaq851K9MGrlsUsoB6io3W2FgnKh8Qmrh2iiM7A9-Yx1Mp6SmERlqsiyZGrgI6K3iMFjvKSVFe9t-PVUHnNIdhy0Ujavj-hYS6c6JVuLyR9_k0GEKW4vgd4UxcuQHsL2ZYMapxo7EnGXBVeTmP4dSmTDk9ojsJ0pZnobNw/s259/senibuldumya.png" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="194" data-original-width="259" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpFtMi1rD3BdXUCFHCI6spvaq851K9MGrlsUsoB6io3W2FgnKh8Qmrh2iiM7A9-Yx1Mp6SmERlqsiyZGrgI6K3iMFjvKSVFe9t-PVUHnNIdhy0Ujavj-hYS6c6JVuLyR9_k0GEKW4vgd4UxcuQHsL2ZYMapxo7EnGXBVeTmP4dSmTDk9ojsJ0pZnobNw/w320-h240/senibuldumya.png" width="320" /></a></div>Yılın 2. haftası da bitince hemen gecen haftaya dair biriktirdiklerimi yazayım dedim. Telefonum hala kırık umarım haftaya kadar tamır ettırebılırız. Bu hafta seyrettıgım fılm bu defa bir Türk yönetmen olan Reha Erdemden 'Seni Buldum Ya' filmiydi.<p></p><p style="text-align: justify;">Reha Erdem 5 yıl aradan sonra pandemı donemınde cekltıgı bu fılmde 2 karakterın, ınsanların bılgısayarlarına gırıp kendılerını 4. daıreden devlet gorevlılerı olarak tanıtıp daha once de haklarında bılgı toplayıp suclu olduklarını dusunduklerı kısılerı dolandırmalarını konu alıyor.</p><p style="text-align: justify;">Oncelıkle yonetmen adını duyup oncekı fılmlerınden hareketle bellı beklentılere gırdıysenız hemen cıkın o beklentılerden cunku Reha erdem kendı sınematografısı goz onune alındıgında tamemen farklı bır ıs yapmıs bu defa. Aradakı fark ucurum gıbı denebılır keza bu film komedi türünde. Oncekı fılmlerınde erkek egemen toplumlarda tacız edılen kadının varolussal mucadelesı baskınken bu fılm renklı, eglenceli, keyıflı, mizahi bir tespit filmiydi. Pandemi dolayısıyla mekan seceneklerı sınırlı oldugu ıcın dıyaloglara agırlık verılmıs nispeten daha kolay bir produksyona sahıptı. Senaryo tamamlanmadan once karakterı canlandıracak oyuncular secılmıs ve anlasılmıs oldugu ıcın oyuncuya gore karakterler tamamlanmıs ve budan dolayı da oyuncu karakter uyumu gayet yerındeydı. Görsellik geride kalmıs olsa da müzikal yanıyla akısa hareket katmıs yonetmen. Bizim de ıcınden gecerken cok ıyı deneyimlediğimiz kasvetli Pandemi ortamını sadece ekran uzerınden verırken aralara serpiştirilen boş sokakların ve balkonların, pencerelerın, yani dıs mekanın verılmesı ıle seyırcıde ferehlatan, nefes aldıran bır etkı yaratıyor. Bos sokaklar ve ekran basında yalnız ınsanların pararlelliği. <span></span></p><a name='more'></a><p></p><p style="text-align: justify;">Seyirciyi de zoomdan gorusmeye katılmıs sessız bır aktor gıbı ıcıne cekıyor fılm. Ekran, evımızın bir kapısı, bir penceresi gibi oldugu ıcın, evın duvarlarının verdıgı o guven duygusunu yıkıyor. Evden cıkmasak da ekran aracılıgı ıle bır cok ınsan evımıze gırıp cıkabılıyor ve evımız kapısızlasarak bilinmedik olanlar hayatımıza eskısınden cok daha rahat bir sekılde gırebılıyor. </p><p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUFTutQw6xkLzGyDgpcWgQZgjei0cxWVjWL1GJEzfyvPXnTK2bV-Uv64yGm3M9zzYeWhN3JDAX3NXNy81VICv4lEWRt_W580SWmykZuF7pSgoOIoNoeKHRLEVD51h9YeSUS4NGp73uc0buDbiVLonMrnNHpoKKAT5fm7YQpMc8GdYCDgqExDEXapapdQ/s1350/sen.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="675" data-original-width="1350" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUFTutQw6xkLzGyDgpcWgQZgjei0cxWVjWL1GJEzfyvPXnTK2bV-Uv64yGm3M9zzYeWhN3JDAX3NXNy81VICv4lEWRt_W580SWmykZuF7pSgoOIoNoeKHRLEVD51h9YeSUS4NGp73uc0buDbiVLonMrnNHpoKKAT5fm7YQpMc8GdYCDgqExDEXapapdQ/w400-h200/sen.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>Bas karakter Felegın uzerınden saflıktan kırlenmeye ve kirlenmeden saflığa donusu diyaloglar uzerınden okunuyor. 9 farklı gercek hayattan karakterın para karsılıgında (devlet fonu) kayıt dısı suclarından, gunahlarından kurtulup vicdani olarak toplum bazında da temızlenmelerını okurken dunyada tarıh boyunca cesıtlı yollarla uygulanan ıtıraf muessesesı, gunah cıkarma vs. gıbı seyler akla gelıyor. Fılmdekı dolandırıcılık hıkayesı aslında hep yasınıyordu bazan kayıt dısı bazan resmı, dını vs. kurumlar elıyle.... Fılmde de Karantına ortamının yalnızlıgında cozulmeyı ve ıtırafları ozlemıs konusmak ısteyen ınsanlar var. Hatta bankacı seckın karakterı para karsılıgı bu resmı gorevlı oldugunu ıddıa eden kısıden acıkca psıkolojık terapı almaya kadar goturuyor ısı. Her konusma sonrası devlet fonuna bıraz para yatırırım ve hatta sıza baska musterıler de getırırım dıyor. Karakterler konusmaya, paylasmaya o kadar muhtaclar. Kayıtdısı sucları hakkında cok rahat konusabılıyor olusları bu sucları herkesın ıslıyor olusu ıle acıklıyorlar. Eger herkes yapıyorsa cekınecek bırsey yoktur. <p></p><p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi64iIhCAjoF22tfkNUhurbXX3MSK7ieo4UPazeJTQ3EwuakDYGVFhx4aM-NZFkvS2SggJcE2plV0AG6y6tBuGK-h2g4tRnsRJFPt-rQN92d53wVl_rBT4wywpc7zXgA6542_gg3RNuJhLcZzJ4w8dpF17ai7Oy0_sdZvyplSwWH7e1lw31fLXulzIlww/s1280/senibul.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1280" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi64iIhCAjoF22tfkNUhurbXX3MSK7ieo4UPazeJTQ3EwuakDYGVFhx4aM-NZFkvS2SggJcE2plV0AG6y6tBuGK-h2g4tRnsRJFPt-rQN92d53wVl_rBT4wywpc7zXgA6542_gg3RNuJhLcZzJ4w8dpF17ai7Oy0_sdZvyplSwWH7e1lw31fLXulzIlww/w400-h225/senibul.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>Muzıkal kısmında ancak partnerine guvenerek yapılan bır dansın hem ekran basında yalnız hem de uzak da olsa bır dolandırıcı partner ıle yapılıyor olusu da ayrıca ironik bir ayrıntıydı. Özellıkle fılmde erkek karakterlerın kolayca kandırılması ama kadınların ıse olayı lehlerıne cevırıp dolandırıcıları manupule edıyor olusları da dıkkat cekıcıydı.<p></p><p style="text-align: justify;"><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgh5HSn4_w7yD9t5WUbYuHncOnt87AHMosTsqhUV5-X4ngha3sGH-Ub2Wuuv5_bpCENhvHWu42X1J1vU3dW0cseVZtWMDYPvmVNtg6ASNm8yAN9hhixEqEf95lTqAsuaEQ8MyJBsMFkz22u_tf55IciijvLnkPa4FjRQp0SDzc_ibLZyZq77XuO_TtKAQ/s760/%C4%B1stebu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="450" data-original-width="760" height="236" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgh5HSn4_w7yD9t5WUbYuHncOnt87AHMosTsqhUV5-X4ngha3sGH-Ub2Wuuv5_bpCENhvHWu42X1J1vU3dW0cseVZtWMDYPvmVNtg6ASNm8yAN9hhixEqEf95lTqAsuaEQ8MyJBsMFkz22u_tf55IciijvLnkPa4FjRQp0SDzc_ibLZyZq77XuO_TtKAQ/w400-h236/%C4%B1stebu.jpg" width="400" /></a></div><br /><p></p><p style="text-align: justify;">Filmde 'Herkes bir sekılde suc ıslemıstır' önkabulu var. Özellıkle Felek ve Nurperi karakterlerinin ilişkisinde masumiyet ve sucluluk kavramları flulasıyor. Deger yargılarının karmasıklastıgı bu fılmde dolandırıcı olanlar da yıne ısın sonunda dolandırılıyorlar. Basta beklentilerimi karsılamamıs olsa da her bir karakterinin ayrı bir toplumsal katmanı temsıl ettıgı fılm bence oldukca yumusak ve dınlendırıcıydı. Herkesin eve kapandıgı pandemı ortamında bır dolandırıcılık hıkayesını anlatırken yonetmen -Seni buldum ya! diyerek, herseye ragmen umudu diri tuarak filmi bitiriyor. </p>Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com22tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-84886458193182521252023-01-11T09:51:00.006+03:002023-02-02T19:58:33.289+03:00Gogol - Aksam Sohbetleri, Burun, Palto ve Bir Delinin Hatira Defteri<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3QL1WiUlfQroFUKOl2bTZ9wFM_fB6OY7jYPlfI0AvAsW_x2jG02TJVG8qfXTZo2xhoXRmUt9mwwn-o2RSDBy6kVYW8h8x_yhfzleTgN9I8JIYcCc4onNXpEfCBmJx_FY8Klkg30PNVsBLD0sIfi7QD6GUra9BkYqwxwFDNb2bZbjAZLKdxBchEvCiyg/s277/N.Gogol_by_F.Moller_(1840,_Tretyakov_gallery).jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="277" data-original-width="220" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3QL1WiUlfQroFUKOl2bTZ9wFM_fB6OY7jYPlfI0AvAsW_x2jG02TJVG8qfXTZo2xhoXRmUt9mwwn-o2RSDBy6kVYW8h8x_yhfzleTgN9I8JIYcCc4onNXpEfCBmJx_FY8Klkg30PNVsBLD0sIfi7QD6GUra9BkYqwxwFDNb2bZbjAZLKdxBchEvCiyg/w254-h320/N.Gogol_by_F.Moller_(1840,_Tretyakov_gallery).jpg" width="254" /></a></div><b>Nikolay Vasilyevic Gogol</b><p></p><p><b><br /></b></p><p>Bu seneye Gogol okuyarak baslamamin nedeni benim buyuk cocuklara 'Burun' hikayesini okumamdir. Hikaye oyle hosuma gitti oyle bana gore bir dili vardi ki ardindan 'Palto', 'Bir delinin Hatira defteri', 'Neva Bulvari', 'Dikanka yakinlarinda bir ciftlikte Aksam Sohbetleri', 'Mufettis' kitaplarini okudum ve simdi Olu Canlar kitabini okuyorum. Bu yayini bahsedecegim kitap sayisi cok oldugu icin mecburen 2 ayri gruba bolecegim. Mufettis, Neva Bulvari ve Olu Canlar hakkindaki yayinim daha sonra gelecek.</p><p>1809- 1850 yillarinda Ukrayna bolgesinde Kirim kulturunun icinde dogup buyuyen Gogol, daha sonra Almanya ve Petersburga gidip tarih okuyup siir ve tiyatrolara merak salsa da yazdigi ilk siirleri acimasiz bir sekilde elestirilince edebiyata kusup hic sevmedigi halde memur olarak calisir. Daha sonra Puskinin de destegi ile yazmaya geri donen yazar, ilk kitabi 'Dikanka yakinlarinda bir ciftlikte aksam sohbetleri' hakkinda pozitif elestiriler alinca yazarliga devam eder. Kuskusuz Gogolun yazin hayatinda Puskinin destegi ve Gogolun ona duydugu sevginin etkisi cok buyuktur keza Puskin oldugunde de Gogolda bunun derin bir etki biraktigini goruyoruz. Daha sonrasinda da Dotoyevski ve Turgenyev gibi yazarlar hepimiz Gogolun Paltosundan ciktik diyerek ona olan hurmetlerini gostermislerdir. yasliliginda Dindar bir karaktere burunup Olu Canlar kitabinin 2 bolumunu yaktiktan 10 gun sonra da olmustur. Cok kabaca Gogolden bahsettikten sonra okudugum kitaplara kisaca degineyim...<span></span></p><a name='more'></a><p></p><p><br /></p><p><b>Dikanka Yakinlarinda bir Ciftlikte Aksam Sohbetleri</b></p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWBH8d1n7_gkIuLS07Rk2owT2XNnSSCqBeQmNLYiTgplWSRV6_qceRK6dLmI2oojce2JKuE__7rk7i-ir6D2pKBIYMI2ODjVqlSsK3y7n2XEGMytqFdkm2FK9sNnyzRKs-_s1nE0KwUEx_bhAMZ1YeIjiBMJG-N96hSpKxUpREWfndPIjJ99iHK9lDsA/s600/713ztMSSlzL._AC_UL600_SR600,600_.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWBH8d1n7_gkIuLS07Rk2owT2XNnSSCqBeQmNLYiTgplWSRV6_qceRK6dLmI2oojce2JKuE__7rk7i-ir6D2pKBIYMI2ODjVqlSsK3y7n2XEGMytqFdkm2FK9sNnyzRKs-_s1nE0KwUEx_bhAMZ1YeIjiBMJG-N96hSpKxUpREWfndPIjJ99iHK9lDsA/s320/713ztMSSlzL._AC_UL600_SR600,600_.jpg" width="320" /></a></div>Ukrayna bolgesinde kucuklugunden beri sahit oldugu aksam sohbetlerinden ilham alarak aktardigi Ukrayna halk soylenceleri, masallari ve batil inanclari cogunlukla mistik ve korkunc bir dille aktarirken halkin nezdinde bunlarin ne kadar olagan ve normal goruldugunu de yansitir. kitapta bolca Kazak gozunden Ruslara ve Tatarlara bakisi da goruruz. Bu hikayeler o donem bolge ve insanini yansitan bir Tarihi veri olarak cok onem verdigim metinler olsa da bence bu kitabi asil degerli yapan sey hikayeler arasina serpistirilmis uzun uzun yapilan o muazzam doga tasvileriydi. Normalde doga betimlemelerinden sikiliyor olsam da Gogolun anlatilan hikaye ile paralel giden ve insandan dogaya anlam aktarmalari ile yapilan benzetmeler metne hareket katiyor ve Gogolun sair tarafini bize gosteriyor.<p></p><p>iki bolume ayrilan kitapta ilk bolumde 4, ikinci bolumde de 4 olmak uzere 8 tane hikaye bulunmaktadir: Soroçinets Panayıri, İvan Kupalo Gecesi, Bir Mayıs Gecesi ya da Suda Boğulmuş Kız, Kaybolan Yazı, Noel Gecesi, Korkunç İntikam, Ivan Fyodoroviç Şponka İle Teyzesi, Büyülü Yer</p><p>Hikayelerin ortak karakteri aslinda seytan, cadi gibi varliklardir. Herkes seytanla o ya da bu sekilde anlasma yapar, insanlara buyuculer musallat olur ya da kotu dogaustu varliklar bir sekilde insanlara etki eder.... Bunlardan bazilarindan kisaca bahsedecegim:</p><p>Mesela ''İvan Kupalo gecesi'' adlı hikâyesinde slav kulturune paganliktan evrilmis olan bu kutlama gecesinde yasanan olaylari konu alir. Efsanedeki gibi genç bir adam çiçek açmış bir eğrelti otu bulur. Ancak bu ot ona şans yerine lanet getirir. </p><p>Noel Gecesi hikâyesi seytanla bir cadinin iliskisi ile baslar. Oksana adlı genç kız, kendisine gönül veren Vakula adlı gençten, gerçekleştirilmesi olanaksız gibi görünen taleplerde bulunarak çariçenin potinini getirirse onunla evleneceğini söylemektedir. Vakula, çariçeye nasıl ulaşılabileceği hususunda cadi olan annesi ile iliskisi olan seytanla anlasma yaparak çariçeyle görüşmeye gidecek olan aktif görevdeki Kazak askerlerine katilir. Seytanin da yardimiyla potinleri Cariceden alip Oksanaya getirir ve mutlu sonla biter.</p><p>Buyulu yer hikayesinde asil anlatici 10 yasinda dedesinden dinledigi bir hikayeyi anlatir. Dedesi buyulu bir yer kesfeder seytanin da etkisi ile ordan hazine cikarmak icin ugrasir ama birsey bulamaz sonunda seytanin kendini kandirdigini dusunup bu isten vazgecer. </p><p>Korkunc intikam hikayesinde Ruslarin o donem sinirboylarini korumasi icin kullandigi kazak komutanlardan biri olan Danilo bey ile guzel karisi Katerinanin basindan gecenleri anlatir. Katarinanin babasi 21 sene sonra eve doner ama garip davranislari vardir. kizi ile iliskiye girmeye calisan bu baba cadi buyu ve seytani yollarla tatarlari da arkasina alarak once damadini, sonra torununu oldurur. Hikaye adi gibi korkunctur.</p><p><br /></p><p><b>Burun</b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_kyB5sMQlC0FOuNf26KtyukitRtNYEvQsTWwvoT2Wy8t6OwJ4OgCJ2f-AM5SkuPBYk5jUZP8IMosqFf9DQAlDQVu-zL8DNEh2kmKQ3lKFrqWvRtvG2cMQ3X8G9wQ-eaqIJ-e3j4oXTrEo7Luj-xHY3MJ2MaJ4XjlufkXLl1JWZXGxf2kq0VsXvGRhXQ/s525/Kitap_202104202317459983513.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="525" data-original-width="393" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_kyB5sMQlC0FOuNf26KtyukitRtNYEvQsTWwvoT2Wy8t6OwJ4OgCJ2f-AM5SkuPBYk5jUZP8IMosqFf9DQAlDQVu-zL8DNEh2kmKQ3lKFrqWvRtvG2cMQ3X8G9wQ-eaqIJ-e3j4oXTrEo7Luj-xHY3MJ2MaJ4XjlufkXLl1JWZXGxf2kq0VsXvGRhXQ/s320/Kitap_202104202317459983513.jpg" width="240" /></a></b></div><b><br /></b><p></p><p>Gelelim Yazarin diger kisa ve guclu hikayelerine. Cocuklarla birlikte okudugumuz Burun hikayesinde bahsedilen Burun bir Metafordur. Puskin bu oykuyu dergisinde yayimlarken soyle demistir:</p><p>“N. V. Gogol uzun süre bu şakanın basılmasını istemedi; ama biz, bu öyküde öyle şaşırtıcı, akla sığmaz, neşeli, özgün şeyler bulduk ki öykünün elyazmasının bize verdiği zevki okuyucularımızla paylaşmaya razı olması için kendisini güçlükle kandırabildik.”</p><p>Hikayede 9. dereceden bir memur olan Kovalevin burnunun ansizin kaybolmasi ve once berberinin ekmeginden cikmasi daha sonra baska bir memur olarak caddede yururken gorulmesi ve en sonunda da burnu bir polisin sahibine getirip burnu yuze monte etme cabalari gibi Alayci, ironik, fantastik gercek disi ama aslinda insanin en gercek olan oykusudur. "Dünyada ne saçmalıklar oluyor! Bazen her şey gerçek dışındaymış gibi geliyor insana" diyen Gogol, bu hikayede ozellikle soylu rus insaninin maskelerini dusurur ve kimliklerini aciga cikararak kibirleri, egolari disinda hicbir ise yaramayan insanlar oldugunu gostererek hicveder.</p><p>Absurd olsa da insani surukleyen bu hikaye edebiyat dunyasinin temel taslarindan biri olmayi basarmis. Biz de severek okuduk.</p><p><br /></p><p><b>Palto</b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg4GnXoUm0xELMQ77UvPIbRG-WGHTBH16Wv1MbLT2adS2wbIdCsLL4bx6PogC0FmLUhsYCvs7uYUj-TuqoDISpS5KV8u1XSNgJFiZaIwVK1iJz4ajC8GTIZLrlakTaCJ6KTE0eErV0GGZpEgGh2bWNo2_bcJDZfSjDSlQXU77SCpgUHPW0UzRsJZULwYQ/s400/kitap2.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="252" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg4GnXoUm0xELMQ77UvPIbRG-WGHTBH16Wv1MbLT2adS2wbIdCsLL4bx6PogC0FmLUhsYCvs7uYUj-TuqoDISpS5KV8u1XSNgJFiZaIwVK1iJz4ajC8GTIZLrlakTaCJ6KTE0eErV0GGZpEgGh2bWNo2_bcJDZfSjDSlQXU77SCpgUHPW0UzRsJZULwYQ/s320/kitap2.jpg" width="202" /></a></b></div><b><br /></b><p></p><p>Yazarin diger bir metaforik hikayesi de Paltodur. Kendinden sonraki Rus edebiyatcilarinin da hepimiz Gogolun Paltosundan ciktik ifadesini hakedecek kadar vurucu bir hikaye olan Palto donemin toplum yapisina da ayna tutar niteliktedir. </p><p>Sinif farkliliklarinin yine baskin oldugu bu hikayede de yazilari temize ceken memurumuz Akakiy Akakiyevic dairede silik bir tip oldugundan saygi gormez. Zar zor gecinen bu karakter artik taninmaz hale gelmis olan paltosunu tamir ettirmek icin gittigi terzinin israri ile yeni bir palto diktirir. Bu palto serefine gittigi bir davetten donuste paltosunu caldirir ve poliste dosya actirabilmek icin tavsiye edilen nufuslu bir bakana gider. Nufuslu bakan Akakiy Akakiyevici boyle kucuk isler icin kendisini mesgul ettiginden dolayi azarlar ve bu durumu gururuna yediremeyen kahramanimiz hastalanip olur ve sonrasinda da hayalet olup etrafta gorundugu ve milletin paltolarini caldigi soylentisi yayilinca onu itip kakanlarin vicdan azabini goruruz. Hatta sonunda bu hayalet tarafindan nufuslu bakanin da Paltosu calinir.</p><p>Sıradan kucuk insanların çektiği sıkıntıları, maruz kaldığı eşitsizlikleri ve çektikleri acıları Trajik bir sekilde tasvir eden yazar, insanlarin maskelerini Palto Metaforunda gosterir. Bazi maskeler vardir ki siradan halk icin degildir ve onu tasiyabileceksen takabilirsin ancak. Akakiy Akakiyevic de siradan bir insan olarak kendisine saygi getirecek bu Paltoya heveslenmis ama naif mizacindan dolayi bunun agirligi altinda ezilmistir. Daha sonra rus insanini assagilamakla suclanan Gogolun bu hikayesinde aslinda soylularin asil korktugu sey tenhalarda hayaletlerin! (sokaga itilmis siradan insanlarin) kendi Paltolarini da calacak olmasiydi.</p><p><br /></p><p><b>Bir Delinin Hatira Defteri</b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghKNNkmSWVVOmf6Kn201m3dBB8tB6bLk5oeZ5xnTFSDWjbxGnYj2GL3izQmz9UTtsiR9iHuf_eNd9fMdsuJ4Vf95WcU9SDi67Bgk0O44yK12UNi9Ce8Nhkqr3O4cmOyJXhwwNdkjWWCDoKZxlwj4UAB2IXt9hrymu6g-lhZhh54Jrl5P42koYZ7T_aOQ/s278/kitap3.jpeg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="278" data-original-width="181" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghKNNkmSWVVOmf6Kn201m3dBB8tB6bLk5oeZ5xnTFSDWjbxGnYj2GL3izQmz9UTtsiR9iHuf_eNd9fMdsuJ4Vf95WcU9SDi67Bgk0O44yK12UNi9Ce8Nhkqr3O4cmOyJXhwwNdkjWWCDoKZxlwj4UAB2IXt9hrymu6g-lhZhh54Jrl5P42koYZ7T_aOQ/w208-h320/kitap3.jpeg" width="208" /></a></b></div><b><br /></b><p></p><p>Bu Hikaye normal bir tempoda baslayip ilerlerken yavas yavas gulduruyor ve sonunda beni aglatan bir final cumlesiyle bitiyor. Gunluk formatinda yazilan hikayenin kahramani Popiscinin delilige dogru gidisine adim adim sahit oluyoruz. Yaşadığı sıkıcı ve tekdüze hayata bir de müdürünün kızına duyduğu aşk eklenince, içinde bulunduğu girdap iyice büyür. Aksentiv İvanoviç Poprişçin’ in baskıcı sisteme boyun eğmeme çabaları ve yaşadığı psikolojik gel gitler kendisini İspanya Kralı sanmasına kadar devam eder ve akıl hastanesine kapatılmasıyla son bulur. Bu nedenle, Bir Delinin Hatıra Defteri, en eski ve en kapsamlı şizofreni tanımını içeren hikâyelerden biri olarak kabul edilir.</p><p>Bu hikâye öncelikle, güçlü bir bürokrasi sistemindeki katı hiyerarşiden ortaya çıkan aşağılama ve bastırılmışlığın, fakir ve önemsiz bir memuru delirtmesi ile baslasa da karakter oldukca dominanttir ve delirmeden once de sonra da gerceklerden ziyade kendi kafasinda insaa ettigi seylere daha cok guvenmektedir. Kendisi soyludur ama hickimse bunu bilmedigi icin asik oldugu mudurun kizi da ona bakmamaktadir. Mesela bir bolumde 'eger general olsaydim mudurun kizi beni begenirdi ama bu sefer de ben ona hadi be ordan derdim' der. Butun dunya yanlistir ve hersey onu assagilamak icin vardir gibi bakar etrafa. kendisi hep magdurdur. Bu paranoyanin kisir dongusu icinde bir gun gazetede Ispanya krali hakkindaki haberi okumasiyla asik oldugu kiza karsi soylu bir karakter insaasi da birlesince kendinin kayip ispanya krali olduguna inanmaya baslar.</p><p>Kitabin son cumleleri beni aglatmistir. </p><p><b><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEioqhGL8JGHcXVW4LxTH9AfhqlFQjcwQcfkX2LWaNIPTdGMXoFyDcaXLJNZn6eOhbIhPgrFs9jstTKCxe3eaBkc9Jhd8dXC5Yt099Q7W8HlfY2AKuuSgtSbTvnlfkVR48zvVwvrv1C0ouq7LDFgB0-_DELIk2UPXTaCwSFFAGFb_GM6E0ZRE2ounC8X6Q/s2960/Screenshot_20230110-141517_Drive.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2960" data-original-width="1440" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEioqhGL8JGHcXVW4LxTH9AfhqlFQjcwQcfkX2LWaNIPTdGMXoFyDcaXLJNZn6eOhbIhPgrFs9jstTKCxe3eaBkc9Jhd8dXC5Yt099Q7W8HlfY2AKuuSgtSbTvnlfkVR48zvVwvrv1C0ouq7LDFgB0-_DELIk2UPXTaCwSFFAGFb_GM6E0ZRE2ounC8X6Q/w311-h640/Screenshot_20230110-141517_Drive.jpg" width="311" /></a></b><br /></p><p><br /></p><p><a href="https://sudagidan.blogspot.com/2023/02/gogol-olu-canlar-mufettis-neva-bulvar.html?m=1">Yazarin diger kitaplarini iceren Yazinin 2. Bolumu icin tiklayin</a><br /></p>Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com17tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-69270649203255313182023-01-08T12:30:00.012+03:002023-01-15T14:26:49.163+03:00Eski ve Yeni Yıla bir bakıs ve Düsüs filmi (The Fall)<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgu_-d8Bi9HbcXo7x65R-gE9FIcVG_hXIS_J4KZ1SvP0T-uIMwTOv7sycYk_Vd1lJAUCpKFo1pho9MTpZTyrfvXZbJnLMDZO6I6Br5bNEpBCt1qtHfdR6E7GE-VoI6Z-nw_TlQNeO6fImMeOOxIdHUrJGaj8luirTJB4tA9uTI4XzBuW_6x80yakN196w/s415/The_fall.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="415" data-original-width="258" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgu_-d8Bi9HbcXo7x65R-gE9FIcVG_hXIS_J4KZ1SvP0T-uIMwTOv7sycYk_Vd1lJAUCpKFo1pho9MTpZTyrfvXZbJnLMDZO6I6Br5bNEpBCt1qtHfdR6E7GE-VoI6Z-nw_TlQNeO6fImMeOOxIdHUrJGaj8luirTJB4tA9uTI4XzBuW_6x80yakN196w/w249-h400/The_fall.jpg" width="249" /></a><b style="text-align: left;"><span style="font-size: medium;"><span lang="TR">Eski Yılı bitirip Yeni Yıla basladık ve ilk
hafta</span></span></b></div><p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-size: medium;"><span lang="TR"> </span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;"><span lang="TR">Yeni bir yıla girdik ve ben yavas yavas blogda
daha sık yazmak icin son 1 aydır ugrasıyorum. Soyle kı okudugum kıtap ve
filmler hakkında birseyler yazmaya kendimi zorladıkca hızla akan hayatta daha
cok zıhnı aktıvıtelerımı kayıt altına gecırdıkce yaptıgım ıslerin cok daha
kalıtelı bir hale burundugunu bılıyorum. Gecen sene ekim ayında Riyada tasındık
ve yasadıgım zıhnı kırılmalarımı bir de mekansal olarak yeniledim. Yeni bir
cizgiyle hayata her yonuyle tekrar baslıyorum. Bu asamada haftada bir kıtap
bitirip ailece ya da yalnız basıma bir film seyretme ve bunlar hakkında blogumda
yazma kararı verdim ve aralık ayında da bunu uyguladıgımı dusunuyorum. Gecen
sene hafta sayısı kadar (52) kitap (15.180 sayfa) okumusum ama bunun cogunu
bloga yazmadıgım ıcın hafızamda derınlere saklanmıs. Bunları yazıya gecırmek
bir nevi arkada kalan verileri öne dogru cagırmak, birbirlerine baglamak ve
gelecek zaman oldugunda geriye donup kopya cekmek ıcın ıyı oluyor. Riyada taşındığımdan beri duzenli günlük yaziyorum ve buna bu sene de devam etmek istiyorum. İspanyolca ve almancadan sonra bu seneden itibaren ingilizce ve Arapçaya daha profesyonel anlamda çalışacağım.<span></span></span></span></p><a name='more'></a><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;"><span lang="TR">Bir de hayata inanc merkezlı bir anlam
kazandıran biri oldugum ıcın her hafta bir gun oruc tutup, mumkun mertebe hergun
yalnız basıma ve haftada en az bir gun <span> </span>buldugum arkadaslarla toplanıp yaratılmıs ve indirilmis ayetlerı ınceleyıp konusmayı da
degismez bir krıter olarak bu sene de uygulamaya devam etmeyi planlıyorum. Tabiki
zaman gelecek her daim motomot aynı duzenı koruyamayacagım. Her adımda fıtrata
daha da yaklasarak bu hayatta en guzeline talip olup muttakilerden olabilmek ve
sonrakı hayata en dogru sekılde hazırlanabılmek amac....</span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;"><span lang="TR">Bu yazı yeni yıl planları yazısı olarak
baslayıp Gecen hafta seyrettigim film ile devam etsin o zaman. Yeni yıla
girmeden herseyımı kendısı ıle yaptıgım telefonum kırıldıgı ıcın su an buldugum
bir bilgisayarda yazıyorum. Alıskanlıklarına bagımlı biri olarak bilmedigim bir
yerde yazmaya calısmak beni yoruyor o nedenle cok kabaca yazıp gecmek zorunda
kalacagım. </span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-size: medium;"><span lang="TR"> </span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span lang="TR"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjyunT8q6raRS1nx3n6aOOG-KYbO9eq8D3x2qUiV5YVP0EJp_TvZCEtbHF42P0DGOdc56Raz-zSRPA-WFVMZbHB7tH0eIcNgKOk0V6MHQ-reaZP7a8iSHKpstIZqK5-io8H7gv6Q6FaKitHWYCncendQUgCMwgtXtK8UJmIL-5S6WC7JZeetrg4z6QqZA/s275/indir.jpeg-1.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="183" data-original-width="275" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjyunT8q6raRS1nx3n6aOOG-KYbO9eq8D3x2qUiV5YVP0EJp_TvZCEtbHF42P0DGOdc56Raz-zSRPA-WFVMZbHB7tH0eIcNgKOk0V6MHQ-reaZP7a8iSHKpstIZqK5-io8H7gv6Q6FaKitHWYCncendQUgCMwgtXtK8UJmIL-5S6WC7JZeetrg4z6QqZA/w400-h266/indir.jpeg-1.jpg" width="400" /></a></span><b><span style="font-size: medium;"><span lang="TR">Film: The Fall (Düsüs)</span></span></b></p><b>
</b><p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><b><span style="font-size: medium;"><span lang="TR">Yönetmen: Tarsem Singh</span></span></b></p><p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><b><span style="font-size: medium;"><span lang="TR"> </span></span></b></p>
<p style="text-align: left;"></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;"><span lang="TR">Bu hafta ailece The Fall (Düsüs) filmini
seyrettik. 2006 da cekılmıs Fantasi Macera türündeki filmin yönetmeni Hintli Tarsem
Singh bu filmde kullandigi görsellik ve müziklerle seyirciyi buyulemis desem
yanlıs olmaz. </span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;"><span lang="TR">Sinema sektörünün yeni yeni basladıgı henuz
sıyah beyaz filmlerin oldugu bir zamanda kolunu kırmıs 5 yasındakı bir cocugun hastanede
ıyılesene kadar gecırmesı gereken zaman ıcınde baska bir odada film cekımlerı
sırasında kaza gecıren ve aynı zamanda ask acısı da ceken bir dublorun sohbetleri
filmin ana teması. Buraya kadar sıkıcı bir fılm gibi gelsede aslında fılmde
adamın ıc dunyasında patlayan fırtınaların onu ölüme suruklemesı ve bunun ıcın
cocugu yanına cekmek adına ona bır masal anlatarak hem adamın intihar
denemelerini hem de cocugun hayal dunyasında anlatılan olayları gercek hayatla
paralel kurgu yaparak seyirciye oldukca etkılı bir sekilde vermis film. Ozellikle
cocuk gozunden bir masal aracılıgı ile hayata bakısı bence muhtesem bir sekilde
yansıttıgı ıcın hem gercekten hem de anlam dünyası acısından oldukca zengin ve renklı
bir filmdi.</span></span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-size: medium;"><span lang="TR"> </span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-size: medium;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-size: medium;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirRaKjkAmJHkoFTdSH4znBQyvV16Gx5y_uDFoCWf4epREUDgj9TP_RCNs73r9FJoFQZi9f1rLrg6ee4NyLaIDHlk17gYREIIgJLl9ksfpyH7vcf2g7kX-sblBWqUqaRdVVYK3RttJZu_-70xy6NPWU0DY8TpP7zNmqYfFeE6MsBLvfu3VYilFM1kTWeA/s293/images.jpeg-1.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="172" data-original-width="293" height="235" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirRaKjkAmJHkoFTdSH4znBQyvV16Gx5y_uDFoCWf4epREUDgj9TP_RCNs73r9FJoFQZi9f1rLrg6ee4NyLaIDHlk17gYREIIgJLl9ksfpyH7vcf2g7kX-sblBWqUqaRdVVYK3RttJZu_-70xy6NPWU0DY8TpP7zNmqYfFeE6MsBLvfu3VYilFM1kTWeA/w400-h235/images.jpeg-1.jpg" width="400" /></a></span></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><p style="text-align: justify;"></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;"><span lang="TR">Filmdeki gercek hayat ile anlatılan masal
arasında paralellikler kurulmus oldugu gibi aynı zamanda dünya tarihine de o
kadar cok gönderme vardı kı filmi sahne sahne okuyarak ilerlemek bile mümkün. Seyirciyi
kendine baglayan hikaye masal karakteri ile anlatıcı arasındaki bagı ölüm
anında zirveye cıkararak gerceklıkten bizi kopardıgı anda duvara carpmıs gibi
bizi tekrar o gerceklige dondurup duygusal olarak katarsis haline sokuyor ve gözyaslarına
boguldugumuz o anın devamında bize umidin bitmedigini nasıl masalı geriye donup
sılıp tekrar yazabılecegımız gibi gercekte de herseyın tersıne donebılecegını
gösterıyor. Komık, dramatik, duygusal bir cok duyguyu aynı fılmın ıcınde
oldukca guclu bir sekılde yansıtmayı basarmıs yönetmen. Eger sahne sahne okuyup
uzerıne konusma fırsatımız olsa muhtesem bir sohbet bizi beklıyor olurdu.</span></span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-size: medium;"><br /></span><span style="font-size: medium;"><span lang="TR"></span></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-size: medium;"><span lang="TR"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiH1PzVgyghroQNxNibdg-qbipDgdYj1WKXNexFmj7P_7m925Q7KMhnkM2crSGqZ8t1Nt-b32ZWoZ85SUlilEO-aK_WEsTUQw-Ye0sEEYdSBr9W85gngG486LXZmwDKkBU0QVZcVRKr8CZkECDCs0Welz35Q2PSoXafQSU2n3ZwlOZl1Hlnu9Ra7EjcKQ/s1600/The-Fall-0661.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="863" data-original-width="1600" height="216" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiH1PzVgyghroQNxNibdg-qbipDgdYj1WKXNexFmj7P_7m925Q7KMhnkM2crSGqZ8t1Nt-b32ZWoZ85SUlilEO-aK_WEsTUQw-Ye0sEEYdSBr9W85gngG486LXZmwDKkBU0QVZcVRKr8CZkECDCs0Welz35Q2PSoXafQSU2n3ZwlOZl1Hlnu9Ra7EjcKQ/w400-h216/The-Fall-0661.jpg" width="400" /></a></span></span></div><div style="text-align: justify;"><br /><span style="font-size: medium;"><span lang="TR"> </span></span></div><p style="text-align: justify;"></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;"><span lang="TR">Filmdeki cocugun masum ve spontan hali
muhtesemdı. Adamın ve cocugun birbirini iyilestirmesini seyrederken cocukların,
hassas mizacı olan insanların hayatında ne kadar buyuk degısıklık yaptıgını
gormek benı duygulandırdı. Keza sahsen herkesin en az bir cocugun maddi ve
manevi bakımını ustlenmesının dunya adına, insan denen varlıgın canavarlasmaması
adına cok gereklı oldugunu dusunuyorum. İnsanların etrafında mutlu, masum
cocuklar olmadıgı zaman filmdeki adam gibi (hem bireysel hem toplumsal olarak) düsmek!
Cok kolay olabilir. Seyredilmesini siddetle tavsıye ederım.</span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-size: medium;"><span lang="TR"> </span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJDHG1cfvf0ms1rOCzi8sEoYGIkzza_VjsdYhDh3iu6AZ3SkwT4hJd3gPjZz8NoYDK9vP-RfkJ4m0fV4xVw1TaMqGmbD8A_6na50x5KqIQpSRY14Ajgl9t4pE_yNBF7PY7KDpg40YIhwwLuIJ3VJAXDnsyfvc2gk6HL40VVjqok5a-E-sHKAB00LhZ5Q/s277/N.Gogol_by_F.Moller_(1840,_Tretyakov_gallery).jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="277" data-original-width="220" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJDHG1cfvf0ms1rOCzi8sEoYGIkzza_VjsdYhDh3iu6AZ3SkwT4hJd3gPjZz8NoYDK9vP-RfkJ4m0fV4xVw1TaMqGmbD8A_6na50x5KqIQpSRY14Ajgl9t4pE_yNBF7PY7KDpg40YIhwwLuIJ3VJAXDnsyfvc2gk6HL40VVjqok5a-E-sHKAB00LhZ5Q/w318-h400/N.Gogol_by_F.Moller_(1840,_Tretyakov_gallery).jpg" width="318" /></a><b><span style="font-size: medium;"><span lang="TR">Gelelim bu hafta Okudugum kitaba: </span></span></b></p><p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><b><span style="font-size: medium;"><span lang="TR">Gogol - Dikanka yakınlarında bir cıftlıkte Aksam Toplantıları</span></span></b></p><p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><b><span style="font-size: medium;"><span lang="TR"> </span></span></b></p><b></b><p style="text-align: left;"></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;"><span lang="TR">Bu hafta Gogol okumalarına basladım. Gogol
adına ayrı bir post hazırlayacagım icin burda kitap iceriginden bahsetmeyecegim
henuz. Sadece kayıtlara gecmesi adına bu hafta Gogoglun Dikanka yakınlarında
bir ciftlikte Aksam Toplantıları kitabını bitirdigimi not alayım yeterli. Bahsettigim kitap hakkindaki yorumuma <a href="https://sudagidan.blogspot.com/2023/01/gogol-aksam-sohbetleri-burun-palto-ve.html">iste burdan</a> ulasabilirsiniz</span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-size: medium;"><span lang="TR"> </span></span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><b><span style="font-size: medium;"><span lang="TR">Not:</span></span></b></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;"><span lang="TR">Gecen hafta Riyadda yagmur yagdıgı ıcın
okullar tatıl olmustu o nedenle 6-12 yas arası 4 cocugun sureklı kosturdugu bir
evde okumak da seyretmek de yazmak da benım ıcın ımkansıza yakın gibi bir
seydi. Kırılan telefonumu da hesaba katarsam ılk hafta icin bu kadar
yazabiliyor olmak bile kendi adıma sevindirici bir gelisme aslında. Yazım hatalarımı da düzeltemedim bu bilmedigim bilgisayarda. Okumakta ve anlamakta zorlanılan yerler olduysa affola...<br /></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-size: medium;"><span lang="TR">Umarım Haftaya da yazabilirim.</span></span></p>
<p style="text-align: left;"></p>Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com15tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-81926417964191079532022-12-30T21:00:00.000+03:002023-01-15T17:45:24.514+03:00Göl İnsanları ve Rahmet Yolları Kesti - Kemal Tahir<p><b></b></p><blockquote style="border: none; margin: 0 0 0 40px; padding: 0px;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtNCvARQy5fx_mqWc1p02xyyM08yHVsf7CJNOkxzyrRUT7NZ6tFruQfhXNA5L43aB5ObOA3dIa1T9vPtolQgsqgt4Qbkm2cCIPtnZI-va_waIm-E109wC2vPJQARL3qGfiL-GBNbUDkR3ZvBo5v06po2H21YbTXpt8yM5xdK87PdtYEe0YiA4vuShCIg/s788/kaza_2432.webp" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="483" data-original-width="788" height="196" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtNCvARQy5fx_mqWc1p02xyyM08yHVsf7CJNOkxzyrRUT7NZ6tFruQfhXNA5L43aB5ObOA3dIa1T9vPtolQgsqgt4Qbkm2cCIPtnZI-va_waIm-E109wC2vPJQARL3qGfiL-GBNbUDkR3ZvBo5v06po2H21YbTXpt8yM5xdK87PdtYEe0YiA4vuShCIg/s320/kaza_2432.webp" width="320" /></a></b></div></blockquote><b><br />Kemal Tahir: </b><p></p><p><br /></p><p>Aslında Toplumsal Gerçekçi kitapları okurken çok zorlanırım. Daha önce Orhan Kemalden de okuduğum o bir kaç kitabı çok zor bitirmiştim. Olayların tüm çıplaklığı ile aktarılması empati yaptığın karakterlerde katlanılması zor durumları okumak beni psikolojik olarak etkiliyor. O sebepten Korku Gerilim içerikli kitapları da okuyamam. Sanırım çocuklardan sonra böyle oldum. </p><p>Biliyorsunuz Türk Edebiyatının Kemalleri ünlüdür; Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Kemal Tahir vs.... Kemal Tahir denince ilk akla gelen diğer birçok kült kitabı yerine Göl İnsanları ve Rahmet Yolları Kesti kitaplarını seçmemin nedeni bir Hikaye okuma projesinde görmüş olmamdı. Kemal Tahir 1910-73 yılları arasında yaşamış, dönemin bir çok yazarı gibi o da (askeriyedeki kardeşine Sabahattin Ali kitabı hediye ettiği için) hapse girmiş, yine bir çok yazar gibi mahlas kullanarak İsmail Kemalettin Demir ismini Romanlarında Kemal Tahir olarak değiştirmiştir. 12 sene hapiste yatmasına rağmen kitaplarındaki Devletçi yaklaşım her zaman güçlü olmuştur. Onun için devletin yeri çok özeldir. Keza kitaplarında da Devlet gücünün zayıfladığı mesela savaş dönemlerinin toplumun her kesiminde nasıl ahlaki bir çöküşle sonuçlandığını okuyucu da görmektedir. <span></span></p><a name='more'></a><p></p><p>Yazar solcu olmasına rağmen onun solculuğu katagorize edilmesi zor bir solculuktur keza sağ kesimi eleştirdiği gibi sol kesimi de (mesela köy enstitülerini devlet toplum ilişkisinin bu yolla kurulamayacağını düşünür) eleştirebilmiş ve hatta soğuk savaş iklimindeki sağ-sol çatışmalarının doğru olmadığına dair çok net bir tavrı vardır. Hayatının bir çok döneminde farklı farklı gruplardan farklı şekillerde etiketlenmiştir. </p><p>"İdeoloji belirli bir Medeniyetin belli bir zaman ve mekan içinde ulaştığı bilginin dondurulmuş halidir." Bu tanım çerçevesinde düşünecek olursam Kemal Tahir etiketlendiği hiçbir iddiayı aslında tam olarak üstünde taşımaz çünkü kitaplarında da yansıttığı tarihin, sosyal yapının, insanların değişmesi gibi Kemal Tahir de kendi yazınında bir ideolojiye uygun olarak donup kalmamış, meselelere Devleti ve Toplumu doğru anlamaya çalışan bir yerden, daha objektif bakan bence organik bir yazardır.</p><p><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaVRPSO0TZK30R8JkOmgfTV5cpPH8XvSlRIJz3nTYFvkUiEBgbkLrfhN-5i4-XSYxGqXqsCmTJb3Rdn5UiDU6gKVV53DRsuRvNr8OBYsyEKc1-J6xohyM7xwyJTHSXAPuHg4DWM6Ix8Ar42r-54rKp6bgqeaUu_PN-D6QbTxlkQOs2sOTjQw_h3EHutQ/s2480/mih_200.jpeg-2.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="2480" data-original-width="1594" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaVRPSO0TZK30R8JkOmgfTV5cpPH8XvSlRIJz3nTYFvkUiEBgbkLrfhN-5i4-XSYxGqXqsCmTJb3Rdn5UiDU6gKVV53DRsuRvNr8OBYsyEKc1-J6xohyM7xwyJTHSXAPuHg4DWM6Ix8Ar42r-54rKp6bgqeaUu_PN-D6QbTxlkQOs2sOTjQw_h3EHutQ/s320/mih_200.jpeg-2.jpg" width="206" /></a></div><p><b>Kitap: Göl İnsanları</b></p><p><b>Yazar: Kemal Tahir</b></p><p>1941 de tefrika edilmiş olan Göl insanlarında da yazarın dilinin sadeliğini görürüz. Süsleme kullanmadan, kelime oyunları yapmadan sadece yazar ve okur yalın bir şekilde karşı karşıyadır. Yazar aynı zamanda insanları da okuyucuya olduğu gibi aktararak dönemin köylerde toplumsal bazda bozulan ahlakını ve aynı zamanda da insani taraflarını bize aktarır. Yapay olmayan ve Akıcı bir dili var. Karekterlerle bazen empati kurarız, güçsüzlüklerine aynı zamanda da asla kabullenemeyeceğimiz ahlaksızlıklarına şahit oluruz. Dini konuları itici olmayan bir dille köy insanının saflığını hissettirerek aktarıyor ve dinin daha çok mistik tarafıyla halkın zihninde, ağzında kalan kırıntıları ile köy insanında bir unsur olarak var olduğunu göstermesi dolayısıyla köy insanının dokusunu doğru bir yerden yakaladığını farkediyoruz. </p><p>Göl İnsanları kitabından ayrılmayacak olursak Yazarın hapiste yazdığı hikayeler daha sonra Tan gazetesinde yayımlanmaya başlıyor. 8 farklı hikayeden oluşan bu kitapta farkediyoruz ki iyi bir Romancı olan Kemal Tahir Roman diline benzer uzun bir yapıyla Hikayelerini yazmış. Özellikle çok yönlü olan, hem dönemin baskın batı hayranlığını eleştirilirken hem de bu dünyada nam bırakabilmek için kaçak olan ve tuhaf işlere girişen suçlu bir köylünün iç seslerini ve Trajikomik durumunu Nam Uğruna isimli hikayede okuyoruz. Bu hikayede mesela başlarda verilen bir çok karakterin hikayenin sonunda ne yaptığını onlara ne olduğunu göremiyoruz bu da okuyucuda yarım kalmış bir hissiyat uyandırıyor. </p><p>Tüm Hikayelerde, özellikle Osmanlının zayıflayıp Cumhuriyetin ilk yıllarını kapsayan mesela 1. dünya savaşı sonrası gibi dramatik değişikliklerin olduğu bu dönemlerde köy insanının gözünden Kadının yeri ve toplumda Kadın algısının ne kadar bozulmuş olduğunu Gelin-Kadın Oyunu ve masalımsı bir dille aktarılan Bir Godoşluk hikayesi ismindeki 2 hikayede çok net görebiliyoruz. </p><p><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMtrnWixfc-EeYY9GZQ_AIE2AwuzimtNCHlxM2uyrRfV_6_v1LaUYc3U2PZ2INL1TMBO0-_iLuOaUQIDuQLnCHPTMRXhd240B2AYYhNnjhCgnWse8GAtRHhluVkoPqjUMkokPoJ9PTMMJztp3623tYbzUuUgCsCfvRp8IOUPUfgg8IiD_B5acIdxnQHw/s596/mih_200.jpeg.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="596" data-original-width="381" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMtrnWixfc-EeYY9GZQ_AIE2AwuzimtNCHlxM2uyrRfV_6_v1LaUYc3U2PZ2INL1TMBO0-_iLuOaUQIDuQLnCHPTMRXhd240B2AYYhNnjhCgnWse8GAtRHhluVkoPqjUMkokPoJ9PTMMJztp3623tYbzUuUgCsCfvRp8IOUPUfgg8IiD_B5acIdxnQHw/s320/mih_200.jpeg.jpg" width="205" /></a></div><p><b>Kitap: Rahmet Yolları Kesti</b></p><p><b>Yazar: Kemal Tahir</b></p><p><br /></p><p>Bu kitap; Devletin otoritesinin zayıfladığı 1920 lerden 60 lara kadar zirve yapan Eşkiyalık kültü ve kır gerillası Romantizminin ve hatta 70 lere kadar devlet otoritesinin ulaşamadığı kırsal bölgelerde hakim oluşunu konu alır. Yakın Tarihimizde ciddi bir olgu olarak da karşımıza çıkar Eşkiyalık, bu anlamda bu kitap aslında gerçekçi bir toplumsal kesittir. 1957 de neşredilen Rahmet Yolları Kesti kitabı, 1956 da neşredilen Yaşar Kemalin İnce Memed kitabındaki Eşkiyalık romantizmine bir cevap olarak yazıldığı şeklinde yakıştırmalar yapılmıştır. Kemal Tahir bu kitapta Eşkiyalığın adalet dağıtıcı, hak, hukuk, düzen sağlayıcı bir şey olmadığını ve hatta bunun dışında Anadoludaki ilişkiler, çözülen dedelik, sosyal kurumlar, tüccarların ilişkileri, kırsaldaki çıkar ilişkilerinin eşkiyalık hakimiyetinde nasıl döndüğünü yansıtır. </p><p>Kitap şu alıntı ile başlar:</p><p>"Ahlak düzeni sağlam olmayan ve soyguncularıyla başa çıkamayan bir toplum, -ruhunda artakalmış barbarlık duygusunun da baskısıyla- soyguncularına karşı hayranlık duyar" Andre Maurois</p><p>Aslında kitabın ana karakteri Maraz Ali isminde 16 yaşında Eşkiyalığa hayran, soğukkanlı, 16 yaşında uıfak tefek olan bir delikanlıdır. Etrafındaki eski soyguncuların birbirlerinin yaptıklarını bire bin katarak şişirmesi ile anlattıkları yalanlara inanarak çoğunun sefillik içinde olduğu bu kişilerden bir Ağanın yanında hizmet eder Maraz Ali. Kitapta ustaca işlenmiş sade, gerçek ve güçlü Diyaloglarla desteklenen farklı farklı kişilerin gözünden aktarılan kurnazca düzenlenmiş bir tuzağı okuyoruz. Normalde bireyin ve toplumun dramını böyle çıplak bir şekilde gözler önüne seren kitapları okumakta zorlanırım ama bu defa kitabın sonunu, olayların örgüsünün nereye varacağını merak ettiğimden başıma ağrı girene kadar bir solukta okudum. </p><p>Eşkiyalığı çok güzel özetleyen aşşağıdaki satırlar bence yazarın yerinde bir tarihi okuma yaptığının en güzel kanıtlarından biri. Kemal Tahirden önce okuduğum Kıtlık Zamanlarında celali isyanlarını konu alan kitaplar zihnimde bu kadar yeniyken sadece yakın tarihte değil osmanlıda da halkın eşkiyadan çektiklerini Osmanlının kaydettiği şerriye sicillerinden okumak mümkün. </p><p>"Eşkiya devri hükümetin hasta olduğu sıradır. Aslında hükümet kısmı bir vakit ölmez, aradabir hastalanır. İnsan gibi canım hükümeti sıtma tuttuğu zaman eşkiya başkaldırır..., ... Hükümet dirildi mi bu kez marazlanmak eşkiya milletine düşer...., ...Eşkiyalık devri için savaş gerek. Köylerde kasabalarda erkek kalmayacak. Bunların tekmilini sınır boylarına sürecekler. Jandarmaları da bizim gibi çaptan düşmüş yaşlılardan, bir de beyzadelerle ağa okullarından ayıracaklar. O zaman asker kaçaklarından bazısı dağa sıçrar olur sana eşkiya. "</p><p>Eşkiyalığı mümkün kılan altyapıyı bu kadar net resmettikten sonra kitabın sonlarına doğru bunlardan kurtulmanın yolunu da vermiş yazar: Kitabın sonunda yapılan bir soyguna denk gelen aşırı yağış sonucu sel olur ve Yağmurdan dolayı (Rahmet) soyguncuların dağa sığınırlar. </p><p>"-Eski zamanda olsaydı Rahmen işlerine yarardı. Müfrezeler üstlerine varmaya korkup rahmeti bahane ederlerdi. Şimdi eşkiya yakalayan köylüye geldi mi, eskiden böyle bir işte o köylü eşkiyayı sellerden sırtında geçirirdi. Sen bebnim sözüme iyi kulak ver, bu rahmet başka rahmet... Bu rahmet gök rahmeti değil, yer rahmeti... Köylü, eşkiyadan korkmadı mı, eşkiyalık öldü demek."</p><p>Kitabın sonu yine başladığı gibi, yani o gözüpek, eşkiya olarak nam almaya gönül koymuş Maraz alinin bir sahnesiyle biter ama bu defa farklı bir halde..... ve kurguyu bu şekilde tamamlar yazar. </p>Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-64915254968226191552022-12-13T14:00:00.001+03:002023-01-15T14:27:04.453+03:00Iskandinav Ulkeleri bir Film, bir Kitap ve bir Belgesel (BCP - Aralık)<p><span style="font-size: 19px;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLDVTQgA4jUXD389E29qDyqbimg4k4DAB2wSBGEtA-9Rox8i7kHuuiTtukwr1d5GX3qyNJU8moXvJnQfQBdvm1kzNFtkw4cPXfTYxPhSozMPlkAowmXkCKfaKVJLo3HDnw8Llt4eqgtiNVZHsDHdKaojFPRXEx1b79X4ktN8Ju0WVQEZUprAbzPXCPrw/s1351/113554.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="1351" data-original-width="950" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLDVTQgA4jUXD389E29qDyqbimg4k4DAB2wSBGEtA-9Rox8i7kHuuiTtukwr1d5GX3qyNJU8moXvJnQfQBdvm1kzNFtkw4cPXfTYxPhSozMPlkAowmXkCKfaKVJLo3HDnw8Llt4eqgtiNVZHsDHdKaojFPRXEx1b79X4ktN8Ju0WVQEZUprAbzPXCPrw/s320/113554.jpg" width="225" /></a></div><b style="font-size: 19px;">Film: Hrútar "Koçlar" (Inatçılar) - Izlanda Sineması</b><p></p><b><br /><span style="font-size: 19px;">Kitap: Konstantinopolis / Thorvald Steen (Norveç) </span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Belgesel: The Human Planet "Insan Gezegeni" 3. Bölüm derin dondurucuda yaşam (grönland ve kuzey iskandinav ülkelerinde hayat)</span></b>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Bu ay Blogları Canlandırma Projesi (BCP) adı altında yapılan bir aktivite ile çok geç de olsa tanışmış oldum. Bu projede benim özellikle hoşuma giden şey bir konu belirlenmesi ve o konu dahilinde isteyen istedigi seyi yapabilmesi. Mesela aralık ayının konuları "iskandinav edebiyatı ve yeni yıl" idi. Ben de Iskandinav ülkelerini aldım ve edebiyatından bir kitap, sinemasından bir film ve coğrafyasından bir Belgesel olmak üzere 3 farkli açıdan (benim için gayet çok boyutlu) bir şekilde konuya dahil oldum. Aktivite hakkında ayrıntılı bilgı için <a href="https://okurixx.blogspot.com/p/2021-bcp_13.html?m=1">Buraya</a> tıklayabilirsiniz.</span><div>
<span style="font-size: 19px;"><br /></span><br /><span style="font-size: 19px;"><b>Film: Hrútar "Koçlar" (Inatçılar)</b></span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">2015 senesinde </span><span style="font-size: 19px;">Grímur Hákonarson tarafından yazılıp yönetilen Izlanda yapimi bu film çok farklı coğrafyalardan da bir çok saygın ödülü kazanmış. Insan nüfusundan çok çiftlik hayvanı nüfusu olan izlandadan çıkmış Yönetmen senaryosunda nispeten izole olan bu ülkenin sakinlerinin coğrafyanın da gereği olarak birbirlerine oldukça uzak olmalarına rağmen birbirlerine küs olan insanların hikayelerinden yola çıkmış. Filmde 40 yıldır küs olan ve bir yolun ortasindan geçtiği karşılıklı iki çiftlikte yalnız yaşayan iki zıt karakterli iki kardeşin gözüyle sahip oldukları ve aslında gurur da duydukları adanın en güçlü ve organik en eski keçi ırkına sahip olmaları ile bu keçilerin, koyunların yüzyıllardır çiftçinin korkulu rüyası olan scrapie hastalığının ortaya çıkmasını ve bu iki kardeşin zıt karakterlerine ve düşmanlıklarına rağmen sürüden bir grup hayvanı itlaf edilmekten kurtarıp saklamaları ve filmin sonunda geç kalmış da olsalar barışmalarını! görüyoruz.<span><a name='more'></a></span> </span>
<br /><br /><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0bA3UjbwXXnHPftgmlbj8BFfCGhl-1RVXAAi8Iaz4EfbqT9huQC2oyzOpi2bGNLWdx78b5LUW0BLOSEbU-QXDXmPcSZRsBF1TqPYjhYv5G1XF0czRfrYkpwgcTzzmABtb5z5OCJ5Jh3a-Srnt8g58e0s-Xe-0EClPYPCIidgS1ofbMRzXASXmB5sKxg/s429/e472ab0b54384f26c230eefa1f35ddcd.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="429" data-original-width="300" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0bA3UjbwXXnHPftgmlbj8BFfCGhl-1RVXAAi8Iaz4EfbqT9huQC2oyzOpi2bGNLWdx78b5LUW0BLOSEbU-QXDXmPcSZRsBF1TqPYjhYv5G1XF0czRfrYkpwgcTzzmABtb5z5OCJ5Jh3a-Srnt8g58e0s-Xe-0EClPYPCIidgS1ofbMRzXASXmB5sKxg/s320/e472ab0b54384f26c230eefa1f35ddcd.jpg" width="224" /></a></div><div><span style="font-size: 19px;">Filmde dürtüsel ve emotional olan alkolik kardeş karşı evde iken biz filmi akılcı ve planlı olan diğer kardeşin gözüyle seyrediyoruz. Kardeslerdeki dualizm vurgusu, evlerin birinin duzenli ve diğerinin daginik olması gibi örneklerle film boyunca çeşitli ayrıntılarla işlenmiş.</span><br /><br /><span style="font-size: 19px;">Ben bu filmi seyrederken en güçlü bulduğum duygunun Yalnızlık olduğunu hissettim. Hayvanlarla insanlar arasındaki ilişkinin doğallığı, uyumluluğu filmdeki izlandanın çetin doğasının gösterildiği sahnelerle çok güzel bir uyum göstermiş. Iklim gereği soğuğu her daim hissettiğiniz filmde hayvanlarla olan sahnelerin sıcaklığı insanın içini ısıtıyor.</span><br /><br /><span style="font-size: 19px;">Film yavaş bir tempoda başlayıp, seyircinin merak duygusunu geliştirecek ve filmi akıcı hale getirecek şekilde kurgulanmış bir gelişme bölümü ile devam etmiş. Sonuçta ise izleyiciyi şaşırtan, ağlatan, bir zirve ile bitirmesiyle bence hız çağında yaşayan bir nesil olarak bizleri bile ekrana gayet doğal bir şekilde bağlayabiliyor.</span><br /><br /><span style="font-size: 19px;">Spoiler olmasın diye burda ayrıntıya girmeden ailece seyredilmesini tavsiye edeceğim bir Iskandinav filmiydi.</span><br /><br /><span style="font-size: 19px;">Son olarak filmde de kullanılan şu dörtlükleri ekliyeyim. Çünkü bu halk şiiri aslında hem genelde Izlandanın hem de özelde filmin verdiği duyguyu çok güzel özetliyor</span><!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/clipdata/clipdata_bodytext_221213_101105_128.sdocx--></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmA15mLLQF9E5BQJjOoCMg3NyJwJnlRNPu6HX2TG6M5toGomc1RSBVTiYvAi8vQZS8xVD2MS3sp9Bha8DGjrQs-oYLSPperdRjYJ39u3IeI3yD8sr4J83yAz47RnaIHsLzzw_AjKu1pvS9mCL-NVz01t2SEogLIrssVsGMiaSfT3LzQl0IrpH3-bth3Q/s1440/20221212_235956.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="610" data-original-width="1440" height="136" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmA15mLLQF9E5BQJjOoCMg3NyJwJnlRNPu6HX2TG6M5toGomc1RSBVTiYvAi8vQZS8xVD2MS3sp9Bha8DGjrQs-oYLSPperdRjYJ39u3IeI3yD8sr4J83yAz47RnaIHsLzzw_AjKu1pvS9mCL-NVz01t2SEogLIrssVsGMiaSfT3LzQl0IrpH3-bth3Q/s320/20221212_235956.jpg" width="320" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px; text-align: left;">Iyi seyirler</span></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px; text-align: left;"><div style="text-align: justify;"><span>Not: </span><span>Jeremy Sims tarafından yönetilen, Sam Neill ve Michael Caton'ın başrollerini paylaştığı bir Avustralya yeniden yapımı, 29 Ekim 2020'de Avustralya sinemalarında gösterime girdi</span></div></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div><br /></div><br /><div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjBZrD_U-Iy_JbF0X8lgKqnqizKcC8WBK2o5xNe69lhkE-QxIy5dLbZijahT4wOkXxjJoWU9k-Xw68UVQygFikjT0x132tBWw-paVLWA8y4MG7YKVS3tf6YeUVr9G3ESbdwr1p019I82hRu9s-8yo2V6TRFkFN7Qd8UIoskFWLEG5n8jekU1gDP3MSlOg/s1229/wi_800.jpeg-1.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="1229" data-original-width="800" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjBZrD_U-Iy_JbF0X8lgKqnqizKcC8WBK2o5xNe69lhkE-QxIy5dLbZijahT4wOkXxjJoWU9k-Xw68UVQygFikjT0x132tBWw-paVLWA8y4MG7YKVS3tf6YeUVr9G3ESbdwr1p019I82hRu9s-8yo2V6TRFkFN7Qd8UIoskFWLEG5n8jekU1gDP3MSlOg/s320/wi_800.jpeg-1.jpg" width="208" /></a></div></div><div><b>
<span style="font-size: 19px;">Kitap Adı: Konstantinopolis</span></b></div><div><b><span style="font-size: 19px;"><br /></span>
<span style="font-size: 19px;">Yazar: Thorvald Steen</span></b>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Kütüphanemde iskandinav edebiyatından bir kitap aradığımda Thorvald Steen'in Konstantinopolis kitabını bulabildim ancak. Bir dönem Norveç yazarlar birliğinin başkanlığını da yapmış olan yazarın diğer kitaplarının başlıklarına da baktığımda ortadoğuya olan ilgisi gözden kacmıyor. Bu romanın adı ve kurgunun yarısının geçtiği mekan olan şehir her ne kadar Konstantinopolis (Istanbul) olsa da aslında hikayenin baş kahramani olan Isveçin genç kralı Sigurd'un güvenmediği kardeşleri arasından sıyrılıp adını kalıcı hale getirecek idealist ve gerçekten de samimi bir hareket olarak haçlı seferlerine katılarak ülkesine Kudüsten Isa'nın Haçının bir parçasını getirmek üzere çıktığı yolculukla başlar. </span></div><div><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div><div><span style="font-size: 19px;">Yolculuktan sağ dönemeyeceğine emin olan isveç sarayi içindeki gruplaşmalar şöyle dursun, Sigurd bu yolculukta iman ettiği hıristiyanlığın ve gözünde büyüttüğü doğu kilisesinin başkenti olan istanbul ve hatta Isanin şehri olan Kudüsün kutsallığını sorgulamaya başlar. Toplumsal gerekliliklerin getirdiği farklı olanlarla birlikte yaşama unsuru sayesinde Istanbul ve Kudüsün aslında kuzey ulkelerde sahip olunmayan bir orta yol politikalari oldugunu görür.</span></div><div><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div><div><span style="font-size: 19px;">Kendisi canını vermeye razı olarak kafirleri! öldürmeye gelirken buralarda kafirler! Ile hiristiyanlarin birlikte yasamalarina anlam veremez. Sigurd, iki yüzlülük olarak gördüğü bu duruma katlanamaz ve kudusten isveçe dönerken Istanbula uğrar. Haçlı seferleri sırasında kudüsteki tüm ailesi vahşice öldürülmüş ve kitapta kendisinin nasil kurtulduğu ve yolculuğu ayrıntılı bir şekilde anlatılan Emine isimli müslüman bir kızla Sigurd Istanbulda karşılaşırlar ve birbirlerine aşık olurlar. </span></div><div><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div><div><span style="font-size: 19px;">Bu aşkın sonu kız açısından biraz nahoş bir şekilde bitse de Sigurd bu yolculuktan eski idealist ve samimi duygularını bir kenara bırakmış diğer entrikacı, iki yüzlü, hissettiği, inandığı ile yaşadığı ve yaptıkları aynı olmayacak soğuk mutsuz bir krala dönüşmek zorunda olduğunu anlamıştır. </span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Kitapta dönemin Isveç kültürü, bizans entrikaları ve sefahatı bir de Kudüsün içinde bulunduğu hassas durum yansıtılmış. Oldukça zengin bir içeriğe sahip olmasına rağmen maalesef okuması da bir o kadar zor oldu benim için, bu anlamda akıcı bir dili yoktu kitabın. </span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Herkese iyi okumalar. </span><!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/clipdata/clipdata_bodytext_221213_102253_356.sdocx--></div><div><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div><div><span style="font-size: 19px;"><br /></span></div><div><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh70uIoGXLRcK6-0asjYfcXhNXcIJz_19n6bdGGmY3qVIBpzkv0F4FJLcs2TbYTFDOfF8yUuEDn89sO-m-yif2W8Cs8kNxxKopIhZQveQJJ4vVJGPingknzvuVlyH_7JgRyUcob8OpXFLFsyvzMwyrBVAVZcBCbs4xnUqGskN41WVXig4c-PM7x2yJr9w/s480/hqdefault.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="360" data-original-width="480" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh70uIoGXLRcK6-0asjYfcXhNXcIJz_19n6bdGGmY3qVIBpzkv0F4FJLcs2TbYTFDOfF8yUuEDn89sO-m-yif2W8Cs8kNxxKopIhZQveQJJ4vVJGPingknzvuVlyH_7JgRyUcob8OpXFLFsyvzMwyrBVAVZcBCbs4xnUqGskN41WVXig4c-PM7x2yJr9w/s320/hqdefault.jpg" width="320" /></a></div><br /><div><br /></div><div><b><br /><span style="font-size: 19px;">Belgesel: The Human Planet "Insan Gezegeni" 3. Bölüm derin dondurucuda yaşam (grönland ve kuzey iskandinav ülkelerinde hayat)</span></b></div><div><br /></div><div><br /><span style="font-size: 19px;">Yönetici yapımcı: Brian Leith, Dale Templar</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Görüntü yönetmeni: Pete Haynes, Matt Norman, Toby Strong, Robin Cox,</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Insanın dünyanın her bölgesinde yaşayabilen tek canlı olduğunu söyleyerek başlayan 2011 Ingiliz yapımı bu belgeselin 3. Bölümü olan Derin Dondurucuda Yaşam adlı bölümünü seyrettim. Grönland ve iskandinav bölgesinin kuzey ülkelerinde varolan çetin ve zorlu yaşamı seyirciye aktarırken:</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">• Grönland'da Grönland köpek balığı avı</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">• Kuzey Kanada'da midye toplayıcıları</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">• Grönland'da denizgergedanı avı</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">• Grönland'da auks avı; Kiviak yapımı</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">• Norveç'te ren geyiği sürülerini gütme</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">• Churchill, Manitoba'da kutup ayılarını şehirden uzak tutma çalışması</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">• 'Kamera Arkası' kısmında: Grönland'da denizgergedanı avı</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Gibi başlıkları yerli inuit topluluklarına da misafir olarak büyüleyici manzaralar ve insanı şaşırtan tehlikelerle içiçe olan bir yaşamı seyirciye aktarmış. Şahsen bu belgesel bana insanın uyum yeteneği, doğanın mucizevi dengesi, kuzey bölgelere özgü hayvanların yaşam şekilleri vs. gibi bir çok şeyi öğretirken bir çok şeyi de tekrar hatırlamama vesile oldu.</span><br />
<span style="font-size: 19px;"> </span><br />
<!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/clipdata/clipdata_bodytext_221213_102743_798.sdocx--></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfC8DNm9gNHjMLWaoZgL3h2I2BGJBppstuFjV26sqsjV2r-8z1v3QTXfZtTjavkC2dm6OOc4PXlL8Ab1bUZJqWgy7B_-WW_i1Dphw2YLfJxAMTXeBn05yeDvZzG-HIRHrM4qXlqfF7Qo25Z34tuMwdy5SED23hFreazZkW-B95Rnj3pYxZ_4xcNRnMeg/s640/p01gpl3x.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="360" data-original-width="640" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfC8DNm9gNHjMLWaoZgL3h2I2BGJBppstuFjV26sqsjV2r-8z1v3QTXfZtTjavkC2dm6OOc4PXlL8Ab1bUZJqWgy7B_-WW_i1Dphw2YLfJxAMTXeBn05yeDvZzG-HIRHrM4qXlqfF7Qo25Z34tuMwdy5SED23hFreazZkW-B95Rnj3pYxZ_4xcNRnMeg/s320/p01gpl3x.jpg" width="320" /></a></div><br /><div><br /></div><div><span style="font-size: 19px;">Tabiki bu belgeselin sadece 3. Bölümü değil </span><span style="font-size: 19px;">tamaminin seyredilmesini tavsiye ederim. Ben de her gün sırayla</span></div><div><br /><span style="font-size: 19px;">1. Bölüm: </span><span style="font-size: 19px;"><i>Okyanuslar – Maviliğin İçinde</i></span><br /><span style="font-size: 19px;">2. Bölüm: </span><span style="font-size: 19px;"><i>Çöller – Fırında Yaşam</i></span><br /><span style="font-size: 19px;">4. Bölüm: </span><span style="font-size: 19px;"><i>Balta Girmemiş Ormanlar – Ağaç İnsanları</i></span><br /><span style="font-size: 19px;">5. Bölüm: </span><span style="font-size: 19px;"><i>Dağlar – İnce Havada Yaşam</i></span><br /><span style="font-size: 19px;">6. Bölüm: </span><span style="font-size: 19px;"><i>Otlaklar – Köklerin Gücü</i></span><br /><span style="font-size: 19px;">7. Bölüm: </span><span style="font-size: 19px;"><i>Nehirler – Dost ve Düşman</i></span><br /><span style="font-size: 19px;">8. Bölüm: </span><span style="font-size: 19px;"><i>Şehirler – Şehir Ormanında Yaşam</i></span><br /><br /><span style="font-size: 19px;">Olmak üzere tüm bölümlerini çocuklarla birlikte seyredeceğim inşallah...</span><br /><br /><span style="font-size: 19px;">Herkese iyi seyirler</span></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div>Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-88589898681087927082022-11-01T23:30:00.000+03:002023-01-01T23:07:10.186+03:00Osmanın Ağacı Altında ve Imparatorluğun Açlıkla Imtihanı <p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6qLAdP9LXmCRxpMVOXQRVu8Pzk7MQEghMDdXNe4fDQwfOnGamkJHKrffTKQzudEUDgaF_PAOeEVu3Gu-RUl_d6NJDX8EjoI_yxZGU3gIvh7xjHVNMGNf7qftWPqepo_w-LscnrVK4b38BtJhODtDfgwQGu1yg3q9rtvYfSb-2Q5uSQhsh_z6HupSW9Q/s751/wi_500.jpeg.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="751" data-original-width="500" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6qLAdP9LXmCRxpMVOXQRVu8Pzk7MQEghMDdXNe4fDQwfOnGamkJHKrffTKQzudEUDgaF_PAOeEVu3Gu-RUl_d6NJDX8EjoI_yxZGU3gIvh7xjHVNMGNf7qftWPqepo_w-LscnrVK4b38BtJhODtDfgwQGu1yg3q9rtvYfSb-2Q5uSQhsh_z6HupSW9Q/w266-h400/wi_500.jpeg.jpg" width="266" /></a></div><p><b><span style="font-size: 19px;">Kitap: </span><span style="font-size: 19px;">Osman’ın Ağacı Altında (Osmanlı İmparatorluğu, Mısır ve Çevre Tarihi)</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Yazar: Alan Mikhail</span></b>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;"><br /></span></p><p><span style="font-size: 19px;">10 senede yazılan bu kitap Mısır çevresel Tarihini Osmanlı hakimiyetinin olduğu döneme tekabul eden zaman dilimi içinde Nil havzasi ve çevresi özelinde okumaya çalışmış. Kitabin sondan 130 sayfasi notlar kısmına ayrılmış ki bu da kitabın yazım aşamasında yeterince doyurucu bir kaynakça ve inceleme geçmişi olduğunun göstergesi.</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Şöyle bir söz vardır bölgede: </span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">"-Dünyada kıtlık olsa Mısır tüm dünyayı doyurur, ama Mısırda kıtlık olsa tüm dünya Mısırı doyuramaz."</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Bu sözün vurgulamak istediği şey şudur ki; Mısırda nil havzasında yapılan tarım öyle bereketli öyle çoktur ki Balkanlar, Karadeniz, Ege, Akdeniz, Anadolu, Afrika, Hicaz bölgesi, mekke yolunda olan Hacılar vs... herkes mısırda ekilen Tahıl ile doyar. Hatta dilimize de geçmiş "Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak" deyimi de Mısırdan toplanan ürünün iskenderiyedeki dağıtım ağı olan Dimyatın stratejik önemini vurgular.</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Kitaptaki Osmanın Ağacı başlığı, Imparatorluğu büyük bir ağaç ile sembolize ederek büyük bir Ekosistem olarak görmesinden kaynaklanır. Coğrafi olarak yakın ya da uzak olan tüm bağlantıları, ilişkileri ve etkileşimleri analiz eder.<span></span></span></p><a name='more'></a> Yazar haklı olarak Mısır tarihini bilmeden Osmanlı tarihini de anlayamayacağımızı iddia eder (aynı şekilde imparatorluk sınırına giren tüm bölgelerin tarihi için de aynı şeyi söyler) bir bölgedeki iklim değişıkliği, veba salgını, kıtlık, isyanlar vs. gibi değişiklikler tüm imparatorluğu etkiler.
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Keza 1760 larda Mısır elitleri ayrılıkçı politikalar ile örgütlenmişlerdi. Onları başarılı kılan şey 1783 de Izlandadaki Laki Volkanının patlamasi ve bunun sonucunda atmosfere yayılan kükürt dioksitin etkisiyle hint musonlarının nil'e ulaşmasını engellemesi, muson yağmurlarını alamayan yukarı nil'in suyunun düşük olması, bunun sonucu oluşan kuraklık. Kuraklık sonucu kıtlık ve hayvan sayısının azalması ile iş gücü olarak insanların kullanılması, kölelik, ardından 1790 da büyük bir sel olması ve bu sel sonucu taşkınlardan kaçan farelerin çoğalıp ortaya çıkmasi ve farelerin taşıdığı Veba hastalığının görülmesi (öyle bir veba ki 3 günde öldüren cinsi ve günde iki bin kisinin öldüğü kaydediliyor) bu kargaşadan ve yönetim zaafiyetinden faydalanan elitlerin (vebadan dolayi her gün 2,3 kez osmanlı vali, paşa, kadı vs. değişiyormuş) köylüyü daha da ezip malına mülküne el koyup kendi topraklarını genişletip yeni güçlerini Osmanlıya karşı kullanmaları ile..... görüyoruz ki siyasi güç dengeleri aslında çevresel faktörlerle öyle içiçe ki, doğal ve çevresel faktörleri gözardı ederek osmanlı ile Mısır ayrılıkçı elitler arasındaki mücadeleyi anlamamız mümkün olmuyor. </span><br />
<span style="font-size: 19px;"> </span><br />
<span style="font-size: 19px;">19. Yy. girerken doģal felaketler duruldukça Mısır köylüsü yeni oluşmuş toprak ağalarına köle olduklarından Osmanlıdan yardım istiyorlar ve vali Mehmet ali Paşa artik ahali toprak sahiplerinin değil benim kullarımdır diyor. Buna çok sevinen halk eski toprak ağalarına çıkışıp "- biz artık sizin değil, paşanın kullarıyız" diye rahatlarlar ama bu sefer de yıl 1817 yi gösterdiğin Mahmudiye kanalının inşaası için toplanan yaklasık 80 bin köylü kötü çalışma koşulları nedeniyle heder olur. Öyle ki çalışma sırasında düşen inanlar daha ölmeden üstüne toprak atılıp geçilir. </span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Buraya kadar Laki volkanının patlaması sonucu olusan olaylar zincirinde hep kötüye giden bir resimle karşılaşsak da aslında laki volkanına kadar osmanlı yönetimi ile Mısır köylüsü ideal denebilecek bir diyalektik yakalamışlar.</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Osmanlı devleti ile Mısır köyleri arasindaki merkez çevre iliskisinin, merkezi gücün çevreye baskı yapması şeklinde değil, çevrenin, yani Mısırın Merkezi, yani Imparatorluğu yönlendirmesi şeklinde olmuş.</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Osmanlının Mısıra girdiği 1517 tarihinden itibaren bölge Osmanlının tüm idari ve iktisadi sisteminin merkezinde olan en mühim bölge oldu. Devlet bölgedeki köylünün deneyimine saygı duymuş ve yönetimde bölge köylüsünün hakimiyetinde olan bir siyasa belirlemis. Şeriye sicillerinden görüyoruz ki köylü devletin finanse etmesi ile kendi tarlalarına su taşıyan kanalları tamir ettiriyor, bentler inşaa ediyor, biriken alüvyon ve diger seyler temizleniyor vs... , onarım işleri için ise ücret alıyorlardı. Köylü yine kendilerinin faydalandığı iş için doğrudan istanbulla iletişime geçip mühendis desteği ve para alıp karşılığında da devlete vergi veriyordu. Mısır Tahılını hicaza doğrudan gönderirdi, anadoluya gönderdiği tahıl karşılığında mısırda olmayan keresteyi de karadenizden alırdı. </span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Nil sık sık yer değiştirdiği için taşkınlara göre bazan bazı tarlalar yok olur bazan yeni alanlar açılırdı, sürekli sınırların değişmesi hali sonucu Köylüler arasındaki anlaşmazlıklarda kadılar çoğunlukla köylüden yana taraf tutardı. Mısır ve Nil konulu davalar her daim kayıt altına alındığı için bu konuda çok fazla mahkeme kayıtlarımız varmış. </span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Sulama konusunda her köy Nil'in suyunu taşıyan kanalların kendi bölgesini temizlemekle görevliydi ve bu iş yapılmadığında diğer köylere su gitmez ve diğer köyler kadıya gidip şikayet ederlerdi. Devlet Mısır kırsalındaki su işlerindeki yetkiyi yerel topluluklar olan köylere devretmişti. Köylüyü mağdur edecek 2. 3. Kişilerin eylemlerini de ya kadı aracılığı ile ya da doğrudan istanbula mektup yazılması ile gideriyorlardı. Büyük çaplı sulama araçlarını kendi başına onaramayacak olan köylüler bu noktada da devleti kullanıyorlardı. Yani baskıcı bir bürokrasi yoktu tersine imparatorluğun sulama ağını köylüler yönetiyordu. </span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Mısır Siyasette Ekolojinin, Ekolojide de Siyasetin rolünü anlamak için dört dörtlük bir vaka çalışmasıdır yani.</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Ormansız mısırda, Osmanın ağacının çok uzaklardan yansıyan gölgesinde, insanlar, hayvanlar, Nil, bitkiler, balçık, rüzgar akımları ve mikroplar, tevekkül, çatışma ve karşılıklı oluşum ilişkileri içinde bir birine örülmüştür. Bu kitap bu tarihin bir kısmını anlatmaktadır.</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Herkese iyi okumalar </span><!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/clipdata/clipdata_bodytext_221229_222455_359.sdocx--><p></p><p><span style="font-size: 19px;"><br /></span></p><p><span style="font-size: 19px;"><br /></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgC0tvqM0Em06_rRf9pOKRmD0FK94P2NPkRCWRL4woDN64AgZGZ-GN39g0K6-Ps6AQl6ngKEWIpSqDokZjTIZLAM7SONKIFyFM-DfPFjAjX6loMcZTpmJvz3MaWGBJvHTXPxvDgt0Y1lDdMpEnyIQ5Naaopp9S0AS7nLYOWVsmyV2ZpsxREEGd4cf432A/s509/mih_200.jpeg-1.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="509" data-original-width="400" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgC0tvqM0Em06_rRf9pOKRmD0FK94P2NPkRCWRL4woDN64AgZGZ-GN39g0K6-Ps6AQl6ngKEWIpSqDokZjTIZLAM7SONKIFyFM-DfPFjAjX6loMcZTpmJvz3MaWGBJvHTXPxvDgt0Y1lDdMpEnyIQ5Naaopp9S0AS7nLYOWVsmyV2ZpsxREEGd4cf432A/w251-h320/mih_200.jpeg-1.jpg" width="251" /></a></div><p><b><span style="font-size: 19px;">Kitap: </span><span style="font-size: 19px;">İmparatorluğun Açlıkla İmtihanı - Osmanlı Toplumunda Kıtlıklar (1560-1660)</span></b></p><p><b><br /><span style="font-size: 19px;">Yazar: Zafer Karademir</span></b><br />
<br /><br /><span style="font-size: 19px;"><br /></span></p><p><span style="font-size: 19px;">Bu çalışma aslında 2015 senesinde Türkiye bilimler akademisi sosyal bilimler Mansiyon ödülü alarak akademik açıdan alanın en iyi çalışmalarından biri olduğunu kanıtlamış. Çalışmayı oluşturan kaynakların hem niceliksel hem de niteliksel olarak çokluğu ilk aşamada okuyucuyu büyülüyor. Dönemin yabancı elçileri, seyyahları, günlükler, seyahatnameler, edebiyat eserleri, Mühimme defterleri, Şerriye sicilleri, Tahrir kayıtları vs... çok boyutlu olarak hem devlet bazında tutulmuş kayıtlar, hem de halk bazında kayda geçmiş verileri birleştirerek kabaca16. Yy sonu ve 17. Yy başına tekabul eden dönemi sağlıklı bir şekilde anlamaya çalışmış yazar.</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Öncelikle Darlık ve Kıtlık ifadelerinin farklı şeyleri kapsadığını belirterek ve kavramsal bir tanımlama yaparak başlıyor kitap. Daha sonra darlık ve kıtlığa sebep olan nedenleri doğal sebepler (aşırı soğuklar, seller, depremler, çekirgeler vs.) ve beşeri sebepler (doğal felaketlerin etkisini arttıran insan faktörleri) diye 2 ye ayırarak çalışmanın iskeletini oluşturuyor. </span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Herşeyden önce bir dönemi kapsayan Çevresel bir Tarih nasıl yazılır sorusuna ideal bir örnek olmuş diyebilirim. Keza siyasi tarih okurken genelde çevresel faktörlerin insan unsuruna etkisi ve insan unsurunun çevresel faktörlere etkisini es geçtiklerini görmek meseleyi de kapsamlı ve doğru anlamamızın önüne geçtiği için tarih bilincimizin de kısır bir şekilde inşaa olmasına neden oluyor diyebilirim. Sadece siyasi tarih gözlüğü ile baktığımızda 16. Yüzyıl kıtlıklarından birini ingilterenin fransaya nazaran neden daha az zararla geçirdiğini anlamamiz mümkün olmuyor. Devletlerin uyguladıkları politikalar ve yasalar çevre şartları ve insana etkisi konusunda ne kadar uyumlu olursa bu doğal etkenlerin negatif etkilerini o kadar minimuma indirme imkânımız oluyor. </span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Keza konumuza dönersek kitapta bahsi konu dönemde aslında tüm dünyada yaşanan (küçük buzul çağı etkisi ile) ardarda gelen kıtlık ve darlık dönemlerinde neden avrupa ülkelerinin çok daha büyük sıkıntı çektiği ve osmanlıdan yardım istediği halde osmanlı avrupaya nazaran bu dönemleri daha rahat geçirdiğini anlamak için çevresel tarih gözüyle dönemi okumak zorundayiz. </span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Öncelikle küçük buzul çağı dediğimiz döneme tekabul eden 16. Yy sonu ve 17. Yy başına denk gelen bu 100 yıllık sürede incelenen yukarda da bir kısmını saydığım kaynaklara göre anlıyoruz ki kitapta da sırasıyla sayılan doğal felaketlere karşı devletin ve insanın nasıl tepki verdigi yaşanacak dramatik sonuçları da belirliyor. </span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">• Kıtlık zamanları için her daim dolu tutulan devlet ambarlarının devreye sokulması, </span><br />
<span style="font-size: 19px;">• Zahire ve Tohum yardımları</span><br />
<span style="font-size: 19px;">• Yapılan inceleme sonucu kişiye özel uygulanan vergi afları, </span><br />
<span style="font-size: 19px;">• Çiftçiye yeni topraklar açma, </span><br />
<span style="font-size: 19px;">• Daha çok gelir getiriyor diye tütün ekimine başlanan topraklarda tekrar buğday ekimine dönmek</span><br />
<span style="font-size: 19px;">• Vakıflar ve Imaretlere verilen destekler ve onlar aracılığı ile kıtlıkla mücadele çabası</span><br />
<span style="font-size: 19px;">• Ekonomide ve Üretimden dağıtıma kadar devletin etkin faktör olması ve İaşe tedarik dengesi</span><br />
<span style="font-size: 19px;">• Ülke içi ihtiyaç dururken sınır dışına satış yasağı</span><br />
<span style="font-size: 19px;">• Sabit fiyat belirlenip (narh) karaborsa, simsarlık gibi fırsattan istifade etmeye çalışanlara karşı gizli takip ve sonucunda suçlunun nikahının düşmesine kadar varan ağır cezalar. </span><br />
<span style="font-size: 19px;">• Büyük kitlesel yer değişimlere (göçler) devlet bazında müdahele edip hem şehirlerde birikmenin önüne geçmek hem de köylerin tarlaların atıl kalmasını önlemek için gruplara özel ortayol arama çabaları vs..</span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Velhasıl görüyoruz ki devlet bu dönemde uluslararası ticaretten tutun toplumsal hayatta aile içine kadar müdaheleci bir politika izlemiş ki aslında bu da kıtlık zamanlarında Osmanlı devleti sınırlarındaki halkın Avrupa halkına nazaran neden daha düşük oranda toplu isyanlara başvurduğunun da göstergesi. Batılı yazarlar müslümanların kaderci anlayışından dolayı isyan etmediklerini yorumlasalar da dönemin belgelerine başvurduğumuzda aslında durumun öyle olmadığını görebiliyoruz. Tabiki osmanlının sınırlarının genişliği göz önüne alınırsa hem devletin ulaştığı bölgelerde hem de ulaşamadığı bölgelerde devlet görevlilerinin de haksız uygulama ve kararları olmuş olsa da halkın en azından şikayet edebilecekleri ve yardım talep edebilecekleri kadılar aracılığı ile ulaşabildikleri işleyen bir devlet mekanizması vardı. </span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Devlet değil de Toplum gözünden döneme bakacak olursak özellikle bu dönemi daha da zorlaştıran şey aşırı soğuklar dışında, celali isyanları oldu. Devletin ulaşamadığı yerlerde üreten köylüyü mahveden Celali isyanlarına katılan kişilerle yine halk mücadele etmeye çalışmış başedemedikleri yerlerde toplu göçlerle topraklarını terkeden köylüler üretimin daha da azalmasina ve kıtlığın artmasına neden olmuşlar. Hakeza çok fazla bereketli toprak olmasına rağmen köylülerin ne de olsa fazla ekersem devlet el koyacak diye düşünerek sadece kendilerine yetecek kadar ekip biçmeleri ve israf içinde yaşanıyor oluşu da </span><span style="font-size: 19px;">dönemin seyyahlarının gözünden kaçmamış. </span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Benzer şekilde devlet desteğine ulaşamayan halkın devletin sorumluluğunda olan bazı işleri (köprü tamiri, isyanlara karşı organize olmak, vs. gibi) toplu sorumluluk bilinci ile hareket ettiklerini de görüyoruz. Bazı devlet görevlilerinin devlet ambarlarındaki buğdayı karaborsada satarak zengin olmasını gördüğümüz gibi, ayni şekilde karaborsada kaçak yoldan pahalıya satılan zahireye ulaşamayan halkın açlıktan kırılmasınlar diye kendi parası ile yüksek ücretlerden alıp halka dağıtan devlet görevlilerini görmek mümkün oluyor. </span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Toplu ölümler ve yamyamlık gibi unsurların da görüldüğü bu kıtlık dönemini, dönemin edebiyat ve şairlerinin dilinden de (temmuziye kasidesi vs. Gibi) aktaran yazar bence çok boyutlu, oldukça zengin kaynak taraması ile örnek bir tarih çalışması sunmuş okuyucuya. </span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Günümüz ekonomik krizi özelinde düşünüldüğünde de hem halkın hem devletin bu kitapta bize aktarılan dönemden oldukça fazla ders çıkarması gerektiği de aşikar. </span>
<br /><br /><span style="font-size: 19px;">Herkese iyi okumalar</span><!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/clipdata/clipdata_bodytext_221229_222317_453.sdocx--></p>Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-40613902614296480632022-10-01T10:30:00.001+03:002023-01-15T14:27:23.109+03:00Film: Gattaca - Andrew Niccol<p style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgrNbN-MbeS5I343XpUXO9uZKHEvte01_QPr5dl0xPiucDcqGWIcuHWNwQ_Iwez902YVCc7G0N9N9LEfE5_M3MklOdBqUkw4TUiNSuFqNDhEAd67NatLbHRNUTDHrHuljFxaGO16L7uHsBAxO4qjJpjCz5zlI2M98q5Rr97vpUsTWvZBhI7DoXjwSvseQ/s3000/2020_5_3_a10ea0b6-5de8-4325-a30f-6e1bede669e6_png_2000x3000.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="3000" data-original-width="2000" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgrNbN-MbeS5I343XpUXO9uZKHEvte01_QPr5dl0xPiucDcqGWIcuHWNwQ_Iwez902YVCc7G0N9N9LEfE5_M3MklOdBqUkw4TUiNSuFqNDhEAd67NatLbHRNUTDHrHuljFxaGO16L7uHsBAxO4qjJpjCz5zlI2M98q5Rr97vpUsTWvZBhI7DoXjwSvseQ/w266-h400/2020_5_3_a10ea0b6-5de8-4325-a30f-6e1bede669e6_png_2000x3000.jpg" width="266" /></a></div><b style="font-size: 19px;">Film: Gattaca</b><p></p>
<span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;"><b>Yönetmen ve Senarist: Andrew Niccol</b></div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;">Bu hafta 10 yaşındaki oğlum "-Anne insanların genetiğine müdahele edebiliyorlarmış, düşünsene kanatlarımız olsa ne güzel olurdu" deyince çocuklarla geleceğin ana sorunlarından biri olacak genetik mühendisliği ile insana müdahele konusunu konuşmak için bu filmi seçtik.</span><!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/clipdata/clipdata_bodytext_221227_121726_975.sdocx--></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;">Yönetmeni senaristliğini yaptığı "Truman Show", yönettiği "In TIme", "Lord of War", "Simone", "Good Kill" gibi filmlerden de biliyoruz aslında.</span></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-size: 19px;">1997 senesinde çekilen distopik bilim kurgu filmi olan Gattacanın konusu: Yakın gelecekte genetik mühendisliği ilerlemiştir. Insan genetiğine önce tıbbi motivasyonlar ile daha sonra da daha mükemmel çocuklara sahip olmak amacı ile yani sosyal darwinist bakış açısıyla bakarsak yavaş ilerleyen evrime yön verip genetiğimizi mükemmelestirme girisimine bilim aracılığı ile hız verdiğimiz bir zamanı konu alıyor. Bildigimiz gibi çinde halihazırda 2 kız bebek hiv vürüsüne yakalanmayacak şekilde genetik müdahele ile çoktan doğdu bile. Aslında filmde yakın gelecek demiş olsa da günümüzde bu süreç başladı. Filmde tanrı çocuğu denen vincent (kazanan) ile genetiği tasarlanan anton (değerli) iki kardeştir. Önce Vincent müdahelesiz bir şekilde doğmuş ama doğduktan hemen sonra gen haritası çıkarılarak yüzde 98 oranında kalp yetmezliği riski, yüzde 48 oranında depresyon riski vs. gibi ihtimaller dizilerek Vincente 30 sene ömür biçiliyor. Daha sonra ise aile 2. çocuklarının tıbbi sorunlar yaşamasını istemedikleri için filmde sunulan arka planda toplumun büyük çoğunluğunun yaptığı gibi çocuğa daha doğmadan genetik olarak müdahele edilerek doğuyor.<span><a name='more'></a></span></span></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Vincent normal (geçersiz), Anton ise mükemmel (geçerli) olarak toplum içinde tanımlanıyorlar. Insanlar kan vererek genetik kodlarına en uygun işlere kabul edilirken, kişilerin arzuları, istekleri, hayalleri önemsenmiyor. Hatta ailenin biri bebeğini daha doğmadan 12 parmaklı tasarlayarak büyüdüğünde kimsenin çalamayacağı parçaları çalabilen bir piyanist olmasını sağlıyorlar.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgg0uhm4KsTDGsFZ0DK2tghE2QsCwTEgQufYHgLfjSIempy6J3QvOQOC10GLiipa2Kgp6ngeS_FfdL5jn2t6XrFNFyWJTD6ezdtIFILbFk6fWHxc8ftpNkBirjTNB0qCXinVBulDziOTn2NkhY03aMAM0m1M34erfXVNoPbvD6H21-nntDiRnecutCPkg/s620/Gattaca5-620x350-1.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="350" data-original-width="620" height="181" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgg0uhm4KsTDGsFZ0DK2tghE2QsCwTEgQufYHgLfjSIempy6J3QvOQOC10GLiipa2Kgp6ngeS_FfdL5jn2t6XrFNFyWJTD6ezdtIFILbFk6fWHxc8ftpNkBirjTNB0qCXinVBulDziOTn2NkhY03aMAM0m1M34erfXVNoPbvD6H21-nntDiRnecutCPkg/s320/Gattaca5-620x350-1.jpg" width="320" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Girdiğin heryerde otomatik makinelerle kan alınarak kim olduğun, genetik haritan ve o yere uygun olup olmadığın değerlendiriliyor, o şekilde ya geçerlisindir girebilirsin ya da geçersizsindir giremezsin. Normal doğan cocuklar o toplumda geçersiz olarak tanımlanıp dışlanmaya başlıyorlar. Bu tarz çocuklar en fazla çöpçü ya da temizlikçi olarak çalışabiliyorlar.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirngOyc69eAdQ1zuEog80P1xbxiF35lHAtZDfXMxCGiVNWLqUzhERNoHPEBu1x0uiHQipi67IwM5JdEP2PhscNu7LZXUUbjlRg4Rl-6PSsy2orw93Y_fCi8oVPDNu-XDGFAnFSORbD1I8SB6F_ofwvthhxEILHbHHA3PchQqNP32bSxFItR2_ZfZD1Lg/s297/indir.jpeg-1.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="170" data-original-width="297" height="170" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirngOyc69eAdQ1zuEog80P1xbxiF35lHAtZDfXMxCGiVNWLqUzhERNoHPEBu1x0uiHQipi67IwM5JdEP2PhscNu7LZXUUbjlRg4Rl-6PSsy2orw93Y_fCi8oVPDNu-XDGFAnFSORbD1I8SB6F_ofwvthhxEILHbHHA3PchQqNP32bSxFItR2_ZfZD1Lg/s1600/indir.jpeg-1.jpg" width="297" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Filmde şu 2 cümle Hitler zamanında zirve yapan Ojeninin (genetigine göre üstün ırkın hayatta tutularak diğerlerinin elenmesi) her daim güçlenerek arttığına vurgu yapıyor aslında.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">"-Normalde tasarlanan cocuklarla normal cocuklar arasinda ayrimcilik yapmak kanunlara aykiri ama kanunlari takan yok"</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">"-Artık ayrımcılığı, horgörmeyi bilimsel olarak yapıyorlar. Alt sınıflar sosyal statü ya da ten rengi ile belirlenmiyor şimdi. Ayrımcılık bugün bir bilim”</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEnf7OHIm-hnYwM9UdHsft8KNsR3jxC6sJ9eCgeq_oLSHJPc9dp44RtQg3OiVQW8l-jmBO4AGKGNYlENmWJsNxPNKMq6P--ErrtRl_7A6_Q8ZGIyM9q0gtMXlOlAbu-8cDg3OKMYZOAi3g2CWtxWp6qfSfPUgiEWVg5kwPPPidnFH9T8Ea5sqRJbMtXw/s285/images.jpeg-4.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="177" data-original-width="285" height="177" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEnf7OHIm-hnYwM9UdHsft8KNsR3jxC6sJ9eCgeq_oLSHJPc9dp44RtQg3OiVQW8l-jmBO4AGKGNYlENmWJsNxPNKMq6P--ErrtRl_7A6_Q8ZGIyM9q0gtMXlOlAbu-8cDg3OKMYZOAi3g2CWtxWp6qfSfPUgiEWVg5kwPPPidnFH9T8Ea5sqRJbMtXw/s1600/images.jpeg-4.jpg" width="285" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Filmden aldığım bu iki cümle hem etik endişelerle yapılan kanunları kimsenin takmadığı ki bu aynı zamanda gunumuzde de genetik olarak bebeklere müdahele etmek yasak olsa da kimsenin takmadığının imasını yaparken aynı zamanda ayrımcılığın da artık bilim adıyla (yapıldığını) yapılacağını vurguluyor.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6s0yUtD25bkSof6n7vI3AO1qEi8AKDORvDM2oKXT5tQeyTzgC03-nQw64mWqkma1VmLImDVg1ssfOPJmaJWE32_NrtUP8hQNn8R5pUrzow2CnrYWPIW9q7IvLWFA5fOzuRETXXxZPiv9UPOCBpEsz9_ooIQw27plJtX83Zx_m8pjMQA38E8-m9k-TcQ/s260/images.jpeg-3.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="194" data-original-width="260" height="194" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6s0yUtD25bkSof6n7vI3AO1qEi8AKDORvDM2oKXT5tQeyTzgC03-nQw64mWqkma1VmLImDVg1ssfOPJmaJWE32_NrtUP8hQNn8R5pUrzow2CnrYWPIW9q7IvLWFA5fOzuRETXXxZPiv9UPOCBpEsz9_ooIQw27plJtX83Zx_m8pjMQA38E8-m9k-TcQ/s1600/images.jpeg-3.jpg" width="260" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Tanrı çocuğu olan Vincent tasarlanmış mükemmel olan kardeşi ile yüzme yarışlarında hep kaybederken bir gün onu geçebildiğini görünce o toplumun normal insanlarına yedirilmiş öğrenilmiş çaresizlik durumundan kurtulup sistem izin vermese de isterse hayallerini gerçekleştirebileceğini toplumun genetiğine bakarak bilimsel olarak kendisine biçtiği rolü değiştirebileceğini farkediyor.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQ_iONWSyHuAMsn4nrCHQpdipgj89pyiyaLjxUTs1CKNGhlHtuVj0M-EirLBf1n-JS6HFEglzmB5wMlnPibz9BPSdrtgRGFQv6bd155llcH4_Y_itZh8Zt5pStWSynvr3wVI_Rw3MQlIORHXJYTCAkAvmnE96lsxd-GxILveWJCJJSG6OYB2Es6lrrfQ/s2960/Screenshot_20221227-084550_Samsung%20Internet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQ_iONWSyHuAMsn4nrCHQpdipgj89pyiyaLjxUTs1CKNGhlHtuVj0M-EirLBf1n-JS6HFEglzmB5wMlnPibz9BPSdrtgRGFQv6bd155llcH4_Y_itZh8Zt5pStWSynvr3wVI_Rw3MQlIORHXJYTCAkAvmnE96lsxd-GxILveWJCJJSG6OYB2Es6lrrfQ/w640-h312/Screenshot_20221227-084550_Samsung%20Internet.jpg" width="640" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Ailesinden ayrılıp sagda solda temizlikçilik yaparak büyüyor ve eş zamanlı olarak da hayali olan uzay enstitüsüne (Gattaca) ya girmek için gerekli şekilde çalışıyor.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;"><span>Bu arada filmin adı da olan Gattaca DNA sarmalındaki Guanin, Adenin, Timin ve Citozin kodlarından oluşturulmuş. (Aslında </span><span>Yönetmen filmin ismini “sekizinci gün”olarak yani "tanrı dünyayı 6 günde yarattı 7. gün dinlediğine vurgu olarak" düşünmüş ama bu isim tescillendiği için Gattaca ismini kullanmış)</span></div><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAm8dzygccMcT5EJTa6_qVaI1bJb6OkmHZ0upv3F7GbzF2I3Kh1G_7U_EnBbwmkh629eOd0eF7fK1wfEq7o848TP3t1vtcsz0z9_PK9ahZDgiBeckOiujQvV8cYRf_08tsvyynKI5Lt8KMy6plagUp46HTjmLK18do7yZFrnMbQGfvjDSyRxfPZFKEJg/s690/Gattaca-690x444.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="444" data-original-width="690" height="412" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAm8dzygccMcT5EJTa6_qVaI1bJb6OkmHZ0upv3F7GbzF2I3Kh1G_7U_EnBbwmkh629eOd0eF7fK1wfEq7o848TP3t1vtcsz0z9_PK9ahZDgiBeckOiujQvV8cYRf_08tsvyynKI5Lt8KMy6plagUp46HTjmLK18do7yZFrnMbQGfvjDSyRxfPZFKEJg/w640-h412/Gattaca-690x444.jpg" width="640" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Gattacaya girip insanlı uzay projelerinden biriyle uzaya gitmek en büyük hayali ve bunu gerçekleştirmek için mükemmel tasarlanmış ama koşuda 2. geldiği için intihar ederken sakat kalmış bir atlet olan Eugene (sağlıklı doğan öjeni kelimesinin kökeni) ile anlaşıyor. Eugene'ın kimliğini ve kan örneklerini kullanarak hayallerini gerçekleştirmek için Gattacaya giriyor ama uzay uçuşu öncesi işyerinde işlenen bir cinayet ile açılan soruşturma yüzünden kimliği açıga çıkma tehlikesi doğuyor.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVxH0vvtDAb69_AOYWGhtpW_B-8cuuHdA2Pfy4sARFs9NZyefJ2xDa50yYmOBPvKhojDt-nkl_RpQYzxf2oPvw_Bym_3AR1d-C0nrl8CrHpHI5GSPQBoUXReK4IA07xLt-OX2VFqHMyvPMvnyCVDG4QyrFrzdj1Mf2n7YsSHUCtsJlN7iwKfrdQiKGHw/s2960/Screenshot_20221227-085116_Samsung%20Internet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVxH0vvtDAb69_AOYWGhtpW_B-8cuuHdA2Pfy4sARFs9NZyefJ2xDa50yYmOBPvKhojDt-nkl_RpQYzxf2oPvw_Bym_3AR1d-C0nrl8CrHpHI5GSPQBoUXReK4IA07xLt-OX2VFqHMyvPMvnyCVDG4QyrFrzdj1Mf2n7YsSHUCtsJlN7iwKfrdQiKGHw/w640-h312/Screenshot_20221227-085116_Samsung%20Internet.jpg" width="640" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Filmin konusu olarak buraya kadar yazdıklarım heryerde yazdığı için spoiler vermediğimi umuyorum.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Filmin sorguladığı sorular; bizi biz yapan genlerimiz mi?, mükemmellik nedir? Ve gerekli midir? Bilim ne kadar belirleyici? Etik ve bilim dengesi, Eşitlik, Adalet nedir? Toplumsal adalet (Yönetmenin kendisi de hukukçu olduğu için adalet içerikli sorular diğer filmlerinde de baskındır)</div><div style="text-align: justify;"><br /></div></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiibDcPwEJ5hl5NS3fE8m9n8Vo0KtZBfQYBiJqZ9-3c7hi2uz_9-CPat8-VLkZ79YynfaSTNAno3Wlj47Cv2wx13DlBpjCJgkXmEAcrjEfJRBOHcrQiKXX1aKbTOFgF_JlusT_kX1-kWovajtmwFPSNLWuMT6ctaJG6yCYb3_hZ0_8ZZEI1d6ZPvk36mg/s2960/Screenshot_20221227-084632_Samsung%20Internet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiibDcPwEJ5hl5NS3fE8m9n8Vo0KtZBfQYBiJqZ9-3c7hi2uz_9-CPat8-VLkZ79YynfaSTNAno3Wlj47Cv2wx13DlBpjCJgkXmEAcrjEfJRBOHcrQiKXX1aKbTOFgF_JlusT_kX1-kWovajtmwFPSNLWuMT6ctaJG6yCYb3_hZ0_8ZZEI1d6ZPvk36mg/w640-h312/Screenshot_20221227-084632_Samsung%20Internet.jpg" width="640" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Mesela mükemmel tasarlanan Eugenın genetik taramasında depresyon olmamasına rağmen kendine biçilen rolu 1.ciligi alamadigi icin mücadele etmeyerek intihar etmek istemesi (filmde eugenin alt tabakaya itilen normal insanların yasadigi ayrımcılığı yasamadı ama mükemmel olmanın verdiği acıya katlanmak zorundaydı denir) ve sürekli depresif bir halde yaşaması ve aynı şekilde mükemmel tasarlanan başka birinin cinayet işemesine rağmen Vincentin normal yolla doğmuş ve kusurlu olmasına rağmen mücade ederek amacına ulaşması vakasını kardeşi Anton soruyor; bunu nasıl başardın? Vincent de asla arkama bakmadım diye cevap veriyor.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKBx9tncGrsm5nUA1sn_JjmO41Tf_oEPQziEs5sSY2833ocWB3Xyq21y6xQ9gUXmLZsrNmma9Pyra6j6sNjhtdsgRz63VshowwuC7_HKvuTnEDYfMNSyB17bAxTXfhRNtRMHBhUaEofclqpANwWEeWJD81yiy9b_GHl3wTrUqc5rByJfMfjPEBliI-5w/s264/images.jpeg-1.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="191" data-original-width="264" height="463" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKBx9tncGrsm5nUA1sn_JjmO41Tf_oEPQziEs5sSY2833ocWB3Xyq21y6xQ9gUXmLZsrNmma9Pyra6j6sNjhtdsgRz63VshowwuC7_HKvuTnEDYfMNSyB17bAxTXfhRNtRMHBhUaEofclqpANwWEeWJD81yiy9b_GHl3wTrUqc5rByJfMfjPEBliI-5w/w640-h463/images.jpeg-1.jpg" width="640" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Yapılan uzun soluklu bir araştırmada üstün zekalı çocuklar uzun yıllar takip ediliyor. Işin sonunda üstün zekalı olduklarını bilen çocuklar "ben zaten en iyisiyim çabalamama gerek yok" yanılgısı ile toplumda normal bir IQ ya sahip yaşıtları kadar bile başarılı olamadıkları kaydediliyor. Aslında başarıyı belirleyen şey genetik kodlarımız, IQ muz değil, ne olduğunu bildiğimiz ve onunla uyumlu yaşadığımız ve gerektiğinde mücadele ettiğimiz kusurlarımızdır. Kusurlarımız bize mücadele ruhunu kazandırır ve filmde genetik kodlarinda yuzde 48 oraninda depresyon görünen Vincent depresyonun uzağından bile geçmezken genlerinde depresyon olmayan arkadasi intihar eder. Genetiğinde yuzde 98 oraninda kalp rahatsizligi görülen ve 30 yasinda öleceği söylenen Vincent is yerinde kondisyon aletlerinde her ne kadar hile yapsa da en güçlü çalışanlardan biri olarak görünüyor ve ölmüyor.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAbsxPH13l0xZ9ytbx9wOSLAeKf_mIo4pkslZ_-zC2Ky14HYSIFOBkB-hjnydfAK0X2JPFr0swF6aXKNo2L5db-6rGsM9CLa2yGBcnZDCwP92C0nMsZZMq1yv2W0nxWWVMMGUCy34ARax5pYrbOTp5Y_9QHEyI8wuoQu0I8aWIcRwxPaIsv72K2_YNYQ/s2960/Screenshot_20221227-085748_Samsung%20Internet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAbsxPH13l0xZ9ytbx9wOSLAeKf_mIo4pkslZ_-zC2Ky14HYSIFOBkB-hjnydfAK0X2JPFr0swF6aXKNo2L5db-6rGsM9CLa2yGBcnZDCwP92C0nMsZZMq1yv2W0nxWWVMMGUCy34ARax5pYrbOTp5Y_9QHEyI8wuoQu0I8aWIcRwxPaIsv72K2_YNYQ/w640-h312/Screenshot_20221227-085748_Samsung%20Internet.jpg" width="640" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Filmin başında alıntılanan </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">"Tanrının çarpık yarattığını kim düzeltebilir" </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">alıntısı tam da bunu anlatıyor aslında. Tanrı bizi düzeltmek için çarpık yaratıyor. Bu kusurlarımız doğru yaşamayı bilenler için bir avantaj. Mükemmel tasarlanan insanlar ise kendilerine bebekliklerinden verilmiş olan genetik mükemmelliği kendilerine biçilmiş hazır rolü kabul edip bunu başaramayınca imha edilmesi gereken kendi genetik potansiyelini gösteremeyen atıl ürünlere dönüşüyorlar ve hayatları boyunca hiçbirşey için savaşmadıklarından dolayı depresyona, intihara meyilli oluyorlar. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYyKAZXFJIthHnucMNJtkzKUoW8sAAYz73fpMVdnuQv5CCb7xHtkwpMAzqqxSHa65vwAeDQoLbCgG5p3TJDNc90mSlmgZIDB2tUbEu_2ed2y98WNp4dqFUA2uEgjjw6fLb3ki_vkBaBe7EPgXpTyz9gnK0MCsOifwaaB4iQ5OXltC1aELHM8wR91sQDQ/s2960/Screenshot_20221227-090633_Samsung%20Internet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYyKAZXFJIthHnucMNJtkzKUoW8sAAYz73fpMVdnuQv5CCb7xHtkwpMAzqqxSHa65vwAeDQoLbCgG5p3TJDNc90mSlmgZIDB2tUbEu_2ed2y98WNp4dqFUA2uEgjjw6fLb3ki_vkBaBe7EPgXpTyz9gnK0MCsOifwaaB4iQ5OXltC1aELHM8wR91sQDQ/w640-h312/Screenshot_20221227-090633_Samsung%20Internet.jpg" width="640" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Yani doğru genlere sahip olmak yeterli değil, çevre ya da tek başına çalışmak da basarıya götürmez insanı, insanı akıllı yapan, mutluluğa ve (ne anlam yüklüyorsak artık) başarıya götüren şey ; çevrenin, çalışmanın, genlerin vs... doğru kombinasyonuna bağlıdır. ve bu da asla öngörülemez.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Filmde bir çok sembol kullanilmasina ve bunlarla mesajlar verilmesine raģmen yazı uzadığı için bunlardan bahsetmeyeceģim. (DNA sarmalına benzetilen merdivende mükemmel tasarlanmış Eugene'in sakat olduğu için sürünerek çıkması gibi)</div><div style="text-align: justify;"><br /></div></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqGaCZN1fMkI3StWnKE1_M4wD599y5yS_EBYmeh-DsYwJOpTnGmV1klswxv_tEAiA-dm6Rw927utZDkP0FB4OyOJth98ZKMxjDlpbvqssSkwQVuvv5tsI3oWZwz9GNIJT8sm5z0tU3hcfOF0ExGJ0xn2iYT1GuNivMHC-XKEBraUKXfUeco8-WHXJE8w/s2960/Screenshot_20221227-090310_Samsung%20Internet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqGaCZN1fMkI3StWnKE1_M4wD599y5yS_EBYmeh-DsYwJOpTnGmV1klswxv_tEAiA-dm6Rw927utZDkP0FB4OyOJth98ZKMxjDlpbvqssSkwQVuvv5tsI3oWZwz9GNIJT8sm5z0tU3hcfOF0ExGJ0xn2iYT1GuNivMHC-XKEBraUKXfUeco8-WHXJE8w/w640-h312/Screenshot_20221227-090310_Samsung%20Internet.jpg" width="640" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Filmde en sevdiğim sözlerden biri; Vincentin yakalandığını düşünerek paniklediğinde ona kimliğini satan Eugene'in şöyle demesi idi:</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">"-Hala anlamıyorsun değil mi? Sana baktıklarında seni görmüyorlar, sadece beni görüyorlar"</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Ona baktıklarında Vincenti değil, verdiği (sahte) kan örneğinde gösterilen kimliği görmeleri gibi biz de günümüzde aslında başka insanlara baktığımızda onların gerçeğini değil, statülerini, sahip olduklarını, bizim görmemizi istedikleri sahte herşeyi görüyoruz. Kimse bize baktığında bizi görmüyor aslında.</div></span><div style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-size: 19px;"><div style="text-align: justify;">Herkese iyi seyirler</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigmGiytqaJb4JSi9zCO0ZuKgYZwV5C0XUfv-PcXmBeGZuN6-4Em--io6-qO3w3mM-TSpyswAqj3COd6R9M1CSgUin-QVXy2gu0xYE-_sMCzG9Rx471SBPasD0tcz5YcLy_Bqgf98SkrhbI0cSBOxAvM0fuBzQ-8cE6cMM0oOVTGOktlJIza7rb6PWgKw/s2960/Screenshot_20221227-090736_Samsung%20Internet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1440" data-original-width="2960" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigmGiytqaJb4JSi9zCO0ZuKgYZwV5C0XUfv-PcXmBeGZuN6-4Em--io6-qO3w3mM-TSpyswAqj3COd6R9M1CSgUin-QVXy2gu0xYE-_sMCzG9Rx471SBPasD0tcz5YcLy_Bqgf98SkrhbI0cSBOxAvM0fuBzQ-8cE6cMM0oOVTGOktlJIza7rb6PWgKw/w640-h312/Screenshot_20221227-090736_Samsung%20Internet.jpg" width="640" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><br /></div></span>
<!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/clipdata/clipdata_bodytext_221227_090854_619.sdocx-->Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-2296504663344709391.post-22269295299634964892022-09-01T11:27:00.000+03:002022-12-13T14:11:47.872+03:00Dünya Benimdir / Crosby ve Doğa ve Iktidar / Radkau <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQb6S3pZy8PPVmn84gfPCWifJyTw6OSceu5g8nY4PP6kH3CXGXdjLcqmYrkBCICjVU2nCoxURXIBE0pR3Ktj4zHhMJUmIMejfxsDW_LRBnl5QDor6vRruukp9E7GjFKrWQpQ1kSIUBwgw4ZgiydXEDqyATWfqBXYTDZolPLSgCbxShDa1eAounmCXOVw/s500/41Su08t48CL._AC_SY780_.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="500" data-original-width="396" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQb6S3pZy8PPVmn84gfPCWifJyTw6OSceu5g8nY4PP6kH3CXGXdjLcqmYrkBCICjVU2nCoxURXIBE0pR3Ktj4zHhMJUmIMejfxsDW_LRBnl5QDor6vRruukp9E7GjFKrWQpQ1kSIUBwgw4ZgiydXEDqyATWfqBXYTDZolPLSgCbxShDa1eAounmCXOVw/s320/41Su08t48CL._AC_SY780_.jpg" width="253" /></a></div><p><b>Kitap adı: </b><b>Dünya</b><b> Benimdir. Avrupa Ekolojik Emperyalizmi 900-1900</b></p><p><b>Yazar: Alfred W. Crosby</b></p><p><br /></p><p><br />Yazar bu kitapta Avrupanın 1900 yılına kadar gördüğümüz emperyalist yayılımının dinamiklerini anlamaya calısmıs. Kitap Pangea denen kara kütlesinin birbirinden ayrılarak oluşturuduğu bitki, hayvan, insan tür ve topluluklarının farklılıklarını özetleyerek başlar. Insanın birbirinden ayrılmış olan kara kütlesinde genelde yaya olarak yayılmaları ve bunun sonucunda oluşturdukları farklı biyolojik ve kültürel faunayı anlatarak giriş yaptıktan sonra Avrupanın Kanarya adalarındaki yerlilerle baslayan ilk Emperyalizm deneyimlerini örnek alarak daha sonra ordaki şablonu karşılaştıkları diğer afrika, amerika, avustralasya vs. gibi bölgelerde de uyguladıkları tarihi süreci okuyorsunuz. Ozelllıkle yazar eski kıtada yasayanlara avrupalılar, günümüz amerıka ve avustralya gibi işgal edilen topraklarda yaşayanlara da yeni avrupalılar kavramlarını kullanıyor keza günümüzde oralarda yaşayan insanlar da yerlileri bir sekilde elimine eden avrupalıların genetik torunları. </p><span><a name='more'></a></span><p><br /></p><p>Kitap Avrupa emperyalizminin başarısız olmuş 2 örneği ile kendini geliştirdiğini iddia eder. Mesela iskandinavyadan ve grönland uzerinden güney amerikadaki Vinlanda yerleşim konusunda gemilerin henüz teknik olarak gelişmiş olmaması dolayısıyla (mesela kare yelken değil, müslümanların üçgen yelkenini alana kadar) bu gidiş gelişlerin sürekli olmaması, güven vermemesi ve hakim soğuk iklim dolayısıyla yerleşimi kolaylaştıracak tarım yapılalaması gibi nedenlerle Vinland macerası kısa süreli olmuş ve emperyalist bir yayılım gercekleşmemiş. Aynı şekilde haçlı seferleri ise daha olumsuz bir ornektir çünkü vinland macerasında en azından iskandinavyayı ele geçirmiş olsalar da haçlı süreci sonunda daha önce ellerinde olan rodos ve kıbrısı da kaybetmişlerdir. Avrupalılar Levant dedikleri doğu akdenizden kutsal mezarı müslümanlardan kurtarmak için çıktıkları haçlı seferlerinde güçlü bir kültür ve birleşmiş bir siyasi güç ile karşılaştıkları için başarılı olamasalar da gemi tasarımı ve yelken donanımını ordan aldıkları bilgiler ile geliştirdiklerini biliyoruz. Avrupalılar kanarya adaları, amerika ve avustralasya gibi bölgelerdeki yerlilere taşıdıkları hastalıklar ile o bölgedeki insanların nüfusunu nasıl kırmışlarsa aynı şekilde haçlı seferleri sırasında doğuakdenizden aldıkları yeni hastalıklar haçlı nüfusunu kırmıştır. Keza o dönemler vebanın akdeniz versyonu mesela avrupada bilinen vebadan çok daha güçlüydü. Müslümanlar bu tarz hastalıkları tanıdıkları ve savunma sistemleri buna gore şekillenip güçendiği için etkilenmezken, hırıstıyanlar yolculuğun ve kötü beslenmenin de verdiği şartlarda bu hastalıklara karşı daha savunmasızlardı. Bu konu özellikle Avrupanın dünyanın diğer bölgelerde sahip olduğu zaferin ana etkenlerinden de biridir. </p><p></p><p><br /></p><p>Bu iki başarısız örneğinden sonra özellikle Fortunate adaları denen kanarya adaları bölgesinde Avrupa emperyalizmi daha sonraki işgal politikalarını da belirleyecek olan ilk başarılı örneğini vermişti. Burdaki adalardan birinde yaşayan ve dünyanın geri kalanından kopuk olan Guençeler ilk gelen avrupalılara orda ticaret yapmalarına izin verecek kadar misafirperver davranmış olsalar da avrupalılar ordaki yerlileri asarak savaşı başlatmışlar. </p><p><br /></p><p>Adalardan bir diğerinde yaşayan Gomera halkının büyücüsü mesela tanrının beyaz bir eve geleceği ve kendilerinin de ona karşı savaşmamaları gerektiği yönünde bir kehanette bulunarak daha üstün olta iğnesi yapan avrupalıların daha üstün bir tanrıya işaret ettiğini söyleyerek teslim olmalarını tavsıye edıyor ve Avrupalılar burayı savaşmadan alabiliyor</p><p><br /></p><p>Belli ki yerli halkın kültürel olarak zihinleri karıştırılıp yeniden düzenlenerek hıristiyan inancına ait kehanetler sızdırılarak din adamları aracılığı ile zayıflatılmış olmalılar. Keza Guençe halkında da 1400 yılına tarihlenen (uydurulan) sözlü geleneğe göre meryem ana Guençe çobanlarına görünmüş. Keza daha Avrupanın istilası başlamamışken burda Meryem ana ayinine katılan ilk kişi çocukken avrupalılar tarafından kaçırılıp çevirmen olarak eğitilen bir Guençeydi. Anlaşılan özellikle dağlık alanlara saklanabilen ok ve çesitli öldürücü yerel aletleri ustalıkla kullanabilen yerlilerin yaşadığı Kanarya adaları özelinde Avrupalıların silahları cok da avantaj sağlamıyordu. Savaşı Avrupalılara kazandıran asıl şey halka yedirdikleri inançlar, Avrupalılardan gelen yerli halkın alışık olmadığı hastalıklarla nüfuslarının kırılması sonucu düştükleri derin ümitsizlik oldu. </p><p><br /></p><p>Kanarya adaları Avrupalılara cok sey öğretmişti Avrupalılar rüzgarlara hakim olmayı öğrenıp daha uzun mesafelere açıldıkça mesela yeni zelendaya kadar giden kaptan cook Kanarya adalarında yaşadıkları zaferi örnek alarak yeni zelandayı da cok kolay avrupalılaştırabileceklerini söylemişti ama yeni zelandada durum biraz daha farklı ilerledi. Her şeyden önce avurtralasya çok uzaktı, gidiş gelişler uzun sürüyor pahalı ve güven vermıyordu. Yeni zelandada baslangıçta bir savaş olmadı halk kendisi avrupa ile işbirliği içinde ticaret yapıyorlardı, her ticaretin karşılığında özellikle silah almaları dikkate değer bir durum. Zamanla avrupalıların istekleri arttıkça ve okuma yazma öğrenen bazı yeni nesil avrupalıların kanun ve anlayışlarına hakim oldukça tehlikenin farkına vardılar. Yeni zelandalı Maoriler kiliseye gittikçe, okudukça, öğrendikçe, sürekli hareketsiz kalıp savaş yeteneklerini kaybettikçe, ingilizlerin kendilerini daha da fazla işgal ettiklerini farkediyorlardı. Onlar avrupalılaşmak için uğraştıkça, kendilerine yabancılaştıkça savaşı kaybetme hızları artıyordu. </p><p><br /></p><p>Zamanla kendi ülkelerini kurup avrupalılara karşı çikmaya başladıkça çatışmalar başladı. 19. Yy la kadar avrupalılara ait okyanus ötesi hastalıklar ülke içlerine yayılana kadar mücadele etseler de bir dönem geldi hastalıktan nesillerinin devam etmeyecegini düşünerek mücadele etmek için bir neden göremediler. Kendilerini içki ve fuhuşa vererek hastalığı ve ölümü beklemeye başladılar. Hatta ingiltereden yenizelandayı almalarını bile istediler ve anlaşma yoluyla ingilizler burayı aldıktan sonra gemilerle bir çok ingiliz buraya yerleştiğinde yanlış bir karar verdiklerini anladılar. Hatta halk arasında Ingiliz faresi Maori faresini yokettiği gibi ingilizlerin de kendilerini yokedeceğini anlatan söylenceler gelişti.</p><p>Evet dışarıdan gelen bitkiler, hayvanlar, hastalıklar yerel fauna ve florayı bozmuş ve yerli halkı kırıp geçirmiştir ama günümüzde yerlilerin tüm umarsızlıklarına ve ümitsizliğine rağmen hepsi hala yaşamaya devam ediyor. Avrupalılar yenı zelandada gelişmiş teknolojileri ile kazanmadılar. Özellikle kadınların cinsel paylaşım öğesi olarak görülmesi (zührevi hastalıklar), içkiye düşkünlük gibi insanı uyuşturan bir hayat şekline sahip olmaları ve bunlarla gelen hastalıklar sonucu daha da fazla ümitsizliğe düşmeleri, ümitsizlendikçe hastalıkların yayılmasının artması vs…. Avrupalıların Maorilere karşı asıl gerçek silahı bunlar oldu. </p><p><br /></p><p>Afrikanın avrupalılaştırılmasının neden mümkün olmadığına gerekçe olarak özellikle avrupalı insanın alışık olmadığı bir türde iklime sahip olmaları gösterilebilir. Buraya gelen avrupalıların ekinleri çürüyor, tanımadıkları böceklere yem oluyor, hayvancılık için uygun otlaklar yok ve işin sonunda buraya yerleşen ilk avrupalılar amaçsızlıktan öldüler diyor yazar. </p><p><br /></p><p>Amerika kıtası da benzer bir sekılde Avrupalılaştırıldı aslında. Hıkaye, yöntem hep benzer bir şekilde uygulanmış. Mesela şuan dünya gıda stokunun büyük bölümü güney amerika ülkelerinin tarımına bağlı olsa da ironik bir şekilde güney amerika ülkeleri fakirken üretmeyen kuzey ülkeleri daha zenginler. Güney amerika artık ürün satmıyorum, tarımı bırakıyorum kendime yetecek kadar üreteceğim dese dünya aç kalacak durumda. </p><p><br /></p><p>Ben her ne kadar burda çok bahsetmesem de eski dünya hayvan ve bitki türlerinin yeni gidilen topraklarda “Avrupalı insanın yerli insanı yoketmesi" misali yerli bitki ve hayvan türlerinin de yeni gelen daha güçlü türlerin yanında hızla gerıleyıp yok olduklarını da yazar kitapta uzun uzun anlatıyor. </p><p><br /></p><p>Yazı yine yeterince uzun oldu. Avrupanın emperyalizm tarihini çevresel tarih altyapısı ile okumak ısteyenler için doyrucu bir kaynak.</p><p><br /></p><p><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBvdeE7PBF7mOgLP3eHwwayRulDbIQ-qQRG17hoG273H7FnLgnXlTzQKxwJx5E_GpPJFs0j4tNwJ0-8nyffQKwPHfeqmzdPe8eIoUl0hmNt1UIp-vR21ppSUrRGDSomm0tRagfKYy7fMkyHhb_-RrLh7TwJIMxmA5-0bdPu1x6W3UCQ_HmeaV5SOUZtA/s1166/wi_800.jpeg.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="1166" data-original-width="800" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBvdeE7PBF7mOgLP3eHwwayRulDbIQ-qQRG17hoG273H7FnLgnXlTzQKxwJx5E_GpPJFs0j4tNwJ0-8nyffQKwPHfeqmzdPe8eIoUl0hmNt1UIp-vR21ppSUrRGDSomm0tRagfKYy7fMkyHhb_-RrLh7TwJIMxmA5-0bdPu1x6W3UCQ_HmeaV5SOUZtA/s320/wi_800.jpeg.jpg" width="220" /></a></div><p><b>Kitap adı: Çevre ve Iktidar "Global bir çevre tarihi" </b></p><p><b>Yazar: Joachim Radkau </b></p><p><br /></p><p>Alman yazar Radkau yazdığı çevresel dünya tarihi denemesinde insan ve doğa ilişkisini iktidar başlığı ile ele almış. Siyasetin ve iktidarların bu konularda belirleyici bir aktör olduğunu kitap boyunca gözler önüne sermiş. Insan ve toplumun icinde bulundugu cevre ile (su yönetimi, hava kirliliği, enerji sorunu vs gibi) mecburi ilişkisini yerel ve global politikalar ile surdurulebilir kilmaya calismasini oldukça doyurucu bir sekilde sunmus yazar. Global cevre politikalari tum dunyayi etkisine alan ozon tabakası, buzullarin erimesi, aşırı karbon salınımı vs gibi sorunlarda işe yarar gibi görünen politikalar uretselerde bu politikalar bazi durumlarda yerel çapta düşünüldüğünde ya uygulanmasi gercekci olmayacak sekildedir ya da yerel çıkarları gözetmezler. Yerel çevre politikaları da tek basına düşünüldüğünde ozellikle sınır dışını da etkileyen meselelerde yeterli olmazlar. Bu nedenle yazar, isin sonunda konu çevre olduğu zaman kuresel politikalari elestirir; genellikle kuresel girisimler farazi tehditleri uygulanamaz önlemlerle savmaya calisarak realitede bir işe yaramayan toplantilara donmustur. Tersine yerel ve kısa vadede kendini hissettiren cevresel sorunlara uygulanabilir kolay çözümler üretmenin daha verimli sonuçlar doğuracağını savunur. </p><p><br /></p><p>Kitap boyunca nerdeyse! tüm dünyadan örneklerle devasa bir çevre tarihi okuruz mesela: </p><p><br /></p><p>Güney amerikada at ,öküz, inek gibi koşum hayvanlarının olmayışı tekerlekten haberdar olan maya aztek gibi medeniyetlerin tekerleği anakara medeniyetleri gibi kullanamayıp daha farklı bir gelişim takip etmesine neden oluyor. </p><p><br /></p><p>Venedikdeki lagünlerin hastaliklari (sıtma) tetiklemesi yuzunden vakti zamaninda şehrin ileri gelenleri tarafindan yapilan oylamada tüm venedik halkinin topluca romaya göç etmesi sadece 1 oy fark ile reddedildikten sonra lagünleri kurtumayı da reddedip lagünler ile birlikte yasayarak edindikleri deneyimler ile Avrupadaki diger ulkelere su yonetimi konusunda cok erken bir donemde cok sey öğretmislerdir. Hollandanin bir su ulkesi olusu hidrolik teknolojisinde cok daha erken uzmanlasmalarina ve ulkenin parca parca sular arasina dagilmis olmasinin da hollandanin daha sonradan edindigi ozgurlukcu yapisina katkida bulundugu açıktır. Almanyanin diger ulkeler gibi somurecek ya da göç edecek somurge ülkeleri olmadığı için orman politikalarinda cok daha erken zamanlarda kendilerini gelistirmeleri ve icinde yasadiklari dogayi surdurulebilir kilmalari gerektigini cok daha erken bir zamanda farketmis ve ozellikle geri donusum ile bunun icin mucadele etmis olmalari bir cevre tarihcisi icin sasirtici degildir. Almanyada başka ülkelere kereste satmak uzun süre vatan hainliği ve ahlaksızlık olarak nitelenmiştir. Özellikle kapitalist yayılmacılığın başlangıcında alman işçilerin lanet kanaatkârlığından! Şikayet edilir. </p><p><br /></p><p>Kaka (gübre) meselesinin mesela dunya tarihinde bu kadar önemli olduğunu bilmiyordum.</p><p>Gübre ihtiyacinin bir döneme damgasini vuran siyasi sonuçları da cevre baglantili iktidar sorunlari yaratmıştır. Öyle ki avrupaya marti gubresi toplayip satan şili ve peru arasinda gübre meselesi bir krize donmus. Gübre özellikle 18. Yy da öyle önemli bir noktaya varmış ki almanyada halk arasinda "wo mistus, da cristus", "gübre nerdeyse Isa ordadır" şeklinde bir deyim turemis. Daha sonra da "Heimat /Yurt" kavramı dahilinde milliyetçi bir motivasyon ile hitler zamaninda bile Almanya çevre politikalarinda nispeten başarılı olmuştur. </p><p><br /></p><p>Japonyada ise geri dönüşümün tamamlanması için japonlar evlerde yedirip içirdikleri misafirlerinden tuvaletlerini yapıp gitmelerini istemek gibi bir gelenekleri varmış. Irlandanın monokültür tarım sonucunda patates kıtlığı yüzünden ülkenin buyuk bir kısmı ya ölmüş ya da amerikaya büyük bir göç hareketi başlamış. Irlandadaki ingiliz etkisi ve dilin ingilizce etkiye açılması da patates kıtlığını takip eden diğer önemli etkilerden biriydi. Tibetin 70 lerde çicek çocuklar denen hippilerin akınına uğradıktan sonra cennet şeklinde tasvir edilen doğası kısa bir süre içinde cehenneme dönerken aynı üretmeyen ama her bulduğunu tüketen turistlerin komşu doğal güzelliklere göz dikmesi sonucu phuket de tibetle ayni kaderi paylasmamak icin turistlere kapisini kapayan disa kapali bir siyasi izlek takip etmek zorunda kalmis. </p><p><br /></p><p>Çin doğa konusunda en başarılı ülelerdendir, öyle ki çini kuran ilk efsanevi imparatoru halkini bir taşkından kurtamıştır.</p><p>Çeltik tarımının yaygın olduğu Çinde erozyono uğrayan topragı aşşağıdan tekrar dağlara taşımak ve yılda bir kaç kez multikültür ekim ve biçim işini halletmek zorunda olan çinli çiftçilerin tarlalarda herdaim çalışacak işçi ihtiyacından dolayı nufusu yüksek tutan politikalari son yüzyılda tarimi birakip sanayilesmeye yönelince degisti. Atıl kalan çeltik tarlaları yok olmuş ve eldeki yuksek orandaki nufusu doyuracak başka bir yol olmadigi icin nufusu dusurmeye yonelik siyasetlerin hayata gecirilmesi gerekmistir. Yine de çin kaynakların azaldığı dönemde bile kapalı bir sistem olarak herkesin açlık sınırında beslenmesi yoluyla halkını hayatta tutmayı başarmıştır. Bu anlamda avrupa ulkeleri sinifta kalmis, kitlik zamanlarinda genellikle ürünü saklayip halkin çoğunun ölümüne sebep olmuşlardir. Çin bu örnekte olduğu gibi diğer bir çok alanda aslinda ornek bir ulkedir. Bir çok medeniyetde toprağı maximum kullanip kalabaliklastikca artik toprak nufusu kaldiramaz ve verimsizlesir, medeniyet çöker ve oranın insanları yeni ve verimli topraklara göç ederler. Ama çin yine benzer süreçleri yaşamış olsa da bunu kendi içinde halledip, surekliligi saglayip yeni yerlere göç etmeden hayatta kalmayi basarmistir. </p><p><br /></p><p>"Her ne kadar Avrupa pek çok insanın gözünde muhteşem gibi gözükse de gerçekte aynada kendini turp gibi gören fakat veremden mustarip bir insan durumundaydi. Tahrip edici sömürü, tarlaların katli anlamına gelen doruk noktasına kuzey amerikadaki çiftliklerde ulaştı. Fakat Avrupanin örgün tarımı olarak nitelenen durum aynı zamanda bir tür soygundu. Sadece daha incelikliydi. Sahte-bilimsel yalanlar yumağı ile perdelenen ve kendini kandirmayla surdurulen bir soygundu. Çin dışında tarihteki bütün yüksek uygarlıklar istisnasız topraklarının kendi kendilerini tüketmesinin kurbanı olmuştu." S: 21 </p><p><br /></p><p>Insanın doğaya muhtaç oluşu sadece tek tarafli ve soğuk bir alışveriş degildir aslında. Grekce physis (genişleme) kelimesinden türeyen doğa, doğurganlığı ile herzaman hayat verendir. Her insan doğayı sever öyle ki ortaçağ Bilimleri uzmani Ernst Schubert doğanın güzelliğine yönelik duyguyu bir "Antropolojik sabit" olarak niteler. Insanin biyolojik tabiati özelinde doğa ile ortak ilişkisini inkar etmeye çalışmak zihnin beden ile ilişkisini inkar etmek kadar saçmadır. </p><p><br /></p><p>"Çevre tarihi insan deneyiminin tarihi ile insan doğası buluştuğunda, insanlığın bütüncül tarihi haline gelecek biçimde genişler." S:32</p><p>Insanın doğa ile ilişkisi münzevi deneyimlerle zirveye ulasması dolayısıyla da bireyselliğin ilk adımıdır. </p><p><br /></p><p>"Toplumlar daha karmaşık hale geldikçe kendi içlerine daha fazla gömülür ve doğal gerekliliklere karşılık verme kabiliyetlerini yitirme tehlikesi de bir o kadar artar." </p><p><br /></p><p>Toplumsallaşma ile doğal gerekliliklere cevap verme kabiliyetimizi yitirmemiz sonucunda insanligin baslangicindan bu yana farkli zaman ve mekanlarda dahi olmus olsak da benzer hatalari yapip benzer sorunlarla boğuşmuşuz. Son yüzyılda farklı olarak bu sorunları yerelde değil, küresel çapta yaşıyoruz cünkü kapitalizmin yok edici etkisi tüm dünyayı ele geçirmiş durumda. Yerel bolgeyi kaybettigimizde göc ederek bir şekilde hayatta kaliyorduk ama kuresel çapta bir kayıpdan sonra hayatta kalmak için göç edecek başka bir yerimiz de olmayacak. </p><p><br /></p><p>Kitaptan alintilayacak bir düzine daha mesele olmasina ragmen yazi çok uzadığı için devam etmiyorum. </p><p><br /></p><p>Ayrica yazarin kucuk bir iki tane hatasini yakalamis olsam da dunya capinda bir tarih yaziminin zorlugunu dusunerek bilgisizligine veriyorum. </p><p><br /></p><p>(Mesela kurandaki eyke halkinin gelen resulleri inkar etmesini söyleyen ayeti elindeki almanca cevirisinden eyke halkini orman halki olarak gostererek. Islamin bir çöl dini olduğunu, eyke gibi ormanlarda yaşayanların bu dine uygun olmadigini kuranin da ifade etmis oldugu gibi sacma sapan bir baglantiyi keske kitabina koymadan once biraz daha ayetlere bakinsaydi diyorum. Sanirim kuranin fihrist bolumunu acip orman kelimesi gecen yerleri aramis ve waldbewohner diye cevrilen bir kelime bulunca sadece cimbizla onu cekerek biraz rezil olmus) </p><p><br /></p><p>Çevresel Tarih perspektivinden bakan Radkau ya da Ponting'in dünya tarihi kitabi gibi eserleri özellikle günümüzde herkesin okumasının gerekli olduğunu dusunuyorum.</p>Denizhttp://www.blogger.com/profile/04973554575929477895noreply@blogger.com4Q6HQ+H6 Fethiye/Muğla, Türkiye36.7788956 29.23800514.1230562404311613 -5.9182449000000013 69.434734959568829 64.3942551