1 Ekim 2020 Perşembe

Ülkemizin Gelecegi, Ruhun ve Medeniyetimizin Dirlisi - Sezai Karakoc

Kitap: Çıkış Yolu 1, Ülkemizin Geleceği

Yazar: Sezai Karakoç

Yazarın kurduğu diriliş partisi için 92 de yaptığı 2 konferanstan oluşan bu kitap yazarın diğer kitaplarına göre daha pratik bir dile sahip. Daha çok partinin ülke için kurduğu geleceği gözler önüne sermeye çalışıyor.
Osmanlının timur ile yaptığı savaşdan hareketle gerçekleşen olayları dizerek osmanlının o dönem enduluse yardima gidemeyisi uzerinden islamin endulus ve istanbuldan hareketle avrupada birleşerek tum avrupayı kurtarabileceği varsayımından sonra turkiyenin de bu dönemde 4 tarafı tehlikelerle örülü olduğu halde eger kullanmasını bilirse aynı zamanda büyük imkanlar icinde bulundugu ifade eder. Tehlikeler sudur ki; batıdan kendini toplamis bir rusya tehlikesi, avrupa birliginde almanya tehlikesi, guneyde ırkcılikla zehirlenmiş ve birleşmiş bir arap birligi tehlikesi, doğuda teknolojisini tamamlamış bir çin istilası tehlikesi vs... bu tehlikelere karşı turkiyenin tek çıkış yolu panislamizm dir. Yani siyah, beyaz, arap, acem, türk, kürt... 1 dunya savasinda kaybettiğimiz tum topraklar ve ayni zamanda orta asyadaki türki devletler de dahil bir millet oldugumuz gercegi üzerinden birlesmeliyiz. Burda yazarin bahsettiği birleşme ülke sınırlarını birleştirmek değil AB benzeri sekilde ama onu sadece çıkar ilişkisinden ziyade islam medeniyet algısı ile aşan bir birlik olma ülküsü vardir.
Bunu öncelikle yapacak olanlar mutlaka aydınlarımız olmalıdır. Ama Karakoc aydınların da yanlis ülküler sahibi olabileceğini ve bunlarin birbirini tamamlamasi gerektiğini su örnekle gosterir. Osmanli sonrası türk aydınlanması halka ragmen ve dinamikleri toplum icinde olmayan bir aydinlanma sunmaya çalışırken hem kendileri yanıldı hem de milletin pasif direnisi ile karşılaştılar. Mesela istanbul aşığı olan yahya kemalin istanbulu modern ve yuksek binalarla hayal etmiş, peyami safa ise istanbulu sitelesme ve ahsabi bırakıp betonlaşma hayali ile dolu idi. Oysa onlar batıya o kadar yakından bakıyorlardı ki bir bursa sehrindeki sanatı, şiiri ve matematiği göremediler. Simdi ise yüksek binalar ve betonlasma şehirlerimizi öldürdü. Onlar düzgün bir tarihi-sosyolojik tahlil yapamamışlardı.
Şimdi ise yeni bir aydın kadro yetiştirmeliyiz. Aydınlarımızın ilk işi islam medeniyetini kapsayan ama simdi harap edilmis topraklardaki ve islamla özgürlerşmiş afrikada ki aydinlarla isbirligi yaparak ve kendi kültürümüzün temellerine inerek ortak bir iyilik, güzellik, hakikat, hoşgörü vs. gibi temel ana kavramlarımızı, kendi medeniyetimizi tekrar insaa etmeleri gerek. gelisme hiçbir zaman tek yönlü olamaz. Sanatı, bilimi, ekonomiyi, savunma sistemlerini vs. aynı anda geliştirmek zorundayız. Ruh ve beden aynı anda dengeli olursa islam medeniyeti tekrar yükselir. Biri önce diğeri sonra diye birsey yoktur çünkü o zaman batı çeşitli oyunlarla gelişmemizin önüne geçecek ve buna izin vermeyecektir. Batı ülkemizi ilk bulduğu fırsatta diğer ülkelere yaptığı gibi parçalayacaktır buna karşı sadece pasif direnis artık yeterli degildir ve tarihten silinmemek için harekete gecmemiz şarttır.
Daha kitaptan yazacak çok şey var mutlaka ama bu düşünceleri ütopik görme gibi bir yanılgı içinde olanlar var. Karakoç bizi ne doğu ne batı olarak görür, biz ortadoğuluyuz der. Günümüzde batı ki buna rusya da dahildir en buyuk korkuları panislamizm ile ve dahi turki devletlerin de birlesmesi ile ortadoguda yeni bir dünya devleti kurulmasidir. Bu korkulari gerçekleşmesin diye potansiyel bölge güçlerini parçalamak için her türlu oyunu oynuyorlar. Biz bu uykudan uyanmaz ve birleşmezsek geleceğimiz parlak değildir.


Kitap: Çıkış Yolu 2 - Medeniyetimizin Dirilişi

Yazar: Sezai Karakoç

Çıkış Yolu 1,2 ve 3 serisi yazarin verdiği parti konferanslarından oluştuğu için içerik birbirine çok yakın. Temel teoriler aynı olduğu için Çıkış Yolu 1 kitabının yorumunda yazdığım temel haritayı burda tekrarlamayacağim, keza yazar her 2 kitapta da bunları çeşitli şekillerde tekrarlamış.
Çıkış Yolu 2 kitabında gözüme çarpan farklı bir cümle oldu. Yazarın düşünce dünyasına ait bilmediğim bir şeydi bu cümle;
"Milletimiz, 'birlikte yaşayalım, isteyen istediği gibi yaşasın, islamı demokrasiye uyduralım' gibi boş sözlere kanacak ve kendi yolundan sapacak değildir." S:196
Peygamber efendimizin uyguladığı medine sozlesmesinin de kısa süreligine geçici olarak yapıldığı, yani asil amacin birlikte yaşamak değil, herkesi musluman yapmak oldugu yonundeki fikri ile yazar gunumuzde musluman olmayanlara yaşam hakkı tanımıyor gibi gorunuyor. Bu durumda Karakoçun ideali olan "Aydınların ülkeleri yönetmesi" meselesinın de gerceklige pek uymadığını başka örneklerle de görüyor ve kurduğu partinin neden oy almadığını da anlamis oluyorum. Sanırım Turkiye Cumhuriyetinin Tanzimattan bu yana müslümanlara hep yokmuşlar gibi davranmasi, bu zorlukları yaşayarak karakteri şekillenen musluman aydinlarinda bir karşı tepki oluşturmuş ki darbeleri goren aydınlarımız zamanlarinin ruhuna uygun bir sekilde agrasif cikarimlar yapabiliyorlar.
Gecmiste herkesi kapsayan islam medeniyetinin orneklerini gunumuze tasimamizin dirilis için gerekli oldugunu söyleyip ardindan Islamin evrensel mesajını yukardaki gibi lokalize ederek kendi içinde bir tezat oluşturmuş. Mesela mevlananin kapsayiciligi sayesinde düşmanlarımız olan Moğollari kendi tarafimiza çekmis ve hatta sonuçta islama güzel hizmetler vermislerdir ki buna mevlana islamin kapsayıcı ve evrensel mesaji ile katkida bulunmuştur.
Yukardaki küçük eleştirim disinda kitapta planlanan dirilis icin harikulade örnekler vardir.
Mesela bizim sanat ve edebiyatimiza sahip cikmayisimizi eleştirip ingilizlerin "Shakespeare'i vereceğimize Hindistani veririz çünkü hindistan gitse yine biz kendimiz olarak kaliriz ama Shakespeare olmadığında biz kendimiz olarak kalamayız." Sözlerini paylaşarak aslında çok şey ifade etmiş olur. Dirilisin ilk adimi için kendi topraklarımızın kültürüne dönmemiz şarttır.
Islama düşman olan, bilerek ya da bilmeyerek batının desteği ile kültürümüze karşı olan basin ve yayim unsurlarini, sanat, edebiyat ve fikir çalışmalarını protesto etmek yetmez ama yasaklamak da olmaz, bizim yapacağımız şey ortaya kendi kültürümüzü, dinimizi yansıtan özgün edebiyat, sanat ve fikir üretmemiz, kendi basınımızı oluşturmamızdır. Kötü bulduğumuz herşeyin daha iyisini yapmalıyız.
Tek Allaha tapınmayı hayatımızın merkezine yerleştirip, yalnız Allahın önünde eğilerek (özgürlük) hakikatin pesinden çabalayarak gidebilriiz. Ruh şarttır ve çok önemlidir ama Cile doldurularak Diriliş olmaz. Efendimizden bu yana tüm alimler, imamlar, müçtehidler, bilge, edebiyatçı, şair, hakim gibi herkes islama kendi çapında bir katkı yapmıştır, vahyi açmış, yorumlamış, yani ilk söylenenleri tekrar etmekle yetinmemişler. Diriliş için tarihten bu yana gelen bu düşünce gelişimi durmamalı, günümüzde de devam etmeli.
Yazarın bize çizdiği medeniyet yolunu anlamak, yazarın da söylediği gibi eskiyi tekrar etmeyip, yorumlayıp, açıp daha da geliştirmek ve uygulamak için okunmasını tavsiye ederim.



Kitap: Ruhun Dirilişi

Yazar: Sezai Karakoç

Bu kitap 69 ve 70 senelerinde yazarın yazdığı kısa yazıların birleştirilmesi ile oluşturulmuş bir eser. Üstad, insanoğlunun batı tarafından öldürülmüs olan ruhunun ancak Islam ile diriltilebileceğini bunun da uyanışta olan Afrika ve Asya topraklarından başlayacağını yazıyor. Yüksek bir edebi anlatımı olan Karakoç'un kitaplarını herkese ama özellikle de gençliğe tavsiye ederim.
Kitaptan bir iki alıntı ile sözü yazara bırakiyorum;

"Hadımlaşmış bir canlılık görüntüsü, sun'î bir kımıldanış furyasını yadsıyorum. Tabiattan kopmuş, uygarlığa varamamış bir arakesit saçmasından kaçıyorum." S:16

"Tabiatı az çok ezmiş, yenmiş olan insanoğlu, Zamanla karşıkarşıya geldi. Onu da yenmek için böldü, ölçtü, matematik esasının çemberine almaya çalıştı zamanı. Ama zamanı madde gibi düşünmek yanlışından bir türlü kurtaramıyordu kendini." S: 19

"Toplum, hikmete sahiptir, ama onu yüceltecek gençlik ve tazeliğe özlem çekmektedir." S:25

"Her şey Allahla diridir." S: 40

"Bugün Avrupanın en büyük silahı, entrikadır. Türlü politika entrikalarıyla, ülkeleri bölmeğe birbiriyle çarpıştırmağa, insanları birbirine düşürmeğe devam ediyorlar. Tek silahları bu kalmıştır. Ama insanlar birgün bunu anladığı zaman Avrupanın sonu gelmiş olacaktır." S:75

"Insan sanatı Tanrının sanatının gönüle vuran yankılarından doğmakta, onun tükenmez kaynağından beslenmektedir. Tanrının sanatına ermeyen insan ve ya sanatçının kalıcı bir sanat eseri bırakmasına imkan yoktur.....,..... Kimi zaman tanrının eserlerine olan hayranlık, O'na olan sonsuz aşka bir engel olmaktadır. Insan eşyaya takılmakta ve asıl hedeften geri kalmaktadır. Bu bakımdan sanatı saf bir ab-ı hayat kabul etmek mümkün değildir. Belki sanat bulanık bir ab-ı hayatdir. Marifet de o bulanıklık içinden saf olanı ayırabilmekte." S:80,81

"En yüksek ruh halinin, ruhi faaliyetin tapınma olduğu bir gerçektir." S:81

"Toprağı en verimli halde işlemek, çocuğu yetiştirmek bir nevi dua gibidir" s:83

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlariniz icin